09 April 2007, 01:59 | Mesaj No:1 |
Durumu:
Papatyam No :
1072
Üyelik T.:
27 January 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:KARABÜK-BOLU
|
VAKIA SURESİ TEFSİR VE MEALİ
VAKIA SURESİ TEFSİR VE MEALİ [size=18px]56 VÂKIA SÛRESİ (96 âyet) Mekke'de nâzil olmuştur.. Bu sûre-i celîle hakkında Rasûlullah Efendimiz: “Vâkıa sû-resi zenginlik sûresidir; onu okuyun ve evlâtlarınıza da öğre-tin” buyurmuştur. Abdullah ibni Mes’ûd R.A. ağır hasta iken Hz. Osman R.A. ziyaretine geldi: - Şikâyetin nedir? dedi. - Günahlarımdan, cevabını verdi. - Bir arzun var mı? - Rahmet-i ilâhî’yi arzuluyorum! - Tabib getirelim mi? - Tabib beni hasta etti. - Akça göndereyim... - Akçaya ihtiyacım yok. - Çocukların için olsun. - Ben onlara Vâkıa Sûresi öğrettim. Rasûlullah Efendimiz-den işittim: “Kim her gece Vâkıa Sûresini okursa, aslâ fakirlik yüzü görmez” buyurdular demiştir. 1.-2 Kıyâmet koptuğu zaman onun vâkıasını yalanla-yan (hiç bir şahıs) yoktur. Vâkıa: Meydana gelmesi muhakkak olan hâdise demek-tir. Gelecekte muhakkak vâkî olacağından kıyâmete de “Vâkıa” denilmiştir. Kıyâmet kopmadan önce onu inkâr edenler olur, lâkin vukûa geldiğinde kimsede inkâra mecâl kalmaz. 3. O (kimini) alçaltır, (kimini) yükseltir. (Hakka hasım olan iman ve islâm düşmanlarını cehennemin en aşağı tabakası-na indirir, Allah dostlarını da yüce cennetlere yükseltir.) 4-7. Yer sarsıldıkca sarsıldığı, dağlar parça parça ol-duğu ve hepsi dağılıp toz hâline geldiğinde, sizler üç sınıf olursunuz. 8. (Birinci sınıf,) Eshab-ı yemin (kitabı sağından verilen mü'minler. Onlar) hayır ve bereketi ne bol olan zâtlardır! 9. (İkinci sınıf) Eshab-ı Şimal, (kitabı solundan verilen-ler...) Onlar da ne uğursuz kimselerdir! 10. (Üçüncü sınıf) Saabikuun (hayırda öne geçenler)dir. Onlar (ecir ve mükâfâfâtta da) öne geçecek (yüksek mevki ve makamlara nâil olacak)lardır. 11-12. İşte onlar (Allahü Teâlâ'ya ibâdet, tâat, hayır, ha-senât, cihad ve cömertlikle) en çok yaklaşanlardır. (Ve bunlar, içinde sayısız nimetler bulunan) Naîm cennetlerindedir. 13-14. Onların bir çoğu evvelkilerden (Eshab-ı Kiram-dan veya geçmiş ümmetlerden,) birazı da sonrakilerdendir. 15-16. (Onlar) mücevherlerle süslü tahtlar üzerinde karşılıklı (oturur) onlara yaslanırlar. 17-18. Sonsuzluk devletine ermiş (dâima tâze kalan genç) hizmetciler, Maiyn (kaynağın)dan (fışkıran şaraplarla) dolu testiler ve ibriklerle etraflarında dolaşırlar. 19. O (şarab)dan (dolayı) başları ağrımaz, serhoş da olmazlar. (Veya içtikleri şarap tükenmez.) . 20-21. Beğenip arzû ettikleri meyveler ve istedikleri (gibi hazırlanmış) kuş etleriyle (etraflarında dolaşırlar.) 22-23. (Orada onlar için) sedef içinde saklı inci misâli iri gözlü (güzellikte benzeri bulunmayan) hûriler vardır. 24. (Bütün bunlar, onların dünya âleminde) yaptıkları (ibâdet ve itâatları)na bir mükâfattır. 25-26. Orada ne boş söz, ne de günâh olan bir şey i-şitmezler. Sâdece bir söz (işitirler. O da) Selâm('a karşılık,) Selâm'dır. 27-34. Eshab-ı yemin... Ne mutlu kimselerdir o Eshab-ı Yemin! Dikensiz kiraz (bahçelerinde), salkımlı muz (ağaçları altında) dâimî gölgelerde, çağlayan su (başlarında), bitmeyen ve esirgenmeyen bol meyveler arasında ve yüksel-tilmiş döşekler (üzerindeler.) Burada “Firaş=Döşek”den murad kadınlardır denilmiş. 35-37. Muhakkak ki Biz, onları, eşlerine düşkün, gü-zel sözlü nâzik ve nazlı, hepsi bir yaşta bâkireler olarak yeni bir yaratılışla yarattık. Hadis-i Şerif'de: "Ehli Cennet, Cennet'e, tüysüz genç-ler, gözleri sürmeli, otuz - otuz üç yaşında olarak girerler" buyrulmuştur. 38. (Bunlar) kitabı sağından verilenler için (inşâ edil-miş)dir. Kâfirlerin bundan nasibi yok. Çünkü iman, islam ve ah-lak düşmanı kâfirlerin yurdu, ebedî cehennemdir. 39-40. (Eshâb-ı yeminin) bir çoğu evvelki (ümmet)ler-den, bircoğu da sonrakilerdendir. Nakledildiğine göre: "Bir çoğu evvelkilerden, birazı da sonkakilerdendir" (S. Vâkıa 13-14) âyet-i kerimesi nâzil olun-ca Hz. Ömer R.A. ağlıyarak: "Yâ Rasûlallah! Bu nîmetlere ka-vuşacaklar, geçmiş ümmetlerde çok, bizde ise az olacak, buyuruldu" demişti. Sonra bu âyet-i kerime nâzil oldu. Efendi-miz S.A.V. Hz. Ömer'e okuyup: "Ehli Cennet yüzyirmi saf olacak, seksen safı benim ümmetimdendir. Bana tâbî olan hiç kimse cehennemde ebedî kalmaz" buyurdular. “İman, islâm, şeriat ve sünnetlere uyan, inkârda bulun-mayanlar” demektir. "Sabikuun" sınıfının evvelkiler içinde çok olması, pey-gamberlerin çokluğundandır. Zira onlar da bu sınıfa dâhildir. 41-44. Eshab-ı Şimal... Ne uğursuz kimselerdir Eshâb-ı Şimal! Onlar, harâreti iliklere işleyen ateş ve kay-nar su ile, serinlik vermeyen ve hiç faydası olmayan kapka-ra duman gölgesi içindedirler. 45. Çünkü onlar bundan önce (dünyada nefsin istekleri olan) şehvetlerine düşkün kimselerdi. 46-47. Büyük günah (şirk ve inkar)da ısrar ederlerdi. Ve (alay ederek şöyle) derlerdi: "Biz ölüp toprağa karıştık-tan ve kemik yığını haline geldikten sonra mı tekrar dirilti-leceğiz?" 48. "Evvelce gelip geçmiş atalarımız da mı (dirilti-lecek)?" 49-50. (Ey Muhammed!) De ki: "Evvelkiler de, sonra gelenler de, mâlûm (olan kıyâmet) günün(ün) kat’î olarak tâyin edilmiş vaktinde mutlaka toplanacaklar." 51-52. Sonra hiç şübhesiz siz, ey sapıklar (ve Allah'ın âyetlerini) yalanlayanlar! (Cezâ olarak) o zakkum ağacından muhakkak yiyeceksiniz. 53-54. Karınlarınızı o (zakkum)la dolduracaksınız. (Daha şiddetlisi,) onun üstüne de kaynar su içeceksiniz. 55. (Öyle ki,) Susuzluk illetine yakalanmış devenin içi-şi gibi içeceksiniz. (Yânî içip içip kanmayacaksınız.) 56. İşte hesap gününde onların ilk ziyâfetleri budur. () Misâfir geldiğinde kahve veya kahvaltı gibi ilk su-nulan ikramdır. İlk ikram böyle olunca sonunun şiddeti düşü-nülsün!.. 57. (Ey Kâfirler!) Sizi biz (yoktan) yarattık; (çeşitli rızıklar verdik) hâlâ (Rabbinizi tanıyıp) tasdik etmeyecek mi-siniz? (Eğer iyi düşünürseniz, yoktan var edenin, tekrar dirilt-meye kaadir olduğunu anlarsınız.) 58. Gördünüz mü (kadınların rahmine) döktüğünüz meniyi? 59. Onu (erkek veya dişi olarak kusursuz,) siz mi yara-tıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz? (Şübhesiz sizin istediği-niz değil, bizim istediğimiz olur.) 60-61. Aranızda ölümü takdir eden biziz. (Onun nasıl geleceğini, zamânını, mekânını ve ömür miktarını biz tâyin e-deriz. Sizi helâk edip) yerinize benzerlerinizi getirmemiz ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışla (yâni güzel amel işleyenler, güzel sûrette, günahkâr olanlarsa suçlarına göre maymun, hınzır gibi sûretlerde) tekrar inşâ etmemizde (yaratmamızda) önüne geçileceklerden değiliz. (Bunları yapmamıza kimse mânî ola-maz.) 62. Yemin olsun ki ilk yaratılışı(nızı) bildiniz. (Sizi ev-velâ topraktan, sonra nutfeden, sonra kan pıhtısı ve canlı et par-çası hâlinden tekâmül ettirmek sûretiyle nasıl yarattığımızı Kur'an'ın beyanından ve kendi tecrübelerinizle öğrendiniz. Bu-na kaadir olan Rabbiniz Celle Şânühû'nun sizi yeniden yarat-maya kaadir olduğunu) hâlâ düşünmez misiniz? 63. Gördünüz mü ektiğiniz tohumu? 64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz mi-yiz? Denildi ki: Ekin eken kimsenin "Eûzü ve Besmele"den sonra bu âyet-i kerimeyi okuyup: "Ekini bitirip yetiştiren Allah'ü Teala'dır" demesi ve şu duayı okuması müstehaptır: Mânâsı: "Allah'ım Efendimiz Muhammed üzerine salât ve selâm eyle. Bizi bu ekinin mahsulünden rızıklandır. Bizi o-nun zararından uzak tut. Bizi nimetlerine şükredenlerden kıl. Şeyhzade: "Bu duâ, ekinlerin âfetlerden selâmetine mâ-nevî bir emniyettir" demiştir. Ziraatla uğraşanlar öğrenip tohum ekerken okumalılar. 65. Dileseydik onu kurumuş ot haline getirirdik de şa-şar kalır (şaşkınlıkla şu lafları geveler)diniz: 66-67. “Muhakkak biz zarardayız, (emeklerimiz boşa gitti, veya, borçlandık, helâk olduk.) Hakîkaten biz (umduğu-muzdan) mahrumuz.” 68-69. Gördünüz mü içtiğiniz (o tatlı) suyu? Onu bu-luttan siz mi indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? (): Bulut, veyâ ak bulut demektir ki, ondan yağmur az yağar. Onun suyu daha tatlıdır. 70. Dileseydik onu tuzlu, acı su yapardık. (Bu nimete) şükretmez misiniz? 71-72. Gördünüz mü yaktığınız ateşi? Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz? Her ağaçta ateş vardır. Çakmak taşında da var. Fakat meşhur olan merh ve afar ağacıdır. 73. Biz onu ibret kıldık (ki kalb gözü kör olmayan onu görüp cehennemi hatırlar da Allah'dan korkar, günahlardan u-zaklaşır). Ve onu çölden gelip geçen yolcuların faydalanması için yarattık. (Çünkü o ağaçların ateşinden en çok çölde yaşa-yanlar istifâde ederler.) 74. O halde Rabbin Celle Şânühû'yü Azîm ism-i şerifi ile tesbih et. () "Büyük olan Rabbim noksan sıfatlardan münezzehdir" de. Veya "Namaz kıl." 75. Hayır, (iş öyle kâfirlerin zannettikleri gibi değil.) Yıldızların mevkilerine yemin ederim. () “Yıldızların Mevkîleri” hakkındaki tefsirler: 1- Yıldızların doğup battıkları mahallerdir. 2- Yıldızların semâdaki mevzîleri, burçları ve menzil-leridir. 3- Kıyamet günü yıldızların döküleceği mevkîlerdir. 4- Kur'an-ı Kerimin necimleri, yânî sûre - sûre veya âyet - âyet her indirilişte indirilen kısımlar.. Bu mânâya göre “Nücûmün Mevkileri” yâni parça parça indirilen sûre ve âyetlerin mevkîleri, meleklerin, peygamber A.S.’ın ve hâfızların kalbleri, veya yazıldıkları sayfalar, mânâla-rı veya nüzûlüne sebeb olan hâdiseler ve hükümleridir. 76. Muhakkak ki o (yemin), eğer bilirseniz elbette bü-yük bir yemindir. 77-78. Şübhesiz ki o (Allah katında) çok şerefli bir Kur'andır. (O), saklanmış bir kitabdadır. (Temiz tutulmak ve zâyî edilmemek için mahfaza içinde saklanan bir Mushaftır. Veya, Lavh-ı Mahfuz’da saklıdır.) 79. Ona ancak temizlenenler dokunabilir. Burada nefî nehiy mânâsınadır. Yânî, “Tahâretsiz kirli el-ler ona dokunmasın. Ancak maddî ve mânevî kirlerden temiz-lenmiş imanlı, abdestli kimseler temas etsin” demektir. Cünübken Kur'an-ı Kerim okumak, abdestsiz Mushaf’a el sürmek, bu âyet-i kerime ile yasaklanmıştır. “Maddeten ve mânen temiz olmayanlara Kur’an- Kerim teslim edilmez” mânâsı da verilmiştir. 80. (O,) âlemlerin Rabbi (Allahü Teâlâ) tarafından in-dirilmiştir. 81. Şimdi siz bu kelâma mı yağ süreceksiniz. (Hürmet-sizlik edip onu küçük mü düşüreceksiniz)? 82. Rızkınızı, (Kur'an'dan, dünya ve âhirette maddî, mâ-nevî nasibiniz, onu) yalanlamak (ve o nimete karşı nankörlük etmek)ten ibâret mi kılacaksınız? 83-84. Can boğaza geldiği zaman, siz, (can çekişen kimsenin etrafında) bakınır durursunuz (da, elinizden bir şey gelmez). 85. Biz, ona (ilim ve kudretimizle) sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz. (O yakınlığı anlayamazsınız.) 86-87. Madem ki siz cezâ görmeyeceksiniz (Âhirette hesap ve cezânın varlığına inanmıyorsunuz); o halde davanız-da sadıksanız, o (boğaza dayanan can)ı geri çevirin. (Fakat mümkün mü? İşte Rabbinizin kudreti karşısında böyle âciz, ze-lil ve mahkûmsunuz.) Mevlâmız ölüm ötesi âlemi beyan için buyuruyor: 88-89. (O ölen kişi) eğer "Mukarrabin"den (en ileride bulunan, îman ve salih amel ile Rabbine yaklaşan sınıftan) ise, rahatlık, rahmet, dâimî hayat, güzel kokulu rızıklar ve Na-im Cenneti (onundur). 90-91. Eğer (o kimse) Eshab-ı Yemin'den (kitabı sa-ğından verilenlerden) ise, (ona), Eshâb-ı Yemin’den: “Selâm sana!" (denir.) Bu selâm, onun cennet ehlinden olduğunun müjdesidir. 92. Fakat (o Allah'ın âyetlerini) yalanlayan sapıklar-dansa... 93-94. (Onun âkibeti de) kaynar sudan ziyâfet ve ce-henneme atılmaktır. 95. Şübhesiz ki bu (Kur'an, sure-i celilede bildirilen ha-ber ve üç sınıftan her birinin cezâ ve mükâfâtı) elbette o, "Hakkal yakîn"dir. (Asla şübhe olmayan hakîkatdır.). "Hak" ile "Yakîn" aynı mânâya geldiği halde, Hakk’ın yakîne izafeti, "Sevâbın sevâbı" demek gibi bir nevi te'kiddir ki yakînin en yüksek mertebesidir. Yakîn üç mertebedir: 1- İlmelyakîn, 2- Aynelyakîn, 3- Hakkalyakîn. Misal: Aklı olan herkesin ölümü bilmesi İlmelyakîn, ö-lürken melekleri görmesi Aynelyakîn, ölümü bilfiil tatması Hakkalyakîndir. "Yakînin üç alâmeti var: 1.Her şeyde Allahü Teâlâ'nın kudret eserini görmek, 2.Her şeyde O'na bağlanıp, yönelmek, 3. Her hâl u kârda O'ndan yardım istemek." Bazıları: İlmelyakîn şerîatın dış yüzü, Aynelyakîn şeriat-ta ihlas sâhibi olmak, Hakkalyakîn müşâhededir" demişler. Seyyid Şerif: "Hakkalyakîn, kulun Hak'da fenâ ve Hak'-la bekâ bulmasıdır ki ilim ve şuhûd ile veya hal ile müyesser olur." demiştir. 96. O halde, Rabbine, Azîm ism-i şerifiyle tesbih et. Bu âyet-i kerime nâzil olduğunda Efendimiz S.A.V. "Bunu rükünuzda okuyun" buyurdu. (") nazil olduğunda da: Bunu secdenizde okuyun " buyurdular. Hadis-i Şerifede: “Dilde hafif, mîzanda ağır, Allah'a sevgili iki kelime vardır. O “Sübhânallahi ve bi hamdihî sübhânallahil azîm”dir. buyurulmuştur.” [/size] |
03 March 2008, 14:37 | Mesaj No:2 |
Durumu:
Papatyam No :
164
Üyelik T.:
01 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Afyon/Bolu
|
VAKIA SURESİ TEFSİR VE MEALİ
ALLAH SENDEN RAZİ VE MEMNUN OLSUN KARABÜKLÜ CEMAL KİRENLİ HOCAEFENDİ
__________________
img]http://img321.imageshack.us/img321/8944/alaksresi7dg1fk7ca8xj1zm.gif[/img] |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları |
Cevaplar | Son Mesajlar |
ASR SURESİ -TÜRKÇE MEALİ | umut | Kur'an-ı Kerim Mealleri | 0 | 30 January 2010 12:41 |
SÂD SURESİ-TÜRKÇE MEALİ | umut | Kur'an-ı Kerim Mealleri | 0 | 12 November 2009 00:32 |
NUR SURESİ -TÜRKÇE MEALİ | umut | Kur'an-ı Kerim Mealleri | 0 | 08 October 2009 00:07 |
RA'D SURESİ TÜRKÇE MEALİ | umut | Kur'an-ı Kerim Mealleri | 0 | 22 September 2009 23:48 |
HUD SURESİ TÜRKÇE MEALİ | umut | Kur'an-ı Kerim Mealleri | 0 | 21 September 2009 01:20 |
Tefekküre Davet Köşesi |
|
Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın |