|
Deneme & Düz Yazılar Bu Bölümde Türk ve Dünya Edebiyatından Deneme ve Düz Yazılara Yer Verebilir, Yorum Yapabilirsiniz... |
|
Seçenekler |
28 February 2006, 16:59 | Mesaj No:1 |
Papatyam Site Yöneticisi
Durumu:
Papatyam No :
1546
Üyelik T.:
11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
|
Yaşam Bu Mudur?
Yaşam Bu Mudur? Yaşam Bu Mudur? Yaşadığımız şu hayat ne kadar bizim hayatımız? Hiç düşündünüz mü? Günlük yaşamımız çok mekanik, çok yüzeysel. Hergün ofislerine, işyerlerine giden, çoğu istemedikleri halde sevmedikleri İşlerde çalışan insanlar bu mekanik, yüzeysel yaşamın dişlileri gibi. Onların iş dışında yaptıkları da kendilerinden kaçmanın bir yolu veya kendi kendilerine kalabilmenin sıkıntılarından uzaklaşma çabası. Acılarını unutmak, korkularını hatırlamamak için alkole, uyuşturucuya, cinsel coşkuya, ritüellere, futbol maçına, ihtiyaç duyuyor ama bu etkinlikler bitince korkuları da, acıları da bıraktığı yerde onu bekliyor. İnsan herşey için vakit bulabiliyor fakat kendini bilmek yönünde ne bir çabası ne de zamanı var. Birçoğumuz bağımlıyız. Bu bağımlılıklarımız bizi mekanik kölelere dönüştürmüş. Kimimiz işimizin, kimimiz servetimizin, paramızın, kimimiz karımızın, kocamızın, çocuklarımızın kölesiyiz. Hep birşeylere, birilerine, bir yerlere bağımlı olmak istiyoruz. Bağımlılıkta güven arıyoruz. Bazen malda, mülkde, bazen bilgide güvenlik arıyoruz. Bilgi sahibi olarak güç ve konum elde etmek dolayısıyla bilgiyi bile kendi kişisel çıkarlarımız için kullanmak istiyoruz. Bütün hareketlerimiz, bütün yaptıklarımız, bütün düşüncelerimiz BEN MERKEZLİ. Yarattığımız dünyaya önyargısız bakamıyoruz. Çirkin, gürültülü, açgözlü şehirler gün geçtikçe daha da büyüyor ve biz yarattığımız şeyin en doğrusu olduğunu düşünüyoruz. Doğanın sunduklarını hiç bitmeyecek, hiç tükenmeyecek gibi bir zorbalıkla kendi aç gözlülüğümüz için sonuna kadar kullanıyoruz. Yolda yürürken, bir yerde oturup dinlenirken kafamızı kaldırıp gökyüzüne bakmıyoruz, ağaçları, bitkileri, çiçekleri görmüyoruz. Kaldı ki bakarsak bile önyargılıyız, ondan nasıl yararlanacağımızı, kendi çıkarımız için nasıl kullanacağımızı düşünerek bakıyoruz. Biz özgürlüğü sadece her istediğimizi yapabilmek olarak algılıyoruz. Yapmak istediklerimiz ise sıradan, sığ ve son derece yüzeysel şeyler. Kendimizden, çatışmalarımızdan, korkularımızdan kaçış. Oysa insan, bütün bu koşullanmalarından, bağımlılıklarından, biriktirdiklerinden, geçmişin bilgisinden (psişe anlamında) kurtulmadıkça gerçek özgürlüğü bilebilir mi? Biz dışsal özgürlüğü düşüncelerimizde yüceltirken, onu zor bulunan birşeymiş gibi kıymetlendirirken içsel özgürlüğümüzü hiç önemsemedik. İçsel özğürlüğü tanımadan, içimizdeki çatışmalardan kurtulmadan ve bu çatışmalarımızı şiddet olarak dışa yansıtırken nasıl sağlılklı ilişkiler kurabilir ve nasıl elbirliğiyle kirlettiğimiz şu dünyayı yaşanılası biryer yapabiliriz. Küçük yaşlardan başlayarak çocuklarımıza bilginin bir insan için ne kadar değerli olduğunu anlatır dururuz. Bu çocuklar birgün bize : Siz bu bilgilerinizle dünyayı bu hale getirdiyseniz pek o kadar da matah birşey olmasa gerek derlerse ne cavap vereceğiz? Sahip olduğumuz bilgi : dünyada açlığı, susuzluğu giderebilir, sefaleti azaltabilir, doğayı koruyabilir, hayvan ve bitkilerin sürgit yaşamasına yarayabilir. Peki biz bilgiyi bunlar için mi kullanıyoruz yoksa kıyım için mi? Biz sahip olduğumuz bilgiyi bile kendi hırslarımız, kendi açgözlülüğümüz için kullanıyoruz. İnsan kendini bilmeden, içindeki şiddetin, açözlülüğünün, kıskançlığının farkında olmadan bu dünyada hiç bir köklü dönüşüm gerçekleşmez. Şimdiye kadar hiçbir ideoloji, hiçbir din, hiçbir felsefe, hiçbir fikir insanı içsel olarak değiştirmedi. Şiddet eğiliminden kurtaramadı. İnsan bütün fikirleri, bütün ideolojileri kendi aklına uydurarak yine kendi çıkarı için kullandı. Rejimler değişti, ideolojier değişti ama insan (psişesi) hep aynı kaldı. Değişim gibi görünen herşey, suyun yüzeyini yalayıp, dalgalandıran rüzgardan öteye gidemedi. Suyun derinliklerinde hiç bir değişim olmadan rüzgarın etkisi kayboldu. Bizim yaşamımız çoğunlukla mekanik, sıkıcı, kederli, acılı. Arada bir kısa, kısa sevinçler mutluluklar, hazlar da var. Sos misali. Bu yaşamda ben merkezli düşünmek ve davranmak, kendimizi hep başka birşey olmaya koşullandırarak sınırlarımızı zorlamak içimizdeki çatışmayı ve şiddeti körüklüyor. Biz binlerce yıllık insanlık serüvenin sonucuyuz. KORKUYORUZ. Korkularımızın kölesiyiz. Güvenlik arıyoruz. Korkularımızdan özgür olduğumuzda dünya bizim için daha güzel bir yer olacak.
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır" |
28 February 2006, 17:07 | Mesaj No:2 |
Durumu:
Papatyam No :
523
Üyelik T.:
24 August 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
XL
Harika bir yazı....
Biz binlerce yıllık insanlık serüvenin sonucuyuz. KORKUYORUZ. Korkularımızın kölesiyiz. Güvenlik arıyoruz. Korkularımızdan özgür olduğumuzda dünya bizim için daha güzel bir yer olacak. Bencede.. :wink:
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
01 March 2006, 09:40 | Mesaj No:3 |
Durumu:
Papatyam No :
164
Üyelik T.:
01 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Afyon/Bolu
|
SİTEM
Kaldı ki bakarsak bile önyargılıyız, ondan nasıl yararlanacağımızı, kendi çıkarımız için nasıl kullanacağımızı düşünerek bakıyoruz. Biz özgürlüğü sadece her istediğimizi yapabilmek olarak algılıyoruz. Yapmak istediklerimiz ise sıradan, sığ ve son derece yüzeysel şeyler. Kendimizden, çatışmalarımızdan, korkularımızdan kaçış. Oysa insan, bütün bu koşullanmalarından, bağımlılıklarından, biriktirdiklerinden, geçmişin bilgisinden (psişe anlamında) kurtulmadıkça gerçek özgürlüğü bilebilir
__________________
img]http://img321.imageshack.us/img321/8944/alaksresi7dg1fk7ca8xj1zm.gif[/img] |
01 March 2006, 13:51 | Mesaj No:4 |
Papatyam Site Yöneticisi
Durumu:
Papatyam No :
1546
Üyelik T.:
11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
|
Yaşam Bu Mudur?
[size=24px]KORKUYORUZ. Korkularımızın kölesiyiz.[/size]
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır" |
01 March 2006, 14:00 | Mesaj No:5 |
Papatyam Site Yöneticisi
Durumu:
Papatyam No :
1546
Üyelik T.:
11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
|
Yaşam Bu Mudur?
YAŞAM NEDİR? Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte, yaşamı arıyordum ne olduğunu bilemeden... Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle oynayan, karanlıklarda yıldızlarla konuşan... Mutluydum rüzgarla birlikte maviliğe savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken, mutluydum gökkuşağı olup renkleri saçarken... Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları yeryüzünde... Hepsi zamanla koşar gibi, hep bir şeylerin peşinde... Bazen bir kuşun kanadına karışır, uçardım onunla, rüzgâra karşı çığlıklarla birlikte. Yaşamı sorardım kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana... Göklerde özgürce kanat çırpabilmek, rüzgâra baş kaldırmak. Ama yağmur yağdığında özgürlükleri elinden alınır, ağırlaşan kanatları daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısında... Sığınırken bir kaya kovuğuna, özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura, sessizce... Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için... Toprağa karışmak istedim, çoğalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak istedim, deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim... Terk ettim gökyüzünü güneşe veda edemeden... Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım. Koşmaya başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için. Yaşamı hissedebilmek için... Yaşam olabilmek için... Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış... Sıcaktı toprak, gökyüzünün olamadığı kadar... Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle... Sevdim onu... Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte... Toprağın derinliklerinde, karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim... Zaman geçtikçe büyüdüm, çoğaldım... Yerimde duramaz hale geldim... Güneşi özledim... Yıldızlara merhaba demek istedim.... Terk ettim toprağı. Sıcaklığını, şefkatini. Bir sabah çiçekler açarken gökyüzünü gördüm yeniden... Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine özgür... Aktım, gittikçe büyüyerek... Beni sarmalayan toprağa dokunarak aktım... Nereye gittiğimi bilemeden... Sadece yaşamı ögrenebilmek için aktım... Benimle çiçekler açtı ağaçlarda, topraktan otlar fışkırdı delicesine... Ben onlara yaşamı sunarken, cevap veremediler bana yaşam nedir diye sorduğumda... Büyümek istedim... Daha hızlı akmak, denize kavuşmak istedim... Aktım gökyüzünün görünmediği ıssız ormanların arasından, yıllardır kımıldamaktan korkan taşları peşimde sürükleyerek, başkaldırırcasına ... Başakların rüzgârla dans ettiği ovalara geldiğimde duruldum... Onları seyredebilmek için yavaşladım... Sordum uçuşan kelebeklere yaşamı... Rüzgarla dans mı diye?.. Cevap vermediler bana... Denizi aradım uzaklarda, görebilmek için köpürdüm, taştım ona bir önce dokunabilmek için. Sonra bir sabah, daha güneş ışıklarını serpmeye başlamamışken dünyaya, uzaklarda maviliği gördüm... Gördüm orada canlılığı, başkaldırmışlığı, hasreti... Kavuşmak istedim bir an önce, sarılmak istedim... Koynuna girmek istedim bir sevgili gibi... Sevişmek istedim onunla... Yaşamı istedim ondan... Dokunduğumda denize, balıklar kaçtı benden, suyum karıştı denize... Bir oldum onunla... Ufacık bir damlaydım, bulut oldum, toprak oldum, deniz oldum, okyanus oldum. Kapladım dünyayı canlılığımla. Dalgalarla oynarken derinliklere karıştım... Derinliğin sessizliğinde güzellikleri buldum... Yaşam gizlenmiş güzellikler midir diye sordum denize? Cevap alamadım... İnsan olmak istedim... Yaşamın ne olduğunu öğrenirim diye... Döl oldum genç bir erkeğin ateşli vücudunda... Yıldızlı bir gecede can oldum bir dişiyle... Büyümeye başladım içinde olduğum insana fark ettirmeden... Büyüdüm, büyüdüm... Aynı toprak gibi sıcak ve karanlık bu yer bana güven verdi, huzur verdi... Zaman geçtikçe, yerime sığamaz hale geldim... Güneşe sarılmak istedim... Yıldızları görmek, denizle konuşmak istedim... Yaşamı insanlara sormak istedim... Işıkla tekrar kavuştuğumda özgürlüğümü hissettim yeniden... Küçük bir su damlasıyken gezdiğim gökyüzünü yeniden görebilmek mutluluk verdi... Büyüdüm zamanla... Diğer insanlarla birlikte, zamanla birlikte... Sordum insanlara yaşam nedir diye?.. Cevap veremediler... Bir gün aşık oldum birisine, neden diye sormadan kendime... Bir kuş gibi özgürce, bir nehir gibi delicesine akarak, bir deniz gibi sınırsızca sevdim birisini... O zaman anladım ki; YAŞAM SEVGİDİR... SADECE SEVGİ.
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır" |
01 March 2006, 14:23 | Mesaj No:6 |
Durumu:
Papatyam No :
523
Üyelik T.:
24 August 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
xl
Yaşam nefes alabilmektir, yürüyebilmektir, oturup kalkabilmektir, yiyebilmektir, uyuyabilmektir hissetmektir, duymaktır, anlatabilmektir, haykırmaktır, okuyabilmektir, uyabilmektir kimi zaman ağlayabilmektir, isteyebilmektir, hüzünlenmektir, içten içe yanabilmektir.. Bunları pekiştiren sevgidir, duygudur, ilgidir, dilektir.. Sevgisiz hiçbirşey olmaz veya olsa da mana, anlam, değer kazanmaz..
Ellerine sağlık Anafor.. :wink:
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
01 March 2006, 14:32 | Mesaj No:7 |
Papatyam Site Yöneticisi
Durumu:
Papatyam No :
1546
Üyelik T.:
11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
|
Yaşam Bu Mudur?
[size=24px]O zaman anladım ki ; YAŞAM SEVGİDİR... SADECE SEVGİ.[/size]
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır" |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları |
Cevaplar | Son Mesajlar |
İslam Dininde Kadının Boşanma Hakkı Yok Mudur? | halukgta | Dini Sohbetler | 0 | 31 March 2015 11:07 |
Yaşam Üstüne | PESTEMAL | Deneme & Düz Yazılar | 0 | 21 August 2008 19:41 |
ÖLÜM YOKLUK MUDUR | umut | Ölüm | 0 | 12 June 2008 10:15 |
YAŞAM NEDİR ? | cerenimo | Yakılacak Mektuplarınız | 0 | 29 January 2008 14:53 |
YAŞAM | igzuma | Şiir Bahçesi | 0 | 01 November 2007 14:30 |
Tefekküre Davet Köşesi |
|
Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın |