Duraklama Devri - Papatyam Forum

Papatyam Forum

Go Back   Papatyam Forum > ..::.GENEL KÜLTÜR.::. > Tarih Sayfaları > Osmanlı Tarihi

Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Alt 12 February 2008, 16:03   Mesaj No:1

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Duraklama Devri

Duraklama Devri

DURAKLAMA DÖNEMI VE SON BASARILAR

III. Mehmet zamaninda Avusturya'ya karsi devam ettirilen savaslarda Egri, Kanije ve Haçova zaferleri elde edilmisse de I. Ahmet (1604-1617), Zitvatorok Antlasmasini imzalayarak (1606), Osmanlinin, Avrupa'daki üstünlügünün sona erdigini bir anlamda kabul ediyordu. Her ne kadar ele geçen topraklar bu anlasmayla Osmanlida kaliyorsa da, artik iki devletin "esit" sayildigi hükme baglanmisti. XVI.yüzyil baslarindan itibaren Avusturya ve Iran'la girilen uzun savaslar, ehliyetsiz idareciler, liyakatin yerini iltimas ve rüsvetin almasi, buna bagli olarak devletin askerî ve iktisadî düzeninin temelini olusturan timar sisteminin bozulmaya baslamasi, devletin güç ve otoritesini, halkin huzur ve asayisini güvenligini sarsmistir. XVII. yüzyila girilirken bu olumsuz sartlar, anarsinin artmasina sebep olmustur. Merkez ve tasra teskilâtinda görülen bozulmalar, pek çok isyanin çikmasini ve dolayisiyla devlet nizaminin sarsilmasini beraberinde getirmistir. Bu isyanlari üç grupta toplamak mümkündür; Tasrada çikan Celalî Isyanlari, Eyalet isyanlari ve Istanbul merkezli kapikulu isyanlari. Celalî isyanlarinin en önemli sebepleri, yukarida da belirttigimiz gibi, devletin uzayan savaslara bagli olarak azalan gelirlerini karsilayabilmek için vergileri artirmasi, timar sistemindeki bozulmalar ve köylünün artan vergilere karsi huzursuzluklari idi. Halkin devlete olan güveninin sarsilmasi, isyancilarin gücünü daha da artiriyordu. Kalenderoglu, Karayazici, Deli Hasan gibi Celâlîlerin isyanlarina, medrese ögrencisi suhteler ve basibos leventlerin isyanlari da eklenince, devlet isyanlari bastirmada oldukça zorlandi. Bu isyanlar yüzünden özellikle Anadolu'da dirlik ve düzenlik kalmadigi gibi, iktisadî durum da oldukça bozulmustur. Yine bu otorite boslugu nedeniyle Erzurum ve Sivas gibi yerlerin valileri ile Yemen, Bagdat, Eflâk, Bogdan gibi bagli eyaletlerin yerli yöneticileri de isyan etmislerdi.

Istanbul'daki yeniçerilerin ulûfelerini zamaninda alamamalarini bahane ederek çikardiklari isyanlar dogrudan sarayi hedef almistir. Fesat yuvasi hâline gelen Yeniçeri Ocagi'ni düzenlemek isteyen II. Osman (1618-1622) yeniçerilerin hismina ugramis, isyancilar sarayi basmistir. Yeniçeriler, Genç Osman'i tahttan indirerek yerine, III. Mehmet'in kardesi I.Mustafa'yi getirmisler ve bununla da kalmayarak, Genç Osman'i Yedikule Zindanlarinda katletmislerdir. Bu olay yeniçerilerin bir padisahi tahttan düsürüp, katletmelerinin ilk örnegi olmasi açisindan dikkat çekicidir.

Yeniçerilerin basa geçirdigi I.Mustafa'nin bir yil sonra ölmesiyle, Osmanli tahtina IV. Murat geçer (1623-1640), genç padisah, hâkimiyetinin ilk on yilinda devlet idaresindeki inisiyatifi valide Kösem Sultan'a birakmis ve güçlenene kadar fesat çikaranlara karsi tedbirli davranmistir. Ancak saraydaki huzursuzluk ve Anadolu'da yeniden patlak veren isyanlarin tehlikeli boyutlara ulasmasi üzerine 1632'de duruma müdahale eden IV. Murat, kisa zamanda otoriteyi tesis etmistir. Sert tedbirlerle nifak çikaranlari, seyhülislâm ve kardesleri de dahil, öldürtmekten çekinmemis, bosalan devlet hazinesini yeniden çeki düzene koymustur. Toparlanan Osmanli Devleti, Bagdat'i ele geçiren Iran'a savas açti. IV. Murat, ünlü seferiyle Bagdat'i geri aldi (1638). Iran ile yapilan Kasr-i Sirin Antlasmasiyla (1639), bugünkü sinirlara yakin olan Türk-Iran siniri yeniden çizildi.

1640'ta, IV. Murat'in ölmesi üzerine yerine kardesi I. Ibrahim geçti(1640-1648).

Fakat onun sekiz yillik saltanatinda devlet her açidan kötülemeye baslamisti. Sonunda 1648 yilinda o da öldürüldü ve çocuk yastaki IV. Mehmet Osmanli tahtina çikarildi (1648-1687). Harem ve Yeniçeri Ocagi devlet islerine istedikleri gibi müdahale eder olmuslardi. Bu kötü gidis 1656'da Köprülü Mehmed Pasa'nin sadrazamlik vazifesine getirilmesine kadar devam etti.Köprülü Mehmet Pasa ve onun ailesinden olan diger sadrazamlar XVIII. yüzyil baslarina kadar Osmanli Devleti'nin idaresinde belirleyici bir rol oynamislardir. Köprülüler Devri olarak bilinen bu dönemde geçici de olsa bir istikrar saglanmis ve Osmanlilar son fetihlerini bu devirde gerçeklestirebilmislerdir. Köprülü Mehmet Pasa, içerde sükûneti sagladigi gibi, Venediklilerin eline geçmis olan Bozcaada ve Limni'yi geri alip, Çanakkale Bogazi'ni ablukadan kurtardi. Köprülü Mehmet Pasa öldügünde, padisah yine genis yetkilerle oglu Köprülü Fazil Ahmet Pasa'yi sadarete getirdi(1661). Erdel islerine karisan Avusturya'ya karsi baslatilan savasta Fazil Ahmet Pasa, Uyvar'i fethetti. Avusturya yapilan anlasmayla, Erdel ile Uyvar ve Neograt kalelerinin Osmanli hâkimiyetinde oldugunu kabul etti. Uzun süredir kusatilan, Venedik'in elindeki Girit, Kandiye Kalesi'nin düsmesiyle Osmanli hâkimiyetine girdi(1669). Lehistan'a yapilan sefer sonucunda Podolya da Osmanli topraklarina katildi (1676).

Büyük basarilara imza atan Fazil Ahmet Pasa'nin genç yasta ölmesi üzerine, IV. Mehmet, Köprülü'nün damadi Kara Mustafa Pasa'yi sadrazamliga getirdi(1676).

Kara Mustafa Pasa, Çehrin'i ele geçirdi (1678). Bu zaferden sonra, Ruslar, Dinyeper nehrinin saginda kalan topraklari Osmanlilara birakmak zorunda kaldiklari ilk anlasmayi Türklerle yapmistir (1681). Zaferlerin devami getirerek Osmanli'yi yeniden Avrupa'daki en genis sinirlara ulastirmak isteyen Kara Mustafa Pasa, Orta Macaristan'da, Katolik Avusturya'ya karsi isyan eden Protestan Macarlari himayesine aldi. Imre Tököli Osmanlilar tarafindan Orta Macaristan krali olarak tanindi. Mustafa Pasa, büyük bir orduyla Viyana'ya sefer düzenledi. Kanuni'nin ele geçiremedigi Avusturya'nin merkezi Viyana'ya karsi baslatilan bu ikinci sefer boyunca Osmanlilar hiçbir direnmeyle karsilasmadilar. 1683'te kusatma basladiginda, Avusturya imparatoru çoktan sehri terketmisti. Ancak kusatmanin uzun sürmesi, Lehistan ve Alman askerlerinin, sehrin imdadina yetismesiyle neticelendi. Iki ates arasinda sikisan Kara Mustafa Pasa, büyük bir bozguna ugradi. (12 Eylül 1683). Osmanlilar Belgrat'a kadar geri çekilmek zorunda kaldi. Viyana bozgunu, sadrazamin Belgrat'ta hayatina mal olmustu. Osmanli devletine karsi Avusturya, Lehistan, Malta, Venedik ve son olarak Ruslarin katildigi(1696) büyük bir ittifak olusturuldu. Osmanlilar dört cephede bu ittifaka karsi mücadele verdigi sirada, içte de huzursuzluk artmaktaydi. IV. Mehmet tahttan indirilmesiyle yerine II. Süleyman (1687-1691) , II.Ahmet (1691-1695) devirlerinde huzursuzluk devam etti. Bu dönemde yine bir Köprülüzade olan Fazil Mustafa Pasa, ordu ve maliyeyi düzene koymaya yönelik basarili icraatlerde bulunmus ise de ayni aileden Hüseyin ve Nu'man Pasalar, sadaret makaminda basari saglayamamislardi.

II. Mustafa (1695-1703), Viyana bozgunu ve ardindan gelen toprak kayiplarini önlemek amaciyla üç kez Avusturya'ya sefer düzenledi, ilk iki seferde kismen basari saglandiysa da son seferde Osmanli ordusu Zenta denilen yerde bozguna ugradi. Bunun üzerine Ingiltere'nin araya girmesiyle Osmanlilar, ittifak güçleriyle Karlofça Antlasmasi'ni imzalamak zorunda kaldi (26 Ocak 1699). 25 yil için geçerli olacak bu anlasma sonunda, Avusturya'ya Macaristan'in büyük bir bölümü ve Erdel, Venediklilere Dalmaçya kiyilari ve Mora, Lehistan'a ise Podolya ve Ukrayna birakiliyordu. Rusya ile yapilan üç yillik ayri bir anlasma ile de Azak Kalesi Ruslara terk ediliyor ve onlarin Istanbul'da daimî bir elçi bulundurmalari kabul ediliyordu. Karlofça Antlasmasi, Osmanlilarin toprak kaybiyla neticelenen simdiye kadar imzaladiklari en agir anlasma idi.

I.Edirne Vakasi adi verilen bir ayaklanma ile Osmanli tahtina III. Ahmet geçirildi (1703-1730). Rusya bu dönemde hem Dogu Avrupa hem de Karadeniz istikametinde topraklarini genisletme gayesini gütmekteydi. Poltova yenilgisinden sonra Osmanlilara siginan Isveç Krali XII. Sarl, iki ülke arasinda yeniden bir savasin baslamasi için bir vesile oldu. Bu savas ile Osmanlilar, Karlofça'da kaybettikleri topraklari tekrar kazanma firsatini bulacakti. Nitekim Prut'ta sikistirilan Ruslar (1711), anlasma yaparak, Azak'i terk etmek zorunda kaldilar. Karadag'da isyan çikartan Venedik'e karsi açilan savaslarda ise isgal altindaki Mora kurtarildi. (1715). Bu basarilar üzerine, siranin kendisine geldigini düsünerek harekete geçen Avusturya, Osmanlilari yenilgiye ugrattilar.

Temesvar ve Belgrat düstü. Osmanlilar Pasarofça Antlasmasini imzalayarak (1718), Temesvar ve Belgrad ile birlikte Küçük Eflâk ve Kuzey Sirbistan'i Avusturya'ya birakti. Dalmaçya kiyilarindaki bazi kalelerin Venedik'e terki mukabilinde Mora muhafaza edildi. Osmanlilardin Balkanlar ve Orta Avrupa seferleri için staratejik bir mevkiide olan Belgrat'in düsmesi, agir sonuçlar dogurmustur. Avusturya, Belgrat'tan Balkan içlerine sarkmakta daha basarili olacaktir.

Kaynak: Osmanli tarihi

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 16:04   Mesaj No:2

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Duraklama Devri

IV. MURÂD HAN

ve Dönemi





Osmanlı pâdişâhlarının on yedincisi veİslâm halîfelerinin seksen ikincisi. Babası Birinci Ahmed Han, annesi Mâhpeyker (Kösem) Sultandır. 27 Temmuz 1612’de İstanbul’da doğdu. Tam bir İslâm terbiyesi ve ahlâkı ile yetiştirildi. Enderun mektebindeki hocalarından husûsî dersler aldı. Genç Osman’ın başına gelen acı felâket ve yerine geçen amcası Mustafa Hanın kısa bir süre sonra tahttan indirilmesi üzerine henüz on bir yaşında iken 10 Eylül 1623’te Osmanlı tahtına çıktı. Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesinde hocası Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin elinden kılıç kuşandı. Yaşı küçük olduğu için, devleti bilfiil idâre edemeyeceği görüşü hâkim olarak annesi Mâhpeyker Kösem Sultan, saltanat nâibesi tâyin edildi.

Tahta geçtiğinde, iç ve dış işlerdeki karışıklıklar devam ediyordu. İdârî işler karışık olduğundan, Yeniçeri ve Sipâhi askerleri zorbalığa baş vuruyorlardı. Vasî durumunda olan annesi Mâhpeyker Kösem Sultanın yardımı ile iş başına kıymetli devlet adamları ve kumandanlar getirerek, ortalığı düzeltti. İran Şâhı Birinci Abbâs (1588-1629), Osmanlı hudûdunu geçip, Bağdat’ı işgâl ederek, otuz bin Ehl-i sünnet Müslümânı kadın, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirdi. Rus Kazakları ise kayıklarla Karadeniz sâhilindeki bâzı köyleri yaktılar. 1625’te sadrâzamlığa getirilen Hâfız Ahmed Paşa, Kazak korsanlarına ve Safevîlere karşı harekete geçti. 1625’te Köstence’de Kazakların iki yüz elli kayığı batırılarak, dört bin kadarı öldürüldü. Şah Abbâs’ın Bağdat’taki zulmünün önüne geçmek için 1625’te ordu sevk edildi. 11 Kasım 1625’te Bağdat yakınlarındaki Azamiyye kurtarılarak, Bağdat kuşatıldı. Ancak yeniçerilerin isyânıyla Bağdat kuşatmasını kaldıran Sadrâzam Hâfız Paşa, Irak’ın kuzey ve güneyini işgalden kurtardı.

1 Aralık 1626’da Sadrâzamlığa getirilen Kayserili Halil Paşa, tekrar başlayan Safevî saldırılarının önüne geçmek ve Abaza Mehmed Paşanın isyanlarını bastırmak için 4 Aralık 1626’da sefere çıktı. Serdar Halil Paşanın muvaffakiyetsizliği üzerine 6 Nisan 1628’de Sadrâzamlığa Hüsrev Paşa getirildi. 22 Eylül 1628’de Abaza Mehmed Paşayı yola getiren yeni sadrâzam Safevîlere karşı 5 Mayıs 1630’da Mihribân’da, 14 Temmuz 1630’da Cemhâl’da zafer kazandı. İranlılar mağlup olunca, Anadolu’da asâyiş temin edildi.

Dördüncü Murâd Hanın yaşının küçüklüğünden istifâde eden yeniçeriler, İstanbul’da zorbalıklarını ve ahâliye kötü muâmeleyi artırdılar. Sadrâzam Hüsrev Paşanın azlini bahâne eden yeniçeriler ve sipâhiler ayaklanarak saraya yürüdüler. Yeni sadrâzam Müezzinzâde Hâfız Ahmed Paşayı öldürdüler (1632). Bundan sonra zorbaların zoru ile sadrazâm olan Receb Paşa döneminde İstanbul’da karışıklıklar günlerce sürdü. En küçük bir olayda Receb Paşanın tahrîkiyle harekete geçen zorbalar yeni kelleler istiyorlardı. Diğer taraftan tahta geçtiği günden îtibâren bütün hâdiseleri dikkatle tâkip ederek, eşkiyanın elebaşılarını tesbit eden Sultan Murâd Han, 8 Haziran 1632’de devlet idâresini bizzât eline aldı. İsyancıların elebaşısı olan Topal Receb Paşayı öldürttü. Yeniçeri ve sipâhî ocaklarını sindirerek, zorbalıkların önüne geçti. Kahvehâneleri ve meyhâneleri kapatarak tütünü ve alkollü içkileri yasakladı. Emri dinlemeyenlere şiddetli cezâlar verileceğini îlân edip, sıkı kontroller yaptı ve yaptırdı.

Lehistan Kazaklarının Karadeniz’de Osmanlı sâhillerine ve Rumeli’de Tuna yalılarına yaptıkları saldırının önüne geçmek için 1633 Nisanında Lehistan Seferine çıktı. Osmanlı ordusu Edirne’ye geldiğinde, Lehistan hükûmeti sulh istedi. 1634’te imzâlanan Osmanlı-Lehistan Antlaşmasına göre; Kazak akınlarına son verilmesi, Leh krallarının Kırım hanlarına ve Osmanlı sultanına vergi vermesi, esirlerin karşılıklı değiştirilmesi kabul edildi.

Sultan Dördüncü Murâd Han, Safevî saldırılarının önüne geçmek için ordunun başında sefere karar verip, hazırlıkları tamamladı. 18 Mart 1635’te Revan Seferine çıkan Dördüncü Murâd Han, önceden tesbit ettirdiği zorbalardan yolu üzerindekileri cezâlandırdı. 27 Temmuz 1635’te Revan önlerine ulaştı. Sefer boyunca ordunun başında bulunup, askerlerle alâkadar olan, kuvvet, heybet ve dehşetinden ürkülen Sultan Murâd Hana ordu içinde büyük bir emniyet ve hürmet hissi uyandı. 28 Temmuz 1635 gecesi başlatılan Revan kuşatmasında bütün muhârebe plânları tatbik edildi. Sultan Murâd Hanın kuşatmanın ilk gecesi yaralanan askerleri ateş hattından geriye çektirerek hastahâne çadırlarında, cerrahlar tarafından tedâvi ettirip, ilâçlarının verilmesini emretmesi ve top atışlarında bulunması askerleri coşturdu. Revan kalesini düşürmek için yapılacak umûmî taarruz öncesinde Safevîler vire ile teslim olmak istediklerini bildirdiler. 8 Ağustos 1635’te Revan kale muhâfızı Emirgûneoğlu Tahmasp Kulu Han, Sultan Murâd Hana kaleyi teslim etti. Revan Kalesi tâmir edilip, içine on iki bin asker ve yeteri kadar cephâne konularak muhâfızlığına Vezir Murtaza Paşa bırakıldı. 11 Eylül 1635’te Tebriz şehri tekrar zaptedildi. Safevî ordusu, Osmanlılarla meydan muhârebesine cesâret edemediğinden karşılaşılmadı. Aras Nehri taraflarındaki Zeynelli aşîretinden bin kadar nüfûsun, Pasin-Erzurum, Tercan-Erzincan taraflarındaki boş arâzilere iskân edilmesi emrolundu. Van ve Diyarbakır’da kalan Sultan Murâd Han, Revan Seferine çıkışından on ay sonra 27 Aralık 1635’te İstanbul’a döndü. Osmanlı ordusunun doğudan ayrılmasıyla; Safevîler, hududa tecâvüz ederek 1 Nisan 1636’da Revan’ı işgâl ettiler. 2 Şubat 1637’de sadrâzamlığa getirdiği Bayram Paşayı Doğu Seferi serdarlığına tâyin eden Sultan Murâd Hanın kendisi de hazırlıklara başladı ve 8 Mayıs 1637’de Bağdat Seferine çıktı. 16 Kasım 1638’de kuşatmanın başladığı sırada Pâdişâhtan, daha önce ele geçirilmiş bulunan İmâm-ı A’zam türbesini ziyâret etmesi istendi. Ancak Sultan; "Bağdat, sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce İmâmı ziyâretten hayâ ederim." cevâbını verdi. Derhâl tertibât alarak muhâsaraya başladı. Şehirde Bektaş Han Türkmen’in kumandasında 40.000 kişilik bir Safevî garnizonu bulunuyordu. Şâh Sâfî ise, atlı kuvvetleriyle Kasr-ı Şîrîn’de olup Osmanlı muhâsarasını gün gün tâkip etmesine rağmen müdâhaleye cesâret edemiyordu. Sultan Murâd Han, 12.000 sipâhiyi İran içlerine sokup Şehriban bölgesini çiğnettiği hâlde, Şâhı savaş meydanına çekemedi. Şâh, Bağdat’taki büyük kuvvetlerine güveniyor, Pâdişâhın muhâsaradan bıkınca çekilip gideceğini zannediyordu.

Pâdişâhın ve seksen altı yaşındaki şeyhülislâm Yahyâ Efendinin de ön safta olduğu bu kuşatmada dehşetli vuruşmalar oldu. Muhâsaranın otuz yedinci gününde ön saflarda yalın kılıç kahramanca çarpışarak askeri coşturan Sadrâzam Tayyar Mehmed Paşa, birkaç kuleyi ele geçirdiği sırada alnından vurularak şehit oldu. Yerine sadârete getirilen Kemankeş Mustafa Paşa, selefi gibi gayret edip birkaç kuleyi daha ele geçirdi. Bu muvaffakiyetler üzerine muhâsaranın otuz dokuzuncu günü umûmî taarruza karar verildi. Sabah erkenden başlayan şiddetli hücum karşısında kale teslim oldu.

Böylece on dört sene on bir ay önce bir ihânet sebebiyle Safevîlerin eline düşen Bağdat artık kesin olarak Osmanlı idâresine geçti.

Sultan Dördüncü Murâd Han, ilk iş olarak İmâm-ı A’zam ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabr-i şerîflerini ziyâret etti. Bu büyük zâtların türbeleri, sapık düşünceli Safevîler tarafından tahrip edilmiş ve eşyâları yağmalanmıştı. Pâdişâh emir verip bütün kabirlerin ve eserlerin tâmirini bildirdi. Şeyhülislâm Yahyâ Efendiyi de, bu işlere nezâret etmekle vazîfelendirdi. Bu zaferden sonra Bağdat fâtihi diye anılan Dördüncü Murâd Han ordu ile Sadrâzam Mustafa Paşayı Bağdat’ta bırakarak İstanbul’a döndü. Sadrâzam Kemankeş Mustafa Paşa, büyük bir kuvvetle İran içlerine doğru harekete geçtiği sırada Şâhın barış isteği ile gönderdiği elçiler geldi. Sadrâzam Kemankeş Mustafa Paşayla İran murahhasları Saru Han ve Muhammed Kuli Han arasında yapılan görüşmeler sonrasında, aşağı yukarı bugünkü Türk-İran sınırının tesbit edildiği Kasr-ı Şîrîn Antlaşması imzâlandı (17 Mayıs 1639). Bu antlaşmaya göre; Bağdat, Basra ve Şehr-i zûr havâlisinden mürekkep Irak-ı Arap Osmanlılarda, Erivan Safevîlerde kaldı. Ayrıca Safevîlerin gerek Irak, gerekse Kars, Ahıska ve Van taraflarına saldırmayacakları, Eshâb-ı kirâmı kötülemeyecekleri de antlaşma şartları içinde yer almıştı. Sultan Murâd Han, doğuda İran’la meşgulken, batıdaki hâdiselerden de günü gününe haber alıyordu. Bilhassa Venediklilerin hudut tecâvüzlerine karşı bu Cumhûriyetle bütün ticârî münâsebetlerin kesilmesini ve hemen savaş açılmasını emretti. Ancak bu sırada damla hastalığından muzdarip bulunan Sultanın durumu ağırlaştı. Bunun üzerine Dîvân, emri çeşitli bahânelerle on üç gün geciktirdi. Bu arada Venedik elçisi gelip, dîvânın bütün şartlarını kabûl etti ve savaş durduruldu.Nitekim çok geçmeden pâdişahın hastalığı daha da artarak 8/9 Şubat 1640 günü, güneş battıktan sonra İmâm Yûsuf Efendi Yâsîn-i şerîf okurken vefât etti. Sultanahmed Câmii avlusunda Şeyhülislâm Yâhya Efendinin imâmlığında müezzinlerin "Er kişi niyyetine!" nidâları ve Müslümanların gözyaşları arasında kılınan cenâze namazından sonra babası Birinci Ahmed Hanın türbesine defnedildi.

Dördüncü Murâd Han Arapça ve batı dillerine hâkim olup her türlü memleket meselesine vâkıftı. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları teşvik ederdi. Evliyâ Çelebi ve Kâtib Çelebi gibi âlimler, teşvik ettiği kimseler arasında idi. Kur’ân-ı kerîm okumayı ve ibâdetlerini hiç ihmâl etmezdi. Dedesi Yavuz Sultan Selim Han gibi o da Hırka-i saâdet dâiresinde Kur’ân-ı kerîm okurdu.

Ömrünü devlete hizmet ve Allahü teâlânın emir ve yasaklarına itâatle geçiren bu Türk Hakânı, Ehl-i sünnet düşmanı Acemlerin pekçok iftirâlarına mârûz kaldı. Bunlar kendilerinde bulunan zilletleri bu büyük pâdişâha da bulaştırmaya kalkıştılar. İnsanlara zulüm ettiğini ve içki içtiğini söylediler. Halbuki devrin kaynaklarında Murâd Hanın içki içtiğine dâir en küçük bir bilgi yoktur.

Birçok târihçinin Kânûnî sonrası en büyük Osmanlı pâdişâhı olarak kabûl ettikleri Dördüncü Murâd Han, hep dedesi Yavuz Sultan Selim Hana benzemeye çalışırdı. Gerçekten de birçok vasıfları onunla uyuşurdu. Fakat Yavuz’un sâhip olduğu kıymetli devlet adamlarına ve tecrübeye mâlik değildi. Tahta geçtiğinde hazine bomboştu. Vefâtında ise, on beş milyon altın olup, gümüş paranın haddi hesâbı belli değildi. Avrupa baştan başa istihbârat ağı ile örülmüştü. Avrupalıların en gizli sırları, Osmanlı Sarayına gününde ulaşıyor ve ona göre vaziyet alınıyordu. Tahta çıktığında neye yaradığı belli olmayan yüz bin yeniçeri varken, vefâtında itâat altına alınmış otuz beş bin yeniçeri bulunuyordu. Dördüncü Murâd Han, bozulmuş devlet nizâmını yoluna koymak için mülâzimlikleri kaldırdı. Timar sistemini yeniden düzene koydu. İsrâfın önüne geçmek için kânunlar çıkarttı. Sipâhilerden zorbalıkla ele geçirdikleri evkâf idâresini ve diğer hükûmet hizmetlerini aldı. Sipâhileri intizam ve itâat altına alarak, bunların ve bir takım bozguncuların toplandığı yerler olan kahvehâneleri kapatarak âsâyişi temin etti. Yeniçerilik tahsisâtının şuna buna yemlik olması sûistimâlini kaldırarak, yeniçeriliği ıslhah etti. Vefâtında içte ve dışta huzurlu ve îtibârlı bir devlet bıraktı.

Sultan Murâd Hanın cesâreti, her türlü zorluğa tahammülü, keskin zekâsı, hünerleri, askerî dehâsı, atıcılık, binicilik, silâhşörlükteki başarısı, askerleri ve tebeası tarafından çok takdir ediliyordu. İki yüz okkalık gürzleri kolayca kaldırır, hızla giden iki atın birinden diğerine atlar, attığı ok, tüfek mermisinden uzağa düşerdi. Devrinin bütün silâhlarını en iyi şekilde kullanırdı.

En küçük suçları bile memleketin selâmeti için cezâlandırmaktan çekinmeyen SultanDördüncü Murâd Hanın merhameti de çoktu. Savaş esnâsında otağının yanına kurdurduğu seyyar hastahânelerdeki yaralı ve hastaları ziyâret eder, onlarla yakından ilgilenirdi.Memleketin her tarafındaki imârethânelerin vakıf şartlarına uygun şekilde çalışması, fakir ve yetimlerin aç ve açıkta kalmaması için gayret gösterirdi.

Din ve devlet menfaatine iş yapanı hemen mükâfatlandıran Sultan Murâd Han, pekçok hayırlı işin yanında, Topkapı Sarayında Revan ve Bağdat köşkü gibi nâdide eserler, köprüler, kervansaraylar, hanlar ve benzeri hayır eserleri de inşâ ettirdi.

Boğazda yaptırdığı sarayda, oğlu Muhammed’in doğumunda yedi gece kandiller astırıp şenlikler yapıldığından, buraya Kandilli denildi. Kavaklar’daki kaleleri yaptırdığı gibi, pekçok şehrin de surlarını tâmir ettirdi. Bağdat’ı feth edince, İmâm-ı A’zam ve Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin türbelerinin tâmirini yaptırdı. Kâbe-i muazzamayı su basması üzerine; Ankaralı Mehmed ile Rıdvan Ağayı Kâbe-i muazzamayı tâmirle vazîfelendirdi.

Sultan Dördüncü Murâd Han devrinde kazanılan zaferlerin yanında pekçok âlim, şâir, târihçi ve sanatkâr yetişerek kıymetli eserler meydana getirmişlerdir. Bunlardan bibliyografya, târih, coğrafya sâhasında Kâtip Çelebi ve Vekâyi-nâme sâhibi Topçular kâtibi Abdülkâdir, Ravdat-ül-Ebrâr ve Zafernâme sâhibi Karaçelebizâde Abdülazîz, Târih-i Gılmânî sâhibi MehmedHalîfe, teşkilât ve idâre sahasında Koçi Bey vardır. Yine Erzurumlu Ömer, Nef’i, Azmizâde Mustafa Hâleti, Nâibî, Yahya, Bahâî, Cevrî ve Fehim-i Kadîm, devrinde önde gelen şâirlerdir. Yine süslü nesrin on yedinci yüzyıldaki temsilcilerinden Nergîsî de Dördüncü Murâd devrinin meşhûrlarındandır.Bundan başka şâir olan bu pâdişâhın devrinde halk edebiyâtı sarayca desteklenmiş, zaferlerine destanlar, ölümüne halk şâirlerince şiirler yazılmıştır. Bu şâirlerden bâzıları saraya intisap etmişlerdir. Bunların belli başlıları Kuloğlu, Kâtibî, Kayıkçı Kul Mustafa gibi halk şâirleridir.Yine devrin tekke edebiyatındaki büyük temsilcisi Aziz Mahmûd Hüdâyî de, bu devrin sahasında önde gelen şâirlerindendir.



Kaynak: http://membres.lycos.fr/ecdad/osmanli/padi$ahlar/17_muradHan4.php

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 16:06   Mesaj No:3

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Duraklama Devri


GENÇ OSMAN'IN YAPMAK ISTEDIKLERI...

Ikinci Osman, Sultan Birinci Ahmed'in büyük ogludur. 3 Kasim 1604 Çarsamba günü Istanbul'da dogmus ve Osmanogullari'nin on altincisi olarak on dört yasinda taht'da çikmis, böyle küçük yasta cülûsu dolayisiyle «Genç Osmani» diye anilagelmistir.

Ikinci Osman'in annesi Mâhfirûze Sultan'dir. Birinci Ahmed'in ogullarindan Murad (Dördüncü Murad) iIe, Ibrahim (yanlis olarak «deli» diye anilan) ise, Mâhpeyker Kösem Sultan'dan dogmuslardir. Birinci Ahmed'ln ölümü üzerine büyük oglu ikinci Osman'in taht'da çikmasi gerekirken, âni bir degisiklikle, Osman Gazi'den beri devam edegelen verâset kanunu bir tarafa itilivermis ve babadan ogula intikal eden saltanat, bu ânda «Ekberiyyet» kaidesine baglanarak, Ikinci Osman'in yerine, taht'da amcasi Birinci Mustafa çikivermis veya daha dogru bir tâbirle. çikartilivermistirl..

Bu is, Kösem Sultan'in mel'anetidir!.. Kendi çocuklarina taht yolunu açabilmek için, muvazenesi bozuk olan ve ser'an Hilâfetî caiz olmayan Birinci Mustafa'nin taht'da çikarmasini Kösem Suttan temin etmis ve bu müvazenesi bozuk pâdisah, nasil olsa ilerde hal' edileceginden. zaman kazanip oglu Murad'i taht'da çikarmak gayesiyle Ocak Agalarini ve bâzi devlet erkânini elde ederek verâset usulünû el çabukluguyla degistirmis, böylece Ikinci Osman'i saltanattan mahrum etmek, istemisse de, muvaffak olamamistir!.. Gerçi, Birinci Ahmed'den sonra Birinci Mustafa pâdisah olmustur ama, saltanati ancak doksan alti gün sürmüs ve muvazenesizligi dolayisiyle hal' edilen bu on besinci Osmanli pâdisah yerine, 26 subat 1618 Pazartesi gûnü Genç Osman taht'da çikmistir. Buna ragmen. Kösem Sultan mel'anetin de devam etmis ve «Hâile-i Osmaniyye» ile Genç Osman'i alasagi etmesini bilmlstir!..

Osmanli pâdisahlari içinde zekâsi, kuvvetli tahsil ve terbiyesi yanisira, fizik güç ve irâde saglamligiyle de temayüz eden Genç Osman, yasindan umulmayacak derecede büyük ve mühim islere tesebbüs edip, âni bir hamle ile bunlari tatbike koyulmustur !.. Sayalim, bu büyük ve mühim islerden bazilarini:



1. Tereddi ve tefessüh edip kozmopolit bir cemiyet haline gelen Yeniçeri ve Sipahi Ocaklarini tamamiyle ilga ve imha ederek, onlarin yerine, Anadolu. Suriye ve Misir Türkleriyle Türkmenlerinden milli bir ordu kurmak.

2. Payitahti Istanbul'dan Anadolu'ya nakledip, kozmopolit bir muhitten millî bir muhite geçmek.

3. Ilmiyye sinifinin siyasî ve malî kudret ve nüfuzunu kirarak, bozulmaya baslayan bu zümreyi islah etmek

4. Kozmopolit saray an'anelerini degistirerek «Harem-i Hümâyûn»u tasfiye etmek ve hânedanin Türk ailelerinden nikahla kiz almasina yol açmak.

5. Fâtih ve Kanunî'nin eskiyen mevzuati yerine yeni kanunlar tedvin etmek.



Ikinci Osman, yapmak istedigi bu reformlar dolayisiyle karsilastigi muhalefet üzerine su beyti söylemistir:

Niyyetûm hidmet idi saltanat-u devtetime

Çalisur hâsid ü bedbâh, aceb nekbetime.

(Niyyetim, saltanat ve devletime hizmet etmekti amma, ne istir ki, kiskanç ve kötû dilekliler hep felâketime çalisir.)


Kaynak: Mustafa Müftüoglu, Yalan söyleyen tarih utansin, Cild: 1, S. 67-68

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 16:07   Mesaj No:4

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Duraklama Devri

LÂLE DEVRI

Pasarofça Antlasmasi neticesinde ortaya çikan barisi iyi kullanmak isteyen Osmanlilar, artik Avrupa karsisinda savunma durumunda kalacagini anladigindan, Balkanlardaki sinir kalelerini tahkim etme, bölge halkini yaninda tutmak için vergileri azaltma siyaseti uygulamaya agirlik vermekteydi. Damat Ibrahim Pasa, Osmanlilara üstünlük kurmus olan Avrupa'yi her yönüyle tanimak için Avrupa baskentlerine elçiler göndertti. 1718-1730 yillari arasindaki bu dönem, sanatta lâle motifinin islenmesi sebebiyle "Lâle Devri" adiyla anilmaktadir. Bu dönemde matbaa açilmasi, çini ve kumas fabrikasi kurulmasi gibi bazi müspet yenilikler yapilmissa da, III. Ahmet ve saray çevresinin sasali eglenceleri ve harcamalari huzursuzlugu artirmaktaydi. Damat Ibrahim Pasa'nin, Iran'a karsi baslatilan savasta (1722) kesin netice alamamasi ve uzayan savas esnasinda Tebriz'in sadrazamin gizli emriyle Iran'a terk edildigi haberi, muhalefetin harekete geçmesine yetti.

Patrona Halil Ayaklanmasi'nin patlak vermesiyle bu dönem sona eriyordu. Damat Ibrahim Pasa ve yakinlariyla Sultan III. Ahmet asiler tarafindan katledildiler (1730)Bu olayin ardindan III. Ahmet'in yegeni I.Mustafa hükümdarliga getirildi. (1730-1754). Kafkaslardaki sinir olaylarini bahane eden Rusya, Kirim Tatarlarina karsi büyük bir saldiri baslatti. Azak ve Bahçesaray Ruslarin eline geçti (1739). Fransa'nin da tesvikiyle Osmanlilar, Rusya'ya karsi savas ilân etti. Rusya'nin yaninda savasa katilan Avusturya da, Eflâk ve Bogdan'a girmisti. Osmanlilar iki cephede de büyük basarilar kazandilar. Prusya, Fransa ve Isveç'in Osmanlilara yakinlasmasi, Osmanlilar karsisinda ummadiklari bir yenilgi tadan Rusya ve Avusturya'yi baris yapmaya zorladi. Bu savas sirasinda tekrar Osmanlilarin eline geçen Belgrat'ta bir anlasma imzalandi (18 Eylül 1739). Belgrat Anlasmasiyla, Avusturya, Pasarofça barisiyla elde ettikleri tüm topraklardan geri çekildiler. Ruslar da Azak'i terkederek bölgedeki kiyi ve deniz ticaretinin Osmanli gemileriyle yapilmasini kabul etti. Bu anlasma geçici de olsa Osmanlilarin toparlanmasini saglamistir. Savasta Türklerin tarafini tutan Fransa'yla, Kanuni döneminde taninan imtiyazlari genisleten ve süre tahdidi koymayan yeni bir kapitülâsyon antlasmasi imzalanmistir (1740). Damat Ibrahim Pasa zamaninda baslayan Iran savaslari Lâle Devri'nden sonra da devam etmekteydi. Ruslar, çöküs dönemine giren Safavilerin elindeki Azerbaycan ve Dagistan'i isgal etmislerdi.

Sirvan halkinin talebi üzerine Osmanlilar duruma müdahale etmis, iki ülke arasinda çikabilecek savas Fransa'nin araya girmesiyle önlenmisti. Rusya'nin kuzeydeki isgaline karsin Osmanlilar da Güney Azerbaycan'i topraklarina kattilar. Sah Tahmasp 1732'de Osmanlilar ile baris yapti. Bu durumu kabullenemeyen Afsar Nadir Bey, Sah Tahmasp'i devirerek kendi hâkimiyetini ilan etti (1736). Osmanlilar bazi topraklari Nadir Han'a birakmaya razi oldu. Her iki taraf için de yipratici olan bu uzun savaslar, Kasr-i Sirin antlasmasiyla çizilen sinirlarin aynen kabul edildigi 1746 anlasmasiyla son bulmustur.

I.Mahmut döneminde, basarili savaslarin yani sira, ordu içinde de yeni düzenlemelere gidilmistir. Aslen Fransiz olup Osmanli hizmetine girerek beylerbeyi olan Ahmet Pasa, Humbaraci Ocagi'ni kurarak (1734), bati savas tekniklerini burada hayata geçirmis idi. I.Mahmut'un üvey kardesi III.Osman'in (1754-1757) yerine geçen, amcaoglu III. Mustafa (1757-1773) zamaninda da ordu içerisinde bazi islahatlar devam ettirilmistir. Nitekim onun döneminde Tophane islah edilerek yeni ve güçlü toplar dökülmüs, donanma yenilenmistir. Ancak, Rusya ile baslayan harpler bu yeniliklerin yeterli olmadigini gösterecektir.

Kaynak: Osmanli tarihi

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 16:09   Mesaj No:5

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Duraklama Devri

Yurdumuzda ilk Mason Locasini kim açti?..

305 yil evvel 6 Subat 1695 Pazar günü cülûs eden/tahta çikan Ikinci Mustafa Osmanli pâdisahlarinin yirmi ikincisidir. Dördüncü Mehmet (Avci Mehmet)'in büyük oglu olan ve 5 Haziran 1664 Sali günü Râbia Gülnûs Sultan'dan dogan Ikinci Mustafa, 22 Agustos 1703 Çarsamba gününe kadar sekiz sene, alti ay, ondört gün saltanat sürmüstür.

Orduy-i Hümâyûna savas meydanlarinda baskumandanlik eden son pâdisah Ikinci Mustafa'dir. Kahramanligi yanisira hattat ve musikisinas olan, "Ikbalî" mahlâsiyla siir yazan Ikinci Mustafa, meshur âlim Vânî Mehmet Efendi'nin talebisidir.

1703 yilinin 18 Temmuz günü Sadrâzam Râmi Mehmet Pasa'nin tesvikiyle ayaklanan ikiyüz kadar Cebeci asker arasina bilahere Yeniçerilerle medrese talebeleri de katilmis ve tarihimize "Edirne Vak'asi" diye geçen isyân sonunda hal'edilen/tahttan indirilen Sultan Ikinci Mustafa, bu olaydan sonra dört ay, sekiz gün yasayip 29 Aralik Cumartesi günü vefat etmis, Yenicami'de babasi Dördüncü Mehmed'in türbesine defnedilmistir. Osmanli hânedânindan kadin-erkek pek çok kimsenin medfun bulundugu bu türbe ziyarete açiktir.

Sultan Ikinci Mustafa'dan sonra ana-baba bir kardesi Üçüncü Ahmed cülûs etmistir. 22 Agustos 1703 Çarsamba günü tahta çikan Sultan Üçüncü Ahmed'in saltanat yillari bizdeki Baticilik hareketinin baslamasi ve dünya masonlugunun yurdumuza hulûlü yönünden mühimdir!.. Gözlerimizi Bati'ya çevirdigimiz ve yalniz ordunun islâhi le Rönesansi gerçeklestiren Avrupa'nin teknigine ulasacagimizi hayal ettigimiz o devrede Kont dö Bonval adli bir sefîhe "Avrupa usulünde bir humbaracilar kuvveti' meydana getirmek vazifesi verilmis ve sonralari "Humbaraci Ahmed Pasa" diye anilacak bu sefîh, Fransiz masonlarina bagli ilk locayi Galata'da açarak pek çok gayrimüslim yanisira bâzi gaafil müslimleri de locaya kayda muvaffak olmustur ki, bunlar arasinda Ibrahim Müteferrika ile bilâhare Sadâret (Basbakanlik) makamina kadar yükselebilen Yirmisekiz-zâde Mehmed Said Pasa da vardir!..

Yurdumuzda ilk mason locasinin kurulmasina öncülük eden Kont dö Bonval (nam-i diger: Humbaraci Ahmed Pasa) denilen sefîhin içyüzünü ortaya koyarak bize düsman ser kuvvetlerin kimleri kullanip Devlet-i Aliyye'nin basini yediklerini ibretle görelim!..

Humbaraci degil, casus!..

Kont dö Bonval'a "ordunun islahi" (!) vazifesi verilmistir ama, is bu uzman Türkçe bilmemektedir!.. Yurdumuzda kaldigi onsekiz yila yakin zaman zarfinda da dilimizi ögrenmeye tesebbüs etmemis, kendisine tevdi olunan "ordunun islâhi" gibi çok mühim ve mahrem bir ise aid raporlari Italyan dönmesi bir kâtibe yazdirmis ve bu kâtip de, Fransiz elçisine casusluk etttiginden Kont dö Bonval'in üzerine aldigi vazife ile alâkali bütün tedbirler bizim elimize geçmeden evvel Fransizlar tarafindan ögrenilmistir!.. Bu olay, imparatorlugumuzun çöküntü devrinin ibret alinacak vukuati arasinda pek mühimdir!.. Ordunun islâhi gibi fevkalâde bir vazifeyi yüklenen ve Müslüman oldugunu iddia ile Humbaraci Ahmed Pasa diye anilan bu Fransiz, acaba dilimizi ögremek kabiliyetinden mahrum mu idi? Yoksa kasden mi ögrenmedi veya ögrendi de, vazifesi icabi (!) ögrenmemis görünüp devlet sirlarini Italyan dönmesi kâtibi vasitasiyla Fransilara ulastirdi?!..

Bizce bu ihtimaller (uydurmacasi: Olasilik) içinde en kuvvetlisi ücüncüsüdür... Zira, Humabarci Ahmed Pasa denilen sefîh, yurdumuzda geçirdigi onsekiz yila yikin zaman zarfinda Osmanli Imparatorlugu hizmetinde humbaracilik degil, düsman devletler emrinde casusluk yapmis ve Osmanli'dan aldigi maas ve saire yanisira Fransa ile Ispanya'dan elde ettigi tahsisati da "gevis getirmeden" yutmustur!..

Kont dö Bonval veya Bonval Kontu Klod Aleksandr diye anilan ve bir Fransiz asilzâdesi oldugu söylenen bu sefîh, Petervaradin savasini müteâkib Avusturya'dan kaçip yurdumuza siginmis ve Müslüman olarak Ahmed adini almis, bilâhare kendisine Rumeli Beylerbeyi pâyesi verilmis, valilik etmis, vezir olmus ve böylece o çöküntü yillarinda gûya orduyu islâha me'mur bir "Ahmed Pasa" türeyivermistir!.. Nizameddin Nazif Bey'in kaydettigine göre: "Dogustan ahlâksiz ve tiynetsiz olan Humbaraci Ahmed Pasa, ihtiyarladikça zivanadan çikmis, isleri hafiften tutmus, vazifesini yan çizmis ve yabanci devletlere casuslukla vakit geçirmege baslamis, günün birinde tekrar Hiristiyan olarak Fransa'ya kaçmak sevdasina tutulmussa da, mel'anetleri zamaninda farkedilip 1747 yilinin 23 Mart gecesi ölüvermistir."

Ve Sonrasi...

Fransa'ya gönderdigi gizli mektuplarda Müslüman oldugunu, fakat yasi ilerledigi için sünnet olmadigini itiraf eden bu sefîhin kabri Tünel'in Beyoglu civarindadir. Bekâr olan ve ölümünde bir hayli servet birakan bu Humbaraci Pasa'nin bütün mali mülkü evlâd edindigi Süleyman Aga adli Milanolu bir dönmeye kalmistir ki, Humbaraci'nin bu dönme ile olan münasebetini sütunumuza geçirmekten hâyâ ederiz!!!

Böylesine bir sefîhin Fransiz masonlarina bagli olarak yurdumuzda açtigi ilk mason locasini daha sonraki yillarda Ingiliz, Italyan ve Polonyalilar hesabina kurulan diger mason localari takip etmis, bu arada Lord Rading adli Ingiliz elçisinin korkunç tahribati görülmüs ve bizde masonluk Tanzimat hareketiyle büyük mesafe kat'edip Ikinci Mesrutiyetle hedefine ulasmistir!..

Humbaraci Ahmed Pasa, Ibrahim Müteferrika ve Yirmizekiz-zâde Mehmed Said Pasa gibi kimselerle baslayip, Mustafa Rasid Pasa, Keçeci-zâde Fuad Pasa, Midhat Pasa, Namik Kemal, Sair Ziya Pasa, Ali Suâvi ve benzerleriyle devam eden masonluk, bilâhare Ittihad ve Terakki basindakileri hep içine almis ve Ittihatçilardan arta kalanlarla Cumhuriyet devrine intikal etmistir. 1935 yilinda Mustafa Kemal Pasa tarafindan kapatilan mason localari, Ismet Inönü'nün Cumhurbaskanligi'nda tekrar açilmis ve günümüze kadar çesitli yan kuruluslariyla faaliyetini sürdüre gelmistir!..
Kaynak: Milli gazete, 11.02.2000

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları

Cevaplar Son Mesajlar
Duraklama dönemini atlatma PESTEMAL Beslenme ve Diyet 0 20 March 2008 11:50
Gerileme devri ve son PESTEMAL Osmanlı Tarihi 22 12 February 2008 16:33
Yükselme Devri PESTEMAL Osmanlı Tarihi 103 12 February 2008 14:23
Fetret Devri PESTEMAL Osmanlı Tarihi 11 12 February 2008 13:38
Lale Devri... Papatyam Şiir Bahçesi 4 20 April 2006 17:26

Yeni Sayfa 1

www.papatyam.org Ana Sayfa

Tefekküre Davet Köşesi

Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın

                       Instagram         

Papatyam alemdarhost.com sunucularında barındırılmaktadır.