Yükselme Devri - Sayfa 10 - Papatyam Forum

Papatyam Forum

Go Back   Papatyam Forum > ..::.GENEL KÜLTÜR.::. > Tarih Sayfaları > Osmanlı Tarihi

Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Alt 12 February 2008, 13:16   Mesaj No:91

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yükselme Devri

AKDENIZ SULARI

Bulundugu cografya itibariyle bir Akdeniz ülkesi olan Osmanli Devleti, daha kurulus yillarindan itibaren Akdeniz'le ilgilenmek zorunda kalmisti. Nitekim, Orhan Gazi dönemi siyasî ve askerî faaliyetlerine bakildigi zaman, Akdeniz'in burada önemli bir sahne oldugunu görüyoruz. Gerek Trakya'daki yerlesimi saglamlastirip vatan edinme, gerek Istanbul'un fethi ve gerekse Hac yolu üzerinde bulunan bazi adalardaki korsanlarin Müslüman hacilara karsi giristikleri faaliyetlere son vermek için bu deniz ve kollarinda harekete geçmek zorunlugu bulunmaktaydi. Buradaki faaliyetlerin basarili olabilmeleri için de icab eden bütün tedbirlere bas vurmak gerekiyordu. Kanunî dönemi ise bu tedbirlein en iyi sekilde alindigi bir dönemdir. Biz, Kanunî döneminde Osmanli Devleti'nin bu faaliyetlerinden ana hatlariyla bahs etmek istiyoruz.

l. Barbaros Hayreddin'in Ilk Faaliyetleri Asil adi Hizir olan Barbaros Hayreddin, Vardar Yenicesi'nden gelip Midilli Adasi'nin fethinden sonra buraya yerlesen Yakub adli bir sipahinin ogludur. l478 yili civarinda dogdugu tahmin edilmektedir. Batililar, havuç rengine çalan kirmizi sakalindan dolayi agabeyi Oruç'a verdikleri "Barbarossa" adini daha sonra Hizir için de kullandiklarindan Barbaros diye taninmisti. Hayreddin lakabini ise kendisine Yavuz Sultan Selim takmistir.

Dört kardesin en küçügü olan Hizir, gençliginde yaptirdigi bir gemiyle Midilli, Selanik ve Egriboz arasinda ticarete baslar. Rodos sövalyelerine esir düsen agabeyi Oruç'un kurtarilmasindan sonra iki kardes, Sehzâde Korkud'un himayesine girerler. Bu siralarda Ispanyollar'in Bati Akdeniz'e hâkim olma gayretleriyle Endülüs'te yaptiklari zulümler yüzünden buradan ayrilmak zorunda kalan Müslümanlarin göçleri, bölgedeki eski dengeyi bozar. Bunun üzerine Oruç ve Hizir kardesler, Bati Akdeniz'e yönelerek l504'ten sonra Kuzey Afrika sahillerinde görünmeye baslarlar. Iki gemilik küçük filolari için emin bir liman arayan iki kardes, Tunus Hafsî Sultani Ebû Abdullah Muhammed b. Hasan ( l493 - l526 ) ile anlasarak Halkulvâdi'ye yerlesirler. Gemilerinin sayisi artinca da Cerbe adasina geçip orayi üs edinirler. Buradan sürdürdükleri akinlarini Italya kiyilarina kadar uzatirlar. l5l3 yilinda bir yarimada üzerinde bulunan Cicelli ( Djidjelli)'yi ele geçirirler. Kendi baslarina bir sehir yönetimi kurmus bulunan Cicelli halki, Oruç'u sultan ilan eder. Böylece Barbaros kardeslerin Kuzey Afrika'da kuracaklari devletin temelleri atilmis olur. Kisa zamanda büyük söhret kazanan iki kardesin etrafinda Kurdoglu Muslihiddin ve Kemal Reis'in yegeni Muhyiddin gibi pek çok Türk denizcisi toplanir. Dönemin Osmanli Pâdisahi Yavuz Sultan Selim ile de temasa geçen Oruç ve Hizir Reisler, Cezayir kiyilarinda tutunmaya muvaffak olmuslardi. Kaynaklarin ifadesine göre Barbaros kardesler, Katolik Ferdinand'in ölümünden (l5l6) faydalanarak Ispanyol isgalinden kurtulmak isteyen Cezayir sehrinin yardimina kosarlar. Böylece Cezayir ve onun batisindaki Sersel'in ele geçirilmesinden sonra Oruç Reis Sersel ve Cezayir sultani ilan edilir. Bunu l5l7'de Tenes ve Telemsen sehirlerinin zapti takib eder. Ancak yerlilerle anlasan Ispanyollar'in l5l8'de Telemsen'i geri aldiklari savasta Oruç Reis sehid olur. Agabeyinin sehâdetinden sonra yalniz kalan Hizir, artik onun desteginden de mahrum kalir. Ispanyollar ile Telemsen emîrinin birleserek kendisini Cezayir'den atmak istedikleri Hizir Reis, Avrupalilar'in verdikleri "Barbaros" adi ile söhret kazanmaya baslamis ve bunlara karsi basarili savaslar vermisti. Ancak siddetli tazyik karsisinda Osmanli Deveti'ne bas vurmayi uygun görmüs olacak ki, l5l9 yilinda dört gemiyi hediyeler ile Istanbul'a göndererek Yavuz'a bagliligini arzettiginden Yavuz Sultan Selim de kendisine askerî yardimda bulunarak beylerbiyilik hil'ati yollamisti. Nitekim, Osmanli destegini güçlendirmek üzere adamlarindan Haci Hüseyn'i, Cezayir halkinin Ekim l5l9 tarihli "arîza"si ve kirk esirle birlikte Osmanli Pâdisahi'na gönderir. Böylece Afrika'da olup bitenleri ögrenen Yavuz Sultan Selim, "Hizir Reis nasruddindir, hayrüddindir" diye memnuniyetini ifade ederek onun Cezayir hâkimi olarak tanindigini belirten bir hatt-i serif gönderir. Ayrica kendisine Anadolu'da gönüllü asker toplama imtiyazi taninarak yeniçerilerle topçulardan olusan 2000 kisilik bir yardimci birlik gönderilmesi kararastirilir. Böylece hutbenin Pâdisah adina okundugu Cezayir, Osmanli topraklarina katilmis oldugu gibi Hizir da bundan sonra Hayreddin diye anilmaya baslanir. Bundan sonra Cezayir'e iyice yerlesmek için mücadele veren Barbaros, bir ara oradan çekilmek zorunda kalmis, ancak üç senelik bir aradan sonra yeniden Cezayir'e hâkim olmustu.

Barbaros'un, Akdeniz'deki faaliyetleri ile kazandigi basarilar, Imparator Sarlken'i oldukça rahatsiz etmekteydi. Sarlken, Akdeniz'deki bu proplemin bertaraf edilmesi için dönemin meshur kaptanlarindan Ceneviz'li Andrea Doria'yi görevlendirmisti. Bu tecrübeli amiral, altmis gemilik bir donanma ile Barbaros'u aramaya baslar. Ancak daha önce düsman sahillerini vurmus bulunan Barbaros, büyük bir ganimet ile Cezayir'e döner. Barbaros, bu hareketi esnasinda elde ettigi esirlerden, Andrea Doria'nin hazirliklari hakkinda bilgi alir. Bunun üzerine haziriklarini tamamayan Barbaros, Cerbe adasindaki Sinan Reisi de yardima çagirir. Bu esnada Ispanya adina hareket eden Andrea Doria, Çerçel adasina hücum eder. Ancak siddetli bir mukavemetle karsilasir. Bu sirada da Barbaros'un geldigini duyunca geri çekilip kaçmak zorunda kalir. Böylece, iki taraf birbirlerine tesadüf edemediginden bir çarpisma meydana gelmez.

Kanunî, tahta çiktigi andan itibaren Barbaros'un faaliyetlerini dikkatle takip eder. Buna karsilik Barbaros da yaptigi isler ve kazandigi zaferler yaninda Avrupa'da gelisen olaylar hakkinda ona bilgiler veriyordu. Kanunî, l532 yilinda Alaman seferine çiktigi zaman Sarlken, Andrea Doria'yi Mora üzerine göndermisti. Doria'nin yoklugundan istifade eden Barbaros, onbes gemi hazirlayarak Ispanyol sahillerindeki Endülüs Müslümanlarini Afrika yakasina geçirmek üzere gönderir. O, bu Müslümanlari gerek bu gemilere, gerekse Ispanyol sahilerinden elde etmis oldugu ve böylece toplam sayilari otuzalti parçaya yükselen gemilere bindirerek yetmis bin Endülüs Müslümanini Cezayir taraflarina tasir. Bu kadar Müslüman'in zorla din degistirip Hiristiyanlastirilmasina mani olmak suretiyle onlari büyük bir zulümden kurtarir. Din ve insanlik tarihi bakimindan fevkalade önemli bu isi basarmasi, yedi sefer sonunda mümkün olmustu. 2. Barbaros'un Osmanli Hizmetine Girmesi Kanunî Sultan Süleyman, Andrea Doria komutasindaki düsman donanmasinin kazandigi basarilar üzerine, bir memleketin güçlenmesi ve düsmanlariyla basa çikabilmesi için deniz kuvvetlerinin ne denli önemli oldugunu daha iyi kavrar Her ne kadar iyi yetismis insan gücü ve mükemmel tersaneleri bulunan bir imkâna sahipse de Kanunî, devletinin bulundugu cografya ve stratejik konumu itibariyle en az kara kuvvetleri kadar basarili bir deniz gücüne olan ihtiyaci farketmisti. Bunun için donanmaya yön verecek, tecrübeli ve kabiliyetli bir denizciye ihtiyaci oldugunu düsünüyordu. Karadaki basarilarin, denizde de sürdürülmedikçe tam bir hâkimiyetin kurulamayacagi inancinda olan Kanunî, basindan beri faaliyet ve basarilarini dikkatle takib ettigi Barbaros'u bu vazifeye layik görüyor ve onun Sarlken'in donanmasina karsi çikabilecek yegâne kisi olduguna inaniyordu. Bu sebeple Barbaros'a bir hatt-i humâyûn göndererek onu Istanbul'a çagirir. Kanunî'nin davetini alan Barbaros, yanindaki söhretli denizcilerle birlikte (Agustos l533) Istanbul'a dogru yelken açar. l533 senesinin Aralik ayinda Istanbul'a gelen Barbaros, büyük bir senlik ve merasimle karsilanir. Istanbul'a gelisinden bir gün sonra yani ll Cemaziyelahir 940 (28 Aralik l533) günü on sekiz arkadasiyla birlikte Pâdisahin huzuruna çikmis olan Barbaros'a Kanunî, Akdenizdeki faaliyetlerinden endise ettigi Andrea Dodia hakkinda bazi sorular sormus, Barbaros'un endise etmeden ve bir bakima pervasizca verdigi cevaplar Kanunî'nin hosuna gitmisti. Bunun üzerine Kanunî, beylerbeyilik rütbesiyle bütün tersane islerini tam bir yetki ve selâhiyete sahip olarak bu yeni amirale verir. Bundan sonra onu, Irakayn seferine çikmis bulunan Vezir-i A'zam Ibrahim Pasa'nin (Makbul) yanina gönderir. Haleb'te bulunan Vezir-i A'zam, Hayreddin Pasa'yi kabul edip Gelibolu Kaptanligi ile Cezayir-i Bahr-i Sefid Beylerbeyligi pâyesini tevcih ederek hil'at giydirir ve kendisini Kemankes Ahmed Pasa'nin yerine "Kaptan-i Derya"liga tayin eder (6 Nisan l534). Böylece o zamana kadar Gelibolu Sancakbeyligi pâyesiyle verilen Kaptan-i Deryalik, Beylerbeyilik derecesine yükseltilmis olur.

Bir Italyan yazar, onun Kanunî tarafindan karsilanisi ve kendisine yapilan ihsanlar hakkinda epey bilgi verir. Buna göre Kanunî, sadece onun Cezayir hâkimi olmasini tasdikle kalmaz, ayni zamanda kendisini devetinin dördüncü derecedeki pasasi ve donanmanin bas komutani olarak tayin eder. Daha sonra da amiral gemisine çekmesi için devlet sancagini, Kaptanpasa kilicini ve elbisesini, diger masraflari için de 80.000 sultanî ve nihayet sahsî muhafizlari olarak da yeter sayida yeniçeri verir. Filhakika Barbaros, sifahî olarak kendisine genis yetki verilen bir divan toplantisinda, Osmanli donanmasinin zayif noktalarini ciddi bir sekilde tenkid etmisti. Ona göre Ispanyol donanmasina yetismek, hatta onu geçmek için, Osmanlilarin sahip olduklari az sayidaki fakat agir gemilere ilaveten küçük ve kolayca hareket edebilen gemiler insa etmek gerekiyordu. Deniz savaslarindaki yeni teknik karsisinda bu eski kadirgalar ve bu agir kürekler, gemilerin hareketi aninda hafif kadirgalarin güçlükle manevra yapmalarina sebep olduktan baska, sür'atli düsman gemilerine karsi kolay bir hedef teskil ediyorlardi. Gerçi ates kudreti olan kadirgalar ihmal edilemezdi, fakat onlari himaye etmek için kalyon ve fustalar lazimdi.

Ibrahim Pasa, Haleb'de icra edilen bu merasimden sonra onu tekrar Istanbul'a gönderir. Pâdisahin, Hayreddin Pasa'yi Haleb'e göndermesi, serasker olmasi itibariyle bütün azil ve tayinlerin vezir-i a'zamin selâhiyeti dahilinde olmasindan ileri gelmistir. Bu olay, Osmanli idare sisteminde vazife ve selâhiyetlerin taksimi ile bunlara nasil riayet edildigini göstermektedir. Devletin basi olmasi hasebiyle sinirsiz yetkilere sahip oldugu zannedilen hükümdar, baskalarina ait olan yetkileri kullanmayi aklindan bile geçirmemektedir. Bu sebeple beylerbeyilik tayin ve hil'atini almak için Barbaros'u, Istanbul'dan Haleb'e göndermektedir.

Kanunî'nin, kendisini Istanbul'a davet eden hatt-i humâyûnunu alan Barbaros, Cezayir'de gereken tertibati aldiktan sonra yerine evlatligi Kara Hasan Aga'yi vekil ve Ramazan Çelebi ile Haci isminde birini ona müsavir birakarak on (veya 20) çektiriden mürekkeb bir filo ile yola çikar. Deniz yolunda rastladigi Deli Yusuf komutasindaki on alti çektiriyi de beraberine alip Sardunya ile Korsika adalari arasindaki Bonifaçyo Bogazindan geçip Sicilya adasina bugday götüren on sekiz gemiyi zapt ile yükünü ve mürettebatini aldiktan sonra gemileri atese verir. Bu muharebe esnasinda Deli Yusuf sehid olmustu. Ele geçen esirlerden Andrea Doria'nin elli parça gemi ile Koron'a gittigi ögrenilince sür'atle hareket edilerek Preveze'ye gelindiginde Andrea Doria'nin alti gün önce Italya'ya kaçtigi haberi alinir. Onun gerçek büyüklügü ve fedakârligi ile Istanbul'a dogru yelken açisi ve yoldaki faaliyetleri özetle su ifadelerle nakedilir:

" O zamanlar bir zamandi ki, Barbaros denen bu namli yigit, çocuk yasinda adim attigi kalyonundan, "Daldi Rahmet Denizine Kaptan" tarihinin düsürüldügü ecel gününe kadar hemen hemen altmis sene, çikmadan yasadi. Gece demeden, gündüz demeden evsanevî bir su kusu gibi karalara vurdu, dalgalar ile güresti. Ufuktan ufka yelken açip, yâre de agyâre de karsisinda el baglatti.

Onun büyük kudreti, büyük söhreti ve insan gücünün üstündeki kahramanlik hikâyelerinin en asîl ve en hürmete sayan olani, süphe yok ki, Cezayir gibi bir ülkeyi ele geçirip müstakil bir devlet reisi olmusken, tahtini da, bahtini da bir Türk - Müslüman birliginin agirlik merkezi olan Osmanli Imparatorlugu emrine verip, ölünceye kadar kendini bu birligin hizmetine adamis olmasidir.

Ama, bir ülke teslim etmek üzere taht sehrine gelen Barbaros'un Pâdisah'a hediyesi, sadece Cezayir degildi. Önüne katip getirdigi iki bin esirin ellerinde bir devlet hazinesi tutarinda hediyeler de bulunmakta idi.

Esâsen muzaffer ve hamiyetli kaptanin Istanbul'a gelisi, devlet tarafindan paha biçilmez sanina ve insanligina lâyik olan bir senlik ve zafer alayi ile kutlanacakti. Cezayir'den kirk kadirga ile hareket ederek yol boyunca, kahramanliginin tomarina yeni yeni zaferler ilave ede ede gelmek isteyen Barbaros, Italya sahillerini hizalayarak, Elbe ve Sardunya adalarini vurduktan sonra Cenova'ya da ihrac yaparak kiyilari yagmalayip Sicilya'ya geçti. Sanki daracik Mesina Bogazi, sarayinin bir dehlizi imis gibi tasasizca ilerlerken, bu arada karsilastigi bir Ispanyol kalyonunu da imha etmis bulunuyordu."

Barbaros, Kaptanpasaliga getirildikten sonra Ispanyollar'in öncülük ettigi Avrupa ittifakini yenip, Akdeniz'de Osmanli üstünlügünü kurabilmek için bir yandan güçlü ve düzenli bir donanmanin kurulmasina çalisirken, öte yandan da V. Charles'a karsi Fransa ile isbirligi yapilmasina önem vermistir.

Barbaros, Istanbul'a döndükten sonra tersanede gemi insasiyle mesgul olur. Bundan sonra l534 senesinin Agustos ayinda 80 (veya 84) parçalik bir donanmanin basinda Istanbul'dan ayrilip denize açilan Hayreddin Pasa, Italya'nin güney sahillerindeki Reggio, Sperlonga ve Fondi gibi sehirlere baskinlar düzenler. Onun bu hareketi, Andrea Doria'yi kendi üzerine çekmek içindi. Ancak Doria'dan bir ses çikmayinca Tunus üzerine yönelir. Bu esnada Tunus'u elinde bulunduran Beni Hafs Hânedani'na mensub Mevlay Hasan kaçmak zorunda kalir. Osmanlilarin Tunus'a hakim olmalari, Akdeniz hâkimiyeti için önemli bir adim idi. Akdeniz'in Türk hâkimiyetinde olmasi, Avrupa deniz ticareti için büyük bir darbe idi. Bu sebeple Akdeniz'deki denizci devletler Sarlken'e müracaatla onu Osmanlilar'a karsi kiskirtmaktaydilar. Bunlara, Rodos Adasi'ndan kovulan Saint Jean sövalyeleri de katilmisti. Öbür taraftan Mevlay Hasan da Sarlken'e müracaatta bulunmustu. Bunun üzerine bizzat Sarlken'in de bulundugu ve Doria komutasindaki büyük Haçli donanmasi Halkulvad'i ele geçirmeyi basarir. Lütfi Pasa (Tarih, 356), Tunus Hâkimi'nin Sarlken'e müracaatini anlatirken "Memleket senin, ben dahi senin, iste Rumiler gelüp hile ile memlekete müstevli oldular. Ve sizin komsulugunuza geldiler, bugün bize ittiler, irte size iderler" diye sekva idicek Ispanya dahi nice yüz pâre gemiler donadup ve binefsihi kendisi binüp gelüp" ifadelerini kullanir. Halkulvad'dan sonra Tunus alinir. Bu esnada her taraf yagmalandigi gibi büyük bir katliam yapilir. Bu harpte Mevlay Hasan Sarlken ile birlikte bulunmustu. Onun, Tunus halkina gönderdigi mektuplar, kalenin düsmesinde büyük rol oynamisti. Sarlken sayesinde Tunus sultanligini tekrar elde eden Hasan, bes sene daha Ispanyollar'in himayesinde kalmis, bes sene sonra oglu tarafindan hal'edilmistir. Bu sirada Barbaros sehri terkederek Cezayir taraflarina çekilmis bulunuyordu. Bu olayin akabinde Barbaros karsi taarruza geçerek Balear adalarini basar. Bundan hemen sonra da Irakayn seferinden dönmüs olan Kanunî, kendisini Istanbul'a çagirir. Daha sonra donanmanin basinda Kaptanpasalik ile Pulya sahillerine gönderilir. Zira bu dönemde Venedik ile olan münasebetler bozulmaya baslamisti.3. Korfu SeferiVenedik Cumhuriyeti, devamli olarak iki tarafli bir siyaset takib ediyor, firsat buldukça da Osmanlilarin aleyhine ittifaklara girmekte bir sakinca görmüyordu. Bilhassa deniz savaslarinda Sarlken ile ittifak ediyor ve zaman zaman da Türk ticaret gemilerini vuruyordu. Bu arada, ahidnâme hükümlerinin yerine getirilmesi için elçi olarak Venedik'e gönderilen Tercüman Yunus Bey, Sarlken'e karsi I. François ile ittifak yapmalari tavsiyesinde bulunmus, ancak bu teklif Venediklilerce kabul edilmemisti. Onlar, Kanunî'nin teklifini kabul etmemekle kalmadiklari gibi gemileri ile geri dönmek üzere yola çikan Yunus Bey'e tecavüze yeltenirler. Bu hareket , Venedik'in düsmanca olan tavrini açikça ortaya koymustu. Aradaki dostluk antlasmasina ragmen Venedik'i Osmanlilar'a karsi hasmâne bir tavir takinmasina, Papa III. Pol'un faaliyetleri sebep olmustu. Zira Papa, Türkler'e karsi Hiristianlari bir araya topamak isteyerek Sarlken ile Fransa Krali I. François'in arasini bulup on senelik bir mütareke yaptirmisti. Venedik te l537 yilinda bu ittifaka dahil olmustu.

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 13:17   Mesaj No:92

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yükselme Devri

Kanunî'nin, Irakayn seferinden dönüsünden sonra Istanbul'daki tersanelerde yeni gemilerin insasina baslanir. Bu arada gerekli asker ve malzeme temin edilir. Nihayet l Zilhicce 943 (ll Mayis l537)'de Vezir Lütfi Pasa ile Barbaros Hayreddin Pasa idaresindeki donanma denize açilir. Bir hafta sonra da Kanunî, yaninda iki oglu Selim ve Mehmed bulundugu halde ordu ile karadan hareket eder. Donanma Otranto civarina çikarma yapmakla mesgul iken Andrea Doria'nin Osmanli bandirali on ticaret gemisinden mütesekkil bir filoya hücum ettigi haberi alinir. Barbaros derhal onun üzerine hareket ettiyse de Doria'yi yakalayamaz. Zira Ispanya emrindeki bu Cenevizli Amiral, Barbaros'un karsisina çikmaktansa kaçmayi tercih ederek kurtulabilecektir. Doria'yi yakalamakatna ümidini kesen Barbaros idaresindeki Osmanli donanmasi, Pulya sahillerinden dönmüs olan Lütfi Pasa ile birleserek Preveze'ye gelir.

Beri taraftan kara ordusu Avlonya'ya varmis, ardindan da sefer Venedik üzerine çevrilmisti. Kanunî, Lütfi Pasa'ya Venedikliler'e ait Korfu'nun muhasara edilmesini emr eder. Bunun üzerine Lütfi Pasa, Korfu adasi üstündeki müstahkem San Angelo kalesini kusatmakla mesgulken, Kanunî de Korfu adasi karsisindaki Bastia'da karargâh kurmustu. Mücadele bütün siddetiyle sürerken Pâdisah, Ayas Pasa'yi göndererek kusatmanin kaldirilmasini emreder. Lütfi Pasa ve Barbaros'un, kalenin her an düsebilecegi ve kusatmasinin kaldirilmamasi yolundaki itirazlari kabul edilmez. Kaynaklar, Pâdisahin bu ani kararinin sebebini havalarin sogumasi ve kusatma zamanin geçmis olmasi ile izah etmeye çalisirlar. Ancak burada baska bir noktaya da temas ederler . Buna göre kusatma esnasinda bir top mermisi askerin içine düser. Bu yüzden dört gazi sehid olur. Bunun üzerine Pâdisah: " Bir mücahid kulumu böyle bin kaleye vermem" diyerek kusatmayi kaldirir. Kusatmanin kaldirilmasindan sonra ordu 22 Kasim l537'de Istanbul'a döner. Bununla beraber Barbaros, Akdeniz'de Venedikliler'e karsi harekâta devam ederek bazi adalari vurdugu gibi bazilarini da zapt eder. 4. Preveze Zaferi Barbaros Hayreddin Pasa'nin, Adalar seferinden döndükten sonra tersanedeki gemi insasina hiz verdigi bir sirada Kanunî de Bogdan seferine çikmak üzere hazirliklara baslar. Preveze zaferinin kazanildigi l538 senesinde Osmanlilar, karada ve denizde üç ciddi harekâti birden baslatmislardi. Bir taraftan Kaptan-i Derya Hayreddin Pasa ikinci adalar seferine hareket ediyor, öbür taraftan Misir valisi Hadim Süleyman Pasa Hind seferine çikiyor, beri taraftan da Kanunî, ordu-yu humâyunla Bogdan'a yürüyordu. Ayri ve birbirinden çok uzak sahalarda icrâ edilen bu büyük tesebbüsler, Osmanli Devleti'nin iktisadî ve askerî gücünün ne kadar büyük oldugunu gösterir.

l538 senesi kisinin sonlarina dogru Kanunî, vezirlere kendi masraflari ile hazirlayip techiz etmelerini emreyledigi l50 gemi henüz hazir degilken, Barbaros Hayreddin Pasa'ya denize açilmasini emreder. Bu arada Andrea Doria'nin Girit'e geldigi haberini alan Barbaros, 40 gemi ile 9 Muharrem 945 (7 Haziran l538) günü Istanbul'dan hareket edip Akdeniz'e açilir. Kendisine 3.000 yeniçeri ile deniz ümerâsindan olan bazi sancakbeyleri (Kocaeli Beyi Ali Bey, Teke sancagi Beyi Hurrem Bey, Sayda sancak Beyi Ali Bey ve Alaiye Beyi Mustafa Bey) katilmislardi.

Bilindigi gibi, Ege Denizi'nin kontrolü bakimindan oldukça önemli olan Girit, o dönemlerde Venediklilerin elinde bulunuyordu. Barbaros komutasindaki Osmanli donanmasi, Ege'de bazi hareket ve fetihlerde bulunduktan ve Istanbul'dan bekledigi 90 gemi ile Salih Reis'in Misir'dan getirdikleri de kendisine iltihak ettikten sonra Girid'e ugrayarak adanin bazi mevkilerine asker çikarir. Donanma daha sonra Preveze'ye yönelmek için buradan ayrilir. Bu esnada Rodos civarindaki bazi adalara da ugrar. Donanma Modon açiklarinda iken Andrea Doria'nin Preveze'yi zapta çalistigi, fakat sonradan kusatmayi kaldirarak müttefik Haçli donanmasinin harekat üssü olarak kararlastirdigi Korfu'ya çekildigi haberi gelir.

Gerçekten, Barbaros'un Ege ve Akdeniz'deki faaliyetleri, Sarlken'i harekete geçirmisti. Papa da Osmanlilar'in aleyhinde ittifak yapilmasi hususundaki çalismalarina hiz vermisti. Osmanlilar'in, Ege'deki bu harekâti üzerine Korfu'da toplanan Venedik donanmasina, Alman, Ispanyol, Portekiz, Malta, Ceneviz ve Papalik gemileri de yardima gelecekti. Bu ittifaktan dolayi öyle bir donanma toplanmisti ki, tarih, o zamana kadar bu büyüklükte bir donanmaya sâhid olmamisti. Bu durumu haber alan Barbaros, bir kesif kolu göndererek düsmanin durumunu ögrenir. O, bu kadarla da etinmeyecek gönderdigi bir iki gönüllü gemisi ile "kâfir yakasina gönderip dil (esir)" aldirmis ve bunlari Bogdan seferinde bulunan Pâdisah'a göndermisti. Müttefik bir donanma meydana getiren düsmanin durumunu ögrenen Barbaros, Preveze'ye dogru hareket eder. Emrinde l22 kadar gemi vardi. Andrea Doria'nin idaresindeki Haçli donanmasinin savas yapabilen (savas gemisi) gemi mevcudu ise 302 idi. Bunlardan l62'si kadirga idi. Bu gemilerde 2500 top ve 60.000 asker vardi. Su halde sayi itibariyle Osmanli donanmasi düsmana nazaran üçte bir oldugu gibi top itibariyle de onaltida birdi. Bundan baska Barbaros idaresinde bulunan Osmanli donanmasinda 8.000 cenkçi askere karsi müttefiklerin gemilerinde forsalar hariç altmis bin asker bulunuyordu. Asker, silah ve gemi üstünlüklerine magrur olan Haçli reisleri, kudretlerinin azameti karsisinda zaferden o kadar emindiler ki, kisa bir müddet sonra gerçeklesecek olan galibiyet ve basarilarinin meyvelerini pesin olarak yani daha savas baslamadan önce paylasmislardi.

24 Eylül l538'de Preveze önlerine gelen Barbaros, harp vaziyeti alir. Bir gün sonra Preveze önlerine gelen Doria da Barbaros'un bulundugu yerin iki mil açigina demir atar. Andrea Doria, Barbaros'u Preveze'den çikarip savasa girmeye mecbur etmek için 27 Eylül'de Inebahti'ya hücumda bulunmak üzere harekete geçer. Ayni günün sabahi Osmanli donanmasi da Korfu istikametinde harekete geçmisti. Günes yükseldiginde müttefik Haçli donanmasinin komutani olan Doria, Osmanli donanmasini arkasinda görüp sasirir. Bu saskinligi ile savasa girip girmeme hususunda tereddüdler geçirir. Bu saskinligindan biraz kurtulduktan sonra harp vaziyeti alir. Iki taraf Ayamavra Adasi'nin bati kiyisinda üç dört mil açikta karsi karsyia gelirler. Bunun üzerine Barbaros, alinacak tedbirleri kararlastirmak üzere harp meclisini toplar. Sonra da donanmaya harp nizami aldirir.

Bu muharebede Osmanli donanmasi hilâl seklinde tertibat alir. Arkada Turgut Reis idaresinde ihtiyat kuvvetleri bulunuyordu. Osmanlilar'in hilâl nizamina karsilik Haçli donanmasi, borda nizami almis ve birbiri arkasinda üç saf teskil etmisti. Bu sirada rüzgârin güneyden esmesi, Osmanlilar için büyük bir tehlike meydana getiriyordu. Bunun üzerine Barbaros Hayreddin Pasa, Kâtib Çelebi'nin ifadesine göre Kur'an-i Kerim'den âyetleri yazdirdigi varaklari (sayfalari) derya yüzüne serptirip Cenab-i Hakk'a tazarru ve niyazda bulunur. Duasi ind-i Ilâhî'de kabul olunmus oacak ki, rüzgâr hafifleyip yön degistirir. Kâtib Çelebi, Tuhfetu'l-Kibâr fi Esfari'l-Bihar adli eserinde yukaridaki ifadelerine sunlari da ilâve eder: " Bu kissadan hisse sudur ki, serdar olanlar, yalniz esbab-i cismaniye itibar etmeyüp, kadir olduklari kadar ruhanî sebeplere de riâyet etmelidirler." diyerek muharebelerde mânevî kuvvetin ihmal edilmemesi gerektigine isâret eder. Rüzgârin bu sekilde yön degistirisi, manevra kabiliyeti az olan düsman gemilerinin hareketlerini yavaslatir.

Barbaros, gemilerini kivrik bir hançer (hilâl) seklinde yan yana dizerek savas düzeni alir. Sag kanat komutanligini Turgut Reis'e, sol kanadinkini de Sâlih Reis'e vererek kendisi ortada yer alir. Düsmanin sayica üstünlügü karsisinda bir yarma harekâtina girisen Barbaros, müttefik Haçli filosunun gerilerine kadar ilerler. Büyük bir hayret ve saskinlikla Osmanli donanmasinin kendisini çevirdigini gören Doria, ancak ertesi gün (28 Eylül) donanmasini harekete geçirebilir. Böylece, büyük bir bozguna ugratilan müttefik donanmasinin otuz alti teknesi ele geçirildigi gibi 2l75 de esir alinir. Bu savasta Türk donanmasinin kayiplari ise oldukça azdi.

Doria'nin her türlü savas taktigine, ayni sekilde karsilik veren Barbaros, küçük bir kuvvetle büyük bir zafer kazanir. Gece karanliginin basmak üzere oldugu bir sirada Doria, bir donanma için hem serefsizlik, hem de ugursuzluk alâmeti olan fener söndürme emrini vermisti. Böylece o, gecenin karanligindan istifade ederek kaçmayi basarir. Barbaros'un bu muharebede cesaretle tatbik ettigi yarma harekâti, daha sonra pek çok meshur amirale örnek olur. Gerçekten, Hiristiyan Avrupa'nin çikarabilecegi en büyük deniz gücü, bes saat içinde tamamen tahrib edildigi gibi, Akdeniz hâkimiyeti de Osmanlilarin lehine olarak kesin bir sonuca baglanmisti. Preveze zaferiyle Dogu Akdeniz'den sonra Orta Akdeniz bölgesinde de Osmanli hâkimiyeti saglanmis olur.

Anlasildigi kadari ile Avrupa'li bazi yazarlar, bu savasi küçümsemeyi bir âdet hâline getirmislerdir. Böylece, Doria'i düstügü durumdan kurtarmaya gayret ederler. Bununla beraber Osmanlilarin bu zaferle denizlerde nasil bir prestij kazandiklarini da söylemeden edemezler. Nitekim, "Muhtesem Süleyman" diye bir eser yazmis bulunan Renzo Sertoli Salis, Osmanlilarin denizlerdeki basarisindan bahs ederken: "Türklerin stratejik ve taktik zaferi, onlarin denizlerdeki prestijini bir parça artirmisti. Süleyman, adam seçme hususundaki kabiliyeti sâyesinde, o zamana kadar Osmanli sultanlarinin ihmal etmis olduklari bu prestiji kazanmasini bilmisti" der.

Bogdan seferinden dönmekte olan Kanunî, Barbaros'un gönderdigi zafer haberini Yanbolu konaginda iken almisti. Bu haberi müteakip Kanunî, Divan-i Humâyûnu fevkalade bir toplantiya çagirarak zafernâmeyi okutturmustu. Sultan, bu zaferi, bir kita büyüklügünde olan ülkesinin her tarafina duyurarak senlik ve dualarla kutlanmasini emretmistir. Barbaros Istanbul'a dönünce halkin coskun tezâhüratiyle karsilanmisti. Bizzat kendisi Sultan'a bütün detaylari ile muharebeyi anlatmisti.

Bilhassa yabanci kaynaklarin dili ve bakis açilariyla bize Preveze Zaferi hakkinda bigi veren ve onun, Akdeniz tarihinde açilan yeni bir dönemin baslangici olduguna isaret eden A. Büyüktugrul, bu konuda sunlari söylemektedir:

"Muharebenin uzak sonuçlarina bakacak oursak; Preveze'den kaçmak, Ispanyollara otuz yillik mahcubiyet, agir zararlar ve deniz yenilgilerine mal olmustu. Tam da Akdeniz egemenligini kazanacagi bir anda V. Charl, Andrea Doria vâsitasiyle pek rezil bir halde bunu kaybedip Türklere birakmisti. Bu davranisin üzücü tepkileri Cezayir'de bizzat görüldügü gibi ayni rezilligi halefi de Cerbe muharebesinde görmüstü.

Preveze günü Ispanyol armadasi için, yüz serefli yenilgiden baska mes'um bir gün oldu. Düsünülerek yapilan bu kaçisin tepkileri Lepanto muharebesine kadar pek çok yillar ve hatta daha sonralari da görüldü.

Kendi konularina büyük bir askla bagli bulunan ve bu askin etkisinde olaylari büyük mübalagalarla anlatan Kardinal Guglielmotti, olaylar arasindaki baglantilari da açik biçimde görerek, Preveze muharebesini söyle özetlemisti: O ana kadar denizlerde belirli bir noktaya kadar korkak ve asagi yukari ümitsiz bulunan Türkler, bu kadar büyük olan basarinin kusurlu taraflarini baskalarina yüklemeyi asla düsünmediler. Fakat sadece kendi muazzam üstünlüklerinden söz ederek sonradan, asla büyüklügü görülmemis biçimde haddini bilmemezlik ederek küstahlasmislar ve Hiristiyan adina karsi muazzam istihfaflar sürdürmüslerdir. Bundan sonra biz, Hiristiyan filolarinin Türklerin önünden daima kaçtiklarini fazlasiye görecektik." dedikten sonra Cerbe'deki yenilginin sebebini de böyle bir korkakliga baglar.

Preveze zaferinden sonra, Hersek'e bagli olan ve daha önce Doria tarafindan ele geçirilen Adriyatik kiyisindaki Nova (Castelnuova) l0 (veya 24) Agustos l539'da kolaylikla ele geçirilir. Bu zaferden sonra Haçli ittifakindan ayrilmak isteyen Venedikliler, Osmanlilar'la bir baris antlasmasi yapma zemini aramaya basladilar. Zira ittifaka dahil olduklarindan beri pek çok zarara ugramislardi. Bu durumdan kurtulmak ve Osmanlilar ile yeniden bir antlasma yapmanin mümkün olup olmadigini ögrenmek için gizlice Istanbul'a bir ajan gönderirler. Ajanlarinin, müsbet bir cevapla Venedik'e dönmesi üzerine Kanunî nezdine evvela Pietro Zen, onun yolda ölmesi üzerine yerine Tomaso Contarini Istanbul'a gönderilir. Ancak Kanunî tarafindan kabul edilmekle birlikte iyi muamele görmeyen bu elçiye Vezir-i A'zam Lütfi Pasa, bir antlasma yapilmasinin genis selâhiyet ve mezuniyete sahip olmakla mümkün olabilecegini anlatmak isteyerek, simdi Venedik'e dönmesini, fakat sehzâdelerin sünnet ve sultanin izdivaci dügünlerinde bulunmak üzere Eylül'de yeniden Istanbul'a gelmesini tavsiye etmisti. Bu sirada Venedik, Avrupa'nin siyasî durumu ve Imparator (Sarlken)'la Fransa Krali arasinda bir konferansin akdi karari sebebiyle Osmanlilar'la barismanin akillica bir hareket olacagini anladigindan, birçok fedakârliklarla barisi kazanmak istemekteydi. Bu gaye ile Istanbul'a gelen Venedik elçisi ile 20 Ekim l540'da imzalanan antlasma sonucunda Mora'daki Malvasia (Monemvasia) ile Anabolu (Napoli di Roma) Osmanlilar'a terkedildi. Dalmaçya ve Ege'de ele geçirilmis yerlerde Osmanli hâkimiyeti tanindi. Bu antlasmaya göre Venedikliler, 300.000 altin vermeyi de kabul ettiler. Buna karsilik kendilerine yeniden ticarî bazi imtiyazlar tanindi.5. Barbaros'un Fransa'ya yardim SeferiKanunî Sultan Süleyman, l54l yilinda Macaristan seferine çikarken Barbaros'u da yetmis gemiden mütesekkil bir donanma ile Adriyatik sahillerinin muhafazasi ile görevlendirmisti. Bu siralarda Sarlken, Cezayir üzerine yürümek niyetinde idi. Daha önce de temas edildigi gibi Barbaros Hayreddin Pasa, Osmanli donanmasi kaptan-i deryasi olmakla birlikte ayni zamanda Cezayir Beylerbeyligini de uhdesinde bulundurmaktaydi. Istanbul'da bulundugu siralarda yerine evlatligi Hasan'i vekil olarak birakmisti. Hasan, Sicilya'dan Cebelitarik'a kadar Avrupa sahillerini tehdid ediyor ve yeni dünyadan tasinan kiymetli mallari ele geçiriyordu.

Bu tehdid ve tehlikeye bir son vermek isteyen Sarlken, bizzat kendisinin basinda bulundugu ordusu ile Cezayir üzerine yürüme karari alir. 65 parça kadirga, 400'e yakin nakliye ve yelkensiz gemi ile Cezayir üzerine hareket eder. Imparatorun da yer aldigi Doria idaresindeki donanma, 20 Ekim l54l'de Cezayir sahillerine gelir. Böylece yirmi bes bin kisilik bir kuvvetle Cezayir kusatilir. Ancak Cezayir kalesindeki Hasan Aga'nin, az sayidaki kuvvetinin büyük direnisi ve hava sartlarinin elverissizligi yüzünden Sarlken, Cezayir önlerinde büyük bir hezimete ugrar. Imparator, firtina yüzünden çogu batmis bulunan donanmasini güçlükle toparlayarak Ispanya'ya dönebilir.

Lütfi Pasa'nin, "Mel'un Ispanya Krali" diye isimlendirdigi Sarlken'in bu seferinde 80 pâre kadirga ile 200 parça karavele, kalyete ve kayiklarla toplam 500 kadar gemi ile Cezayir'e gelip Hasan Aga'ya teslim olmalari için bir mektup gönderdigini ve fakat bunun reddedildigini nakleder.

Cezayir'de basina gelen bu bozgundan sonra Sarlken, Fransa Krali I. François ile yeniden mücadeleye girisir. Zaten tek basina Sarlken ile basa çikamayacagini anlamis bulunan François, Preveze Zaferi'nden sonra yeniden Osmanlilar'a yaklasmak istiyordu. Bu sebeple Osmanlilar'dan yardim talebinde bulunur. Basindan beri Fransizlar'la is birliginden yana olan ve l532'de I. François ile iliski kurmus bulunan Barbaros'un da uygun görmesiyle Akdeniz'de Sarlken'e bagli bulunan yerlere karsi ortak bir harekete karar verilir. Böylece, Fransa'ya yardim karari alinir. Bu karardan sonra Barabors, Fransiz donanmasi ile birlikte müstakil bir harekâta memur edilir. 28 Mayis l543'te yaninda Fransiz elçisi oldugu halde Istanbul'dan hareket eden Barbaros, ll0 gemilik filosuyla Messina, Reggio ve Ostia gibi Italyan sahillerini vurduktan sonra 20 Temmuz'da Marsilya önlerine geldiginde burada törenlerle karsilanir. Burada, Fransiz donanmasinin hazirliklarinin tamamlanmasindan sonra 30 gemilik Fransiz donanmasi ile müstereken Sarlken'in müttefiki ve Savoi Dükü olan Charles'in elinde bulunan Nice'i muhasara eder. Sehir, 20 Agustos'ta ele geçirildigi halde, Fransizlarin gevsekligi ve iki yüzlü davranmalarindan dolayi iç kaleyi fethe lüzum görmedigi ve Fransizlarin bu tavrina çok kizdigi için Barbaros, kusatmaya son verir. Bundan sonra Türk donanmasinin kisi Toulon'da geçirmesi uygun görülür. Fakat alti ay kadar Güney Fransa'da kalan Barbaros, François'in, Sarlken ile anlasmasi karsisinda Istanbul'a dönmek zorunda kalir. Dönüs sirasinda da Cenova'da esir bulunan Turgut Reis'le birlikte orada esâret hayati yasayan birçok Müslüman ve Türk esiri de kurtarir. O, Cenova'daki Müslüman esirleri kurtardiktan baska, oradan da birçok esir ve ganimet alip l544 senesinin yaz aylarinda Istanbul'a döner. Kanunî tarafindan büyük deniz gazasinin kahramani sifatiyle kabul edilerek iltifatlara mazhar olur.

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 13:17   Mesaj No:93

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yükselme Devri

NICE SEFERI

Barbaros'un son büyük seferidir. Bundan sonra daha çok tersane isleriyle mesgul olan Barbaros, 6 Cemaziyelevvel 953 (5 Temmuz l546 )'da kisa bir hastaliktan sonra vefat eder. Cenazesi, sagliginda Besiktas'ta yaptirdigi medresenin yanindaki türbesine defnedilir sözü ölümüne tarih olarak düsürülmüstür.

Tabir yerinde ise çekirdekten yetisme diyebilecegimiz bir denizci olan Barbaros Hayreddin Pasa zamaninda Osmanli denizciligi, gücünün zirvesine ulasmisti. Onun mektebinde (ekol) yetisen degerli denizciler ve teskilâtli tersane sâyesinde bu güç varligini bir süre daha devam ettirmistir. Nitekim Piyale Pasa'nin kaptan-i deryaliga getirilmesi ile Turgud, Uluç Ali, Hasan ve Salih Reis'lerin de bulundugu Osmanli donanmasi Akdeniz'de güç ve varligini devam ettirdi. 6. Fransa'ya Ikinci Yardim Seferi l55l senesi baharinda hazirlanan 90 kadirgalik bir Osmanli donanmasi, Sinan Pasa idaresinde Egriboz'da bulunan Turgud Reis ile birleserek l4 Temmuz'da Malta önlerine gelip oradan da Trablusgarb'a hareket eder. Buranin, l530'da Malta'ya yerlesmis bulunan Saint Jean sövalyelerinin elinde bulunmasi, çevredeki Müslüman halkin mücadelesine sebep olmus, hatta bunlar, Kanunî'ye müracaatla yardim bile istemislerdi. Bunun üzerine Kanunî, Enderûn agalarindan Murad'i buraya göndermisti. Sinan Pasa, Trablusgarb önlerine gelince Murat Aga ile irtibat kurarak sehri kusatir. Nihayet l3 Agustos'ta sehir teslim olarak idaresi Murad'a verilmisti. Turgut Reis ise Karlieli Sancakbeyligine getirilmisti.

Osmanli donanmasi l552 senesi ilkbaharinda Kaptan-i Derya Sinan Pasa komutasinda Bati Akdeniz seferine çikar. Donanma, Fransa Krali II. Henri'nin, Sarlken ile aralarinda meydana gelen düsmanlik yüzünden Osmanlilar'dan yardim istemesi üzerine ikinci defa olarak Fransa'ya yardima gidiyordu. Bu sefere Karlieli sancakbeyi Turgud Reis de katilmisti. Fransa elçisi Daramon da üç gemi ile Osmanli donanmasi ile beraberdi. Baslangiçta Fransa'nin yardim talebini kabul etmeyen Kanunî, daha sonra Avusturya ile aralarindaki nazik durum karsisinda Fransa'ya yardima karar verir. Karlieli Beyi Turgud Reis, Sicilya kiyilarini vurmaya memur edilmisti. Donanma Italya sahillerini dolasarak Napoli'ye gelir. Orada Fransiz donanmasi beklenir. Fakat beklenilen donanma gelmeyince yolda rastlanilir diye bir müddet kuzeye dogru seyredilir. Bu sirada Andrea Doria'nin Napoli tarafina geçecegi haber alinarak Turgud Reis'in tavsiyesiyle Ponza adalari tarafinda pusu kurulur. Pusuya düsürülen Andrea Doria yenilerek Sardunya adasina dogru kaçar. 5 Agustos l552'de cereyan eden bu hadisede Doria'nin 7 gemisi zaptedilir.

Bundan sonra gerek Sinan Pasa'nin, gerekse onun vefati üzerine yerine gelen Piyale Pasa'nin deniz seferleri vardir. Bunlardan biri, 966 (M. l558 )'de Ispanya sularinda dolasan Kaptan Piyale Pasa'nin, Minorka adasinin önemli sehirerinden olan Siüdadela'yi zaptetmesidir. Bundan baska yine Piyale Pasa maiyetinde Turgud ve Salih Pasalar bulundugu halde Italya sahillerini vurup Reçyo sehrini zapt etmis ve Afrika sahilindeki Oran'i, Ispanyollar'in elinden alip basarili bir sekilde geri dönmüstü. Bu olaydan sonra Ispanya ve Papa basta omak üzere Italya yarimadasindaki devletlerin tamaminin Osmanlilar aleyhine meydana getirdikleri ittifak, l559'daki Cerbe muharebesini dogurmustur.7. Cerbe Muharebesi Preveze'den l3 yil gibi kisa bir müddet sonra Trablusgarb'i zapteden Osmanlilar, Orta Akdaniz havzasina kesin olarak yerlesmislerdi. Kanunî Sultan Süleyman'in, Kuzey Afrika sahillerini takib ederek Cebelitarik'a kadar tirmanmasi ve dolayisiyle Türk hâkimiyetinin Bati Akdeniz'de de hissedilmeye baslanmasi, bu defa da babasindan Akdeniz siyasetini devr amis olan Ispanya Krali II. Philippe ( l556 - l598 )'i harekete geçirmisti. Fakat Türkleri Bati Akdeniz kiyilarindan uzaklastirmak gayesini güden bu tesebbüs, Ispanyol ve müttefiklerinin l560'da Cerbe'de agir bir yenilgiye ugramalari ile sonuçlanmisti. Fernand Braudel'in deyimi ile Ispanyol askerleri Türkler karsisinda "boylarinin ölçüsünü" almislar ve Akdeniz'de "Türk deniz üstünlügü" kurulmustu.

Biraz önce ifade edildigi gibi, Trablugarb'in alinmasi ile Osmanlilar Dogu Akdeniz'den sonra Orta Akdeniz'e de kesin olarak yerlesmislerdi. Trablusgarb'in, Osmanli idaresine geçmesi ve hâkimiyet mücadelesinin Bati Akdeniz'e kaymasi, Malta'daki Saint Jean sövalyelerini oldukça rahatsiz ediyordu. Zira burasi onlar için stratejik ve ekonomik degeri hâiz önemli bir mevki idi. Bundan baska yavas yavas siranin kendilerine geleceginden de korkuyorlardi. Bu sövalyelerin gayretleri ve babasinin siyasetini sürdürmek isteyen Ispanya Krali II. Philippe ile Papa'nin tesvikleri sonucu Ispanya, Papalik, Cenova, Floransa, Sicilya, Malta, Napoli ve Monaco gibi Akdeniz'deki Hiristiyan devletler, bir ittifak kurmuslardi. Basi sikistikça Osmanlilar'dan yardim isteyen Fransizlar ve Osmanlilar ile bir baris antlasmasi imzalamis bulunan Venedikliler, fiilen bu ittifaka girmemekle birlikte, gizlice müttefikleri desteklemeye devam ediyorlardi.

Akdeniz'deki Hiristiyanlar tarafindan meydana getirilen bu ittifakin duyulmasi üzerine Piyale Pasa Istanbul'a çagrilir. Hazirliklarini tamamlayan Piyale Pasa, 20 parça gemi ile baslangiçta müttefik donanmayi Malta istikametinde aradiysa da onlarin Cerbe sularinda oldugunu ögrenince Turgud Reis kuvvetleriyle birlesmek üzere buraya gelir. Bu arada 200 gemiden mütesekkil müttefik donanmasi, 2 Mart l560'da Cerbe'ye asker çikarmisti. Bu esnada Trabusgarp'ta bulunan Turgud Reis adina adayi idare eden yerli bir seyh, adayi müttefik donanmaya teslim eder.

l3 Mayis l560'da Cerbe önlerine gelen Osmanli donanmasini gören düsman, bir hayli telaslanir. Bununla beraber Cerbe adasindan 7 - 8 mil uzakta bulunan birlesik düsman donanmasi ile Osmanli donanmasi arasinda l6 Mayis l560'da büyük bir deniz savasi meydana gelir. Bizzat Piyale Pasa'nin bildirdigine göre 3 gün 3 gece devam eden savas sonunda düsmanin 20 kadirgasi alinmis, bunlardan biri yakilmis, 26 gemisi ele geçirilmis, bir kismi da kaçip kurtulmustu. Osmanli donanmasinin top atesine baslamasi üzerine heyecanlanan Giovanni Doria, gemilerine demir aldirtarak derhal denize açilir. Denize açilan müttefik donanmasi, Osmanli gemilerince bir hayli yipratilir. Bu hengamede genç amiral Giovanni Doria, karaya sürünmekle birlikte canini kurtararak Sicilya'ya dogru kaçabildi. 60 kadar gemisini kaybeden müttefik donanma müthis bir bozguna ugramisti. Bu bozgun haberi Ispanya ve Italya'da derin bir teessüre yol açti.

Genç Doria'nin kaçmasi üzerine Don Alvaro, saglam surlari bulunan Cerbe kalesine siginmak zorunda kalir. Bu deniz zaferinden sonra Osmanli kuvvetleri kaleyi kusatirlar. Turgud Reis'in de katildigi ve Trablus Eyâleti'nin, Trablus, Kayrevan, Sfeks gibi sehirlerin piyade ve süvari kuvvetlerini de beraberinde getirerek yaptigi kusatma 80 gün sürer. Böylece üç aya yakin bir kusatmanin sonunda 3l Temmuz l560'da Don Alvaro bir gemiye atlayarak kaçmak istediyse de Turgud Reis tarafindan takib edilir. Kurtulus imkâni bulamayan Don Alvaro, esir olarak teslim alinir. Büyük bir zaferle sonuçlanan bu savas, müttefiklere 20.000 kadar ölü ve 5000 kadar da esire mal olur. Bu zafer sonunda ada Turgud Reis'e verilir. Piyale Pasa ise Trablus'a ugradiktan sonra tekrar Istanbul'a döner.

Türk denizcilik tarihinin sanli muharebelerinden biri olan Cerbe Zaferi, Akdeniz'deki Osmanli hâkimiyetini perçinleyip kuvvetlendirmistir. Filhakika, XVI. asirda Osmanli donanmasinin kazandigi büyük ve kesin zaferlerin basinda gelen Cerbe Savasi, Osmanlilarin, Bati Akdeniz'den çikarilamayacagini isbatlamis görünmektedir. Bunun içindir ki II. Philippe, ugradigi yenilginin intikamini almak yerine, aradaki anlasmazligi ortadan kaldirmak ve barisa kavusabilmek için Istanbul'a elçiler göndermeyi tercih edecektir.

Cerbe'de gâlib gelen Osmanli donanmasi, Avusturya elçisi Busbecq'in müsahedelerine dayanarak belirttigi gibi esirler, ganimetler ve yedeginde düsmandan zaptolunan gemilerle Piyâle ve Turgut Pasalarin emrinde Dersaâdet (Istanbul)'e gelmis ve burada merasimle karsilanmisti. Ilk Osmanli kadirgasi, Salîb ( Haçli ) donanmasinin, Hz. Isa'nin çarmiha gerilmis tasvirini tasiyan büyük bayragini denizde sürüyerek ilerliyor ve bunlari diger Hiristiyan bayraklarini ayni tarzda sürükleyen gemiler takip ediyordu. Düsmandan zaptolunan kadirgalarin direk ve küpesteleri alinarak basit birer tekne haline sokulduklarindan Türk gemilerinin yaninda küçük ve adi seyler gibi görünüyorlardi. Kaptan Pasa gemisinin arkasinda esir alinan düsman komutanlari ve asilzâdeleri görünüyordu. Toplarini atesleyerek alay köskündeki Pâdisah'i selâmlayan donanma-yi hümâyûnun hasmeti ve kazanilan zaferin büyüklügü, Sultan'in üzerinde en ufak bir gurur isareti dogurmamisti. Bu duruma hayret eden Avusturya elçisi Busbecq, Kanunî'nin vezirlere " Iste insan bunlari görüp te tekebbüre kapilmamali, her seyin Cenâb-i Hakk'in inâyetiyle oldugunu fikredip , Allah'a sükürler etmelidir" dedigini nakleder. Yine Busbecq, Kanunî'yi dinî vazifelerini ifâya ve câmiye namaza giderken gördügünü, hâlinde ayni husû ve hüzün isâretini müsahede ettigini yazmaktadir. Bu ifadeler, Kanunî'nin, ne derece yüksek bir Islâmî ve manevî olgunluga sâhip oldugunu göstermektedir. Gerçekten bu hal, degil hükümdarlarda velilerde de çok az rastlanilan manevî bir kemâl tezahürüdür.8. Malta KusatmasiOsmanlilarin zaferi ile sonuçlanan ve onlarin Bati Akdeniz'den çikarilamayacagini bir kere daha ortaya koyan Cerbe muharebesinden sonra dikkatler Malta'ya çevrilir. Zira Misir, Trablusgarb, Cezayir ve diger bazi mühim yerlerin idare ve emniyeti, Malta'nin Osmanli idaresinde bulunmasini gerektiriyordu. Daha önce temas edildigi gibi Rodos Adasi'nin Osmanlilar tarafindan fethini (l522) muteakip Malta Adasi, Sarlken tarafindan buradan çikarilan Saint Jean sövalyelerine verilmisti. Ada, kisa bir zaman içinde sövalyeler tarafindan pek mustahkem bir hale getirilmisti. Cezayir yolu üzerinde bulunan adadaki sövalyeler, korsanlik faaliyetlerini sürdürüyor, Türk ticaret gemilerini vurmak suretiyle Osmanli ticaretine zarar veriyor ve nihayet Osmanliar aleyhine olan savaslara (Preveze ve Cerbe gibi) istirak ediyorlardi. Ayrica Hiristiyan korsan gemileri de burada kendileri için çok güvenli bir siginak buluyorlardi. Iste bütün bu sebepler gözönüne alindigi zaman Osmanlilar bakimindan Malta'nin fethi kaçinilmaz bir gereklilik olarak ortaya çikiyordu. Ispanyollar ise Malta'nin fethinin sonunda Osmanli donanmasinin Sicilya, Napoli ve havalisine gelecegini bildiklerinden, Malta'nin savunmasina büyük bir önem veriyorlardi. Bütün bu diplomatik ve stratejik düsüncelere ragmen Osmanlilar, Malta seferi konusunda pek istekli görünmüyor veya en azindan acele etmiyorlardi. Fakat bu siralarda saray için alinan esyayi getiren bir Türk gemisinin Zanta ve Kefalonya adalari arasinda 7 (yedi) Malta korsan gemisi tarafindan zaptedilmesi, adanin, Osmanlilar tarafindan zapti hakkindaki tasavvur ve düsünceyi meydana çikardi.

Yillardan beri "ahali-i Islâm-i nüsret encâma zarar ve hasaretten hâli olmayan" Malta sövalyelerine ait "kila' ve buka'in kal' ve kam'ina" karar verilince yani Malta'ya sefer karari alininca, büyük bir hazirliga girisilir. Haliç, Gelibolu ve Sinop tersanelerinde yeni gemiler insa ve mevcudlar tamir edilip kalafatlanirken, bazi gönüllü reisler için Rodos'ta l8 oturakli kalitalar yaptirilmasi yoluna da gidilir.

Malta üzerine gönderilecek kuvvetlere Besinci Vezir Kizilahmedlü Mustafa Pasa serdar tayin edilerek seferin bütün selâhiyeti kendisine verilmisti. Donanma ise Cerbe gâlibi Cezayir Beylerbeyi Kaptan-i derya Piyâle Pasa'nin emrine verilmisti. Ayrica Beylerbeyi Turgud Pasa (Reis)'ya da emirler gönderilerek Piyâle Pasa'ya yardimda bulunmasi istenmisti. Mühimme Defterlerindeki kayitlardan anlasildigina göre bu konuda Turgud Reis'e biri 25 Rebiülevvel 972 (3l Ekim l564), digeri de bundan dört gün sonra 29 Rebiülevvel 972 (4 Kasim l564)'de gönderilmistir.

Osmanli donanmasi, 29 Mart l565'te 300'e yakin irili ufakli gemi ve 40-50 bin kisiden mütesekkil muazzam bir ordu ile Malta'ya hareket eder. l9 Mayis'ta adaya varilarak karaya asker çikartilir. Kanunî'nin emir ve tavsiyelerine ragmen çok tecrübeli bir denizci olan Turgud Reis gelmeden kusatmaya baslanarak yanlis mevkilere hücuma geçilir. Bununla beraber Turgud Reis'in aldigi önlemlerle bu hatalar düzeltilir. Ancak Turgud Reis, hücum yapildigi sirada (l8 Haziran) Sant Elmo burçlari önünde, atilan bir top güllesinin çarptigi kayadan firlayan bir tasin basina isabet etmesiyle yaralanir. Dört gün ve gece kendini bilmeden (koma hali) yatar. Burçlarin feth edildigi besinci günü (23 Haziran) vefat eder. Cesedi bes parça kadirgasiyle Trablus'a gönderilip orada yaptirdigi câmi ve medresesinin yanindaki türbesine defnedilir.

Saint Helen kalesi on yedi günde (24 Haziran l565) alinmakla beraber asil maksat olan Malta muhasara edilir. Bundan sonra siddetlenen çarpismalar, Osmanli ordusunda büyük zayiatlara yol açar. Sicilya genel valisinin Ispanya, Fransa ve Papa'nin destegiyle 72 kadirga ve on bin askerle yardima gelmesi ve deniz mevsiminin geçmekte oldugunun görülmesi üzerine kalenin alinamayacagi anlasilarak kusatmaya son verilir. Serdar Mustafa Pasa, Turgut gibi büyük bir denizci ile takriben 20.000 askerin sehâdetine mal olan bu kusatmayi kaldirarak ll Eylül'de asker ve malzemeyi gemilere yükleyerek denize açilir. Bu muvaffakiyetsizlik üzerine Malta seferi için Serdar tayin edilen Mustafa Pasa vezirlikten azl olunur.

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 13:18   Mesaj No:94

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yükselme Devri

Fethi için büyük hazirliklar yapilan ve maalesef büyük zayiatlara sebebiyet veren bu kusatmanin kaldirilmasina, kalenin hem müstahkem bir mevkide bulunmasi, hem de saglam surlarla çevrili olmasinin yaninda ada, geregi gibi abluka altina alinamiyordu. Bu da kaleyi müdafaa edenlere disardan devamli yardimlarin gelmesine sebep oluyordu. Bu arada kusatma planinda yapilan büyük hatalar, kusatmanin uzamasindan dolayi donanmanin maruz kaldigi erzak ve malzeme sikintisi ile orduda hastaligin bas göstermesi gibi durumlar, adanin fethine imkân vermemisti.

Kanunî Sultan Süleyman, bu basarisizligi hazmedemeyecek ve yeni bir seferin açilmasi için hazirliklara baslanmasini emredecektir. Ancak Avrupa'ya yeni bir kara harekâtinin yapilma mecburiyeti, bu seferi ikinci plana itmistir. Bununla beraber Kanunî, son seferi olan Sigetvar'a çikmadan önce donanmaya denize açilma emrini vermisti. Bu sefer sonunda Sakiz Adasi bütünüyle Osmanli hâkimiyetine geçecektir.9. Sakiz Adasi'nin Alinmasi Donanma, Kanunî'nin emri üzerine harekete geçip denize açilmisti. Gerçi Sakiz Adasi, daha Fâtih Sultan Mehmed zamaninda vergiye baglanmisti. Ancak bura sakinleri, firsat buldukça Osmanlilarin askerî harekâtlari ile donanmanin durumu hakkinda disariya bilgi sizdirmaktan geri kalmiyorlardi. Zaman zaman da vergilerini aksatiyorlardi. Bundan baska Malta kusatmasi sirasinda da bazi Sakizlilar, Osmanlilar'a karsi savasmislardi. Öte yandan, tamamen Osmanli hâkimiyetindeki Ege Denizi'nde böyle bir adanin bulunmasi, Osmanli menfaatlerine zarar verebilirdi. Kâtib Çelebi'nin ifadesiyle Kanunî, bütün bu durum ve sebepleri su sözlerle ifade ediyordu:

"Misir diyarina giden hacilarin yol üzerinde kiyiya yakin Sakiz Adasi hisarinda oturan kâfirler görünüste haraca bagli iseler de savasçi kâfirlerle iyi dostluk üzere olup her daim devlet kapisinda olan isleri yazip bildirmektedirler. Ve donanma-yi humâyûn gemileri çiktikça kaç gemidir ve ne yana gidecektir hep bildirip ufak Islâm gemilerine zarar eristirmekten geri durmadiklarini biliyorum. Ne yoldan olursa bu adayi tutup almaya dürisesin. diye buyurmuslardi." Bunun üzerine 973 baharinda ( Mart - Nisan 1566 ) Kaptan Piyâle Pasa 70 parça kadirga ile denize açilip, adanin karsisindaki Çesme'ye gelir. Donanmanin Çesme'ye geldigini gören Sakizlilar, bazi hediye ve armaganlarla Kaptan Pasa'ya geldilerse de bu, kalenin zaptina mani olamadi. Zira Pâdisah'in bu konudaki emri kesindi. Bu sebeple 24 Ramazan 973 (14 Nisan 1566 )'da Sakiz'a gelen Piyâle Pasa, kan dökmeden adayi zapt edip onu bütünüyle Osmanli hâkimiyetine alir. Buraya muhafizlar koyan Piyâle Pasa, büyük kiliseyi de câmi haline getirmisti. Böylece Ceneviz, Ege'deki son kolonisini de kaybetmis oluyordu. Türklerin adayi ele geçirmesi, Katolik Cenevizlilerin tazyiklerinden sikâyetçi olan yerli Rumlar tarafindan sevinçle karsilanmisti. Böylece Sakiz Adasi da diger komsu adalar gibi Osmanli hâimiyetinin sagladigi müsamaha havasindan faydalanmistir.

Sakiz Adasi'nin artik bütünüyle Osmanli hâkimiyetine girdigi haberini alan Kanunî, "eyü tedarük olunmus" diyerek memnuniyetini izhar etmisti. Piyâle Pasa'ya gönderilen hükümde ise, Sakiz'in bir sancak halinde Kaptanpasa eyâletine ilhaki uygun görülmüs ve buranin sancakbeyligi Kirsehir Beyi Gazanfer Bey'e 50.000 akça terakki ile tevcih olunmustu. Ayrica Sakiz'in tahriri yapilarak buranin gelirleri ile nüfusu tesbit edilmisti. Bu esnada Sakiz'in ileri gelenleri Istanbul'a gönderilmisti.

HIND OKYANUSU SULARI

Bilindigi gibi Kanunî dönemindeki deniz harekâti, sadece Akdeniz'le sinirli kalmamis, ayni zamanda Hint Okyanusu ve kollarinda da devam etmistir. Bu dönemde, Isâm dünyasinin mümessili olarak bir cihan devleti haline gelmis bulunan Osmanli Devleti'nin, o günün ulasim ve teknik imkânlarina göre çok uzak olan bu sularda bulunmasinin bazi önemli sebepleri vardi. Bunun için burada hem bu sebepleri, hem gelismeleri, hem de bu seferlerin sonuçlarini gözler önüne sermeye çalisacagiz. Böylece Osmanlilarin o kadar uzak olan bölgelere niçin ve hangi gâye ile gittiklerini daha iyi kavramis olacagiz.

XV. asrin meshur denizcileri olarak bilinen Ispanyol ve Portekiz gibi iki Hiristiyan devletin, dayanikli gemiler insa ettikleri ve cografî kesiflerde önemli adimlar attiklari bilinmektedir. Bu kesifler, Osmanli Deveti'ni yakindan ilgilendiriyordu. Gerçekten, Portekiz'in Hind Okyanusu'na açilmasi bir tesadüf eseri olmayip, Rahib John'un ülkelerini ve baharat memleketlerini kesfetmek gâyesiyle 7 Mayis l487'de bu bölgelere seyahata çikan Portekizli maceraperest Joâo Peres de Covilhâo'nun raporlarinin bir sonucudur. Bu bakimdan Portekizlier'in Hind denizine açilmalarini basit tesadüflere baglamamiz mümkün degildir. Onlarin bu hareketleri, Müslümanlara karsi "Haçli Ruhu", Afrika'daki "Guinea" altinina erisme ve Dogu'da Hiristiyanligi temsil eden efsanevî Joâo Peres de Covilhâo ile Dogu'daki baharatin menseini bulma gibi sebeplere dayaniyordu. Bu dönemde Hindistan sularina gelen Portekizliler, Gao'yu ele geçirerek Kizildeniz'de faaliyete geçtikleri gibi Mekke'nin limani durumundaki Cidde'yi de tehdid etmeye baslamislardi. Bu esnada onlar, Dogu mallarinin Akdeniz'e ulasma merkezlerine hâkim olmuslardi. Hatta, ticaret gelirlerinin azalmasi yüzünden Memlûk Devleti ile Portkizliler arasinda mücadeleler baslamisti. Bu mücadelede esnasinda Memlûk Deveti'nin, Osmanlilar'dan yardim talebinde bulundugu ve Sultan II. Bâyezid'in yardim için buraya Selman Reis'i gönderdigine daha önce temas edilmisti.

Memlûk Devleti'nin merkezi durumundaki Misir'in, Osmanli hâkimiyetine girmesi üzerine Portekizliler ile Osmanliar, bu uzak denizlerde karsi karsiya gemis oluyorlardi. Osmanlilarin hedefi, hem Cidde'yi Portekiz tehdidinden kurtarmak hem de neredeyse tamamen kapanma durumuna gelen klasik baharat yolunu yeniden eski durumuna getirmekti. Bu hedefe ulasabilmek için de Portekiz nüfuzunun kirilmasi gerekiyordu. Bu da ancak Süveys'te güçlü bir donanmanin kurulmasi ile mümkündü. Iste bunun içindir ki, Ahmed Pasa'nin isyani üzerine Misir'a gelen Ibrahim Pasa, Süveys limani merkez olmak üzere l525'te bir Misir kapudanligi kurmustu. Daha önce Yemen'e gidip burada Osmanli hâkimiyetinin yerlesmesinde mühim bir rol oynamis bulunan Selman Reis, Misir'a gelen Ibrahim Pasa'ya, Yemen'in ahvali hakkinda tafsilatli bilgiler verir. Bundan sonra l525'te Süveys'te yeni Cidde Beyi Hüseyin er-Rumî ( = Anadolu'lu ) tarafindan hazirlanan 20 kadirgadan ibaret bir Türk filosuyla Yemen ve Aden taraflarina gider. Ayni zamanda iyi bir gözlemci olan Selman Reis, l0 Saban 93l (l0 Haziran l525) de Kizildeniz'deki limanlar ile Portekizlilerin Hindistan'da sahip olduklari kalelerin, -Sumatra ve Malaka dahil- bütün bu bölgenin ticarî durumunu belirten bir layiha da kaleme alir. l. Hadim Süleyman Pasa'nin Hind Seferi Peçevî (Peçuylu) tarihinde buunan bir kayda göre Süleyman Pasa, Misir'daki ilk valiligi esnasinda Yemen ve Aden'e sefer yapmayi tasarliyor ve bunun için hükümeti iknaya çalisiyordu. 937 ( l530 )'de kendisine bu müsaade verilerek malzemesi, Misir haricinden getirilmek suretiyle Süveys'te 80 kitalik bir donanma hazirlanir. Fakat Bagdad seferi sirasinda baska göreve tayin edilerek yerine Hüseyin Pasa getirildiginden sefer akamete ugrayip basarisiz olur.

Gerçi Ibrahim Pasa, Portekizlilerin faaliyetlerine engel olmak için daha önce Yemen ve Hind denizlerine kuvvet gönderme karari alarak Selman Reis'in idaresine verdigi l9 gemilik bir Osmanli filosunu Hind denizine göndermisti ki bu, Osmanlilarin ilk fiili Hind seferi oluyordu.

Kanunî'nin, Irakayn seferinden sonra ikinci defa Misir valiligine getirilen Süleyman Pasa, Kizildeniz ve Hind ticareti ile yakindan ilgilenmekte idi. Bu esnada Hindistan'da bulunan Gücerat ve Kalküta gibi Müslüman hükümetler, Portekizliler'e karsi Osmanlilar'dan yardim istemislerdi. Bunun üzerine Hind denizinde rol oynamaya namzed bulunan Osmanlilar, bu talebi bir vesile saydilar. Bunun içindir ki, Hadim Süleyman Pasa ikinci sefer Misir valisi olunca, Süveys tersanesinde Cenovali deniz insaiye mühendisleri nezaretinde insa edilmis olan 74 gemiden ibaret bulunan donanma, Gücerat üzerine hareket etmek üzere 22 Haziran l538'de Kizildeniz'e açilir. Önemli bir ticaret merkezi oldugu kadar stratejik konumu itibariyle de mühim bir sehir olan Aden, 27 Temmuz'da ele geçirilip Osmanli hâkimiyetine idhal edilir.

Aden'den hareket eden ve Akdeniz sartlarina göre hazirlanmis yelkenli gemilerden ziyade kürekli "galley"'lere dayanan Osmanli donanmasi, l9 günlük bir yolculuktan sonra Hindistan sahillerine varir. Gokala ve Kat kalelerine hücum edilerek buralar kolayca zaptedilir. Portekizlilerin bu kitadaki en büyük ve müstahkem kalelerinden biri olan Diu (Dev) kalesi önüne gelinerek karaya asker ve toplar çikarilarak kale muhasara edilir. Bu esnada Süleyman Pasa, yerlilerin kendisini destekleyecegini ümid ediyor ve kaleyi onlarin da yardimiyla kolayca zaptedebilecegini düsünüyordu. Halbuki hükümdar Bahadir'in halefi olan Gücerat'in yeni hâkimi Mahmud Sah, böyle düsünmedigi gibi Osmanlilara karsi samimi hisler de beslememekteydi. Bununla beraber karadan ve denizden sikistirilan Diu, toplarla dövülmeye baslanir. Diu'yu savunanlar iç kaleye siginmak zorunda kalirlar. Tam bu sirada Süleyman Pasa, gerekli yardimi görmedigi ve Portekiz donanmasinin gelmekte oldugu haberini alinca kusatmayi kaldirir. Bunda Mahmud Sah'in da büyük rolü olmustu. Bu arada geri dönen Süleyman Pasa, Yemen taraflarinin asayisi ile mesgul olur.

Misir'in ilhaki üzerine Osmanli hâkimiyetini kabul eden Zebid hâkimi Barsbay'in ölümünden sonra yerine geçen Iskender Bey ve onu öldüren Nâhuda Ahmed, Osmanli hâkimiyetini tanimamislardi. Hadim Süleyman Pasa, Muha önlerine gelir gemez Nâhuda Ahmed'i yanina çagirir. Fakat o, yapilan bu dâveti bazi bahaneler ileri sürerek nazikçe reddeder ve " Biz bu memleketi kilicimizla feth ettik. Elimizden almak isteyen varsa gelsin kilici ile alsin" der. Bununla beraber Süleyman Pasa'nin Nâhuda Ahmed'e göndermis oldugu kethüdasi Süeyman Aga, onunla bir anlasma yapar. Buna göre Nâhuda Ahmed her yil l.000.000 akça vergi vermek sartiyla Zebid Beyligi'nde kalacaktir. Böylece Hadim Süleyman Pasa'nin direktifi geregince Nâhuda'yi güzellike Osmani hâkimiyeti altina sokan Süleyman Aga, ona hil'at, sancak ve berat vererek geri dönüp Muha'ya gelir. Fakat çok geçmeden Nâhuda Ahmed, Süleyman Pasa kuvvetlerinin Yemen'den ayrilir arilmaz anlasmayi bozacagini söyler. O, bununla da kalmayacak Aden kalesini bile alacagini söyleyecektir. Bunu haber alan Süleyman Pasa, donanma ile Kamaran adasina gelip Salif iskelesine asker çikarir. Bu esnada Nâhuda Ahmed, Türk, Arab ve Habeslilerden meydana gelen ordusunu Süleyman Pasa üzerine sevk ettiyse de bir sey yapamayarak Zebid'e çekilir. Hadim Süleyman Pasa 5 Sevval 945 (24 Subat l539)'da müsait sartlar altinda kolayca Zebid'e girer. Nâhuda'yi Divan-i Âlî'de muhakeme ettikten sonra idam ettirir. Böylece l9 Sevval 945 (6 Mart l539) Cuma günü Pâdisah adina hutbe okutturarak Zebid vilayetini ve bütün mülhakatini Osmanli topraklarina kattigini ilan eder.

Osmanli donanmasinin kudretini göstermesi bakimindan bu ilk Hind seferi, Portekizliler'e büyük bir korku salmisti. Hadim Süleyman Pasa, Özdemir Bey'i Habesistan'a göndermis, böylece buraya (Habesistan) ait olan kisim hariç, Bâbu'l-mendeb'e kadar olan denizin iki tarafina hâkim olunarak, Dogu ticareti için Portekizliler'le yeni bir mücadele sahasi açilmis oluyordu. 2. Habesistan Seferi Osmanlilar, Aden ve Zebid'in zaptindan sonra Yemen'deki hâkimiyet sahalarini genisletmeye çalisirlar. 952 senesinin Zilkade ( Ocak l546) ayi ortalarinda Mustafa Nessar Pasa'nin yerine Yemen'e tayin olunan Üveys Pasa, Zeydiyye ailesi arasindaki ihtilaftan istifade ile Taiz'i zapteder. Sehrin muhafazasi için adamlarindan birini burada birakip kuvvetleriyle San'a üzerine yürür. Bu esnada yolu üzerinde bulunan kale, iskele ve geçitleri de ele geçirir. Bu basarili harekât esnasinda Mutahhar'dan da yardim görür. Böylece bölgeyi kontrolü, halki da hâkimiyeti altina alir. Ancak yerliler bu disiplinden sikilirlar. Bu yüzden ondan kurtulmayi düsünürler. Pehlivan Hasan adindaki levendin tahrikleriyle ve ulûfelerini istemek bahanesiyle meydana gelen isyan esnasinda, San'ay'i almaya giden Pasa, Habban vadisinde konakladigi ve gece yatip uykuya daldigi zaman katledilir. Bu olaydan sonra Üveys Pasa'nin yerine tayin edilen Ferhad Pasa, Aden ve çevresindeki isyanlari bastirip sükûneti tesis edecektir. Bu arada Yemen'e gelen Özdemir Pasa da l547'de San'a'yi ele geçirerek Ferhad Pasa'nin yerine Yemen Beylerbeyi olur. Özdemir Pasa, Yemen'de önemli isler basarmis, Üveys Pasa'nin katillerini bulup cezalandirmistir. l554 yilinda azledilince Istanbul'a gelen Pasa, Pâdisah ile görüstükten sonra Habesistan'a gönderilmistir.

Misir'a gelir gelmez asker toplayan Özdemir Pasa, l555'te harekete geçerek Nil nehrinden güneye dogru ilerler. Bu hareketinde o, Said bölgesindeki Sallal mevkiine kadar gelir. Bu arada tekrar Istanbul'a dönerek Habes beylerbeyligi'nin kurulmasini saglar. Bunun üzerine Resmen Habes Beylerbeyi olan Özdemir Pasa, Misir'da toplanan kuvvetlerle önce Sevakin'e oradan da Massava'ya hareket eder. Burasi l557 yilinda alinmis, bunu takiben Habes Kralligi'nin önemli limanlarindan biri olan Arkiko da ele geçirilmistir. Bundan sonra iç kesimlerde önemli bir merkez olan Tigre l558'de zaptedilmistir. Debrava adli mevkii üs yapan Özdemir Pasa, l560 yilinda burada vefat eder. Böylece, Özdemir Pasa'nin çabalari sonucunda bugünkü Eritre ile Habesistan'in kuzeybati bölgesi Osmanli hâkimiyetine girmis oluyordu.>3. Umman Denizi'nde Osmanli - Portekiz Mücadelesi ve Pîrî Reis Hadim Süleyman Pasa'nin Hind seferinden sonra Portekizlilerle olan mücadele devam etmisti. Bu arada, Haci Mehmed adinda birinin oglu olan Pîrî Reis, Kemal Reis'in yegenidir. Denizcilige nasil basladigi kesin ve tam olarak bilinemeyen Pîrî Reis, l547 yilinda Hind kaptanligina getirilir. Pîrî Reis, amcasi (veya dayisi) Kemal Reis'in vefatini muteakip bir müddet Barbaros'un yaninda bulunduktan sonra, Ibrahim Pasa ile birlikte Misir'a gider. Kaptanliga getirildigi sirada yasi bir hayli ilerlemisti. Bu siralarda Portekizliler Cidde'yi isgal etmek istedilerse de buna muvaffak olamazlar. Bununla beraber Aden'i ele geçirip Kizildeniz'in çikisini kontrol altinda bulundurmak istiyorlardi. Fakat Pîrî Reis komutasindaki Osmanli donanmasi 3 Subat l549'da Aden'i tekrar geri alacaktir. Gerçi Portekizliler, Yemen'deki Osmanli tahkimatindan ve Basra ile Lahsa bölgelerinin Osmanli hâkimiyetine girmesinden de endise ediyorlardi. Keza onlar, Basra körfezine giris ve çikisi kontrol eden Hürmüz'ün de Osmanli idaresine girmesinden korkuyorlardi. Bu arada Katif'in Osmanli idaresine geçmesi,Portekizliler'i harekete geçirir. Bunun üzerine l550'de Katif'i sikistirip aldilarsa da Basra üzerine tertipledikeri sefer tam bir hezimetle sonuçlanir.

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 13:18   Mesaj No:95

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yükselme Devri

l552 senesi Nisan'inda 24 kadirga (veya 30 kadirga ), 4 kalyon (barça) ve 850 askerden mütesekkil donanma ile Süveys'ten hareket eden Pîrî Reis, önce Cidde'ye ve Babu'l-mendeb'ten Aden'e, oradan da Maskat limanina gelir. O esnada Portekizlilerin elinde bulunan Maskat, alti günlük bir kusatma sonucunda ele geçirilir. Maskat'in alinmasindan sonra l9 Eylül l552'de Hürmüz kalesi kusatilir. Bununla beraber, Portekiz Genel Valisi'nin büyük bir donanma ile geldigini ögrenen Pîrî Reis, muhasarayi kaldirip Basra körfezine çekilir. Portekiz donanmasi, Basra körfezinin agzini kapatarak onun çikmasina engel olmaya çalisir. Pîrî Reis, elindeki askerlerin dagilmasi üzerine emrindeki üç gemi ile Portekiz ablukasini yarmaya çalisir. Bu yarma hareketini basarili bir sekilde gerçeklestiren Pîrî Reis, iki gemi ile Misir'a ulasir. Ancak aralarinda anlasmazlik bulunan Basra Beylerbeyi Kubad Pasa'nin, onun hakkinda çikan söylentileri Istanbul'a bildirmesi üzerine basarisizligi bahane edilerek Kahire'de idam edilir. Bazi kaynaklar onun ölüm tarihini 962 (l554 - l555) yili olarak kabul ederlerse de, bu tarihin 960 (l552 - l553) olmasi daha büyük bir ihtimaldir. Ölümünden sonra Pîrî Reis'in pek çok serveti çikmisti. Bütün serveti devlet hazinesi adina alinmisti. Onun ölümünden sonra Hürmüz'den bir hey'et, Istanbul (veya Misir)'a gelerek, Pîrî Reis'in bura halkina eziyet edip mal ve servetlerini müsadere ettigini, bu yüzden onun malini almalari gerektigini ileri sürmüs ise de hey'etin bu iddialari kabul edilmemistir.

Pîrî Reis, büyük bir deniz komutani oldugu kadar, devrinin mühim haritacisi ve denizci müelliflerinden biridir. Açik fikirli ve ögrenme arzusuna sahip bir kimse oldugundan, daha ilk dönemlerinden itibaren gördüklerini kaydetmis, deniz haritaciligi ve cografyasina dair eline geçen eser ve haritalardan da istifade etmekten geri kalmamistir. Böylece topladigi bilgilerin önemli bir kismi ve bunlara dayanarak yazdigi eser (Kitab-i Bahriye) ile yaptigi haritalar, ilim tarihinde mühim bir yer isgal eder. 4. Seydi Ali Reis'in Hind Kaptanligi Mâcerali Hindistan seyahati ve deniz cografyasina ait eserleriyle söhret kazanmis bir Osmanli denizcisi olan Seydi Ali Reis, Galata'daki "Dâru sina-i Âmire" kethüdasi olan Hüseyin'in oglu olup XVI. asrin baslarinda dogmustur. Aslen Sinop'lu olan büyük babasi da Fâtih Sultan Mehmed zamaninda Galata tersanesi kethüdaligi yapmisti. Seydi Ali, bu aile meslegini devam ettirerek küçük yasta tersane hizmetine girmis, Rodos'un zaptindan (l522) baslayarak, donanmanin Akdeniz'deki bütün faaliyetlerine katildigi gibi, Barbaros Hayreddin'in maiyetinde savaslara da istirak etmisti.

Murad Reis'in kaptanligindan sonra Basra'da mahsur kalan Süveys donanmasini getirmek için kaptan olarak tayin edilen Seydi Ali Reis, 960 (l553)'da Haleb yolu ile Basra'ya gelir. Tecrübeli bir denizci olan Seydi Ali Reis, burada l5 gemiden mürekkeb donanmanin hazirlik ve ikmali ile mesgul olur. Portekiz donanmasinin durumunu arastirdiktan sonra 2 Temmuz l554'te Basra'dan hareket ederek Katif (Bahreyn)'e gelir. Donanma Basra'dan hareketinin kirkinci günü Umman sahillerinde yirmi bes veya yirmi sekiz mevcudlu bir Portekiz donanmasi ile karsilasir. Meydana gelen muharebede Portekizliler bir gemilerini kaybederler. Bunun üzerine gecenin karanligindan istifade ile kaçan Portekiz donanmasi Hürmüz'e çekilir.

Yoluna devam eden Türk donanmasi, Maskat limanina yaklastigi sirada otuz iki (veya otuz dört) gemiden mürekkeb baska bir Portekiz filosu ile karsilasir. Iki taraf arasinda meydana gelen siddetli çarpismalara ragmen kesin bir sonuç alinamaz. Iki ordu savastan sonra birbirlerinden ayrilirlar. Bu esnada Seydi Ali Reis'in donanmasi firtina yüzünden rotasindan çikarak Iran ve Belücistan sahillerine dogru sürüklenir. Firtina yüzünden sürüklenen donanma, Müslüman bir levend gemisinin kilavuzlugunda Güvader limanina gelir. Buranin hükümdari olan Celâleddin b. Dinar bunlara ikramda bulunup ihtiyaçlarini karsilar. Kendilerine çeki düzen veren Seydi Ali Reis'in donanmasi batiya dogru hareket etmek üzere buradan ayrilir. Bu sefer de kuvvetli bir firtina çikarak donanmayi Hindistan sahillerine dogru sürükler. Günlerce deniz üzerindeki tehlikelerden sonra Diyu, Gücerat ve Surat taraflarina gelinir. Donanmada artik harb edecek kudret kalmamisti. Seydi Ali Reis, karaya çikip harp gemileri ile techizatindan kalmis olanlari ve birkaç topu Surat limaninda Gücerat Sultani'nin valisi bulunan Receb Han'a biraktiktan sonra arzu eden askerleri de onun hizmetine vererek kendisi elli kadar arkadasiyla Istanbul'a gelmek üzere karadan yola çikar. Sind, Hind, Zabulistan, Bedahsan, Maveraünnehr, Harezm, Horasan ve Iran'dan geçerek Anadolu üzerinden üç senede Istanbul'a ulasir. O sirada Pâdisah'in Edirne'de bulunmasindan dolayi oraya giderek Kanunî'nin katina çikan Seydi Ali Reis, Kanunî ile Rüstem Pasa'nin iltifat ve ihsanlarina mazhar olur. Seksen akça yevmiye ile hünkâr müteferrikasi oldugu gibi arkadaslarina da ikramlarda bulunulur. O, bu seyahattan bahs ile kaleme aldigi "Mir'atu'l-Memâlik "isimli eserini Kanunî Sultan Süleyman'a takdim eder.

Bir denizci olarak hakli bir söhret kazanmis olan Seydi Ali Reis, telif ettigi eserlerle de bir ilim adami oldugunu göstermistir. Nitekim, gemilerin sevk ve idaresi, deniz cografyasi ve astronomiye dair olan eserleri kendisine bu sahada hakli bir söhret kazandirmislardir.

Görüldügü gibi Seydi Ali Reis de donanmayi geri getirememis, bir taraftan Portekizliler'le diger taraftan da Hind Okyanusu'nun firtinalariyla mücadele etmek zorunda kalmisti.

Seydi Ali Reis'ten sonra Süveys kaptanligi Kurdoglu Hizir Reis'e verilmisti. Bu siralarda Portekizliler, Hind denizindeki adalari ele geçiriyor ve özellikle dogudan gelecek telikelere karsi Hind Okyanusu'ndaki adalari zapt ediyorlardi. Bu adalardaki devletler içinde en güçlüsü Açe Islâm Devleti olup Sumatra adasiyle Malaka yarimadasinda hüküm sürüyordu. Açe hükümdari Sultan Alaeddin, Portekizliler'in, buralari almak istemeleri üzerine, o siralarda donanmalari Hind sularina kadar gelmis olan Osmanli Devleti'nden yardim istemek üzere 972 ( l565 )'de Istanbul'a elçi göndermisti.

Sultan Alaeddin, Osmanli hükümdarindan top, tüfek ve askerle kendisine yardim edilmesini diliyordu. Elçinin gelisi, Sultan Süleyman'in Sigetvar seferine ve ölümüne tesadüf etmisti. Elçilik heyeti iki sene kadar Istanbul'da kalir. Osmanli Devleti, bu Müslüman devletin müracaatini kabul edip Süveys'teki donanma ile yardima karar verir. Böylece yirmiden fazla gemi ile Süveys kaptani Kurdoglu Hizir Reis bu ise memur edilir. Istenilen malzeme ile gemi yapan ve top döken ustalar da gemilere bindirilerek denize açilmak üzere iken Yemen'de bir ayaklanma olur. Zeydî Mezhebi'nin imami Mutahhar isyan ederek San'a ile birlikte Yemen'in önemli bir bölümünü ele geçirdiginden Kurdoglu Hizir Bey, Yemen serdari Sinan Pasa'nin maiyetinde Yemen'deki isyani bastirmakla görevlendirildiginden Açe seferi geri kalmis olur. Bununla beraber Açe Devleti'ne gönderilmesi gereken harp levazimi ve gemi insa edip top dökebilen san'atkârlar iki gemi ile sevkedildiler. Bunlar, Açe Islâm Devleti'nin hizmetine girip orada yerlestiler.

Osmanlilarin, XVI asrin ikinci yarisinda bu uzak denizlerdeki faaliyetleri, Portekizlilerin bölgedeki hâkimiyetlerine karsi büyük bir engel teskil etmistir. Hatta bu faaliyetler sonucunda baharat ticaretinde bir canlanma oldugu gibi Kizildeniz ile limanlari, Portekiz hegemonyasindan da kurtulmuslardi. Bu da Osmanlilarin Kizildeniz ve Basra körfezinde önemli noktalara hâkim olmaya basadiklari l540 tarilerinden itibaren baslamisti. Basra ve Kizildeniz'e gelen sayisiz kervanlar, Akdeniz ticaretini canlandirmis, Haleb, Trablussam, Iskenderiye ile Kahire gibi liman ve sehirler gittikçe gelisme göstermislerdir. Portekiz baharat ticareti ise çok gerilemis, buna karsilik Osmanli gümrük gelirlerinde büyük artislar meydana gelmistir. Bu esnada Sumatra'daki Açe Sultanligi'ndan bol miktarda baharat Kizildeniz'e akmis, Portekizlilerin buna mani olmak için l554 - l559 yillarinda Kizildeniz'de faaliyet göstermeleri onlar açisindan önemli bir sonucun saglanmasina yetmemistir.

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 13:18   Mesaj No:96

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yükselme Devri

KANUNî'NIN SON DÖNEMLERI

Saltanat hususunda kendisi ile rekabet edecek kardesleri bulunmayan Kanunî Sultan Süleyman, hükümdarigini yarim asra yakin bir sürede zaferlerle süslemis, ordusunun basinda hem batiya hem de doguya seferlerde bulunmus ve son seferinde ordusunun komutani olarak muharebe sahasinda vefat etmistir. O, söhretini sadece seferleri ve bunlarin sonucu olarak kazandigi zaferleriyle degil, ayni zamanda tedvin ettirip vaz' ettirdigi kanunlarinin, devlet teskilâtini ve ordusunu zamanin ihtiyaçlarina göre tanzim etmesiyle de kazanmisti. Bu bölümde biz, onun son seferi, vefati ve sahsiyeti hakkinda kisaca bilgi vermeye çalisacagiz.l. Kanunî'nin Son Seferi ve Ölümü 970 (l562) Osmanli - Avusturya muahedesinden hemen sonra iki devlet arasindaki hudud boylarinda yeni karisikliklar çikar. Avusturyalilar'in Seçen'e karsi hücuma geçmeleri üzerine Budin ve Timasvar beylerbeyleri de Samos nehri civarindaki bazi sehirlere karsi harekete geçerler. Bu esnada Avusturyalilar l563'te Kostanoviç'e kadar ilerlerler. l564 'te Imparator Ferdinand ölünce yerine oglu II. Maximilien geçince Osmanlilar anlasmanin yenilenip yenilenmeyecegini anlamak ve cülusu tebrik etmek için Bali Çavus'u gönderirler. Bu esnada Erdel'de yine karisikliklar bas gösterir. Avusturyalilar Erdel'e asker gönderirler. Buna karsilik Budin Beylerbeyi Yahya Pasazâde Arslan Pasa, Erdel'e 6.000 kisilik bir yardim kuvveti gönderir.

Harp taraftari olmayan Semiz Ali Pasa'nin vefati üzerine 27 Haziran l565'te Sokullu Mehmed Pasa'nin vezir-i a'zam olmasi, Avusturya'ya karsi harp ilani fikrini kuvvetlendirir. Sokullu, Avusturya elçisine, Tokaj ile Szerencz'in iade edilmesini ve verginin ödenmesini, barisin yenilenmesinin bunlara bagli oldugunu bildirir. Bütün bu görüsmeler bir sonuç vermediginden 9 Sevval 973 ( Nisan sonu l566 )'da Avusturya'ya karsi harp ilan edilir.

SIGETVAR SEFERI

Bu sefer, artik iyice yaslanmis bulunan Kanunî Sultan Süleyman'in baskomutan olarak ordusunun basinda istirak ettigi on üçüncü ve sonuncu seferidir. Pâdisah, Sigetvar ve Egri kalelerinin fethi ile Macaristan'daki mukavemet yuvalarini dagitmak istiyordu. Ayrica yeni vezir Sokullu'nun tesiriyle bu sefere bizzat çikmak ve böylece l0 yildir sefere çikmamasini tenkid edenleri de susturmak niyetinde idi. Bu siralarda Sultan Süleyman'in yasi yetmis üçü (73) bulmustu. Hem yasli, hem bazi hastaliklara duçar olmus, hem de ayaginda aileden gelen bir hastalik olan "Nikris" vardi. Bu sebeple yürümekte zorluk çektigi için bazi yerlerde araba, bazi yerlerde de tahtirevan ile gidiyordu. Fakat kasabalara girilecegi sirada dinçlik ve zindelik gösterip halk üzerinde iyi bir tesir birakmasi için ata biniyordu.

Hükümdar bizzat sefere çikmadan iki ay evvel Ikinci vezir Pertev Pasa'yi Timisvar hududunda bulunan Gyula (Göle)'yi zaptetmek üzere gönderir. Harp planina göre, Erdel ve Hirvatistan taraflarina taarruzla bütün bir Tuna bölgesi zaptedilerek, Komarom üzerine yürünecek ve Avusturyalilar Viyana'ya dogru çekilmeye zorlanacakti.

l Mayis l566'da son seferi için Istanbul'dan hareket eden Kanunî, biraz önce temas edilen yürüyüs sekli ile l9 Haziran'da Belgrad'a, oradan da Zemlin (Zemin, Zemun)'e geldigi sirada Janos Zsigmond, kuvvetleriyle birlikte orduya katilir. Bu arada Budin Beylerbeyi, Palota kalesi üzerine basarisiz bir harekâtta bulunurken Avusturya kuvvetleri de Tata ve Vesprim'i alarak büyük bir katliam yapmislardi. Osmanli ordusu dogru Sigetvar üzerine yürür. Kale muhasara edilerek toplarla dövülür. Kaleyi savunan Kont Zirinyi Miklos, bütün gücü ile müdafaada bulunur. Arka arkaya yapilan ve bir sonuç alinamayan basarisiz hücumlar karsisinda yasli hükümdar üzülmekte ve "... bu kal'e benüm yüregüm yakmisdur, dilerüm Hakk'dan ateslere yana..." diye hislerini izhar etmekteydi. Nihayet 2l Safer 974 ( 7 Eylül l566 )'de kale alinmis, Kont Zirinyi de yakalanarak idam edilmisti. Bu arada Vezir Pertev Pasa komutasinda Erdel beyi'ne yardim etmek üzere gönderilen kuvvetler de bazi kaleleri feth etmislerdi.b) Kanunî'nin Vefati Sigetvar kalesi hücumlari devam ederken yetmis üç yasinda ordusunun basinda on üçüncü seferini yapmis olan Gazi Sultan Süleyman, 6 Eylül'ü 7 Eylül'e baglayan gece (20 Safer 974) sabaha dört saat kala vefat eder. Sigetvar'in fethini büyük bir sabirsizlikla bekleyen Hünkâra bu fethi görmek nasib olmayacakti. Bununla beraber onun vefatinin ertesi günü kale feth olunmustu. Sokullu Mehmed Pasa, henüz düsman karsisinda bulunulan bir zamanda ölüm haberinin açiklanmasini tehlikeli bulmustu.

Sokullu, Pâdisa'in ölüm haberini alir almaz, diger vezir ve yetkilileri haberdar etmeden sadece kendi kâtibi olan Feridun Bey'e (Münseâtu's-Selâtin müellifi) haber vermis ve derhal Kütahya Valisi Sehzâde Selim'e, Hasan Çavus adinda bir divan çavusu ile mektup gönderip acele ordugâha yetismelerini bildirmisti.

Hasan Çavus giderken gerçekte asil meselenin ne odugunu bilmiyordu. Sadece Haleb beylerbeyligine tayin olunan bir pasaya müjdeci olarak gönderildigini ve geçerken de bu mektubu Sehzâde Selim'e vermeye memur oldugunu zannediyordu. Bu esnada Selim, Siçanli sahrasinda yaylada bulunuyordu. Hasan Çavus buradan geçerken vezir-i a'zamin mektubunu sehzâdeye verip agizdan da Sigetvar fethi haberini ile Pâdisah'in sihhat ve afiyette oldugunu söyleyip geçecekti.

Vezir-i A'zam bir taraftan Otag-i Humâyunda, yazisi Pâdisah'in yazisina benzeyen Silahtar Cafer Aga'yi oturtup onun yazisiyla degisik islerle ilgili Hatt-i Humayûnlar gönderterek Pâdisah hayatta imis gibi hareket ederken, diger taraftan merhum Pâdisah'in na'sini Otag-i Humayûn'da yikatip vefat haberine vâkif olan tabip Keysûnîzâde, Pâdisah imami Dervis ve rikabdar Mustafa, Musa ve Hasan Aga'lar ile tamami l2 kisiden mürekkeb bir cemaatla namazini kildirir. Bundan sonra iç organlarini çikartip orada gömdürmüs, cesedi de ilaçlatir. Bu ameliyeden sonra, cesedi kokulu bez ve musambalara sarip bir tabuta koyar. Bu tabutu da Otag-i Humayûn'daki tahtin altina gizler.

Sokollu Mehmed Pasa, Sigetvar'in fethinden sonra vezirleri Kanunî'nin vefatindan haberdar eder. Böylece Pâdisah'in vefat haberinden belli ve muayyen bir zümrenin haberi olur. Vezir-i A'zam, bu tehlikeli durumun yayilmasini önlemek için elde edilen zaferden dolayi etrafa fetihnâmeler gönderiyor, kaleyi tamir ettirip içine asker ve silah koydurtuyor, fetih münasebetiyle ilk gün Otag-i Humayûn'da ikinci gün de kendi çadirinda mevlidler okutturuyor, senlikler tertipliyor ve Sigetvar kilisesini tamir ettirerek câmie çevirdikten sonra Pâdisah'in Cuma namazina çikacagini ilan ettiriyordu. Birkaç gün sonra da nikris illetinden fazla rahatsiz olan Gâzi Hünkâr'in namaza çikamayacagini yaydiriyordu. Bu arada asker arasinda henüz fisilti halinde dolasan söylentileri de bertaraf etmek için sanki hiç bir seyden haberi yokmus gibi orduda dellallar gezdirip Divan-i Humayûn toplantisinin yapilacagini ilan ettirirmek suretiyle dedikodulara son verdirir. Bu konuda da Yeniçeri Agasi ile görüsen Vezir-i A'zam, o ve diger üyelerle söz birligi ederek sanki gerçek divan toplanmis gibi askere verilecek terakkilerden ve Pâdisah'in onlara yaptigi hayir dualardan onun agzindan söylüyormus gibi tekrarlar.

Sokollu, ordunun Belgrad'a hareketi esnasinda da Kanunî'nin ölümünü gizlemis, hatta arabaya ona çok benzeyen birini bindirerek, pâdisahmis gibi saga sola selam verdirerek askerin süpelerini gidermeye çalismisti. Nihayet, hafizlarin arabanin etrafinda Kur'an okumaya baslamalari üzerine hükümdarin vefat ettigi anlasilarak feryadlar baslamistir. Sokollu, askeri yatistirmaya muvaffak olmustu. Ordu, Belgrad'a ulastiktan sonra babasinin yerine Osmanli tahtina geçmis bulunan II. Selim'in otagi önünde cenaze namazi kilindiktan sonra tabut Istanbul'a gönderilmis ve buradan da 28 Kasim l566'da cenaze namazi tekrarlanmistir.2. Kanunî Sultan Süleyman'in Sahsiyeti ve

Yaptigi Hayir Eserleri 26 Yasinda tahta geçip 46 yil hüküm süren Kanunî Sultan Süleyman'in bu uzun saltanati sirasinda Osmanli Devleti, üç kitada hâkimiyet tesis eden bir cihan devleti haline gelmisti. Onun döneminde Osmanli ordulari Asya, Avrupa ve Afrika kitalarinda birçok muharebeler yapmis, kazanilan zaferlerle devlet arazisi üç kita üzerinde büyük bir genisleme kaydetmistir. Bizzat kendisi birçok sefere istirak ederek ordunun yüksek komutasini üzerine aldigi gibi devletin genisleme ve yükselmesinde de büyük bir hisseye sahiptir. Onun döneminde kazanilan siyasî basarilar, ekonomik ve sosyal yapiyi belirlemis, hukuk ve adalet prensipleri ön plana çikmistir. Ordunun intizami, teknik gücü ve disiplini gibi bütün müesseseleriyle devlet, çaginin en büyük devleti haline gelmistir. Hak ve adâlete verdigi önemden dolayi halk tarafindan sevilen Kanunî, ordusu tarafindan da ayni nisbette sevilmekte idi. Nitekim, ordusunun intizamina ve askerin terakkisine dair mühim ve esasli kanunlar koymus olmasi da onun ordu tarafindan sevilmesine sebep olmustu. Eyyûbî, onun tebeasi olan bütün insanlar için sergiledigi adâleti su ifadelerlerle nazmen günümüze ulastirmaya çalismistir:

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 13:19   Mesaj No:97

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yükselme Devri

"Adâletle görür âlemde dâdi

Cihan halkina hem oldur muradi

Cihan halkina adlidur sifa-bahs

Cemâli âlemde oldi safa-bahs



Saâdet tacinun sâhib kemâli

Adâlet mihri sen göster cemâli

Geçelden tahta ol sâhib saadet

Reâyâ hayli gördiler riâyet



Deminde yokdurur hiç kibr u kine

Meger Müslimle kâfir birbirine

Reâyâ adlün ile bagladi üns

Cemâlin cilve-gâh-i gül-sen-i kuds."

Hareket ve davranislarinda vakar sahibi olan Kanunî, uzun boylu, uzunca boyunlu, yuvarlak yüzlü, ela gözlü, siyah kirpikli, kaslarinin arasi biraz açik, dogan burunlu, seyrek disli, genis omuzlu, mevzun ve yakisikli, söz ve hareketleri ölçülü, aheste yürüyüslü, arslan heybetli ve mert sözlü idi. Âlim, sair ve hakimlerle bulunmaktan hoslanir, hos sohbet, maddî ve manevî bütün iyi hasletleri sahsinda toplamis bir pâdisah idi.

Kanunî Sultan Süleyman, göreve getirdigi insanlarin kabiliyet ve derecelerini iyi bilip takdir ederdi. Bundan dolayi kendisine gelisi güzel adam tavsiye edilemezdi. O, adam yetistirmesini de bilirdi. Nitekim oglu Selim ve torunu III. Murad dönemlerinde ileriyi gören devlet adamlari onun zamaninda yetismis olanlardir.

O, vakur, azim ve irade sahibi, yaratilis itibariyle çok konusmadigi gibi, verecegi kararlarda da acele etmezdi. Bir konuda karar vermek istedigi zaman çok düsünür, gerekenlerle istisarelerde bulunur, çikan sonuca göre verdigi karardan geri dönmezdi. Devlet nüfuz ve haysiyetine halel getirecek konularda müsamaha göstermezdi. Kendisiyle görüsenlerin kapali mütalaalarindan ne demek istediklerini anlar ve ona göre cevap verirdi.

Sultan Süleyman'in, fevrî bir yaratilisa sahip olmamasi, kararlarini düsünüp tasinarak ve ekseriya vezirlerine de danisarak vermesi, temkin ve itidali elden birakmamasi, onun basari yolunu açan ve kendisini büyüklüge götüren hasletlerden sayilmaktadir. Devlet kudret ve nüfuzunu her seyin üstünde tuttugu, devletin yüksek menfaatlerine aykiri saydigi hareketlere tevessül eden kimseleri, en sevdikleri bile olsa, feda etmekten çekinmedigi bir vâkiadir.

O, son seferi olan Sigetvar'a giderken adeta ölüm seferine çikiyordu. Baska bir ifade ile ölecegini bile bile bu sefere çikmistir. Bunun bütün emâre ve delilleri bilinmekteydi. Bununla beraber atalari gibi harp meydaninda ve ordusunun içinde otag-i humayûnunda ölmek istemisti. Bu davranisiyla o, son nefesine kadar devletinin selâmetini ve yüceligini düsünmüstü. Gerçekten de o, gittigi bu seferinde ordusu içinde iken otag-i humayûnda vefat etmis ve bu olay, dönemin dirayetli veziri Sadrazam Sokollu Mehmed Pasa tarafindan 48 gün gizli tutulmustu. Bâki, Kanunî için yazdigi "Mersiye-i Hazret-i Süleyman Han" adli terkib-i bend seklindeki siirinde bunu su misra ile belirtir:"Halk-i cihana kirk sekiz gün duyurmadi"

O, memleketin birçok yerine oldugu gibi Istanbul'un imarina da ehemmiyet verip hizmet eden bir hükümdardir. Memleketin kültür ve maarifine hizmet eden Süleymaniye külliyesinden baska, babasinin adina yaptirdigi Sultan Selim Câmii ile müstemilati, ogullari Sehzâde Mehmed ve Cihangir namina yaptirdigi Sehzâde (Sehzâdebasi Câmii) ve Cihangir câmileri ile tesisleri, kizi Mihrimah Sultan nâmina yaptirdigi Edirnekapi ve Üsküdar Câmileri, zevcesi Hürrem Sultan adina insa ettirdigi Haseki sultan Câmii, medrese ve Dârussifa, Istanbul'un görütüsünü çok degistirmislerdir. Sonuç olarak o, hayir eserlerine büyük bir önem vererek eserlerinin birçogunu Mimar Sinan'a insa ettirdi ki, Süleymaniye Câmii bunlarin basinda gelmektedir. Ayrica Istanbul'a su getirtilmesi yolunda da büyük çabalar sarf etti. Nitekim Istanbul'daki kirk çesme denilen su yollari da Kanunî'nin büyük ve önemli eserlerindendir. Keza 0, Büyük Çekmece Köprüsü'nü de yaptirmistir. Onun hayir eserleri sadece Istanbul'da degil, ülkenin pek çok yerinde vardir. Nitekim Bagdad'da Siîlerin uzun bir süre önce yikmis olduklari Imam A'zam Ebû Hanife türbesini imar ve bunun yaninda bir câmi ile bir imâret insa ettirdigi gibi , yine Bagdad'da Kadirîye Tarikati'nin kurucusu Seyh Abdülkadir el-Geylanî türbe ve camisini tamir ile bunlara yeteri kadar vakiflar tahsis etmisti. Konya'da Mevlana Celâleddin Rumî türbesi yaninda iki minaleri bir cami ile bir semahâne, bir imâret ve dervisler için hücreler yaptirmisti. Kefe ve Iznik'te önceleri kilise iken, sonradan câmie tahvil edilen mabedleri harab olmaktan kurtarmis, Sam'da (Dimask) câmi, medrese, imâret ve mektep yaptirmistir. Kudüs'teki Kubbetu's-sahra denilen mukaddes mekânin duvarlarinin içini ve disini nakisli çinilerle süslettirmistir. Ka'beyi, daha önceki halifeler gibi tamir ve tezyine çalisan ilk Osmanli Pâdisahidir. Bu tezyinatin cevazi hakkinda Seyhülislâm Ebu's-Suûd Efendi'den fetva almis ve insaatin Mekke fukahasi ile Hanefî, Safiî, Malikî ve Hanbelî mezheblerinin imamlari huzurunda yapilmasini emretmistir. Bu dört mezheb için 4 medrese yaptirip bunlara Osmanli medreseleri usûlüne göre talebe ve muid tayin ettirmistir. Müderrislere yevmiye olarak 50, muidlere 4, talebeye de 2'ser akça tahsis etmistir. Bu arada Mekke'nin en büyük ihtiyaci olan su yollari için tahsisat ayirmistir. Kanunî Sultan Süleyman'in Istanbul, Haremeyn ( Mekke - Medine), Bagdad ve diger sehir ile bölgelerde yaptirdigi hayir eserlerini tafsilatli bir sekilde veren Eyyûbî de, bu konuya su beyit ile baslar:

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 13:19   Mesaj No:98

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yükselme Devri

Gel imdi gûs-i câni eyle hazir

Diyem hayrat-i sâhi sana bir bir"

Islâm'dan alinan ilhamla meydana getirilen Osmanli medeniyeti, bir dis medeniyeti oldugu kadar ayni zamanda bir iç ve ruh medeniyeti idi. Iste bu müsterek faaliyetin verimleri, taht sehri olan Istanbul'u, yeryüzünün efsaneler ile boy ölçüsen cenneti hâline getirmisti. Kanunî tarafindan imar edilip genisletilen sehir, baglar, bostanlar ve tarlalardan gayri Galatasaray'daki Acemioglanlar kislasi ile Venedik ve Lehistan elçilikleri saraylarindan baska bina bulunmayan Beyoglu'na ve Galata'ya dogru tasarak, Kasimpasa, Piyâle Pasa, Ayaz Pasa ve Pîrîpasa mahallelerini kazanmisti. Bununla beraber Istanbul'a bir Müslüman Türk sehri karekterini kazandiran baslica hususiyetler, sehri büyük - küçük dinî ve milli merkezler etrafinda toplayan site fikri idi. Öyle ki, câmii, mescidi, sebili, imâreti, hani, hamami, tekkesi, türbesi, medresesi, kütüphânesi, çesmesi, meydanlari ve çinarlari, kestaneli, asmali, salkimli bahçeler içindeki evleri,konaklari ve saraylari ile her semt, her mahalle, müsterek bir kültür ve medeniyetten sagilip akan millî ruhun tâ kendisi idi.

Hele medreseler, yesilliklerle yazilmis siirler gibi idi. Bahçe zevkini o kadar agirbasli, zarif ve asîl çizgilerle halletmis bahçe mimarligi, san'at ile tabiati birbirinin emrine vermis bir tarz ve tanzim saheseri sayilabilirdi. Bu dönem öyle bir dönemdi ki, toplum neyi isteyecegini tayin edebilecek kivamli seviyeyi yakaadigi için ne yaptigini da biliyordu. Bu sebeple yapici olan hareketlerinde yanilmiyordu. Gözün gördügü, elin degdigi, kulagin duyup dudagin söyledigi her sey, millî ve dinî bir özellik tasiyordu.

Sehrin göbeginde hesaba gelmez saraylar, câmiler, hanlar ve hamamlar vardi. Ami kiyilarda köselerde, bir sebili, bir mescidi, bir türbesi, hatta bir çinari ortasina almis öyle sokaklar, mahalleler bulunuyordu ki, bu kurulus ve istifteki vakar, iffet, hicab ve edep motiflerinin kaynasmasindan çikar siirli terkib, ölüm tehdidi karsisinda dahi dogruyu söyleyen bir dudak gibi yerliye de yabanciya da kendisinin Müslüman Türk oldugunu söylerdi.

Böylece sehrin yükü , asla bir semte yigilmamisti. Zevk ve san'at, her tarafa birden dagilmisti. Bu cemiyet, çiçegi, agaci ve hayvani âdetâ ailesinin birer ferdi imis gibi derecelendirdigi bir muhabbetle seviyor, onlara, hayati içinde yer ve kiymet veriyordu. O devrin Istanbul'unda, bahçesiz bir ev, agaçsiz bir bahçe düsünülemezdi. Bogaziçi ormanlarini teskil eden çinarlar, meseler, ardiçlar, erguvanlar, çitlenbikler, sehrin içine girince ismi degisir ve koru adini alarak saltanatina devam ederdi. An'ane, nebatin da hayvanin da gönülü hâmisi idi. Hayatinin içinde yeri olan bu masum yoldaslara saygisizligi, ictimaî suçlardan daa da agir kabul ederek kestirmece "günah" der ve zarurete ona el vuran tahribçiye kötü gözle bakar ve umumi bir nefret agi içine düsürerek kendinden uzaklastirirdi. Bugün dahi baltasinin yüzünü çaputla örterek odun kesmeye giden köylü ve kurban edecegi hayvanin evvela gözlerini baglayan adam, o devirlerin saygi mirasindan duygu dagarciginda artiklar kalabilmis bahtiyarlardandir.

Emrinde ve hizmetinde olan yaratilmislara âzamî sefkat ve nezâketi imaninin geregi kabul eden an'ane, agaç sevgisi ile hayvan sevgisini at basi takib eder. Bunlara karsi saygisizlik ve lâubaliliklere cephe almayi da yine o imanin icabi sayarlardi. Kanunî devrinde bir Venedik'li kuyumcunun, tuttugu kusa eziyet ettigini görenler tarafindan sürüklenerek kadi'nin uzuruna götürülmesi,toplumun bu konuda gösterdigi bitmez tükenmez hassasiyetten alinmis basit bir örnektir.

Sultan Süleyman, Osmanli hükümdarlari içinde "Kanunî" lakabini tasiyan tek pâdisahtir. Bilindigi gibi Osmanli devleti'nin kurulusu ile birlikte ülkede müdevven olsun veya olmasin "Ser'î" ve "Örfî" kanunlar uygulanmakta idi. Ancak "Kanun-nâme" seklinde bir codification ameliyesini ilk defa küçük ve eksik olmasina ragmen Fâtih Sultan Mehmed zamaninda ve esasli olarak da Sultan Süleyman zamaninda görüyoruz. Onun, Kanunî sifatini almasina sebep olan bu kanun-nâme, süphesiz ki o zamana kadar yavas yavas tekevvün eden huhukî, idarî, malî, askerî ve diger mevzuatin islâh edilerek en mütekâmil sekline kavusmasi bu pâdisah zamaninda olmustur. Bu kanun-nâme üç ana bölüm ve bunlarin tali kisimlarindan mütesekkildir. Burada, ceza kanununu, vergi kanunlarini, bir de reâyâ ve bazi askerî siniflarla ilgili kanunlari görmek mümkündür. Kanun-nâmedeki maddeler, Ebu's-Suûd Efendi'nin fetvalari ile kanuniyet kesbederek "Sultan Süleyman Kanun-nâmeleri" adi ile asirlarca mer'iyette kalmistir. Bu kanun-nâme, Kanunî'yi dünya tarihinin büyük hukukçulari arasina sokmaktadir. Gerçekten, Kanun-nâme'nin l. bâbinin birinci faslinda, ceza hukuku bakimindan devletin bütün tebeasinin (vatandaslarinin) birbirlerine esit oldugu , hepsinin ayni cürümden ayni cezayi görecegi, su ifadelerle nakledilir:

" Cinayat mukabelesinde olan cürmü siyaset bâbinda vaz' oundu ki, sipahî ve raiyyet ve serif ve vazi' ve deni ve refi' arasinda müsterektir. Söyle ki: Her kim bu cerâimden birisi ile mücrim ola, mukabelesinde ta'yin olunan ukubetle muâkab ola." Kanun-nâme'nin bu maddesini degerlendiren I. Hami Danismend, hakli olarak söyle der: "Herhalde bu vaziyet XVIII. asrin sonlarindaki Fransiz inkilâbindan çikan müsavat esasinin Türkiye'ye ancak XIX. asirdaki Tanzimat-i Hayriye'den itibaren girebilmis oldugunu iddia edenlerin yüzlerini kizartmak lazim gelecek bir vaziyettir. Sahsî hukuk itibariyle sinif ve mevki farki gözetmeyen bu müsavat (esitlik) prensibi, siyasî hukuk bakimindan da Osmanli Imparatorlugu'nun tesekkülünden beri tatbik edilmis en eski mahiyetindedir." Burada sunu da belirtelim ki, gerek Kanunî, gerek kendisinden önceki Osmanli hükümdarlari, gerekse daha sonrakiler, adâlet konusunda son derece titiz davranmak zorunda idiler. Zira bu konuda titizlik göstermek, mensubu bulunduklari dinin (Islâm) emri idi. Bu din, adâlet sahsî ceza konusunda insanlar arasinda bir ayirim yapmaz. Insan olarak herkesi esit ve ayni haklara sahip kabul eder. Keza bu din, insanlarin zorla Müslüman yapilmalarina da müsaade etmez. Gerçi gerek Islâm'in, gerekse Osmanli'nin bu anlayisini kavrayamayan dönemin Avrupali bazi yazar, elçi ve seyyahari birtakim yanlis degerlendirmelerde bulunurlar. Bununla beraber sonunda onlar da gerçekleri söylemekten kendilerini alamazlar. Nitekim o dönemden (l530) zamanimiza kadar gelen bir eserde Bosna ve halki ile ilgili bazi bilgiler verildikten sonra " Bununla birlikte Pâdisah, Hiristiyanlarin papazlarina, kiliselerine ve çesitli mezheplerine bagli kalmalarina da izin vermistir"

Osmanlilarin bu büyük pâdisahi zamaninda, nüfus ve arazi tahrirlerine büyük bir önem verildiginden, Kanunî de bir hükmünde, memleketin gerçek vaziyetinin bütün teferrüatiyle bilinmesinin, zamanla meydana çikmasi muhtemel olan bazi yolsuzluk ve haksizliklarin ortadan kaldirilabilecegine isaret etmistir.

Kanunî Sultan Süleyman ilim ve kültür adamlarini himaye ettigi gibi onlari çesitli sekillerde taltif edip desteklerdi. Kendisi de sair olan ve Muhibbî mahlasiyla siirleri bulunan Kanunî Sultan Süleyman'in, matbu bir de divani vardir. Topkapi Sarayi Müzesi Arsivinde kendi el yazisiyla manzumelerini hâvi perakende müsveddeleri mevcuddur. Günümüz Türkiye'sinin hemen hemen bütün saglik kuruluslarinda bir levha seklinde duvarlarda asili bulunan ve: "Âlem içre muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sihat gibi

Saltanat dedikleri ancak cihan gavgasidir

Olmaya baht-u saadet dünyada vahdet gibi" misralari da ona aittir.

O, sadece kendisi siir söylemekle kalmamis ayni zamanda sair ve ediplerin elinden tutup onlarin yetismelerine de yardimci olmustur. Nitekim o, siirdeki kudretini anladigi meshur sair Bâki'nin elinden tutup yetismesine himmet etmistir. Nimet ve kadirsinas olan Bâki'nin, Sultan Süleyman'in vefatina dair kaleme aldigi mersiye edebiyatimizin saheserlerindendir. Onun, ilim ve marifet erbabina karsi gösterdigi itibar ve onlara olan riayeti pek ziyade idi. Zamaninda yetistirdigi ulema ve suâranin (sairler) eserlerini kütüphanesinde saklardi. Onun, edebî eserlere verdigi degeri göstermesi bakimindan Kelile ve Dimne'nin mütercimi Alaeddin Ali Çelebi'ye olan iltifati örnek olarak gösterilebilir. Ali Çelebi, "Hümayun-nâme" adi ile yaptigi tercümeyi takdim ettigi zaman, o, bu eseri bir gecede okuyarak, mütercimini Bursa kadiligina tayin eder. Kanunî'nin büyük bir hükümdar oldugunda ittifak eden tarihçilerden bir kismi, onun devrinin on büyük sadrazami oldugunu ve on mümtaz vasifli defterdar ve nisancisi yaninda, on tane büyük âlim ile on büyük sair bulundugunu da bildirmektedirler.

Kanunî Sultan Süleyman'in, toplumdaki insanlari nasil degerlendirdigini ortaya komasi ve onlara nasil bir kiymet atfettigini göstermesi bakimindan nakledecegimiz su olay büyük bir deger tasimaktadir. Buna göre bir gün o, mahremleri ile görüsürken onlara dünyanin velinimetinin kim oldugunu sorar. Onlarin, "Pâdisah hazretleridir" demeleri üzerine "Hayir, velinimeti-i âlem reâyâ yani köylüdür ki, ziraat ve hirâset (çiftçilik ile ugrasmak) emrinde huzur ve rahati terk ile iktisâb ettikleri (kazandiklari) nimetle bizleri it'am ederler" demisti.

Kaynak: Osmanli tarihi

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 13:20   Mesaj No:99

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yükselme Devri

SELIMIYE CAMII'nin
tarihçesi

Kibris seferi sirasinda II. Selim bir gece Peygamberimiz (s.a.v.)'i rüyasinda görür. Peygamberimiz: " Selim eger Kibris'i fethedersen Edirne'de su bizim isaret ettigimiz yerde görkemli bir camii yaptiracaksin " der. II. Selim Kibris seferinin mesgalesiyle bu rüyayi unutur. Daha sonra Lâlâ Mustafa Pasa komutasindaki bir donanma Kibris'i fetheder. II. Selim Kibris'in fethinden cok memnun olur. Fakat bir gece tekrar Peygamberimiz : " Selim bize verdigin sözü tutmadin. Sen Kibris'i fethedersen Edirne'de cami yaptiracagina söz vermedin mi ? " diye ikazda bulunur. Selim o günden sonra Mimar Sinan'a bu camiyi yapma görevini tevdi eder. Böylece dünyaca taninmis Selimiye Camii bir fetih müjdesinin meyvesi olarak Edirne ufuklarinda tecessüm etmis olur.

ZAMAN gazetesi NAMAZ vakitleri takvimi, 28.06.1997

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 February 2008, 13:20   Mesaj No:100

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yükselme Devri

II. SELîM ve dönemi





Osmanlı pâdişâhlarının on birincisi ve İslâm halîfelerinin yetmiş altıncısı. Kânûnî Sultan Süleyman Hanın oğlu olup, 28 Mayıs 1524 senesinde Hürrem Haseki Sultandan doğdu. Şehzâdeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devlet idâresi ve teşkilâtını iyice öğrenmesi için Anadolu’nun çeşitli vilâyetlerinde sancak beyliği yaptı. Vâlilik yıllarında tahsile devâm edip, bilgi ve kültürünü arttırdı. Çok kuvvetli bir kültür seviyesine sâhip oldu. İlim ve sohbet meclislerinde çok bulunurdu.

Sultan Süleyman Han (1520-1566), Macaristan seferine çıkıp, Zigetvar Kalesinin fethi öncesinde vefât edince, Pâdişâhın ölümünü gizli tutan Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa, veliaht Selim’e haber göndererek saltanata dâvet etti. Bu sırada Kütahya Sancakbeyliğinde bulunan Selim Han, sür’atle İstanbul’a gelerek 30 Eylül 1566 târihinde tahta çıktı.

Sultan Selim Han, Osmanlı pâdişâhı olmasıyla devlet idâresine ve orduya ehil devlet adamları ve kumandanlar tâyin edip, eskilerden bir kısmını da yerinde bıraktı. Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşayı vazîfesinde bırakması devlet idâresi ve îmâr faâliyetlerinin devâmında isâbetli oldu.22 Haziran 1567’de Edirne’ye geçen Selim Han, burada çeşitli devletlerin elçilerini kabul etti. Bu elçilerden özellikle zamânın kudretli devletleri sayılan ve çok değerli hediyelerle gelen Avusturya ve Almanya elçileri dikkat çekiyordu. Çünkü Osmanlı Devleti, Kânûnî Sultan Süleyman Han devrinde, devamlı bu iki devletle mücâdele hâlinde bulunmuş ve her iki devlet de Osmanlı Devletinin askerî kuvvet ve kudreti karşısında kaybolup ezilmişti. Şimdiyse yeni bir hükümdar tahta geçiyordu. İki devletin en büyük endişesi ve merâkı, yeni hükümdârın güdeceği siyâsetti. Dedesi Yavuz Selim Han gibi bir doğu siyâseti tâkip ederek İran üzerine mi, yoksa babası gibi Avrupa yakasına mı yüklenecekti? Her iki devlet de, en azından yeni Sultanın siyâseti belli oluncaya kadar Türk ordularını kendi ülkelerinden uzaklaştırmak için, Osmanlı Devletiyle derhâl bir sulh akdine büyük ehemmiyet vermekteydi. Selim Han, uzun görüşmelerden sonra, Avusturya ile sekiz yıllığına antlaşma imzâladı (17 Şubat 1567). Buna göre, Kânûnî’nin Zigetvar Seferinde fethettiği yerler Osmanlı Devletinde kalacak, Avusturya İmparatoru her seneOsmanlı Devletine 30.000 Macar altını vergi verecekti. Ayrıca iki devlet de birbirlerinin haklarına riâyet edecekler ve sınır boylarına saldırılarda bulunmayacaklardı. Bu arada iki devlet arasında çıkması muhtemel hudut anlaşmazlıkları, Osmanlı Devletinin Budin, Avusturya’nın da Macaristan vâlisi arasında görüşülüp hâlledilecekti. Avusturya ile antlaşma imzâlayan Selim Han, birkaç gün sonra da İran elçisi Şahkulu Hanın, Kânûnî SultanSüleyman Han devrinde imzâlanan Amasya Sulhünün yenilenmesi ricâlarını kabul etti.

Bu sırada Yemen’de Zeydî İmâmı Topal Mutahhar’ın ayaklanması ortaya çıktı. Kısa zamanda bu ülkenin hemen tamâmı isyâncıların eline geçti. Topal Mutahhar sâhile kadar inip Muhâ’yı aldı. Osmanlı kuvvetleri Zebîd’de zorlukla tutundular. İmâm Mutahhar, Zebîd’i de sıkıştırmaya başlayınca, Osmanlı birlikleri çok kötü bir vaziyete düştüler. Bu durum üzerine Yemen’e önce Özdemiroğlu Osman Paşa ve ordudan Koca Sinân Paşayı serdâr olarak gönderen Selim Han, Yemen’in yeniden devlete bağlılığını sağladı.

Yemen meselesi çıktığı yıllarda, Büyük Okyanus ile Hind Okyanusu arasında bulunan Sumatra adası, Malaka Yarımadası ve bir takım küçük adalara hâkim olan Müslüman Açe Sultanlığından bir elçi gelmişti. Uzun yıllardan beri Hind Denizinde faaliyette bulunan Portekizliler çok zengin tabiî kaynaklara sâhip olan bu adalara göz dikmişler ve Açe Müslüman Sultanlığının istiklâlini tehdit etmeye başlamışlardı. Açe Sultanı Alâeddîn Şâh, devrin cihân devleti ve bütün Müslümanların hâmisi durumunda olan Osmanlı Devletinden top, topçu, silâh ve askerî mütehassıslar ve bilhassa istihkâm mühendisleri istiyordu. Fakat bu sırada Yemen İsyânı çıktığından yardım geciktirilmişti. Selim Han, 1569’da bu uzak sefer için Kızıldeniz Kaptanı Kurdoğlu Hayreddîn Hızır Reis’i memur etti. Bu değerli amirâl, Zeydîlerin eline geçenAden’i kurtardıktan sonra, 22 gemilik bir filoyla hareket etti. Berâberinde muhtelif usta, birçok top, asker, silâh, mühimmat ve yüzlerce gönüllü levend ve topçuyu Açe Sultânına teslim etti. Gelen Türkler buraya yerleştiler. Bunların kurduğu donanma ile Açeliler mühim fütuhatta bulundular. Açeliler, Türk toplarını ve bayraklarını zamânımıza kadar kutsal bir hâtıra olarak sakladılar. Bu sûretle Osmanlı Devletinin tesir alanıUzakdoğu’ya, Güneydoğu Asya ve Endonezya’ya dayandı.

1569’da Rusya’nın Hazar kıyılarındaki ilerlemelerinin önünü almak, Astırhan’ı kurtarmak ayrıca İran üzerine yapılacak seferlerde Hazar Denizi vâsıtasıyla askere kısa zamanda zahîre ve harp malzemesi yetiştirebilmeyi sağlamak gâyesiyle Volga Nehri ile Don Nehirlerinin birbirlerine çok yaklaştıkları bir noktada kanal açma teşebbüsüne girişildi. Ancak kış mevsiminin gelmesi üzerine çalışmalar tamamlanamadı. Ertesi yıl da İran ile Rusya’nın Kırım Hânını kandırmaları yüzünden, tekrar işbaşı yapılamadığından bu büyük teşebbüs gerçekleştirilemedi.

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları

Cevaplar Son Mesajlar
Lale Devri 1718-1730 PESTEMAL Osmanlı Tarihi 0 08 February 2009 12:32
Gerileme devri ve son PESTEMAL Osmanlı Tarihi 22 12 February 2008 15:33
Duraklama Devri PESTEMAL Osmanlı Tarihi 4 12 February 2008 15:09
Fetret Devri PESTEMAL Osmanlı Tarihi 11 12 February 2008 12:38
Lale Devri... Papatyam Şiir Bahçesi 4 20 April 2006 16:26

Yeni Sayfa 1

www.papatyam.org Ana Sayfa

Tefekküre Davet Köşesi

Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın

                       Instagram         

Papatyam alemdarhost.com sunucularında barındırılmaktadır.