Selim III (1761 - 1808) - Papatyam Forum

Papatyam Forum

Go Back   Papatyam Forum > ..::.ÖYKÜLER & HİKAYELER.::. > Deneme & Düz Yazılar

Deneme & Düz Yazılar Bu Bölümde Türk ve Dünya Edebiyatından Deneme ve Düz Yazılara Yer Verebilir, Yorum Yapabilirsiniz...

Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Alt 29 May 2006, 13:33   Mesaj No:1

REHA

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:REHA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 553
Üyelik T.: 07 October 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:10.Köy
Yaş:63
Mesaj: 1.867
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Selim III (1761 - 1808)

Selim III (1761 - 1808)

Selim III (1761 - 1808)



Sultan Üçüncü Selim, 24 Aralık 1761 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mustafa, annesi Mihrişah Sultan'dır.

Annesi Gürcüdür. Kahinlere inanan babası Sultan Üçüncü Mustafa, onların yeni doğan oğlu Selim'in eşsiz bir cihangir olacağını söylemeleri üzerine, büyük bir sevince kapılmış, yedi gün yedi gece bayram yapılmasını emretmiştir. Sultan Üçüncü Selim, doğum günündeki bu hava içinde büyüdü. Sarayda çok güzel bir şekilde yetiştirildi. Sultan Üçüncü Mustafa, kendisinden sonra oğlu Sultan Üçüncü Selim'in padişah olmasını istemişti. Ancak, babasından sonra padişahlığa amcası Sultan Birinci Abdülhamid getirildi. Sultan Birinci Abdülhamid, Sultan Üçüncü Selim'i sarayda göz önünde bulunduruyor, ancak yine de onun eğitimine önem veriyordu. Amcası Sultan Birinci Abdülhamid'in ölümü üzerine 7 Nisan 1789 günü 28 yaşındayken Osmanlı tahtına oturdu.


Sultan Üçüncü Selim edebiyata ve güzel yazı yazmaya çok meraklıydı. Yazmış olduğu hat ve levhalardan bazıları cami ve türbelere asılmıştır. Arapça ve Farsça dillerini çok iyi konuşuyordu. Çok merhametli bir insan olan Sultan Üçüncü Selim dinine, vatanına ve milletine çok düşkündü. Ciddi bir eğitim görerek yetişti. İyi bir şair, tamburi neyzen ve hanende idi. Bestekar da olan Sultan Üçüncü Selim, güzel sanatlara düşkün ve açık fikirliydi ancak zaafa varacak kadar yumuşak karakterliydi ve Osmanlı Devleti'nde batıcılığın yerleşmesini istiyordu.


Sultan Üçüncü Selim tahta çıktığı zaman halk ona büyük ümitler bağladı. Halk genç hükümdarın, Osmanlı imparatorluğunu o eski güçlü ve ihtişamlı devirlerine geri döndüreceğini düşünüyordu.


Sultan Üçüncü Selim, 29 Mayıs 1807 tarihinde Osmanlı padişahlığını Şehzade Mustafa'ya terk ettikten sonra 1 yıl 2 ay daha yaşadı. Alemdar Mustafa Paşa Olayı sırasında yeni padişahın adamları tarafından 28 Temmuz 1808 tarihinde öldürüldü. Cenazesi, Laleli Camii avlusunda babası Sultan Üçüncü Mustafa'nın yanına defnedildi.


OSMANLI-RUS SAVAŞLARI


Sultan Üçüncü Selim tahta çıktığında Osmanlı Devleti Rusya ve Avusturya ile savaş halindeydi. Sultan Üçüncü Selim bu iki devlete karşı mücadeleye devam etti. Bu savaşın temel sebepleri Kırım'ı kurtarmak ve Osmanlı topraklarını aralarında paylaşma hesapları yapan Avusturya ve Rusya'ya engel olmaktı. Kırım'ın jeopolitik konumu İstanbul'un güvenliği için çok önemliydi. Bu savaşlar sırasında Avusturya'ya karşı İsmail Zaferi gibi bazı başarılar kazanılmışsa da Ruslara karşı aynı başarı gösterilememişti. Ruslarla yapılan Fokşan (1 Ağustos 1789) ve Boze Savaşlarında (22 Eylül 1789) Osmanlı kuvvetleri büyük kayıplar verdi. Akkerman kalesi Ruslara geçti ve Baserabya bölgesi Rus işgaline uğradı. Sebeş, Muhadiye, Lazarethane ve Pançova'yı işgal eden Avusturyalılar ise önce Belgrad'ı (8 Ekim 1789) daha sonra ise Semendire'yi ele geçirdiler.


ZİŞTOVİ BARIŞI


Savaş devam ederken siyasi faaliyetler de devam ediyordu. 11 Temmuz 1789 tarihinde Osmanlı Devleti ile İsveç arasında bir dostluk antlaşması imzalanmıştı. Sultan Üçüncü Selim, Rusya ve Avusturya'nın kendileri için de bir tehlike olacağını düşünen Prusya Kralı ile bir ittifak antlaşması yaptı (31 Ocak 1790). Ancak bu antlaşmalar yürürlüğe girmedi. İç işlerinde meydana gelen karışıklıklar, Avusturya'yı Osmanlılarla Ziştovi Barış Antlaşması imzalamaya mecbur bıraktı (4 Ağustos 1791). Ziştovi Barış Antlaşmasıyla Avusturya, savaş sırasında aldığı toprakları Osmanlı Devletine geri verdi. Orsova ile Unna suyu taraflarındaki küçük bir arazi ise Avusturya'ya bırakıldı. Avusturya, Rusya'ya açık ya da gizli hiçbir yardımda bulunmayacağını dair bir garanti vermişti.


YAŞ ANTLAŞMASI


Avusturya'nın bu savaştan çekilmesi sonucunda yalnız kalan Rusya, bir yıl sonra barış istedi. İki devlet arasında imzalanan Yaş Antlaşması ile savaş sona erdi (1792). Bu antlaşma ile Kırım'ın Rus hakimiyetine geçişi onaylanmış oldu. Buğ ve Dinyester ırmakları arasında kalan bölge ve Özi kalesi Rusya'ya bırakıldı. Dinyester ırmağı iki devlet arasında sınır kabul edildi. Karlofça Antlaşmasından sonra başlayan gerileme süreci, yerini dağılma ve parçalanma dönemine bıraktı.


NİZAM-I CEDİD


Sultan Üçüncü Selim, Osmanlı-Rus savaşında alınan yenilginin sorumlusu olarak yeniçeri ocağını görüyordu. Şehzadeliği sırasında, Avrupa ordularındaki ilerlemeleri izlemiş, Prusya ordusunda eğitime verilen önemi görmüştü. Askerlerin düzenli eğitim görmeleri gerektiğini düşünüyordu. Bazı yeniçeri birliklerini düzene sokmaya çalıştı. Yeniçerilerin dışında yeni askerler de topladı ve orduya dahil etti. Böylece, "yeni usul asker" anlamına gelen "Nizam-ı Cedid" adlı askeri örgütü kurdu (24 Şubat 1793).


Nizam-ı Cedid ocağının masraflarını karşılamak için İrad-ı Cedid adında yeni bir de hazine kuran Sultan Üçüncü Selim, bu yeni askeri örgütün eğitim ve öğretim işlerini de Avrupa'dan getirttiği yabancı subaylara verdi. Selimiye kışlalarını kurdu, mevcut Kara ve Deniz Mühendishanelerini de yeniledi. Özellikle Yaş Antlaşması'ndan sonra ıslahatlara yönelen Sultan Üçüncü Selim, Nizam-ı Cedid'i oluşturmakla yetinmeyip, Paris, Londra, Viyana ve Berlin gibi kentlerde elçilikler açtı. Fransızca, Osmanlı Devletinin ilk resmi yabancı dili olarak kabul edildi. Yabancı dil eğitimine ve kültür hareketlerine önem verildi, bazı teknik eserler Türkçe'ye çevrildi.


MISIR ve FRANSA


Osmanlı-Fransız İlişkileri 16.yy'da başlamış, Lale Devrinde gelişmişti. Fransa, Venedik ve Avusturya ile yapılan savaşlarda Osmanlı Devletine destek olmuştu. Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlayıp, Sultan Birinci Mahmud zamanında genişletilerek devamlı hale getirilen kapitülasyonlar Osmanlı-Fransız dostluğunu pekiştirmişti. Bu ilişkiler 18.yy'ın sonlarına doğru bozulmaya başladı.


1789 yılında çıkan ihtilal sonucu Fransa'da krallık devrilmiş ve cumhuriyet ilan edilmişti. Bu durumu kendileri için tehlike olarak gören Avrupalı devletler, Fransa'ya karşı birleşmiş, ancak yaptıkları savaşlarda Fransa'ya karşı başarılı olamamışlardı. Fransa ordularının başında ünlü komutan Napolyon Bonapart vardı. Tüm Avrupa'ya üstünlüğünü kabul ettiren Napolyon Bonapart sadece İngiltere'yi yenememişti. Fransa'nın amacı İngiltere'yi Akdeniz'den uzak tutmak ve Hindistan'a giden ticaret yollarını denetimine almaktı. Bu amaçla Mısır Seferine çıkan Napolyon Bonapart, İskenderiye'yi işgal etti (2 Temmuz 1798). Kahire'nin de Napolyon Bonapart'ın eline geçmesi (22 Temmuz 1798) üzerine Osmanlı Devleti 2 Eylül 1798 günü Fransa'ya karşı savaş açtı. Akka önlerinde karşılaştığı Cezzar Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri karşısında yenilgiye uğrayan (18 Mart 1799) Napolyon Bonapart, gizlice Fransa'ya kaçtı ve hayatını zor kurtardı (22 Ağustos 1799). Fransa'nın 27 Haziran 1801 tarihinde Mısır'dan çekilmesi üzerine Osmanlı Devleti ile Fransa arasında El-Ariş antlaşması imzalandı (25 Haziran 1802). Bu antlaşma ile Mısır, Osmanlı devletine geri verildi.


SON DÖNEMLER


Osmanlı-Rus ilişkileri 1789'da ve 1805'te imzalanan antlaşmalar ile düzelmeye başlamıştı. Ancak Ruslar, izledikleri yayılma politikalarından vazgeçmediler. Balkanlarda Rus baskısından kurtulmak isteyen Osmanlılar, boğazları Rus gemilerine kapadı. Rus yanlısı Eflak ve Boğdan Beyleri değiştirildi. Ancak alınan bu kararlar, İngiliz ve Rusların baskıları sonucu yürürlüğe konamadı.


KABAKÇI MUSTAFA İSYANI


Osmanlı Devleti'nin en ıslahatçı padişahlarından biri olan Sultan Üçüncü Selim, Osmanlı Devletinde bugüne kadar gerçekleştirilememiş bir düzenleme yaparak Nizam-ı Cedid ordusunu kurmuştu. Bu köklü yeniliklerden memnun olmayan ve önemli görevlerde bulunan bazı devlet adamları Osmanlı-Rus Savaşı'nın devam ettiği yıllarda İstanbul'da bulunan Yeniçeri Ağaları ile Nizam-ı Cedid'i ortadan kaldırma planları yapıyorlardı.


Kendilerine Nizam-ı Cedid kıyafeti giydirmekle görevlendirilmiş olan Raif Mahmud Efendi'yi öldüren yeniçeriler, Kabakçı Mustafa'nın liderliğinde ayaklandılar. Osmanlı hükümeti bu gelişmeler üzerine derhal toplanarak ayaklanma ile ilgili kararlar almak istedi. Ancak Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa ayaklanmanın ciddi bir hadise olmadığını, Nizam-ı Cedid birliklerinin de olaya müdahale etmesinin yersiz olacağını bildirdi. Bu sayede meydanı boş bulan asiler, daha fazla taraftar topladılar.


Nizam-ı Cedid'in kaldırılmasını isteyen asilere müdahalede çok geciken, Sultan Üçüncü Selim, Nizam-ı Cedid'i kapatmak zorunda kaldı. İstekleri yerine getirilen asiler buna rağmen ayaklanmaya son vermediler. Sultan Üçüncü Selim'e olan yakınlıkları ile tanınan 11 devlet adamının kendilerine teslim edilmesini isteyen asiler, Şehzade Mustafa ve Şehzade Mahmud'un da hayatlarının tehlikede olduğunu öne sürerek kendilerine yollanmasını ve Sultan Üçüncü Selim'in tahttan inmesini istediler.


Bu istek karşısında Sultan Üçüncü Selim, "Böyle isyankar tebanın hükümdarı ve halifesi olmaktansa olmamak daha iyidir" diyerek padişahlıktan ayrıldığını açıkladı (29 Mayıs 1807).


Sultan Üçüncü Mustafa, tahttan indikten sonra sarayda bir yıl daha yaşadı. Alemdar Mustafa Paşa'nın kendisini tekrar tahta çıkarmak için ayaklandığı sırada, Sultan Dördüncü Mustafa tarafından öldürüldü. Başladığı ilerleme hareketlerinde başarısızlığa uğramakla beraber, Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa'ya yönelişin ilk temelleri sayılacak önemli işler gördü. Avrupa askerlik örgütünü ve bilgilerini ülkeye sokması, müsbet bilimlere önem veren teknik okullar açması başarılı işlerindendir.


İMAR ÇALIŞMALARI (MİMARİ)


İmar faaliyetlerine de önem veren Sultan Üçüncü Selim, İstanbul Selimiye Camii, Tophane Kışlası, Haliç Humbaracı ve Lağımcı Kışlaları'nın dışında İsakçı ve Üsküdar Zahire Ambarları gibi büyük ve önemli binalar inşa ettirdi. Eyüp Sultan Camii'ni onartıp, türbe'nin kapılarını gümüşten yaptırdı. Konya'da ki Mevlana türbesinde bazı kısımları da tamir ettirdi.


Sultan Üçüncü Selim döneminin diğer eserleri şunlardır; Soma Hızır Bey Camii, Yozgat Cevahir Ali Efendi Camii, Eyüp Mihrişah Valide Sultan Külliyesi, Safranbolu İzzet Mehmed Paşa Camii, Bursa Emir Sultan Camii ve Türbesi, İzmit Hisar Bey Camii.










http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=497
__________________
[size=10pt]ŞU FANİ DÜNYADA BAKİ GİBİ YAŞIYORUZ

BİRDE HASTAHANE KÖŞELERİNDE
[/size]
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 May 2006, 15:49   Mesaj No:2

REHA

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:REHA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 553
Üyelik T.: 07 October 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:10.Köy
Yaş:63
Mesaj: 1.867
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart rs

Mûsikîşinaslığı:

Sultan III. Selim'in Topkapı Sarayı'nda sürdüğü yirmi senelik tac ve taht saltanatının yanı sıra, çocukluğundan beri bütün içiyle, ruhu ile bağlandığı bir de mûsikî saltanatı vardır. Sûzidilârâ fasıl ve âyininin bestekârı eski edebiyatımızın Şeyh Galipleri, Esrar Dede'leri ile çağdaş bir şairi, Mevlânâ dergâhının yumuşak gönüllü bir dervişi olan bu içli, hisli insan, şehid edilinceye kadar yaşadığı günleri, seneleri, Sadullah Ağa, Ârif Mehmed Ağa, Tanbûri İzak, Abdülhalim Ağa, Hamami-zâde İsmail Dede gibi büyük ustalarla geçirdi. Bu ustalar ses âlemine ibdâkâr kabiliyetleri ile yeni yeni şaheserler kazandırıyorlardı. III. Selim, devrinin bu güzide sanatkârlarını davet eder, gece gündüz bunlarla vakid geçirirdi.

Mûsikîye genç yaşında başlamış ve bu güzel sanatla en ziyade şehzâdeliği zamanında meşgul olmuştur. Tahta çıkınca saltanat gaileleri, hükümet işleri, yenilik teşebbüsleri onun bu meşguliyetine az çok mâni olmuşşsa da , vakid buldukça yine yeni yeni besteler vücûde getirmekten geri kalmamış ve kendisinin doya doya uğraşamadığı bu güzel sanat müntesiblerini dâima teşvik ve himaye etmiştir.

III. Selim'in mûsikî hocaları Kırımlı Ahmed Kâmil Efendi ve Tanbûri Ortaköylü İzak'tır. Ahmed Kâmil Efendi'den usûl ve eser meşk etmiştir. İzak ise tanbur hocası idi. Bilhassa peşrev ve saz semaileriyle o devrin ünlü bestekârlarından biri olan İzak'a karşı padişahın fevkalâde hürmet ve teveccühü vardı. Yanına geldiği zaman ayağa kalktığı söylenir. Bürgün huzurda icra edilecek Küme Faslı'na geç kalan İzak'ı, harem ağaları içeri bırakmamışlar ve biraz incitmişler. Perde arkasından bu hali gören padişahın fena halde canı sıkılmış ve köleye, -Senin gibi binlerce köle bulurum;ama İzak gibi bir üstad bulamam-diye adamakıllı haşlamış. Böylece, padişahın da iyi bir mûsikîşinas olması ve bu sanatı, sanatkârları himaye ve teşvik etmesi sayesindedir ki bu devirde mûsikîmiz en feyizli, en verimli, en mükemmel bir merhaleye erişmişti.

Onun sanatla ve sanatkârlarla başbaşa geçirdiği zamanlar, hükümdar ve hükümdarlık otoritesinden ne kadar uzaklaştığını, sanatın ne kadar samimi ve hararetli bir müntesibi olduğunu şu fıkra bize anlatır:

. . . III. Selim bestelediği eserlerin tenkide şayan olup olmadığını öğrenmekten pek ziyade memnun olurmuş. Düşünülecek olursa mutlakiyetin ve istibdadın hüküm sürdüğü o devirlerde, hükümdar olan bir adamın eserlerinin bendeleri tarafından neşredilmesini istemesinden tabîi bir şey olamaz. Halbuki III. Selim katiyyen böyle düşünmez, eserleri okundukça etrafındaki mûsikîşinasların bîtaraf olarak mütala ve tenkidlerini bekler, hattâ bu hususta dalkavukluğa pek sıkılırmış. Padişak, Şevk-u Tarab makamında ve zencir usûlündeki beste'sinin zemin kısmında, hânelerin fahte usûlü ile nihayetinde asma bir karar verdikten sonra, çenber usûlü ile yeni bir melodik devreye başlamıştı. Bu durum ise zencir usûlünün kaidelerine hatırı sayılır derede aykırı idi. Her zaman olduğu gibi huzurda sual sorulunca, bu aykırılık ve yanlışlık için ne cevap vereceklerini düşünen mûsikîşinaslar, bir türlü hatâyı işaret etmeye kendilerinde cesaret bulamazlar. Nihayet o gece Şevk-ü Tarab faslının terennümü irâde edilir. Hanende ve sazendeler pür heyecan fasıla başlarlar. Beste okunur okunmaz, III. Selim durmalarını işaret eder. Zaten beklenmekte olan sual sorulur.

Bir dakika evvel ney, tanbur, keman ve hanendelerin sesleri ile inleyen salonu derin bir sessizlik kaplar, herkes göz ucu ile birbirlerine bakmaya başlar;kimse ağzını açmaya cesaret edemez. Nihayet padişahın ısrarı karşısında vardakosta Ahmed Ağa söze başlar ve Beste'nin usûl ile ilgili kusurunu açıkça anlatır. Buna karşılık III. Selim:

". . . -Doğrusu ben de farkındayım;lâkin nağmelerin başka bir şekle ifrağı mümkün olmamıştı. Yoksa usûl ve kaideye aykırı olduğu malûmdur. Bununla beraber ihtarınız mucibi memnuniyet olmuştur;ne ise devam ediniz, der. . . "

Onun ayrıca yeni yeni birleşik makamlar meydana getirmiş olması hassasiyetinin, zevkinin ve nihayet mûsikî bilgisinin enginliğine delâlet eder. Asırlardan beri işlene işlene en güzel eserlerin bestelendiği belli başlı makamlardan başka Isfahanek-i cedid, Hicazeyn, Şevk-i dil, Arazbar-bûselik, Hüseyni-zemzeme, Rast-ı cedid, Pesendide, Neva-kürdi, Gerdaniye-kürdi, Sûzidilârâ, Şevkefzâ makamları onun meydana getirdiği birleşik makamlardır.

Bu makamlardan muhtelif şekillerde eserler vücûde getirmiştir. Şarkı formundaki eserleri de ses sanatının her bakımından en veciz, en orijinal örnekleridir. Sûzidilârâ peşrevi ve bu makamdan iki beste, ağır ve yürük semâiler klâsik mûsikîmizin en güzel bir takımını teşkil eder.

Sultan III. Selim, küme fasıllarını genellikle annesi için yaptırdığı, Sultan Aziz döneminde tren yolunun yapılışı sırasında yıktırılan "Serdar Kasrı"nda icrâ ettirirdi.

Mûsikîmizde notanın ne büyük eksiklik olduğunu yakından hisseden bu hükümdar, bu yolda da çok çaba sarfetmiştir. Türk Mûsikîsi'nin bilimsel yönünü inceleyenlerle özellikle yakından ilgilenmiş, din ve milliyet göz etmeksizin herkesten yararlanmanın yollarını aramıştır. Bir yandan Hamparsum Limonciyan'dan bir nota bulmasını isterken, diğer yandan çağdaşı olan Ali Nutkî Dede ile Nasır Abdülbaki Dede'lerle dostluk kurmuş ve onlardan bu konuda yardım istemiş, teşvik ve iltifatlarını esirgememiştir. Bu sayede"Hamparsum Notası"bulunarak pek çok değerli mûsikî eserimiz unutulmaktan kurtulmuş;Nasır Abdülbaki Dede'de büyükbabası Nayî Osman Dede'nin bulduğu notayı geliştirmiş ve padişahın sûzidilârâ peşrevi ile daha bazı eserleri notaya alarak kendisine sunmuştur.

Tanbûri ve neyzen olan Sultan III. Selim aynı zamanda Mevlevi idi. Bu alçak gönüllü şahâne derviş, Galata Mevlevihânesi "Defter-i Dervişanı"na "Selim Dede"diye imza atmıştı. Bütün hayatı boyunca bu ilim ve sanat yuvasını korumuş, her türlü yardımı esirgememiştir. Mevlevi dergâhlarından yetişmiş olan sanatkârların sanat yolunda ilerlemesi için her imkânı sağladığı gibi, bizzat kendisi de bu sanata istidadı olduğunu gördüğü ya da duyduğu kimseleri mûsikîmize kazandırmıştır. Başta Hamami-zâde İsmail Dede, Basmacı Abdi Efendi, Suyolcu-zâde Salih Efendi, Dellâl-zâde ismail Efendi olmak üzere daha pek çok sanatkâr sayılabilir.

Batı Mûsikîsi'ne de kayıtsız kalmamış, fırsat buldukça bu mûsikîyi de tanımaya çalışmıştır. Tarihi kaynaklar onun, 1793 yılında Sadabâd dönüşü Topkapı Sarayı'ndaki Şevkiyye köşkünde hazırlanmış olan "Frenk Rakkasları"nı, 1797'de de "Opera Heyeti"ne temsiller verdirterek izlediğini belirtiyor.

Eserleri:

Dinî mûsikîmize ait âyin, durak, na't, ilâhi formundaki eserlerinden başka, din dışı mûsikîmizin en büyük formu olan Kâr'dan başlayarak beste, semâi, şarkı, köçekçe, peşrev, saz semâisi olarak altmış dört eseri biliniyor. Bazı ünlü bestekârlarla ortak fasıllar bestelemiştir. En çok kendi buluşu olan sûzidilârâ makamını kullanmıştır. Bestelemiş olduğu Mevlevî Âyini de bu makamdandır. Unutulan eserleri de vardır. Elimize bulunan eserlerinin on yedisi saz eseridir.

Mûsikîmize büyük hizmetleri geçmiş bu değerli insanı saygıyla ve rahmetle anıyoruz. . .


http://www.mutriban.com/bestekarlar/p2_articleid/25
__________________
[size=10pt]ŞU FANİ DÜNYADA BAKİ GİBİ YAŞIYORUZ

BİRDE HASTAHANE KÖŞELERİNDE
[/size]
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları

Cevaplar Son Mesajlar
Sultan Selim'in KÜPESİ PESTEMAL Deneme & Düz Yazılar 0 11 December 2007 14:26
Yavuz Sultan Selim gerçekten Hilafeti devraldı mı? rainman Dini Sohbetler 1 09 March 2006 13:57

Yeni Sayfa 1

www.papatyam.org Ana Sayfa

Tefekküre Davet Köşesi

Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın

                       Instagram         

Papatyam alemdarhost.com sunucularında barındırılmaktadır.