|
Deneme & Düz Yazılar Bu Bölümde Türk ve Dünya Edebiyatından Deneme ve Düz Yazılara Yer Verebilir, Yorum Yapabilirsiniz... |
|
Seçenekler |
15 May 2006, 17:37 | Mesaj No:11 |
Papatyam Site Yöneticisi
Durumu:
Papatyam No :
1546
Üyelik T.:
11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
|
Ben Anneyim...
—Anneme ve bütün annelere—[/size] Nasıl hatırlamam anacığım nasıl Kaç geceler bana ninni söylerdi Hasta olunca oydu başucumda bekleyen Biraz yorulmayayım, üzülmeyeyim, hemen Alır kucağına okşardı, saçlarımı öperdi. Nasıl hatırlamam anacığım nasıl Uzun kış geceleri masal masaldı Güzel çoban kızları, iyi kalpli sultanlar Bir suyun akışı gibi geçip gitti zamanlar Şimdi ne o dünkü çocuk, ne de o masal kaldı. Nasıl hatırlamam anacığım nasıl Yıkayan oydu mürekkep lekeli parmaklarımı Akşam biraz geciksem yollara düşerdi Sokağa çıkarken «Yavrucuğum üşütme» derdi. Hemen bir kazak örerdi biraz boş kaldı mı. Nasıl hatırlamam anacığım nasıl Bilirim yine kalbinde yerim anacığım Selam sana Anneler Günü İstanbul’dan Yeni dönmüşçesine bir akşam okuldan Vefalı ellerinden öperim anacığım. Ümit Yaşar Oğuzcan
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır" |
16 May 2006, 11:24 | Mesaj No:12 |
Durumu:
Papatyam No :
553
Üyelik T.:
07 October 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:10.Köy
Yaş:63
|
rs
Analar bilirim…
Güldüğünde yüzünde güller açan... Güldüğünde dünyanın da onunla beraber güldüğünü sandığınız analar... Gülücükleriyle her yana huzur dağıtan, mutluluk saçan analar... Hiçbir olayın, hiç bir hüznün, yüzündeki güleçliği söndüremediği, acılarını yüreğine hapsedip, hayatın karşısında bir nebze olsun eğilmeyen, gerilemeyen, görene yaşama âzmi ve sevgisi aşılayan analar... Analar Bilirim... Yüreciği acıdan şerha şerha olmuş, çektikleri yüzünden bir ıstırap yumağına dönüşmüş analar... Güzellikten, neşeden ve mutluluktan bîhaber yaşayıp giden... Ve ömrü; başladığı gibi yine hüzünle biten... Ağlamaktan, göz pınarlarında yaş kalmamış analar... Boynu bükük... Bir eli hep yüreğinde, bir eli dizinde... Ama yine de; halinden şikayet etmeyip, kadere boyun bükerek, yaşadıklarına tahammül gösteren, sabrına dayanıp duran analar... Rahatı ve huzuru kendine haram edip, sevdikleri için hayatın getirdiği sıkıntılara direnen, karşı koyan ve mücadeleyi hiçbir zaman elden bırakmayan analar... Ve bütün bunların karşılığını, mükâfatını hep ötelerden bekleyen... Analar bilirim... Yavrularını doya doya öpüp koklayamadan, memleketinden uzakta canını ecele teslim edip, bir başka diyara göçen... Aradan yıllar geçse de, ardında bıraktığı acı halâ dinmeyen... Mezarının kaldığı gurbet diyarında, yavrularının hasretiyle üstünde otlar biten analar... Akla gelen her hatıranın bir çizik attığı yüreklerde, yıllar öncesinin görüntüsü ve güzelliğiyle yaşarlar; üzüntüleri dinmez onların. Ve yine analar bilirim... Gecesi, gündüzü niyâzla geçen... İnanmanın güzelliğini en samimi şekilde yaşayarak gösteren... Bakışları değdiği yeri ışıklandıran, kalpleri nur, yüzleri cennet olan... Ağzından hep kelâm-ı ilâhi dökülen... İçinde cehennem korkusu olmayan ve ayaklarının altı cennet olan analar... Analar bilirim... Yüzündeki her çizgide bir başkalık, bir sır gizli olan. Yaşadıklarını, görüp geçirdiklerini, çektiklerini, en iyi yüzündeki çizgilerin anlattığı... Ona bakınca, bu yaşa nasıl geldiğini, nasıl yaşadığını sormanıza gerek yoktur. Her biri, ayrı bir hikâyenin hatırası olan çizgiler anlatır onun yerine bunu. Hele bir de konuşmaya başlarsa bu çizgiler; anlattıkları bitmez ve bunları dinleyecek genişlikte yürek bulunmaz. Analar bilirim... Yıllar yılı, bin bir cefâya, bin bir çileye sabrederek beslediği yavrularının her birini bir başka gurbete salmış analar... Yüreğinin her köşesi onların hasretiyle için için yanan... Tek tek uçurduğu kuşlarının ardından hüzünlü bakışlarla ufku tarayan... Gün sayan... Bayramların gelmesini bekleyerek, onlara kavuşacağı günlerin umuduyla yaşayan... Arada, bir telefon sesiyle hasretliği bölünen, teselli bulan, yürek yangınına su serpilen analar... Analar bilirim... Her türlü fedakârlığı göstererek, askerlik yaşına getirdiği civanını... Gecesini gündüzüne katarak büyüttüğü, yemeyip yedirdiği, giymeyip giydirdiği, canından can, kanından kan verdiği aslanını vatan için şehit vermiş analar... Sizin, bizim, ötedekinin, beridekinin, kısacası; bu topraklarda yaşayan herkesin huzurunu borçlu olduğu analar... Bu toprağın bağrında birer kale gibidir onlar... Ve onlar; hepimizin annesidir. Çünkü onlar, “şehit annesi” olmak gibi bir yüceliğe sahiptir. Ve çocuklar bilirim... Analarının yüzünü bir kez dahi görmeyen, hatırlamayan, ana şefkatinin, ana sevgisinin ne olduğunu bilmeyen, bunu tatmaya fırsat bulamayan... Yüreğinde her an bu sevginin eksikliğini duyan, hisseden... “Anam yaşasaydı da, derdime ortak olsaydı, başımı göğsüne dayasaydım, o da beni kucaklasaydı, öpseydi, koklasaydı, o tatlı sesiyle "Yavrum" deseydi ” diyerek üzülen... Her "Anneler Günü" geldiğinde, çiçek vereceği, öpücüklere boğacağı anası olmadığı için, kuytu köşelerde gizli gizli ağlayan çocuklar... çocuklar... çocuklar... Ve yine çocuklar bilirim... Yuvalarda, yetiştirme yurtlarında, sokaklarda, köprü altlarında büyüyen, öksüz ve yetim çocuklar... Gülmenin ne olduğunu unutmuş, gülseler bile yüzlerinde gülücükler açmayan, gülüşleri yüzlerinde donan, tokatlanan, ezilen, horlanan ve hiç bir istekleri yerine getirilmeyen... Başları okşanmayıp, ellerine şeker verilmeyen, nazları çekilmeyen... Çoğu; hayatın dikenli yollarında heder olan ya da heder edilen... Yaptıklarının ne olduğuna akıl erdiremeden yokolan... Yokedilen... Masum ve günahsız çocuklar... Günahları bizim olan çocuklar... Analarının dizinin dibinde oturamamış, “Ana kuzusu” olmanın ne demek olduğunu anlamamış; yaralı, ezik ve bahtsız çocuklar... Ve bir şiir bilirim... Anamı ve bütün anaları düşünerek yazdığım... Hangi oğul bilir? Anasının hikâyesini Hangi dil anlatabilir? Anaların çilesini Kim bilir hangi çizgi Hangi hüznün eseri... İradenin ipini kavrayan Nasırlı ve damarlı ellerin Birer sevda çiçeği Ve yorgun bakışların... O bakışlar ki Çağrıştırır seferberlik senelerini Asırlardır yaşıyor Asırların yükünü taşıyor gibisin Bilemez hiç kimse Sen hangi sevdanın eserisin İnancın zırhını kuşandın Gece ve gündüz Yandın ha yandın! Haksızlığa ve yokluğa Olmadı hiç seferin Nice acılara mekân kıldığın yüreğin Şefkatin ocağında pişti hep Merhametsizler yol düşüremedi sinene Ve sen Geçit vermez dağlar gibi Direndin ha direndin... (İ.B) http://www.dergibi.com/deneme/ayrinti.asp?id=111
__________________
[size=10pt]ŞU FANİ DÜNYADA BAKİ GİBİ YAŞIYORUZ
BİRDE HASTAHANE KÖŞELERİNDE[/size] |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Tefekküre Davet Köşesi |
|
Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın |