|
Şiir Bahçesi Bu Bölümde Türk ve Dünya Edebiyatından Şiirlere Yer Verebilir, Yorum Yapabilirsiniz... |
|
Seçenekler |
17 March 2006, 11:00 | Mesaj No:1 |
Durumu:
Papatyam No :
523
Üyelik T.:
24 August 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
''Leyla ile Mecnun..''
''Leyla ile Mecnun..'' Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leyla'nın annesi öğrenir. Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez. Kays okulda Leyla'yı göremeyince üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar. Mecnun' un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla'yı isterse de Mecnun (deli, çılgın) oldu diye Leyla' yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun'u çölde bulur. Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ' yı tanımaz. Babası Mecnûn'u iyileşmesi için Kâbe'ye götürür. Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn, kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder : "Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni." Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar. Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir. Bir zaman sonra âilesi, Leylâ' yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm' ı vuslatından uzak tutmayı başarır. Mecnûn, çölde, Leylâ' nın evlendiğini arkadaşı Zeyd' den işitince çok üzülür. Leylâ' ya acı bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn' a anlatır. Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder. Bir müddet sonra Mecnûn' un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner. Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn' u çölde aramaya başlar. Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ'nın maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn'u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz. Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ'nın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler; "Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez Cânânsuz cihân gerekmez." Der, kabri kucaklayarak ölür. Bir müddet sonra Mecnûn' un sâdık arkadaşı Zeyd rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki : "Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ' dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular." LEYLA ve MECNUN Ey Rabbim! Aşk belasıyla beni tanıştır Beni bir an bile olsa; aşk belasından ayırma! Detlilerden yardımını uzak tutma. Yani beni daha çok belalara müptela eyle! Ben var oldukça, beladan, isteğimi uzaklaştırma! Ben belayı isterim, çünkü bela da beni ister. Sevgi belasıyla ağırbaşlılığımı gevşetme! Ta ki dostlar beni kınayıp vefasız demesinler! Gidip geldikçe, sevgilimin güzelliğini arttır, Sevgilimin derdine beni daha çok mübtela et. Ben nerede, mevki ve itibar kazanma nerede? Bana yoksulluk ve yokluk ulaşma kabiliyeti ver Senden ayrıyken, bedenimi öyle zayıf kıl ki, Bahar yeli beni sana kavuştursun. Fuzûlî' nin nasibi gibi beni gururlandırıp, Ey Rabbim, asla beni bana bağlı kılma! Sonunda yar, ağlayıp inlememize acıdı ve Bugün hüzünler evimize ayak bastı. Gözyaşı yağmurum, demek, öyle tesir etti ki, Gül bahçemizde taze bir gül dalı düşürdü. Ah ateşinin bizi yaktığı, Ayrılık gecesini aydınlatan meş' aleden bellidir. Eğer ağlayan gözümüzde uyku olsaydı, Bu kavuşma uyku halinde görülen bir rüya demek mümkün olurdu. Gördüğümüz bir hayal mi? Yoksa sevgilinin yanımıza geleceği aklımıza bile gelmezdi. Ey can ve gönül! Sevgili, misafirimiz oldu! Neyimiz varsa, misafirimizin ayaklarına dökelim. Ey Fuzûlî! Sevgilinin kasdı, canımızı almakmış. Gel.. Güzel uğruna can vermeyi kendimize bir borç bilelim. Fuzûli' nin 1535' te yazdığı Leylâ ve Mecnûn adlı mesnevîsi.[/b]
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
17 March 2006, 11:48 | Mesaj No:2 |
Durumu:
Papatyam No :
523
Üyelik T.:
24 August 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
xl
Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn,
kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder: "Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni."
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
17 March 2006, 15:04 | Mesaj No:3 |
Durumu:
Papatyam No :
523
Üyelik T.:
24 August 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
xl
Ey Fuzûlî! Sevgilinin kasdı, canımızı almakmış.
Gel.. Güzel uğruna can vermeyi kendimize bir borç bilelim.
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
17 March 2006, 15:26 | Mesaj No:4 |
Papatyam Site Yöneticisi
Durumu:
Papatyam No :
1546
Üyelik T.:
11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
|
''Leyla ile Mecnun..''
BIRAKIP DA GİDENE...
Burnu bir karış havada, gözü yükseklerdeydi ben onu sevdiğimde. Hele hele benim aşkımı yerden yere vurup, nasıl kırmıştı kalbimi zalim. Dudaklarından dökülen acı sözleri ; öyle ki, bugün bile unutamadım. Ne tebessümdü o, zehirden beter. Her olayda içim paramparça, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olurdu. Yorgun düşerdim onsuz geçen, onunla dolu, koyu siyah gecelerden. Pişmanlıktan kendime lanetler eder, sevgimi söylediğim günü düşündükçe, kaleme sarılıp yazardım ona nefretin aşkla kucaklaştığı o uzun mısralarımı. Derdim ki ; alın yazımdı, onbeşimin çocuksu aşkıydı. Nasıl da gülerdi canı istedi mi... En anlamlı bakışlarıyla önce ümitlendirir, ardından bir uçurumun kenarına yapayalnız bırakır giderdi. Ben çaresiz, ben yorgun, ben bıkkın bu sevdadan. Ah bilirdi o insafsız, diri diri yanardım o böyle yaptıkça... Şubatın buz gibi kasvetli soğuğunda ; onda ne bulduğumu bugün bile bilemem. Ama o günlerde hayatımın amacı, varolma gibi gelirdi bana. Çocukluk mu, yoksa gençliğimin safça tutkusu muydu bu kölesiye bağlanış, içten içe kopan fırtınalar, bu delice yakarış? Kimbilir, belki de sevilmeye muhtaç bir kalbin bitmek bilmeyen kaprisi... Ondan hiçbir şey istememiştim. [size=18px]Sadece sevgi[/size]... Evet, şimdi yıllar sonra ben, onu düşünüyorum ilk defa kucağımda resimler, hatıralarla. Hava yine soğuk, yine kasvetli gözleri gözlerimde yine sevgi, derin yüreğimde. Unuttum sanırdım, meğer aldanmışım, ağladım saatlerce. Bu onun "ölüm yıldönümü"dür. 17'sinde toprakla kucaklaşan, o zalimin hikayesidir anlatılan. Bir melodidir kırık, umutsuz... Doldururken sensizlik o an odayı gönlüm hala boş, kafam yine dumanlı. Bir feryat yankılanmıştı acı dolu tam 15 yıl önce bugün bomboş kırlarda. Deli gibi koştum sınıfa, sırası boştu. Benim kadar çaresizdi her köşe. Kendi kendime konuşarak yaklaştım sırasına ; "Sen ölemezsin; canımsın, sevgimsin, emelimsin, dileğince nefret et, alay et duygularımla, kızmam sana. Ama ne olur bir yalan olsun, acı bir şaka. Evet, evet beni üzmek için yapıyorsun. Herşeyini özledim... Allahım son defa göreyim yeter bana" Bu sensiz yakarış defalarca sürmüştü ta ki, ölümün o sinsi kokusunu içimde duyana kadar. Hıçkıra hıçkıra ağladım, sıraya kazıdığın ismini öptüm. Sonra, ona ait birşeyler bulmak için aradım her köşeyi... Yalnızca buruşturulmuş bir sayfa, rengi solmuş. Yazı, onun yazısı. Bir mektuptu, özenilerek yazılmış, belki de çok emek verilmiş her satırına... Çok şaşırdım, mektup bana hitabendi. Korkakça, kaybolmasından korkarak, acıyla okudum her cümleyi kalbimde büyüyen bir özlemle... Hele hele o ilk satırı... Öyle ki, bugün bile unutamam, okudukça ağlarım. "İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş bir tanem, AFFET BENİ !!!..."
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır" |
17 March 2006, 15:51 | Mesaj No:5 |
Durumu:
Papatyam No :
523
Üyelik T.:
24 August 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
xl
imkansiz Ask
Bu yazdigim ne bir siir ne bir sarki Asla bilmeyecek kimse bu satirlari sana yazdigmi Belki sende bilmeyeceksin, okumayacaksin, görmeyeceksin Hayalimde sen hep bir hayal olarak kalacaksin Her aksam dinmeyen hasretinle dagiliyorum Bunun adina ask mi derler bilemiyorum Haziran sicaginin ortasinda kar''in yagmasi imkansiz gelir ya insana Böyle imkansiz bizim askimiz bu dünya da Yalniz deniz ve daglara haykirabildim bu imkansiz aski Baska türlü olamaz çünkü bu ask sakincali, yasakli, zararli.. Daglar topraklara, deniz de sulara fisildamis olani biteni Bulutlar bile anlamis ve akitmis ikimiz için gözyaslarini sel gibi Yazilani silip, kaderi degistiremeyiz biz Ne faydasi olacak ki desem sana aski çiz Sadece boynumuzu kadere eyip yürümek Sevgimizi kalbimizden baska kimseye söylememek gerek Ikimizde ayri yerlerde, belki yorgun, belki durgun mutlu olamiyacagiz Ama ben sana söz veriyorum mühürlü kaderim bunu yasatacagiz Bu imkansiz ask ben yasadikca benle yasayacak Ben olmayinca da bu iki çift göz hep sana bakip koruyacak Ask' a inanmazdim, imkansiz dedikleri seylere gülüp geçerdim Sen bana askki ögrettin, imkansiz olsada Asil gerçek ask bizim imkansiz askimizdir, bunu hiç unutma... Yollayan: Sezgin
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
04 April 2006, 12:14 | Mesaj No:6 |
Papatyam Site Yöneticisi
Durumu:
Papatyam No :
1546
Üyelik T.:
11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
|
''Leyla ile Mecnun..''
[size=18px]Tahir İle Zühre[/size]
Tahirle Zühre meselesi Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da, Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte yani yürekte. Mesela bir barikatta dövüşerek Mesela kuzey kutbuna keşfe giderken Kesela denerken damarlarında bir serumu Ölmek ayıp olur mu? Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Seversin dünyayı doludizgin Ama o bunun farkında değildir Ayrılmak istemezsin dünyadan Ama o senden ayrılacak Yani sen elmayı seviyorsun diye Elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık Yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Nazım Hikmet Ran
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır" |
04 April 2006, 17:45 | Mesaj No:7 |
Durumu:
Papatyam No :
523
Üyelik T.:
24 August 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
xl
Bir Aşk Hikayesi..
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar.. Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi.. Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu... Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için.. Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce.. Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.." "Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.." Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki.. Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.." Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu.. Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında.. Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken.. "Ne hasta bekler sabahı Ne taze ölüyü mezar... Ne de şeytan bir günahı Seni beklediğim kadar!.." Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.." "O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden.. Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu.. Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.." "Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı: "Yaaa!.." Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..." Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken.. "Geçti istemem gelmeni Yokluğunda buldum seni. Bırak vehmimde gölgeni Gelme artık neye yarar!.." Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba? Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!... Sevda.TK
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları |
Cevaplar | Son Mesajlar |
MECNUN VE LEYLA | umut | Şiir Bahçesi | 0 | 31 May 2013 17:03 |
leyla ile mecnun | gafur | Dini Sohbetler | 2 | 04 April 2007 18:56 |
ÖLÜM(Leyla İle Mecnun) | mavera | Şiir Bahçesi | 2 | 04 April 2007 13:09 |
Leyla Da Kim Oluyor? | PESTEMAL | Deneme & Düz Yazılar | 1 | 09 March 2007 14:33 |
Mecnun'un Kanı | PESTEMAL | Öyküler & Hikayeler | 1 | 10 January 2007 17:21 |
Tefekküre Davet Köşesi |
|
Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın |