Dinleme Taşı... - Papatyam Forum

Papatyam Forum

Go Back   Papatyam Forum > ..::.ÖYKÜLER & HİKAYELER.::. > Deneme & Düz Yazılar

Deneme & Düz Yazılar Bu Bölümde Türk ve Dünya Edebiyatından Deneme ve Düz Yazılara Yer Verebilir, Yorum Yapabilirsiniz...

Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Alt 14 March 2006, 13:55   Mesaj No:1

Papatyam

Papatyam Site Yöneticisi
Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:Papatyam isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1546
Üyelik T.: 11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Mesaj: 1.864
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Dinleme Taşı...

Dinleme Taşı...

[size=18px]DİNLENME TAŞI[/size]

İnsanlar taş evlerde yaşar, kara taşla döşenmiş yollarda yürürdü. Tapınaklar, su yolları, çeşmeler taştan yapılır ; taş ocaklarında çalışan erkekler ekmeklerini taştan çıkarırdı. Çocuklarına değirmen taşından dökülen undan yapılan taş ekmek yedirirdi herkes. Ve hiç kimse taş üstüne taş koymadan musalla taşına konulmak istemezdi.

Yaratıcılık, kabataşları sanat eserlerine dönüştürmekle gösterilir ; taş ustalarına verilen değer hastaları taşkıran otuyla iyileştiren hekimlerden daha az olmazdı. Taşı gediğine koymak için taşla taçlanmış kinayeli sözler söylerdi hatipler ve taşlamalar yazardı söz ustası şairler.

Kadınlar ancak ayna taşına bakarak taşpudrası sürerdi. Çocuklarıyla beştaş oynardı analar. Yıldıztaşlarıysa çocukların hayal dünyasını süsler, pamuktaşı dendiğinde akıllarına yumuşak taş yastıklar gelirdi.

İnsanlar ya taş kalpliydi, ya yüreğine taş basardı ya da sabır taşıydı ; taşı sıksa suyunu çıkaracak kadar güçlüydü ve yürekten “arka taş” (arkadaş) idi... Kendilerine “taş arabası” dedirtenler de vardı tabii... Onlar da çakmaktaşı ve benzinle çalışan çakmaklarla sigaralarını yakardı taşbebeklerin.

Ya o taş kumbaralar... İşlek caddelere yerleştirilen o taştan küpler... Maddî durumu iyi olanlar ceplerindeki bozuklukları taş kumbaraya atar, ihtiyacı olanlar gelip ihtiyacı kadarını alırdı ; birer yardım fonu gibi çalışan taştan, sahipsiz, bekçisiz bankalar... Bugünkü taşyürekli insanlığımızın beş para etmezliğini yüzümüze birer sille gibi çarpan merhametli gönüllerin taştan abideleri...

Dinlenme taşları da vardı. Kaba sabaydılar, estetik değerleri yoktu ; ama insanın insana verdiği değerin çok ince birer simgesiydi her biri. Atı, eşeği olmadığı için binektaşına gerek duymayan ; fakat aldığı yükleri sırtında taşıyan hamalların yorgunluklarını bir nebze azaltma duraklarıydı o cadde ve sokaklardaki uygun köşelere yerleştirilen blok taşlar. Boyları göbek hizasında olurdu, hamallar sırtını dönerek, taşıdığı yükü fazla çömelmeden indirip azıcık soluklansın diye.

Taş, insanı yaşama bağlayan bir iksirdi geçmişte.

Şimdiyse, binlerce yıldır içinde yoğrulduğumuz o sevecen ve özverili kültür havzasındaki kilometre taşlarından öylesine berbat birine, o kadar yorgun, öylesine perişan bir hâlde vardık ki, bize dinlenme taşı gibi yeniden soluk kazandıracak arkataşlara hiçbir dönemde bu kadar ihtiyaç duymamıştık! Önümüzde, yanımızda, arkamızda duracak, dilimizden düşmeyecek taş gibi dostlar... Ama sanki taşın yerini başka şeyler aldıkça, arkataşların da, arkataşlıkların da kimyası bozuluyor, buzultaşına dönüşüyorlar.

Testici işin “püf noktası”nı bilmezse, yaptığı kilden testiler ya kırılgan olur ya da iyi soğutmazmış suyu. Acep bizler de arkataş ustalığının o gizli sanatını, o hayatî üflemeyle oluşturulan kabarcığın nasıl yapıldığını mı unuttuk ki birbirimize bu denli zayıf kumtaşlarından köprülerle bağlandık? Terkedişlerimiz, silbaştanlarımız, yazbozlarımız bu sebepten mi çoğaldı acaba? Duygusal köprülerimiz bu yüzden mi çarçabuk yıkılıyor? Niye böylesine göçebe ; bir yere, birilerine ait olma fikrine bu kadar uzak kaldık dersiniz...

Yoksa yaşam sanatını mı unutuyoruz gitgide... İnsan olmaktan mı usandık yoksa... N’oluyor, n’oluyoruz?... Biz hangi limandan demir aldık, hangi denizdeki hangi dalgalarla boğuşuyoruz, farkında mıyız acaba? Taş neden yerinde ağır değil artık? Bilinmedik diyarlara, azgın sulara neden böylesine iştahla yelken açtık ki?...

Acaba buna mecbur muyuz ; yoksa bu mu yeni insan ; modern yaşamın doğası mı bu ; yaşamın tadı bu arayışlarda mı saklı yoksa? Bir ırmakta iki kez yıkanamadığımız, yıkanmak istemediğimiz için mi tüm bunlar? Veya hepsi bir geçici heves, bir imreniş mi?

Taş devri bitti mi, tükendi mi arkataşlar... Dostların dikilitaşlarını dikme devri mi başladı ne!... Neyse ne... Taş çatlasa, verilecek yanıtlar birer hüzünlü “evet” veya iddialı “hayır” olacaktır. Sizi bilmem... Ama bana dinlenme taşı gibi bir iki arkataş gerek!

Mehmet Sağlam
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır"
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yeni Sayfa 1

www.papatyam.org Ana Sayfa

Tefekküre Davet Köşesi

Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın

                       Instagram         

Papatyam alemdarhost.com sunucularında barındırılmaktadır.