Çanakkale Savasi gerçekleri - Papatyam Forum

Papatyam Forum

Go Back   Papatyam Forum > ..::.GENEL KÜLTÜR.::. > Tarih Sayfaları > Osmanlı Tarihi

Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Alt 25 February 2008, 10:57   Mesaj No:1

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Çanakkale Savasi gerçekleri

Çanakkale Savasi gerçekleri

Çanakkale Savasi gerçekleri

Sultan Ikinci Abdülhamid Hân'in keyfi idaresinden (!!!) sikâyetle isbasina gelen Ittihatçi sergerdeler devlet idaresine hâkim olduktan sonra öylesine keyfî bir idare kurmus ve "hürriyet kahramani" diye alkislanan bu kabadayilar o derece müdhis birer diktatör olmuslardir ki, Birinci Dünya Savasi'nin baslamasindan (24 Temmuz 1914) hemen sonra Almanlarla yapilan ittifak, Sadrâzam Said Halim Pasa, Harbiye Naziri (Bakan) Enver, Dahiliye Naziri Talât ve Meclis-i Meb'ûsan Baskani Halil (Mentese) ile Alman Büyükelçisi Baron Von Wangenheim arasinda hazirlanip imzalanmis (2 Agustos 1914) ve isbu ittifak basta devrin padisahi olmak üzere bütün Heyet-i Vükelâdan (Bakanlar Kurulu'ndan), hatta Ittihatçilarin üçüncü adami Cemal Pasa'dan gizlenmistir!.. Cemal Pasa'nin hatiratinda bu mevzuda genis bilgi vardir.

***

* Dünyanin pek buhranli bir döneme sürüklendigi o günlerde Almanlarla gizlice anlasan Ittihatçilardan nevzuhur hürriyet kahramani Enver Pasa'nin emriyle iki Alman zirhlisi "Goeben" ve "Breslav" (bilâhare "Yavuz" ve "Midilli&quot Çanakkale Bogazi'ndan içeri alinmis (11 Agustos 1914) ve Enver Pasa bu mühim olayi arkadaslarina mütebessim bir çehre ile: "Bir oglumuz oldu" diyerek duyurmustur! Bu olaydan da ne padisahin (devlet reisi), ne Sadrâzamin (basbakan) ne Heyeti Vükelâ'nin (Bakanlar Kurulu) ve ne de alâkali diger kimselerin haberi olmamistir!

***

* Devletin Birinci Dünya Savasi'na katilmasi ise, yine bütün ilgili mes'ul devlet adamlarinin bilgisi disinda Enver Pasa'nin emriyle olmus, isimleri "Yavuz" ve "Midilli"ye çevrilen iki Alman zirhlisi bizzat Enver Pasa'nin emriyle Karadeniz'e çikip 29 Ekim 1914 Persembe günü Rus donanmasiyla sahillerini topa tutmus ve böylece Osmanli Imparatorlugu savasa katilmistir!.. Rus donanmasiyla sahillerine taarruz için Enver Pasa'nin Alman Amiral Souchon'a çok gizli isaretli bir emir gönderdigi ve devletin savasa katilmasindan alâkali kimselerin haberi olmadigi Nimet Kuraf'in "Türkiye ve Rusya",Hikmet Bayur'un "Türk Inkilâbi Tarihi", Amiral Lorley'in "Türk -Sularinda- Deniz Hareketleri", Yilmaz Öztuna'nin "Türkiye Tarihi", Ali Ihsan Sabis Pasa'nin "Harb Hatiralarim" ve General Fahri Belen'in "Yirminci Yüzyilda Omanli Devleti", Ismail Hami Danismend'in "Kronoloji"si gibi pek çok eserde sarahatle kaydolunmustur.

***

* Birinci Dünya Savasi boyunca pek çok cephede: Galiçya, Yemen, Iran, Irak, Makedonya, Dobruca, Hicaz, Kafkasya, Çanakkale, Sina ve Filistin gibi on cephede feragat ve fedakârlikla dövüstük. Bu cephelerden Çanakkale'de savas 3 Kasim 1914 Sali sabahi yirmi sekiz gemiden olusan bir Ingiliz-Fransiz filosunun Kum-Kale ve Sedd-ül-Bahir istihkamlarina açtigi ates ile baslamis, torpil tarlasina ragmen içeri girebilen Ingiliz denizaltilari zaman zaman agir zayiatimiza sebeb olmus, bu arada 26 Kasim günü Mes'udiyye zirhlimiz batmis, 19 ve 25 Subat'la 4 Mart günkü düsman taarruzu dis istihkâmlarda ve buralardaki bataryalarda büyük hasara sebeb olmustur.

***

* "Çanakkale Sehidleri" sairi Mehmed Âkif Bey'in "Safahat"inin altinci kitabi "Âsim"da: "Eski dünya, Yeni Dünya, bütün akvam-i beser/ Kayniyor kum gibi, tufan gibi, mahser mahser..." "Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ" diye andigi düsmanin "rezil istilâ"siyla "daglar, taslar sühedâ gövdesi" ile dolmus, Çanakkale'nin böyle zor günler geçirdigi safhada Babiâli (hükümet) her ihtimale karsi hükümet merkezini Anadolu'ya nakletmeyi düsünmüs ve bu karari Beylerbeyi Sarayi'nda adeta mahpus hayati yasattiklari Sultan Ikinci Abdülhmid Hân'a bildirmek üzere Talât ve Enver Pasalar saraya gelerek huzura kabul edilmislerdir. Abdülhamid Hân'in en küçük sehzâdesi Âbid Efendi'nin (17.05.1905 Yildiz Sarayi) 8.12.1973 (Beyrut) anlattigina göre:

"- Pasalar, Çanakkale'deki savas durumunun muhtemel kötü neticelerinden bahsetmisler. Padisahla (Sultan Resad), babamin ve Veliahdin Anadolu'ya götürülmeleri planini açiklamislar. Babamdan, tecrübeleri dolayisiyla mütalâasini sormuslar. Sonradan babamin anlattigina göre, pasalari büyük bir sükûnetle dinlemis, onlara sahsi görüsünü ve tavsiyesini asagi yukari su sözlerle bildirmis: "Ben yerimden bir adim bile kimildamam ve bir yere gitmem. Biraderim Padisah (Sultan Resad) için de tavsiyem, saraydan asla ayrilmamasidir. Allah göstermesin bir ayrilik hem ordunun hem milletin maneviyatini bozar. Yenilmek mukadderse bu hareket onu çabuklastirir. (.......)

Ben büyük ceddim Fâtih Sultan Mehmet Hazretleri'nin zaptedip milletimizin göz bebegi haline gelen ve devletimizin merkezi olan Istanbul'u düsman isgali altinda görmektense ölmeyi tercih ederim. Biraderimin (Sultan Resad) Istanbul'u terk eylemesi yolundaki tavsiyenize gelince, bu husus tarihimize büyük bir leke olarak geçer. Bundan kat'i olarak vazgeçilmesini tavsiye ederim."

Abdülhamid Hân'in bu sâhâne jesti neticesinde Istanbul bosaltilmaktan kurtulup nakil isinden vazgeçilmistir!..

***

* Çanakkale'deki rezil istilâya büyük darbeyi Mehmed Âkif Bey'in: "Âsim'in nesli, diyordum ya, nesilmis gerçek/ Iste çignetmedi namusunu çignetmeyecek" dedigi nesil vurmus, 18 Mart 1915 Persembe günü Ingiliz amiral Robeck ile Fransiz amiral Guépratte kumandasindaki on sekiz büyük zirhli ile, daha bilmem ne kadar muhrip ve denizalti üç filo halinde bogaza girerek yedi saate yakin taarruzunu sürdürmüsse de, "ancak ebediyyetlerin istiâb" edebilecegi "bu topraklar için topraga düsmüs asker" karsisinda maglup olmus, Ingilizlerin Ocean ve Irreristible zirhlilariyla Fransizlarin Bouvet zirhlisi alti yüz mürettebatiyla batmis, daha bazi zirhlilar agir hasar görürken üç düsman gemisi karaya oturmustur!.. Böyle üçte birini kaybeden düsman donanmasinin geriye kalanlari da selâmeti firarda bulup kaçmislardir!..

***

* 86 yil evvelki Çanakkale zaferinin kahramani "Gömelim gel seni tarihe dense sigmayacak, gökten ecdâd inerek o pâk alnini öpecek olan, sehid oglu sehidlerdir." Bu gerçegi Çanakkale savasinda Anafartalar kumandani olan Miralay (Albay) Mustafa Kemal Bey'in (Atatürk) Rusen Esref Ünaydin'a anlattiklariyla ortaya koyalim:

"Karsilikli siperler arasinda mesafemiz 8 metre, yâni, ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasina kâmilen düsüyor, ikincidekiler onlarin yerine gidiyor. Fakat ne kadar gibtaya deger bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar kendi ölecegini de biliyor, hiç fütur bile göstermiyor, sarsilmak yok!.. Okumak bilenler ellerinde Kur'ân-i Kerîm, Cennete girmeye hazirlaniyorlar. Bilmeyenler, Kelime-i Sehadet çekerek yürüyorlar. bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren sâyan-i hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalisiniz ki, Çanakkale muharebesini kazandiran bu yüksek ruhtur."

***

* Kara savasi da dahil sekiz ay, on dört gün devam eden Çanakkale Savasi'nda 55.127'si sehid, 100.177'si yarali, 10.067'si kayip ve 21.498'i muhtelif hastaliklardan hayata veda eden cem'an 186.869 evlâdimizi kaybettik. Yarindan sonra kutlayacagimiz 18 Mart zaferinin 86'nci yildönümünde Çanakkale sehidleriyle birlikte, cümle sühedâyi sükran, minnet ve rahmetle aniyor, sehidlerimizden sefaat diliyoruz...

Kaynak: Milli gazete, 16.03.2001

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 25 February 2008, 11:01   Mesaj No:2

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Çanakkale Savasi gerçekleri

ÇANAKKALE

AHMET MİROĞLU



Yüzyılın son centilmen savaşları



Çanakkale Savaşları, “yüzyılın son centilmen savaşları” olarak değerlendirilir. Bu değerlendirme, özellikle karşı karşıya gelmeden sadece teknolojik üstünlüğe dayanarak yüzlerce, hatta binlerce kilometre öteden füzelerle, gemilerle ve uçaklarla yapılan günümüzün ahlâksız savaşlarına kıyasla, savaş ahlâkı ve kuralları açısından bakıldığında son derece farklıdır.



Bu savaşta askerlerimiz, iman hassasiyetleriyle bütün dünyaya büyük bir insanlık dersi vermişler ve savaşın merhamet boyutunu, düşmanlığın dostluğa dönüş örneklerini göstermişlerdir. Onlara göre düşman cephede iken düşmandır; kurtarılmayı bekleyen bir acziyet içinde iken ve esir alınmışsa artık misafirdir. Çünkü insandır. Savaş cephe dışında değil, cephede yapılır. İşte birkaç örnek:



“Son zamanlarda Türklerle iyi iletişim kuruyoruz. Siperlerine, Mısır'daki kamplarımızda tutulmakta olan Türk savaş esirlerinden gelen ve çok iyi bakıldıklarını anlatan mektuplarıyla, sağlıklı ve mutlu olduklarını gösteren fotoğraflarını atmıştık. (Gerçi bizim askerler bunu yapmamızı pek istemiyorlardı ama...) Karşıdan şu cevabı aldık: Sadaka ile yaşayan bir adam, domuzun, lânetin tekidir. Karnımız tok olduğu gibi, yedek yiyeceğimiz de bol. Ellerimizde tüfeklerle hazırız. İngilizlerin çok silah ve cephanesi olabilir. Ancak, bizim de süngülerimiz ve inancımız var. Eğer iddia ettiğiniz gibi büyük bir millet iseniz, neden üstün ilkeler doğrultusunda hareket etmiyorsunuz da, başkalarının aklını çelerek sadakatlerini bozmaya çalışıp alçalıyorsunuz?...” (Gazeteci C.E.W. Bean'ın 10 Kasım 1915'te günlüğüne “Türkler: Yaşamın Güzel Yanları” başlığıyla düştüğü notlardan.)



“Türkler çok dürüst savaşçılar. Kahramanlık ve cesaretleri tartışılmaz. İşkence, zulüm ve domdom kurşunu konusundaki tüm iddialar yalandır. Geçen gün, yanlışlıkla atılan bir şarapnel ile Kızılhaç katırlarından birisini öldürdüler. Anında özür dilediler. Daha önce de yaralılarımızla ilgilendiler. Onları, kıyıya bırakıp bize haber verdiler.” (Avustralyalı bir albayın Ekim ayı sonunda ülkesine yolladığı mektupta “Siperlerdeki Yaşam ve Türkler” başlığı altındaki ifadelerinden.)



“...Hastaneye ateş edilmiyor, zehirli gaz kullanılmıyor. Triumph (savaş gemisi) isabet alıp batmaya başlayınca, tekrar ateş edilmiyor. Türkler asla ikili oynamıyorlar. Bunun aksini iddia edenler Gelibolu'ya gelmiş değillerdir.” ( Otago Times Gazetesi, 1 kasım 1915, “Savaşçı Olarak Türk” başlıklı yazıdan)



“...Şu ana kadar bu cephede Türklerin savaş yöntemlerinin adaletli olduğunu kabul etmek insaf gereğidir. Türklerle Avustralyalılar arasındaki savaş mertçe cereyan etmektedir ve sonuna kadar böyle kalacaktır. Bu savaştan önce Türkleri hor görürdük. Artık böyle bir şey söz konusu değil.” (The Age adlı Avustralya gazetesi, 11 Aralık 1915, “Gaz Bombası Saldırısından Korkulmuyor” başlığıyla yayınlanan yorum yazısı.)



Fatih Sultan Mehmed'in kurduğu şehir



Yunan egemenliğine, Pers hakimiyetine şahit olmuş, İskender'in eline geçmiş, Bergama, Roma ve Bizans krallıklarını görmüş, Slav ve Hun saldırılarını göğüslemiş bir yöre... 6. ve 7. yüzyıllarda müslüman Arapların akınlarına maruz kalmış... Sonra Türkmenlerle tanışmış... Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklusu, Karesi Beyliği... Ve I. Murad Hüdavendigar Dönemi (1360-1389)... Artık Osmanlı toprağıdır. Yıldırım Bayezid Han, Çelebi Sultan Mehmed, II. Murad derken, Fatih...



Çanakkale boğazından geçişi kontrol altına almak isteyen Sultan, İstanbul'un fethinden 10 yıl sonra Anadolu yakasında Kocaçay (Sarı Su) ağzındaki bir düzlük üzerine Kal'a-yı Sultaniyye adında bir kale yaptırdı (1463). Kale stratejik öneme sahipti. Venediklilerle Osmanlılar arasındaki mücadelelerde sık sık saldırıya uğradı, büyük savaşlara tanık oldu.



18. asrın ortalarında ipekçilik, yelken bezi ve çanak-çömlek imalatı ile şöhret buldu. Artık Kal'a-i Sultaniyye yerine Çanak-Kal'ası adı kullanılmaya başlanmıştı. Zamanla bu isim Çanakkale'ye dönüştü ve bu yerleşim birimi bağ ve bahçelerle çevrili, çınarların gölgelediği bir şehir halini aldı.



Fatih, Kal'a-yı Sultaniyye'nin karşısına Rumeli tarafına bir başka kale daha yaptırmıştı. Ona da Kilîdü'l-bahr (Kilitbahir, deniz kilidi) adını vermişlerdi. IV. (Avcı) Mehmed zamanında (1648-1693) Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa Çanakkale Boğazı'na Fatih'in yaptırdığı kalelerin biraz daha güneyine iki kale daha yaptırdı. Rumeli kıyısındakine Seddülbahir (Deniz seddi, engeli), Anadolu yakasındakine ise Kumkale adı verildi.



Acılı günlere doğru



Fatih Sultan Mehmed'in hatırası olan Çanakkale, tarihinin en acılı günlerini 20. yüzyıl başında Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşadı.



O dönemde rekabet, sömürgecilik ve milliyetçilik akımları Avrupa'yı ikiye bölmüştü. Almanya-Fransa ve Rusya-Avusturya arasındaki çekişme gerginliğe dönüştü. 28 Haziran 1914'te Avusturya-Macaristan Veliahdının bir Sırp tarafından öldürülmesi, bu gerginliği zirveye taşıdı. Avusturya'nın 28 Temmuz 1914'te Sırbistan'a seferberlik ilanıyla I. Dünya Savaşı başladı: Bir yanda Almanya, Avusturya-Macaristan, yani İttifak Devletleri, öbür yanda İngiltere, Fransa ve Rusya'dan oluşan İtilaf Devletleri...



Bu arada Osmanlı Devleti dışta ve içte bunalım üstüne bunalım yaşıyor, toprak ve güç kaybediyordu. Son olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile arka arkaya yenilgiler almış, Doğu Trakya dışında Avrupa'daki bütün topraklarını kaybetmiş, saygınlığını yitirmişti. Son facialarla devletin Afrika kıtasıyla ilişiği kesilirken, Avrupa'da çok küçük bir toprağı kalmıştı. Afrika'da 1.200.000, Rumeli'de ise 250.000 km²' lik yer elden çıkmıştı. Artık Osmanlı Devleti'nin ölümü bekleniyor, paylaşım plânları yapılıyordu.



Mesela, Rusya boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmeyi hedefliyor, İngiltere Süveyş Kanalı ve Hint yolunu Osmanlı baskısından kurtarmayı, ayrıca Orta Avrupa'ya sızan Alman-Avusturya ordularını arkadan çevirmeyi tasarlıyor, Fransa; Lübnan, Suriye ve Kilikya'nın kontrolünü düşlüyor; Almanlar doğuya yayılma politikası güdüyor, İtalyanlar ise Antalya'ya sahip olmak istiyordu.



Osmanlı Devleti önce İtilaf Devletleri ile birlikte olmaya niyetlendiyse de, Rusya'nın bu duruma soğuk bakması Osmanlı'yı Almanya saflarına yönlendirdi ve 2 Ağustos 1914'te yapılan gizli bir antlaşma ile Alman-Türk ittifakı kesinleşti.



Güvenliğini sağlama almak için seferberlik ve silahlı tarafsızlık ilan eden Osmanlı Devleti, 10 Ağustos 1914'te İngiliz donanmasından kaçan Goeben ve Breslau adlı Alman savaş gemilerinin boğazlardan geçmesine izin verdi ve boğazları tüm yabancı gemilere kapattı.



Nerede o eski Osmanlı Donanması?



Goeben ve Breslau'ın boğazlardan geçmesi İtilaf devletlerinin tepkisine yol açtı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, bu iki gemiyi, daha önce İngilizlere sipariş ettiği ve hatta parasını ödedikleri halde alamadığı iki gemi yerine satın aldığını açıkladı. Osmanlı Devleti bu konuda haklıydı. Zira bir zamanlar Akdeniz'i adeta “Türk Gölü” haline getiren Osmanlı Donanması ne yazık ki o tarihlerde kayıplara karışmıştı. Düşman da durumun farkındaydı. Nitekim Kraliyet Armadası Birinci Lordu Earl Selbourne , 1903'te İngiltere'deki bir brifingde Osmanlı Donanması için “Mevcut bile değil!” demekteydi.



Devlet, donanmayı güçlendirmek için teşebbüse geçmiş ve İngiltere'ye 40'a yakın irili-ufaklı gemi siparişinde bulunmuştu. Başlangıç için günün değerleriyle 4 milyon Sterlin'e iki Drednot (Drednot tipi gemiler daha hızlı hareket edebiliyorlardı, yüzen bir filo gibiydiler, fakat yeni deneniyorlardı) ısmarlanmıştı. Birine o dönemde tahtta bulunan Sultan 4. Mehmed Reşad'dan dolayı Reşadiye, diğerine de Sultan Osman-1 adı verilmişti. Gemilerin alınabilmesi için bütçe yeterli olmadığından geniş bir bağış kampanyası düzenlenmiş, kahvelerde, halkın toplu olarak bulunduğu yerlerde, müsamerelerde ve eğlencelerde, hatta öğrencilerin eline kumbaralar verilerek bayramlarda bile para toplanmıştı. Yüksek miktarda bağışta bulunanlara “Donanma İane Madalyası” veriliyordu.



Fakat işler umulduğu gibi gitmiyordu. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na sürüklendiği günlerde İngiltere gemileri vermekte tereddüt ediyordu. Churchill, Sultan Osman'a el koymanın çok büyük bir diplomatik karmaşaya sebep olacağını bilmekle beraber, İngiliz Armadasının önüne çıkabilecek böylesi bir gemiyi teslim etmek istemiyordu. 3 Ağustos 1914'te Sultan Osman ve Reşadiye'ye el konduğu resmen açıklandı.



İşte Goeben ve Breslau, daha önce İngilizlere sipariş edilip parası ödenen söz konusu iki gemi yerine satın alınmış oluyordu. Yavuz ve Midilli adı verilen bu iki savaş gemisi böylece Osmanlı Donanması'na katıldı.



27 Eylül 1914'te Amiral Souchon komutasındaki Yavuz, tatbikat amacıyla çıktığı Karadeniz'de Ruslar'a ait Sivastapol ve Novorosisk limanlarını bombalayınca, 1 Kasım 1914'te Ruslar Kafkasya'da sınırı geçerek fiilen savaşı başlatmış ve Osmanlı Devleti de sıcak savaşın içine çekilmiş oldu.



Osmanlı Devleti'nin elinde bulunan boğazlar, konumları nedeniyle özellikle Avrupa için çok büyük bir önem taşıyordu. Stratejik, ekonomik ve kültürel açıdan paha biçilmez değerdeydi (hâlâ da öyledir). İtilaf Devletleri'nin boğazları açmak istemelerinin baş sebebi, işte bu stratejik mevkie hakim olma arzusuydu. Böylece Rusya'ya yardım edebileceklerdi. Aynı zamanda Almanya'dan yeterli yardım alamayacağı ve fazla direnemeyeceği düşünülen Osmanlı yalnız bırakılmış ve barışa mahkum edilmiş olacaktı. Ayrıca boğazlara hakim olmak, İstanbul'u ele geçirip Osmanlı ve tüm Avrupa üzerinde manevi bir yıkıma yol açmak anlamına geliyordu. Tarafsız kalan pek çok ülke bu başarı sayesinde İtilaf Devletleri'ne katılacaktı.



Boğazlardan geçilebilirse, kazanılacak olan başarı tüm müslüman sömürgeleri sindirecek, güneyde sömürge devletlerini rahatsız edecek hiçbir olay yaşanmayacaktı.



“Denizlere hakim olan dünyaya hakim olabilir”, ama Çanakkale'ye asla...



İngilizler, “denizlere hakim olan dünyaya hakim olur” düşüncesiyle hareket ediyordu. Boğazları ele geçirmek için donanmanın yeterli olacağına inanmışlardı. Bu sebeple harekâtın donanmayla gerçekleştirilmesine karar verildi. Tarihinde hiç yenilgi almamış olan İngiliz donanmasının silah, teknoloji ve başarı açısından kendine güveni tamdı. Fransa'nın da desteği ile dünyanın en büyük armadası oluşturulmuştu. Hiçbir gücün bu donanmaya karşı gelemeyeceği düşünülüyordu. İngilizlere göre yıpranmış, teknolojik açıdan iyice zayıf düşmüş ve parçalanmak üzere olan Osmanlı Devleti, bu armada ile asla baş edemezdi.



Batılı kaynaklarda Gelibolu Savaşları adıyla da anılan Boğazlara yönelik harekâtın ilk deniz hücumu 3 Kasım 1914'te iki İngiliz harp gemisinin Ertuğrul ve Seddülbahir , iki Fransız gemisinin de Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombardıman etmesiyle başladı. İtilaf Devletleri 5 Kasım 1914'te Osmanlı Devleti'ne savaş ilan ettiler. Osmanlı Devleti de buna 11 Kasım'da çıkan bir irade ile cevap verdi. Fakat asıl deniz harekâtı 19 Şubat 1915'te başladı. Şubat-Mart 1915'te düşman gemileri tabyaları top ateşine tuttu, mayın tarama gemileri olabildiğince yol açtı.



Boğazları zorlayarak geçebileceklerine inanan ve bu iş için tahmini 1 aylık bir süre biçen düşman, Osmanlı'nın kararlı direnci karşısında bu işin o kadar da kolay olmadığını anlamaya başlamıştı. Bir ay boyunca yapılan bombardımana rağmen, kayda değer bir gelişme elde edilememişti.



18 Mart'a kadar geçen bu dönemde boğazın girişinde bulunan Rumeli yakasındaki Seddülbahir ve Ertuğrul tabyaları ile, Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları tahrip edilmişti. Böylelikle boğaza giriş kapıları aralanmıştı ama ileride olacaklar hâlâ belirsizdi.



“Kara bulut gibi gemi dolu. Hangisine atarsan at!”



18 Mart 1915 sabahına böyle gelinmişti. Kimse neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Müttefiklerin plânına göre; 18 Mart sabahı 3 deniz tümeninden oluşan düşman filosu boğazda belirdi.



Yenice-Çınarcık Köyü'nden Ahmet Başaran 1981 yılında o günü şöyle anlatıyordu: “Tahir Oğlu Ahmet benim adım. 1303 (1887) doğumluyum. 94 yaşındayım. 6 yıl askerlik yaptım. Çanakkale Boğazı kara bulut gibi gemi doluydu o gün. Hangisine atarsan at.”



11.30'da merkez tabyalarına ateş başladı. Saat 14'e doğru Suffren büyük bir hızla boğazı terk etmekte ve Bouvet'de onu izlemekteydi. Derken Bouvet'de bir-iki patlama oldu ve 3 dakikada suların altına gömüldü. Derin bir şaşkınlık yaşanıyordu. Queen Elzabeth ve Agamemnon dışındaki bütün gemiler ateşi kesmiştiler. 12.30 sularında Goulois isabet almış ve ağır yaralarla boğazı terk etmişti. 15.30 sularında mayına çarpan Inflexible'ın durumu kötüydü ama yoğun bir çabayla Bozcaada'ya ulaşabilmişti. Saat 15.14'de İrrisistible'ın yanında korkunç bir patlama duyuldu, 16.15'te de tabyalardan uzaklaşmak isterken bir mayına çarptı. 18.05'te geri çekilirken Ocean da mayına çarpmıştı. Tahir oğlu Ahmet'in anlatımıyla: “O gün batanı battı, batmayanı geri çekilip kaçtı... Gittiler...” İngiliz ve Fransız filoları mevcutlarının yüzde 35'ini kaybedip çekilmek zorunda kalmıştı.



Teknik detaylara girmeden söyleyecek olursak, savaş, daha sonra 18 Mart 1915'ten itibaren yaklaşık 10 ay denizde olduğu kadar karada da devam etti. Bu dönemde Osmanlı askeri dünyanın en güçlü zırhlılarınca sürdürülen cehennemî bombardımanlar altında saldırganlara karşı yılmadan aylarca direnmiş ve sonunda düşmanlarını yarımadayı terk etmek zorunda bırakmıştır.



Derin ve kalıcı etkiler



Onca çabaya ve üstünlüğe rağmen İtilaf güçlerinin başarısızlığıyla sonuçlanan Çanakkale muharebeleri, Birinci Dünya Savaşı'nın seyrini değiştirip uzamasına sebep olduğu gibi Çarlık Rusyası'nın çöküşünü de hazırlamış ve İngiltere'de hükümet değişikliğine yol açmıştır.



Bir yıldan fazla süren ve dünya savaş tarihinde farklı bir yeri olan bu muharebelerde her iki taraf büyük kayıplar vermiştir. İtilaf Devletleri, Çanakkale'ye 410 bin İngiliz, 79 bin Fransız asker göndermiş, sadece İngiliz kuvvetlerinin toplam kaybı 213.980 kişiyi bulmuştur. Çanakkale muharebelerine katılan Osmanlı kuvvetleri (yaklaşık 700 bin kişi) genellikle kısım kısım kullanıldığından, zayiatın belirlenmesi güçleşmiş ve çeşitli rakamlar ortaya atılmıştır. Bu rakamlar 190 bin ilâ 350 bin arasında değişmektedir. Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı'nın resmi kayıtlarına dayanarak tespit ettiği şehit sayısı ise 213.882'dir.



Milletimiz bu savaşta çok sayıda yetişmiş insanını (kesin olmayan tahmini rakamlara göre, o günün şartlarında ülkenin beyin takımını oluşturan 100.000'den fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk ocaklarında yetişmiş okur-yazar yitirilmiştir.) kaybetmesine rağmen, Balkan Savaşı'ndan kalma ezikliği üstünden atarak büyük bir askeri başarı kazanmıştır.



Çanakkale zaferi bütün İslâm dünyası ve ezilmiş milletler için yeni bir ışık olmuş, Türk edebiyatında halkın hislerini dile getiren pek çok esere de konu teşkil etmiştir.



Kaynak: Semerkand dergisi, 03-2004



__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 25 February 2008, 11:02   Mesaj No:3

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Çanakkale Savasi gerçekleri

ÇANAKKALE SAVAŞINDA İNGİLİZ OYUNU



Tarih boyunca İslam’a en büyük düşmanlığı İngilizlerin yapmış olduğunu görürüz. Günümüzde ise Amerika, yeni düşman addettiği İslam’a ve İslam dünyasına karşı ahlaksızca saldırırken İngilizler bu saldırılara ve Amerikan projelerine tam destek vermekte ve Amerika ile omuz omuza hareket etmektedirler. Bu yazımızda, Çanakkale savaşında İngilizlerin yaptığı alçaklıkların bazılarını inceleyecek ve bu alçaklıkların günümüzdeki versiyonlarına dikkat çekeceğiz.



İngilizler Çanakkale için sömürgeleri altında olan müslüman ülkelerden asker topluyorlardı. Saf müslümanları, “Sizin halifenizi Almanlar kaçırdı. Biz, sizin halifenizi kurtarmak için Almanlarla savaşıyoruz.” diyerek kandıran İngilizler, bu yalana kanmayan müslümanları, ailelerini öldürmekle tehdit ederek zorla cepheye sürdü. Gelmek istemeyenleri ise öldürdüler. İngiliz’in oyununa gelen müslüman askerler Çanakkale’de, Türklerle savaştıklarından habersiz harp ediyorlardı.



Bir bayram sabahı ilahî bir lütuf olarak Türk siperlerinin üzerini bulutlar kapamıştı. Düşmanın, siperlerimizi gözetleme imkanı ortadan kalkmıştı. Askerlerimiz çok sevinmişti. Zira bayram namazı kılmayı çok arzu ediyorlar fakat komutanları, toplu halde namaz kılmanın düşman için bulunmaz bir fırsat olacağını söyleyerek müsaade etmiyordu. Siperlerimiz bulutlarla kapandığına göre artık namaz kılınabilirdi. Komutanından erine hep beraber saf tuttular ve vecd içinde namaza durdular. Bayram namazını kıldıktan sonra hep bir ağızdan şevkle tekbir getirmeye başladılar. Bu sırada düşman siperlerinden gürültü, arkasından da silah sesleri gelmeye başladı. Meğer, kendileri gibi müslümanlarla savaştıklarını anlayan kandırılmış askerler, düşman siperlerinde karışıklık çıkarmışlardı. İngilizler de onların bir kısmını kurşuna dizmiş, bir kısmını da cephe gerisine çekmişti.



Müslüman askerleri kandırarak cepheye süren İngilizler, müslüman olmayan Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkeleri de propaganda yolu ile kandırıyordu. Hıristiyan devletlerine, dünyayı barbar Türklerden kurtarmanın zamanı gelmiştir, diyorlar. Bu savaşın aynı zamanda bir haçlı savaşı olduğunu ifade ediyorlardı. Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelen Anzak askerleri de İngilizler tarafından kandırılmıştı. Çanakkale savaşında Türklerin kahramanlığı gibi insanlığına da hayran kalan Anzak askerleri İngiliz kalleşinin gerçek yüzünü görüyordu. Nitekim İngilizler onlara “Türkler yamyamdır. İnsan eti yerler. Dünyayı bu yamyamlardan kurtarmak için savaşıyoruz” şeklinde propagandalar yapmışlardır. Fakat onlar cephede gördüler ki Mehmetçik kendi hayatını tehlikeye atarak düşman askerini kurtarabilecek kadar, kendi yaralı iken düşman askerinin yarasını sarabilecek kadar, kendi bayat ekmek yerken düşman esirine taze ekmek yedirebilecek kadar insanlığın zirvesindedir. Çanakkale’ye gelirken Türklerden nefret eden Anzaklar, Türklere hayran kalarak memleketlerine dönmüşlerdir.



İngilizlerin Çanakkale’de yaptıkları âdiliklerden birisi de kimyasal gaz kullanma teşebbüsleridir. Bu insanlık cinayeti, Lordlar Kamerasında Çörçil tarafından gündeme getirilmişti. Bunun bir insanlık suçu olduğu vurgulanınca Çörçil, “Türkler insan değildir. Bu yüzden gaz kullanmamızda bir sakınca yoktur” diyerek oradakileri ikna etmişti. Varillerle kimyasal gazlar gemilere yüklenip Çanakkale’ye sevk edildi. Rüzgar, mevsimin özelliğinden dolayı denizden karaya doğru esiyordu. Varillerin kapaklarını açacaklar, rüzgarın etkisiyle karaya doğru esen gazlar Türkleri zehirleyecekti. Fakat Müslüman Türk’e olan ilahî yardım İngilizlerin hesabını bozmuştu. Variller Çanakkale’ye ulaşınca rüzgar yön değiştirmiş, karadan denize doğru esmeye başlamıştı. Bu durum savaş boyunca devam etti.



Zehirli gaz kullanmaya muvaffak olamayan İngilizler başka bir kalleşliğe, başka bir insanlık suçuna imza atmayı başardılar. 28 Haziran 1915 gecesi direk, Sargı Yeri Hastanesini hedef alarak, çoğu parmağını bile kıpırdatamayacak kadar ağır yaralı olan 18.000 yaralı askerimizi şehit ettiler. Mehmetçiğimiz onların hastane gemilerinin hiçbirine tek kurşun bile atmazken, buna mukabil düşmanın yaralı askerlerini bile büyük bir şefkatle tedavi ederken İngilizler Ortaçağdan kalma vahşiliklerini pervasızca sergiliyorlardı. Bir savaş ve insanlık suçu işleyerek 18.000 savunmasız insanı katlediyorlardı.



Çanakkale’de İngilizler ve müttefikleri mağlup oldular. Savaş bitti, fakat İngiliz hilesi bitmedi. Savaştan sonra İngilizler Londra’nın iki önemli caddesine, Oxford ve Cambridge caddelerine birer heykel dikmişlerdi. Hâlen mevcut olan bu heykellerde, Osmanlı askerinin süngüsünün ucunda bir İngiliz askeri tasvir edilmekte ve altında şu ifadeler yazmaktadır: “Türkler, Çanakkale’de babanı böyle öldürdüler”



Şu ikiyüzlü İngilizlere bakın. Aldatmacaları ile yetmiş iki milleti peşlerine takıp dev zırhlılarla, dünyanın bir ucundan gelip ülkemizi işgal etmeye çalışıyorlar, her türlü imkansızlığa mukabil göğüslerindeki imanla savaşan Mehmetçiğe ölüm kusuyorlar, buna mukabil vatanını savunan Türkler hunhar, saldırgan İngilizler mazlum oluyor.



Bugün de yapılan şeyler dün yaşadıklarımızın benzeridir. Dünyanın bir ucundan kalkıp gelen Amerika ve İngiltere, Ortadoğu’yu işgal etmeye çalışmakta, buna mukabil ülkesini savunmaya çalışan bir avuç direnişçiye terörist damgasını vurmaktadırlar. Irak’ın işgalinde yeniden görüldüğü üzere öncelikle müslümanı müslümana kırdırmayı hedeflemektedirler. Bu yüzden etnik farklılıkları ve mezhep farklılıklarını ön plana çıkarmakta, müslümanların birbirine düşmesine çalışmaktadırlar. Dünyayı yanlarına alabilmek için müslüman ülkelerde kimyasal silah olduğunu ve bu ülkelerin dünya barışını tehdit ettiğini iddia etmektedirler. Halbuki dünyayı asıl tehdit eden kendileridir. Nitekim Amerika, Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak yüz binlerce masum insanı buharlaştırmış, İngiltere ise başarılı olamasa da Çanakkale’de gaz kullanmaya teşebbüs etmiştir. Kimyasal silah kullanmadan yana sabıka dosyaları kabarık olan saldırgan müttefikler, kendilerinin, dünyanın en korkunç kimyasal ve nükleer silahlarına sahip olmasında herhangi bir sakınca görmemekte buna mukabil bir müslüman ülkede bu silahların olabilme ihtimaline bile savaş açabilmektedir. Hayalî gerekçelerle müslüman ülkeleri işgal edebilmektedirler.



Gerek İngilizler, gerek Amerika ve gerekse diğer batılı devletler dün ne iseler bugün de aynısıdırlar. Tarihten ibret alıp yanlış adım atmamamız gerekmektedir. Maalesef bizim içimizde de Amerika, İngiltere ve batılı devletlerle hareket etmeyi savunan gafiller bulunmaktadır. Ziya Gökalp’in bu hususta öğüt veren şu dörtlüğü dikkat çekicidir:



Kardeş dalgın çıkma yola



Bir yol tut ki emin ola



Önde varsa bir İngiliz,



Gitme sakın, fena bir iz.



Şu gerçeği asla unutmayalım ki İngiliz’in, Amerika’nın veya AB’nin izinden gitmek bize az şey kazandıracak fakat çok şey kaybettirecektir. Kaybedeceğimiz şeylerin en büyüğü ise Müslümanlıkla ve Türklükle yoğrulmuş millî şahsiyetimiz olacaktır. Unutmayalım ki, millî şahsiyetini kaybeden milletler millî hakimiyetlerini de kaybetmiş demektir...



Kaynak: Ilkadim dergisi, 04/2005

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları

Cevaplar Son Mesajlar
HUNEYN SAVASI VE TAIF KUSATMASI umut Hz.Muhammed ve Peygamberler Tarihi 0 01 June 2008 11:46
UHUD SAVASI umut Hz.Muhammed ve Peygamberler Tarihi 0 01 June 2008 11:42
BEDIR SAVASI umut Hz.Muhammed ve Peygamberler Tarihi 0 01 June 2008 11:41
Depresyon gerçekleri PESTEMAL Sağlık ve Hastalıklar 0 11 March 2008 14:31
erkek gözüyle kadin gercekleri !!!!!! mirim61 Deneme & Düz Yazılar 2 06 June 2006 14:27

Yeni Sayfa 1

www.papatyam.org Ana Sayfa

Tefekküre Davet Köşesi

Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın

                       Instagram         

Papatyam alemdarhost.com sunucularında barındırılmaktadır.