KaLDıRıMDa BiR KaDıN... - Papatyam Forum

Papatyam Forum

Go Back   Papatyam Forum > ..::.ÖYKÜLER & HİKAYELER.::. > Deneme & Düz Yazılar

Deneme & Düz Yazılar Bu Bölümde Türk ve Dünya Edebiyatından Deneme ve Düz Yazılara Yer Verebilir, Yorum Yapabilirsiniz...

Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Alt 30 July 2007, 09:50   Mesaj No:1

Papatyam

Papatyam Site Yöneticisi
Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:Papatyam isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1546
Üyelik T.: 11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Mesaj: 1.864
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart KaLDıRıMDa BiR KaDıN...

KaLDıRıMDa BiR KaDıN...

[size=18px]KaLDıRıMDa BiR KaDıN

Sık sık olur bu bana. Kafama bir sürü şey, dilime bir şarkı takılır. Kırık dökük tekrarlar dururum artık... Bazen de, hayali bir silaha sarılır, rasgele ateşlerim sağa sola. İrademi zorlayan bir çaresizlikle, işaret parmağım boşluğa uzanır, baş parmağım tetik düşürmeye başlar :

"Krav krav krav!.."

Bir yılın daha tüketilip yepyeni ümitlerle yenisine hazırlanıldığı, bu sulu sepken yılbaşı akşamında, gene böyle bir ruh hali içinde, bir kavşak noktasındaki kaldırımda bocalayıp duruyorum.

Ömrümde ilk defa, iki yere birden davet edilmiştim bu akşam. Az evvel, mütevazı bir ortamda, iki ihtiyarın, büyük bir lütufmuşçasına sundukları yemeklerinden tattım. Tattım diyorum, çünkü lokmalar boğazımda düğümlendi, yutamadım bir türlü. Şimdi gitmeyi düşündüğüm yerde, şampanya eşliğinde sunulacağı muhakkak olan, nadide yiyecekler de boğazımdan geçecek mi bakalım? Hâlâ neyi düşünüyorum, neden ayağımı sürtüyorum bilemiyorum? Bu güne kadar hayalini bile kuramadığım o şahane lüks otellerin birindeki zevki sefa alemine dalıvermekten beni alıkoyacak ne kaldı ki geride?..

"İmtiyazsız sınıfsız

Kaynaşmış bir kütleyiz...

Lara lal lal lal lom..."


Bu eski marş takılmış bir kere dilime. Arkasını da bildiğim yok zaten. Hatırlayabildiğim de bu kadarcık. Hepsi bu kadar... Sonra al baştan bir daha... Bir daha... Farkında bile olmadan tekrarlayıp duruyorum işte.

İffetle iffetsizlik arasındaki kaygan yollarda bocalayıp duruyorum. Pabuçlarım da su alıyor. Ayaklarım donuyor...

Beyefendi, on birden sonra bekliyordu beni. O zamana kadar karısı, çocuklarıyla birlikte olacak galiba... Sonrasını da kendi zevkine ayırmış besbelli. Ayağımı sürtüp, orada burada oyalanırken epeyce de geç oldu. Bekliyordur şimdi. Aman ne yapayım? Beklerse beklesin!.. Hem o :

"Geceyi orada geçireceğim, sabaha kadar beklerim seni" demişti... Keyfi bilir... Daha ilk günden, yuları kaptırmaya hiç niyetim yok doğrusu. Eğer gidersem oraya, eski uysal zavallı kız kurusu olarak devam etmem bu hayata artık. Yapacaksam, bir şeyleri değiştirebilmek ümidiyle yapacağım bunu... Hem ben ona "gelirim" de demedim ki. "Gelmem" de demedim, o kadar. Belki de gitmem, evime dönerim. Soğuk odamdaki dondurucu yalnızlık aklıma geldikçe, dönmek de gelmiyor içimden ya!.. Ne yapacağımı şaşırdım kaldım. Bu hayat da sürgitsin, böyle de çekilmiyor ki.

"Krav krav krav..."

Durup beni seyreden birkaç kişinin şaşkın bakışlarını fark edince kendimi topladım. Çabucak uzaklaştım oradan.

Yapmaya niyetlendiğim şeyi duyabilse idi, rahmetli anacığımın içine inerdi mutlaka. Hoş ben bu hallere düşmeden de inme inmişti kadıncağıza ya... Babam ölünce dönmüştük buraya. Rahmetli, küçük bir memurdu. Uzak bir kasabaya tayin edilmiş, bizi de peşi sıra sürüklemişti oralara. Bildiğim kadarıyla, dürüst bir adamdı. "Namus" der de başka bir şey demezdi. Yavan ekmeğe namusumuzu katık edip gururla sürünürdük elin diyarlarında. Zavallı adam, namus iffet, şeref haysiyet, diye diye, karda kışta koşuşturup dururken, doktorsuz ilaçsız göçüp gitti günün birinde. Beş parasız, yapa yalnız kalıverdik orta yerde. Elimizde vucumuzda ne varsa satıp savıp dönebildik geriye de tahsilimi tamamlama imkânım oldu. Okuyup bir yerlere ulaşma ümidiyle, mezun oluncaya kadar her boyaya girdik. Bir yandan, etrafımızda dönüp duran hergelelerden namusumuzu koruma mücadelesi; bir taraftan ekmek kavgası, orada burada boğaz tokluğuna yırtındık durduk... Tam yüksek tahsilim bitmişti ki, anacığım daha fazla dayanamadı, ölüverdi. Benim mezun olmamı bekliyormuş zahir.

Diploma sahibi olmamdan ziyade güzel bir kız olmam sayesinde, zar zor bir iş bulup çalışmaya başladım ama, elime geçen ne ki? Kiraya, kuru ekmeğe ancak yetiyor. Namusunla istediğin kadar yırtın, daha fazlasının olacağı da yok.

İnanılır gibi değil amma bu kadar okuduk, dedim ya, üstelik de oldukça güzelim, ciddi bir evlilik teklifi almamıştım şimdiye kadar. Ancak şimdilerde bir talibim çıktı da hiç olmazsa gururum kurtuldu. Emekli bir albaymış. Nereden duymuşlarsa, benim kimsesiz, akça pakça, eline erkek eli değmemiş namuslu bir kızcağız olduğumu öğrenmişler. Gözleri tutmuş olacak ki ablası beni bulup niyetlerini iletti. Bu gece, beni yemeğe çağıranlar da onlardı işte. Yalnızlık canıma tak etti ya 'gidip bir göreyim' dedim. Adam yaşlıca ama dinç görünüşlü biriydi. Dul ablasıyla birlikte yaşadıkları, temiz pak bir daireleri var. Albayın emekli maaşına benim mütevazı maaşım da eklenince gül gibi geçinir gidermişiz. Allah biliyor, büyük bir lütuf gibi sunulan bu teklifi ciddi ciddi düşünmedim değil. Anamın sağlığında olsa kadıncağız uçardı sevincinden. Ben de, ister istemez, kabul etmek zorunda kalırdım tabii. Hoş onlar, yatalak bir anneyle isterler miydi beni, o da başka?..

"İmtiyazsız sınıfsız

Kaynaşmış bir kütleyiz.

Lara la lara lal lom."


Baktım gene tutturmuşum bu marşı; erimiş karların cıvık ıslaklığında, asker adımlarıyla yürümeye çalışıyorum. Kız, deliriyor musun nedir? Alem tuhaf tuhaf bana bakıyor. Kestim.

Işıl ışıl bir vitrinin önünde durakalmışım. Vitrinde sergilenen bütün bu pahalı şeyleri, ulaşılamayacak yıldızlara bakar gibi seyrettim bir müddet. Bütün bu güzel şeylerin, baştan çıkarıcı davetkâr ışıltılarında, yapmayı düşündüğüm çılgınlığın albenisi sırıtır gibiydi. Orta halli bir emeklinin namuslu karısı olmaya, muteber, zengin bir işadamının, bir eli yağda bir eli balda, saygın metresi olmayı tercih etmeyi düşünmemdeki saik sadece bu muydu acaba? 'Saygın' derken dalga mı geçiyorum ne? Yok yok, mübalağa bile yok, bu tespitimde galiba. Abartmıyorum. Gerçek bu. Çoktandır farkındayım bunun. Böylesine büyük kodamanların himayesindeki orospuların, ne denli saygı görüp, nasıl pohpohlandığına kaç kere şahit oldum ben. 'Küçük dağları ben yarattım' dercesine gezip tozdukları her yerde, hürmet ve itibar sahibi oldukları yalan mı yani? Kimisi artist, kimisi manken, kimisi fotomodel veya her neyse, meşhur bir sanatkâr olup çıkıyor, gazetelerde mecmualarda boy boy resimleri yayınlanıyor. Kraliçe edalarıyla bir yerlerde görülmeye görsünler, kadınların hasetle, erkeklerin huşu ile içlerinin hopladığı da mı yalan?.. Sahi, erkeklerin bu kadınlar karşısında duydukları bu büyük hayranlık ve prestijin sebebi ne ola ki?.. Elde edebilme ümidi desem, değil... Pek çoğu, düşlerinde bile erişemeyeceklerini bilirler onlara. Çıkar düşüncesi desem, o da değil. Hanımefendiler, mevcudiyetlerinden bile haberdar değildir çoğunun... Öyleyse neden, kadınlar bile onlarla tanışabilmek için yırtınırlar ki? Erkekleri desen, hiç sorma!.. En yontulmamışları bile, safi nezaket kesiliyor, huzurlarında bel kırıp divana duruyorlar. Sigarasına beş on çakmak birden uzatılıyor, en küçük iltifatları, dünyalar bağışlanmış gibi kabul edilip gurur vesilesi oluyor... Buradaki sırrı çözebilene aşk olsun!..

"Krav krav krav..."

Hop! Hop!.. Ne oluyor yine bana? Bütün insanları öldürmek mi istiyorum nedir? Hayali de olsa, bilinçsizce, neden boyuna ateş edip, vurmaya kalkıyorum herkesi ki?..

Bizim gibi sıradan kimselerin, namus iffet gibi izafi kavramlara, böylesine sıkı sıkıya sarılmamızdaki hikmet ne acaba? Kutsallığı yadsınamayacak olan bu değerler, büyük ikramiyeyi yakalama şansı olmayanların, ellerinde kalan son teselli armağanları olmasın?.. Bakıyorum da, namus ve dürüstlüğün, beceriksizliğin bir mazereti olarak kullanıldığını görüyorum çoğu zaman.

Şu kendi haline bak bir kere... Bunca yıldır, iffetimiz lekelenmesin diye bir erkek arkadaş bile edinemedik; hâlâ yapayalnızız. Namusumuz kirlenmesin diye elimize erkek eli değdirmedik; bakire bir kız kurusu olduk çıktık. Dürüstlüğümüze halel gelmesin diye, boğazımızdan haram lokma geçmedi; hâlâ meteliksiziz. İyi hoş da ne olacak bunun sonu? İşin en acıklı çelişkisi de şurada ki, yalnız yaşayan meteliksiz bir bakire olmamızı da önemseyip kıymet veren yok artık. Bunun övünülebilecek bir yanı da kalmamış pek.

Söylemeye utanıyorum ama... Aman utanma söyle, söyle!.. Yoldan çıkmak için bahane aradığın belli bir şey... Aslında bahane filan da aradığım yok. Hani diyorum, bunca soyut değerlere bağlılığın da somut bir karşılığı olmalı yani.

Şu benimle birlikte olmak için can atan herifi düşünüyorum da... Dürüstlük filan umurunda bile değil adamın. Ama bakıyorum da yükünü tutmuş, itibarı yerinde... Söylendiğine göre, sıfırdan başlamışmış... Kısa zamanda, memleketin en itibarlı iş adamlarından biri haline gelmiş. 'Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz' derler. Babam hiç harama bulaşmadı, malsız mülksüz orta yerde bırakıp gitti bizi işte. Hani düşünüyorum da ahlaki ve hukuki o kocaman kocaman kavramlar, sahiplenmek için kıçlarını yırtan bunca fakir fukarayı pek sevmiyor, umursamıyor da, bu değerlere metelik bile vermeyen, üçkağıtçıların üstünde kalıyor çoğunlukla. Tıpkı vefasız kadınlara benziyorlar vallahi. Peşlerinden koşanlar umurlarında bile değil de kendilerini hiç umursamayan ahlaksızları buluyor, üstlerinde kalıyorlar.

"İmtiyazsız sınıfsız

Kaynaşmış bir kütleyiz...

Lara lal lal lom."


Al sana gene başladım işte. Ne zamandır mırıldanıp duruyorum kim bilir?.. Şimdi tutar beyefendinin arzusunu yerine getirir de koynuna giriverirsem, yatakta da bu marşı mırıldanmaya başlar mıyım ki? Adamcağız ne kadar şaşırır kim bilir? Belki de, bizim emektar bekâreti, marşlarla filan uğurladığımı zanneder... Komik değil mi? Aman hiç gülecek halim yok şimdi!... Canım çok yanar mı acaba? Amaan!.. Bunca yıllık yalnızlık canını hiç yakmamış gibi, düşündüğün şeye bak şimdi?.. Bunca manevi acılar yanında, fiziki acının lafı mı olur? İyi de, o anda manevi bir acı da hissetmeyeceğinden emin misin? Yok canım, eğer gidersem, böylesine acılara yer vermem artık!.. Kız, elinde mi bu senin? Bunca yıldır inandığın, her şeye rağmen koruyup gözettiğin namusun ne olacak peki?.. Canım, adam :

"Sen benim ikinci karım olacaksın" diyor.

"Bir elin yağda, bir elin balda olacak" diyor.

Her istediğim yapılacak, her arzum yerine getirilecekmiş... Zengin bir sosyete hanımı olacakmışım. Altımda araba, 'akşam ne yiyeceğim?' diye düşünmeden keyfimce yaşayacakmışım işte... Hem, adam evli olmasa, benimle hemen evlenirmiş. Hatta, "istersen karımdan ayrılır, hemen seninle evlenirim" bile dedi kaç kere. Kimsenin yuvasını yıkmaya da gönlüm razı olmuyor doğrusu. Çoluk çocuğu var adamın. Ben de ikinci bir karısı olurum olur biter. Kimsenin de ahını almamış olurum. Hem bu tür birlikteliklerde kadına daha çok kıymet verilir daha bir hürmet edilirmiş. Hadi hadi, kıvırtma şimdi. Bal gibi, metresi olacağını biliyorsun herifin... Ne yapalım yani? Birlikteliğimizi meşrulaştırmak için elime tutuşturulacak bir vesikadan başka ne eksiğim olacak ki? Alemin bu vesika merakına da bitiyorum yani... İllâ ki bir vesika tutuşturacaklar kadınların eline, birileriyle yatması için. Evlilikte de orospulukta da bir resmi vesikan olacak elinde. Resmi kayıtlara geçirmeden yattı mı, Devlet bile peşine düşüyor kadının ayol!.. Hoş benim için böyle bir sakınca yok. Adam öylesine zengin, öylesine saygın bir kodaman ki, onunla olursam Devlet büyüklerinden bile saygı göreceğime eminim. O kadarcık da olsun artık. Devleti ayakta tutanlar bile bunlarmış galiba. Öyle diyordu...

"Krav krav krav!.."

Gitti birileri gene... Yani şu etrafımda, Yılbaşı coşkusuyla koşuşturup duran zavallılardan birkaç tanesi sahiden vurulup düşse, zevklenecem bundan galiba. Kızım, kafayı yiyorsun sen... Bırak bunları da bir karar ver artık. Beyefendi gelmiş, nasıl da helecanla bekliyordur şimdi seni?

Kaç aydır peşimde adam. Kırk yılın başı, ilk kez bu yaz, işyerimizin tatil kamplarından birine katılmak kısmet olmuştu. O da, kampın yanındaki villalardan birinde kalıyormuş. Denize girerken görmüş beni. Yıpranmış, zavallı tayyörümün altında pek belli olmaz ama vücudum oldukça mütenasiptir. Topuz yapıp ensemde topladığım saçlarım da, denize girerken açılıp belime kadar iniyordu tabii. Adam, beni bu gerçek görüntümle seyrede seyrede vurulmuş işte. Beyefendi, istediği her şeyi elde etmeğe alışmış bir kere. Düşmüş peşime. Bir yolunu bulmuş, gelmiş; kampta tanıştırdılar bizi. Birkaç kere yemekte de beraber olduk. Allahı var, pek de kibar davrandı bana. Her yerde gördüğü hürmet, izzet ikram beni etkilemedi desem yalan olur. Kasaba şartlandırılmışlığıyla, erkekler karşısındaki ürkek ve çekingen tutumumla ona hiçbir cesaret vermediğim halde, bir punduna getirdi, hiç eveleyip gevelemeden açıkça, birlikte olmazı teklif ediverdi birden bire. Neye uğradığımı, nasıl cevap vereceğimi bile bilemedim doğrusu. Dondum kaldım. Hakaret kabul ettiğim bu teklif karşısında, ağlamaya başlamışım galiba. O, dudaklarında biraz alaylı, ancak anlayışlı bir tebessümle baktı baktı da : "Siz" dedi, "yanlış anladınız beni galiba. Ben, daimi bir beraberlikten bahsediyorum. Ölünceye kadar yanımda olasınız istiyorum. Size, bundan sonrası için mükemmel bir hayat vaadediyorum. Evlenmek isterdim sizinle ama ne yapayım ki zaten evliyim ben. Ama beklemesini de bilirim. Üzülme... Eğer kabul edersen bir gün, seni nasıl mutlu edeceğimi göreceksin." Bu, hayasızca bulduğum, teklifi bir daha yinelemedi ama sık sık aramaya, çiçekler göndermeye devam etti tabii.

Kendime bile itiraf edemememe rağmen, soğuk kış gecelerinde, sık sık düşünmekten de kendimi alamıyordum bu öneriyi... Bundan sonra, birlikte olmak için, aşık maşık olabileceğim kimse de yok görünürde zaten... Bir zamanlar, Orta Okul sıralarında, aşık olmuştum bir oğlana... Kaza kaymakamının oğluydu. Fiyakasından, cakasından yanına varılmayan bir oğlandı. Pek de yakışıklı gözüküyordu gözümüze. Bütün kızlar peşindeydi ya, ben de tutulmuştum ona. Ama o, pek de yüz vermez, hava basardı hepimize. Sonra da tayin oldular, gittiler ilçeden. Nereden nereye... Geçen sene, karşılaştım onunla. Abartılı çirkin çizilmiş bir karikatürün, kime ait olduğunun anlaşılıvermesi gibi, hemen tanıdım onu. O güzelim saçları dökülmüş. Öylesine de zayıflamıştı ki, ayakta zor durur gibi bir hali vardı. Pazar yerinde, cılız bir çocuğu kolundan sürükleyerek peşi sıra giden bir kadın, adıyla seslenince, iyice emin oldum o olduğuna... Usulca sokuldum yakınına. Gözlüklerinin kalın camları ardında büsbütün küçülen çipil gözleriyle, tezgah üstünden sebze seçmeye öyle bir dalmıştı ki, beni görmedi bile. Bütün genç kızlık hayallerimi dolduran, tek gençlik heyecanım, biricik aşkımın bu yıkıntısından uzaklaşırken, gözlerimin yaşardığını fark ettim. Eğer isteseydi seve seve varırdım ona. Ardı sıra seğirten, o kılıksız sıska kadın da ben olurdum şimdi.

"Krav krav krav!.."

Ne yapıyorum ben allahaşkına? Ben ne arıyorum bu kaldırımlarda. Gideceksem gitsem ya!..

Şimdi bak şu arabanın yaptığına... Hayvan herif!.. Biraz yavaş gitse olmuyor... Berbat etti üstümü başımı işte. Zaten sıçana dönmüşüm, bir de bu çıktı. Kabahat sende kızım... Şimdiye kadar bir karar verebilseydin eğer, o arabanın içinde sen olurdun belki de.

Ayaklarım dondu be!.. Dosdoğru oraya gitseydim bu hallere düşmezdim. Şu haline bak bir kere!.. Kızım, sen kararını vermişsin aslında. Böyle ayak sürtmekle kendi kendini mi kandırıyorsun, nedir?.. Orospuluk içinde varmış senin... İyi ya varmış demek!.. Ne yapalım yani? Ben de kadın değil miyim? Benim de herkes gibi yaşamaya hakkım yok mu? Akranlarım çoktan evlendi... Bize erkek eli bile değmedi daha... Kara Korsanın hazinesi sanki meret. Koruya koruya ne olacaksa?.. Eninde sonunda birileri becerecek nasıl olsa? Evlenilince ne oluyor sanıyorsun? Bizim yaşlı damat adayını istediği de ayni değil miydi?

Daha birkaç saat evvel, boğulmak üzere olan bir kazazedenin, can havliyle sarılmaya çalıştığı son cankurtaranmış gibicesine, zayıf bir ümitle de olsa gitmiştim oraya. Peki, ne buldum dersin? Sanki çıplakmışımcasına vücudumda arsız arsız dolaşan o yılışık sarhoş bakışlarına ne buyurulur? Hele o, bu güne kadar evlenmemiş olmasının gerekçesi olarak sunduğu sebebe ne demeli? İnanılacak olursa, beyimiz öylesine hızlı bir zamparaymış ki elinden uçan kuş kurtulmamışmış şimdiye kadar. Onun için de evlenmeye vakit bulamamışmış. Benim orada bulunuşumla, her şeyin olup bittiğine, işinin yoluna girdiğine inanmışlığının getirdiği bir laubalilikle, kasıla kasıla, parça pürçük anlatmaya çalıştığı eski aşk maceralarıyla öyle bir böbürleniyordu ki!.. Ya o yaşlı dul ablasına ne demeli? Kim bilir kaç kere dinlediği, belki de oluşmalarına bile yardımcı olduğu, bu açık saçık maceraları dinlerken, yapmacık bir utancın ardına gizler gibi göründüğü kıkırdayışında öylesine gurur yüklü bir hayranlık vardı ki!.. Bu iş, bu kadar gururlanılıp övünülecek bir şeyse, ayni işi daha sık ve eminim daha iyi yapan fahişelere, neden birer şeref madalyası takılmadığını soramadım onlara tabii... İki kardeşi, o muteber anılarıyla baş başa bırakıp kaçtım oradan.

"Krav krav krav..."

Boyuna ateş edip durduğum bu kalabalığın ne günahı var ki? Yoksa var mı?..

Artık bana hiç de çekici gelmeyen, ancak namusumu kurtaracak olan bu evliliği kabul etse miydim ki?... İyi, hoş da, o bunakla, karın tokluğuna, namus belası, istemeden katlanmak zorunda kalacağım evlilik içi ilişkiler, lüks bir hayat içinde, belki de hoşuma bile gidebilecek olan, beraberliklerden daha mı ahlâki olacak yani?..

Bak!.. Nihayet gelebilmişim... İşte o koca otel, ışıl ışıl duruyor karşımda. Geri dönmek için de çok geç artık galiba. Evde beni bekleyen o soğuk odaya, o dayanılmaz yalnızlığa tahammül edecek gücüm de kalmadı artık... Bunca yıldır mücadele ettiğim, o berbat yaşam yollarında ömür tüketmek canıma tak dedi be!.. "Ön teker nereden giderse, arka teker de oradan gider" derler ya... Saplanıp kaldığımız bu berbat, çamurlu yollardaki derin tekerlek izlerinden kurtulabilmek için, direksiyona sıkıca sarılıp gittiğin yoldan çıkmaktan başka çare yok demek ki... Sonrası da, direksiyon hakimiyetini kaybetmeden ilerleyebilecek kadar becerikli ve akıllı olmaya bağlı mutlaka... Ben bunu becermeliyim işte. Kafam çalışıyor, tahsilim yerinde, yaşım da müsait. Bundan sonrasını idare ederim her halde. Bütün iş şu davetkâr kapıdan bir girebilmekte...

Otelin önündeki meydanı dolduran kalabalığın coşkusuna bakılacak olursa yeni yıla giriyoruz galiba...

Önümde yürüyen genç adamın omuzunda küçük bir çocuk, kolunda güzel bir kadın vardı. Yeni yıl kutlamalarına katılmak üzere, buralara kadar gelmiş bir aile olmalıydı. Takip ettim bir müddet... Sanki bir yerlerden tanıyor gibiydim onları. Bana garip bir hüzün veren bu tanışıklık, geçmişe ait bir anıdan mı, yoksa geleceğe ait bir düşten mi kaynaklanıyordu, bilemiyorum?..

Kalabalığın neşeli gürültüsüne karışan şarkılara, ben de dilime yapışıp kalmış olan o eski marşla iştirak ediyordum galiba. Bana, bir düğün alayı içindeymişim hissini veren bu kalabalığın arasından sıyrılıp otelin kapısına yöneldim. Ayaklarımın altında ezilen karların, diş gıcırdatmalarına da aldırmıyordum artık...

Önümdeki kocaman kapının camlarından taşan ışık yumağı içinde uçuşan kar taneciklerinin oluşturduğu bembeyaz tül gelinliğin içine giriverdim.

Yeni bir yılın ilk dakikalarında, yanaklarımdan aşağı sızan ıslaklığın, kar suyu mu, yoksa gözyaşı mı olduğuna aldırmadan, girdiğim asansörde, alçaldığım gibi bir hisse kapılmama rağmen, yükseldikçe yükseldim.

Yükseldim...

Özcan Sungurçetin
[/size]
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır"
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları

Cevaplar Son Mesajlar
Kadın ve Cami umut Cuma Sohbeti 0 11 April 2014 10:09
Kadın ve Vali igzuma Dini Hikayeler 0 16 July 2007 15:52
Kadın PESTEMAL Bayanlara Özel (Erkeklerin Girmesi Yasaktır :-)) 7 01 May 2007 11:07
Kadın ve Erkek REHA Bayanlara Özel (Erkeklerin Girmesi Yasaktır :-)) 0 12 March 2007 09:49
Klas Kadın PESTEMAL Bayanlara Özel (Erkeklerin Girmesi Yasaktır :-)) 0 01 June 2006 22:17

Yeni Sayfa 1

www.papatyam.org Ana Sayfa

Tefekküre Davet Köşesi

Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın

                       Instagram         

Papatyam alemdarhost.com sunucularında barındırılmaktadır.