12 February 2008, 14:21 | Mesaj No:101 |
Durumu:
Papatyam No :
145
Üyelik T.:
16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
Yükselme Devri
Aslında Kıbrıs’ın Osmanlı Devletince fethini mecbûrî kılan birçok sebep vardı. Osmanlı Devletini, hâkimiyeti altındaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ulaştıran kara yollarının, uzun, yorucu ve yetersiz olmasına karşılık, Kıbrıs üzerinden bu ülkelere her türlü lojistik destekler daha çabuk, rahat ve ekonomik olarak ulaştırılabilirdi. Ancak Kıbrıs’ın, büyük deniz gücüne sâhip Venedik Cumhûriyetinin elinde bulunması bu imkânı ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca Kıbrıs veya yakınlarından geçen Osmanlı ticâret ve hacıları taşıyan yolcu gemileri, Akdeniz’de Hıristiyan korsanları tarafından vurularak soyuluyor, Venedik de bu korsanları himâye ediyordu. İkinci Selim Han, hazırlıkları bitirdikten sonra, Kıbrıs serdârlığına Lala Mustafa Paşayı tâyin etti ve 15 Mayıs 1570’te donanma İstanbul’dan ayrıldı. Lala Mustafa Paşa, bütün Avrupa devletlerinin Venedik’e yardım etmelerine rağmen, şiddetli çarpışmalar sonunda 8 Eylül 1570’te Lefkoşe’yi 1 Ağustos 1571’de de Magosa’yı alarak Kıbrıs’ın fethini tamamladı. Osmanlı askerinin Kıbrıs’a çıkması sırasında Venedik bütün Avrupa devletlerinden yardım istedi. Bunun üzerine Papa V. Piyer’in yoğun faaliyetleri netîcesinde İspanya Kralı II. Filip ve Malta Şövalyeleriyle Venedik arasında bir ittifak kuruldu. Bu ittifaka, Toskana, Ceneviz, Savoia ve Ferrara gibi küçük Hıristiyan devletçikleri de katıldı. İspanyol KralıFilip’in kardeşi Don Juan’ın komutasındaki 206 gemiden meydana gelen Haçlı donanması, 6 Ekim 1571’de İnebahtı önlerinde görüldü. Osmanlı harp meclisinde Kılıç Ali Paşanın şiddetli muhâlefetine rağmen, Kapdân-ı deryâ Müezzinzâde Ali Paşa, donanmada cenkçi ve kürekçi noksanlığını göz önünde bulundurmadan, düşmana saldırılması yönünde karar aldı. 7 Ekim’de başlayan muhârebe sonunda, Osmanlı donanması büyük bir yenilgiye uğradı. Sâdece sağ kanadı komuta eden Kılıç Ali Paşa, Düşmanın sol kanadındaki Malta donanmasını yok edip kayıp vermeden bölgeden çekildi. Bu başarı Hıristiyanlara hiçbir kâr getirmedi. Hıristiyanlar kazandıkları bu zaferin şerefine heykeller dikmekle meşgûlken, bizzat Selim Hanın emriyle hummalı bir çalışma içine giren Osmanlı tersâneleri, 1571-72 kışı içinde İnebahtı’da kaybettiğinden daha büyük bir donanma vücûda getirdi. Müezzinzâde’nin eliyle kaptan-ı deryâlığa getirilen Kılıç Ali Paşa, 13 Haziran 1572’de büyük bir donanmayla İstanbul’dan ayrıldı. İnebahtı’da gâlip gelmelerine rağmen, donanmaları çok yıpranmış ve bir hayli de asker kaybetmiş olan müttefikler, kendilerini toparlayıp galibiyetin meyvelerini toplamak niyetindeyken bu müthiş Osmanlı donanmasının Akdeniz’de görünmesi, büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Müttefik donanması, Osmanlı donanmasının karşısına çıkmaya cesâret edemedi. İttifaktan ayrılan Venedik, Fransa aracılığıyla barış istedi. 7 Mart 1573’te imzâladığı antlaşma ile Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine âit olduğunu kabul etti. Kânûnî devrinden beri vermekte olduğu yıllık 500 duka haraç, 1500 dukaya çıkarıldı. Ayrıca Kıbrıs Seferinin tazminâtı olarak üç senede ödenmek üzere üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti. Kıbrıs’ın fethinden sonra Kırım Hanına bir miktar asker ve top gönderen Selim Han, 1569’da Astırahan Seferi başarısızlığını telâfi etmek ve daha fazla genişlememeleri için gözdağı vermek üzere Rusya içlerine bir sefer düzenlenmesini emretti. Nitekim 1571 baharında harekete geçen Devlet Giray Han, 120.000 kişilik süvârîden meydana gelen ordusu ileRusya üzerine yürüdü. Çok sür’atli hareket eden Devlet Giray, yaptığı muhârebelerde Rus ordularını on binlerce zâyiât verdirerek dağıttı ve Moskova’ya girdi. 150.000 esirle Kırım’a dönen Devlet Giray Han, bu zaferi üzerine Taht-alan lakabıyla anıldı. Ertesi yıl tekrar sefere çıkan Devlet Giray Han, Oka Nehrine kadar uzandı. Bu başarıları üzerine İkinci Selim Han, murassâ kılıcı, hil’at ve nâme-i hümâyûn göndererek Devlet Giray’ı tebrik etti. Çar, Osmanlı Devletine bağlı Kırım Hanlığıyla, yılda 60.000 altın vergi vermeyi kabûl ederek barış yaptı. 1574 yılında Boğdan Voyvodası Loan celCumplit isyân ederek, Lehistan’ın da yardımıyla Tuna’nın batı kıyısındaki İbrâil, Dinyester’in güney kıyısındaki Bender ve Dinyester boyundaki Akkerman gibi mühim kaleleri ele geçirdi. Üzerine gönderilen ve küçük Türk birlikleriyle desteklenmiş olan Eflak Voyvodasını yendi. Bunun üzerine Selim Han, Üçüncü Vezir Ahmed Paşa ve Kırım Hanı Âdil Giray’ı isyânı bastırmakla görevlendirdi. Kısa zamanda bölgeye giden Ahmed Paşa ve Âdil Giray Han, Tuna’nın güneyinde üç gün süren kanlı muhârebeler sonunda, âsîleri ve onlara yardım eden Lehistan kuvvetlerini imhâ ettiler (9 Haziran 1574). Âsi Voyvoda da yakalanarak cezâlandırıldı ve yerine Petru Şiopul tâyin edildi. İkinci Selim Hanın ilgilendiği işlerden biri de Tunus meselesi’ydi. İspanya’nın Tunus’tan bir türlü elini çekmemesi bu devletle harp hâlinin devâm etmesine sebep oluyordu. Osmanlı donanması, Kıbrıs Seferine çıktığı sırada, Cezâyir beylerbeyi olan Uluç (Kılıç) Ali Paşa da Tunus üzerine yürümüş ve 30.000 kişilik kuvvetle karşısına çıkan Hafsî Sultânı Mevlây Hamîd’i yenip, ikinci defâ fethetmişti. Fakat kendi yanında fazla bir kuvvet bulunmadığı gibi, bu arada Kıbrıs Seferine katılma emri de aldığından, Tunus’a Ramazan Beyi bırakarak donanmasıyla birlikte Kıbrıs Seferine katılmıştı. Kaptan-ı deryânın bölgeden uzaklaşmasından sonra, İspanya Kralı Don Juan büyük bir donanmayla Tunus üzerine yürüdü. Direndiği takdirde İspanyolların sivil halka karşı katliâma girişeceklerini anlayan Ramazan Bey, Kayrevân’a çekildi ve bu sûretle Tunus bir kere daha İspanyolların eline geçmiş oldu (Ekim 1573). Don Juan, Tunus hükümdârlığını kendi taraftârı Mevlây Muhammed’e verip bir miktar da asker bırakıp İspanya’ya döndü. Cezâyir ve Trablusgarb Osmanlı Devletinin elinde olduğu hâlde, ikisinin ortasında bulunan ve stratejik ehemmiyeti büyük olan Tunus’un, İspanyol hâkimiyeti altında halka zulüm eden kukla bir hükûmet elinde olması, Akdeniz’de hâkimiyeti elinde bulunduran Türk donanması için tehlikeydi. Bu sebeple İkinci SelimHan, Tunus işinin kökünden hâlledilmesi için emir verdi. Kapdân-ı deryâ Kılıç Ali Paşa, yanında kara ordusu serdârı Koca Sinan Paşa olduğu hâlde Tunus’a hareket etti (15 Mayıs 1574). Navarin üzerinden Sicilya sularına geçen donanma, Messina havâlisini de vurduktan sonra, Tunus üzerine yürüdü. İki yüz ellinin üzerinde harp gemisi ve kırk-elli bin civârında askerden meydana gelen muhteşem Osmanlı donanması, Tunus önlerine gelir gelmez derhâl Halk-ul-Vâd Kalesi yakınına çıkarma yaptı. Koca Sinân Paşa kendisi Halk-ul-Vâd’ı kuşatırken, Trablusgarb Beylerbeyi Mustafa Paşa ile eski Tunus Beylerbeyi Haydar Paşayı Tunus Gölü ile şehir arasında bulunan Bastiyon Kalesini fethe memur etti.
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
12 February 2008, 14:21 | Mesaj No:102 |
Durumu:
Papatyam No :
145
Üyelik T.:
16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
Yükselme Devri
Tunus’un yıllardan beri İspanyollar tarafından tahkim edilerek hiçbir sûretle zaptedilemez diye öğündükleri Halk-ul-Vad, Osmanlı ordusuna ancak otuz üç gün mukâvemet etti. 24 Ağustosta kale fethedilip Mevlây Muhammed’le kale komutanı Don Pietro Cerrera esir edilerek İstanbul’a gönderildi.
13 Eylülde Bastion Kalesinin de fethiyle Tunus tamâmen ele geçti. Tunus, aynen Cezâyir ve Trablusgarb gibi bir eyâlet hâline getirildi ve beylerbeyliğine Ramazan Paşa tâyin edildi. Böylece Tunus’ta üç asırdan fazla sürecek olan Osmanlı idâresi başladı. Tunus meselesinin hâlledilmesinden yaklaşık bir ay sonra; Osmanlı Devletiyle Almanya arasında Zigetvar Seferinden sonra 17 Şubat 1568’de yapılan antlaşma, 4 Aralık 1574’te yenilenerek, sekiz sene uzatıldı. Bu antlaşmadan hemen sonra rahatsızlanan İkinci Selim Han, 15 Aralık 1574’te vefât etti. Mîmar Sinân’a Ayasofya Câmii avlusunda yaptırdığı türbeye defnedildi. İkinci Selim Han, uzuna yakın orta boylu, açık alınlı, elâ gözlü ve sarışındı. Avcılık ve yay çekmede fevkalâde mahâretli olup, zamânında ondan daha kuvvetli yay çeken yoktu. Babası Kânûnî Sultan Süleymân devrinde birçok savaşa katılmakla berâber, tahta geçtikten sonra sefere çıkmadı. Çünkü devrindeki seferler umûmiyetle büyük deniz seferleri olup bu seferlere de pâdişâhın kumanda etmesi âdet değildi. Tecrübeli ve bilgili bir vezir olan Sokullu Mehmed Paşayı hükûmet işlerinde tamâmen serbest bırakmakla berâber, lüzumlu gördüğü birkaç meselede duruma müdâhale etmiştir. Âlimlere büyük hürmet göstermiş, çok sevdiği büyük âlim Ebüssü’ûd Efendiyi vefâtına kadar meşîhat (şeyhülislâmlık) makâmında tutmuştur. Cülûs bahşişinin ilmiye sınıfına da verilmesi âdetini ilk defâ İkinci Selim Han çıkarmıştır. İkinci Selim, Kânûnî Sultan Süleyman Hanın bütün şehzâdeleri gibi çok iyi tahsil görmüştü. Dîvân sâhibi değerli bir şâirdi. Selim ve Selîmî mahlaslarıyla yazdığı şiirler çok beğenilmektedir. Yahyâ Kemâl’in; "Bir beyti bir de câmi-i mâ’mûru var" diye övdüğü; Biz bülbül-i muhrık dem-i şekvâ-yı firâkiz Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden beyti, bütün Türk şiirinin en güzel beyitlerinden biri sayılmaktadır.İkinci Selim aynı zamanda îmârcı bir pâdişâhtır. Kısa süren saltanat döneminde Türk ve dünyâ sanatının şâheseri sayılan Edirne Selimiye Câmii’ni inşâ ettirmiştir. Tâmire muhtaç olan Ayasofya Câmiini yaptırdığı istinâd duvarlarıyla tahkim ettirerek günümüze kadar gelmesini sağladığı gibi, iki minâre eklemiş, yanına iki de medrese yaptırarak külliye hâline getirmiştir. Bunlardan başka Mekke-i mükerremenin su yollarının tâmiri, Mescid-i Harâm’ın mermer kubbelerle tezyini, Lefkoşe Selimiye Câmii, Azîz Efendi tekkesi, Navarin limanına hâkim bir mevkiye yaptırdığı kule, hayrâtı arasındadır. Kaynak: http://membres.lycos.fr/ecdad/osmanli/padi$ahlar/
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
12 February 2008, 14:22 | Mesaj No:103 |
Durumu:
Papatyam No :
145
Üyelik T.:
16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
Yükselme Devri
Osmanlilarda Atesli Silahlar Sanayii Osmanlilar XIV. asirda Avrupa'da kullanilmaya baslanan atesli silahlari kisa sürede taniyarak kendi ülkelerine transfer ettlier. Osmanlilar Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481), atesli silahlarda ve bilhassa topçulukta, dönemin en ileri teknolojisine sahip oldular.1 Osmanli topçularinin ileri derecedeki balistik bilgisi, ortadan ayrilabilen iki parça toplar, kusatma ve sahra toplari, havan toplari, dört bes metre uzunlugunda, yüz kilodan agir gülleler firlatabilen ve yirmi tona yakin agirligi olan çok büyük çapli toplar, zamanin teknigine ve bilgisine oranla fevkalade sayilabilecek harika savas araçlariydi.3 Osmanlilar, basta Istanbul'daki Tophane-i Amire'de olmak üzere, belli basli merkezlerde büyük çaplarda toplar dökerken, bir yandan da top götürmenin mümkün olmadigi yerlere, bakir ve tunç gibi top yapim malzemesini götürerek top döktüler. Osmanlilarin uyguladigi bu sistem, Osmanlilarin silah sanayiinde Avrupa'dan ileri seviyede oldugunu göstermektedir. Nitekim Fransa'nin, 1493 yilindaki Italya Seferi'nde, engebeli arazi yüzünden toplarini nakletmede büyük güçlüklerle karsilastigini ve harekatin geciktigini,3 oysa Sultan II. Murad'in bundan 43 sene önce Akçahisar Muhasarasi'nda, Fatih'in ise, on bes sene önce Iskodra Muhasarasi'nda toplarini kale önünde dökerek bu meselenin üstesinden kolayca gelindigini görmekteyiz. Osmanli topçulugunun kisa zamanda bu derecede gelismesinde basta padisahlarin (özellikle Fatih'in hem kendisinin bizzat ilgilenmesi ve hem de bu isle ugrasan kisileri yüksek ücretle himaye etmesi) atesli silahlarin savaçlardaki önemini ve belirleyici gücünü oldukça erken dönemde kavramalarinin büyük payi bulunmaktadir. Diger taraftan Osmanlilarin bu hususta malî sikintilarinin olmamasi da, önemli faktörlerdendir. ilk dönem padisahlarinin, devleti genisletme çabalariyla geçen mücadelelerinde savasmak zorunda olduklari Avrupa ve Balkanlar'daki mahallî senyörlerin ve hanedanlarin sigindigi kaleleri yikmak ve ele geçirmek için daima muhasara harbi yapmak durumunda kalmalari sebebiyle, muhasara toplari Fatih'in saltanatinin sonuna kadar geçen zamanda, büyük önem kazanmis ve gelisme göstermistir. Zaten, yükselme döneminde olan Osmanlilar, Hristiyan milletlerin daima tazyik ve meydan okumalari karsisinda silahlarini mütemadiyen gelistirmek, yenilemek ve düsmanin silahlariyla dengelemek zorundaydilar. Ayrica Osmanlilarin Balkanlar'da ve kismen de Anadolu'daki oldukça zengin maden yataklarina erken dönemlerde sahip olmalari ve bunun yaninda iyi bir hazineye malik bulunmalari büyük bir avantaj idi. Sultanlarin bu imkanlari zorlamalari, müspet yönde kanalize ederek iyi degerlendirmeleri, bu silahlarin kisa zamanda etkili bir sekilde Osmanli ordusunda yer almasini saglamistir. 1430'lu yillarda, Osmanli ordusunda büyük çaplarda toplarin olduguna dair kayitlar, çok sayida yetenekli top ustalarinin bulundugunu da göstermektedir. Zira Osmanlilar, atesli silahlarin kullaniminda Hristiyan top yapim ustalarini kendi askerî örgütleri ile bütünlestirirken, kendi askerlerini de ayni hizmetler için yetistirmeye itina göstermislerdir. Mesela, Türk asilli topçu ustalari Haydar, Ismail, Muslihuddin ve Saruca gibi isimler buna dair ilk örneklerdir. Coltado isimli bir ispanyol topçusu, 1592 yilinda yazdigi eserinde Osmanli topunun orantisiz ve kusurlu oldugunu söylemekte, fakat yüksek kaliteli madenden yapildigini belirterek övmektedir. Osmanli topunun ilk dönemlerdeki üstünlügü emsallerine nisbetle kalitesinin pek farkli olmamasina ragmen neticeye çabuk ulasmak için ebatlarinin büyüklügündeydi. Halen Londra Kulesi Müzesi'nde bulunan 1464 yilinda yapilmis ortadan ayrilabilen iki parçali Osmanli topunun kimyasal analizi, eritme ameliyesinin kusurlu olmasina ragmen, iyi bronzdan dökülmüs oldugunu göstermektedir. Yine Istanbul'daki Askerî Müze ve Kültür Sitesi'nde bulunan Kanunî Sultan Süleyman dönemine ait bir tunç topun kimyasal analizi ayni sekilde sonuç vermistir. Osmanlilarin, erken devirlerden itibaren Avrupa'dan atesli silahlari aktarmada gösterdikleri istekli tavra, diger Islam devletlerinde rastlanilmamaktadir. Mesela, Osmanlilarin XV. yüzyilin baslarindan itibaren kullanmaya basladigi tüfek, Memlüklarda 1489 tarihinden sonra, iran'da ise Uzun Hasan (öl. 1478) zamanindadir. Digeryandan atesli silahlari Osmanlilardan önce taniyan ve Avrupa devletleriyle eskiden beri temasta olan Memlük Devleti Portekiz saldirilarina karsi Osmanlilardan 1511 yilinda, bir miktar atesli silah yardimi almistir. Ancak daha sonra Osmanlilarla karsi karsiya kalinca da Rodos hakiminden barut ve tüfenk, "Frengistan'dan da yarar topçular ve tüfekçiler getirtmislerdir." Silah Yardimi Osmanlilar, bir taraftan sahip olduklari silah teknolojisini gelistirmek için çalisirken, diger taraftan da, bu silahlarin kendileriyle dinî veya irkî bagi bulunan çesitli Asya ve Afrika ülkelerine yayilmasinda köprü rolü oynadilar. Bu rol, Osmanlilarin diger islam ülkelerine genellikle belli miktarda topçu, tüfekçi ve atesli silah uzmanlari ile top ve tüfek yardimi yapmak seklinde olmustur. Osmanli tehlikesi karsisinda bu devletlerden bazilarinin Avrupa'dan silah almak zorunda kalmalari da dolayli bir roldür. Sah Abbas dönemindeki iran disinda kalan Dogu ülkeleri, etkili olarak atesli silahlarla mücehhez bir ordu kuramamislardir. Osmanlilarin atesli silahlari tasidiklari ülkeler arasinda ilk olarak Türkistan Hanlari, Kirim Hanlari, Hindistan, Sumatra'da Açe Sultanligi ve Habesistan'da Sultan Ahmed Gran'in Devleti ile Afrika'da Bornu Devleti gelmektedir. Ikinci grupta ise, iran'da Akkoyunlu ve Safeviler, Misir'da Memlüklar sayilabilir. Bazi Avrupa ülkelerinin yaninda Osmanlilarla da iliskisi olan bu devletlere Osmanlilar siyasî ve dinî iliskilerine göre personel, silah, barut ve demir gibi malzeme satarak veya hibe ederek atesli silahlar konusundaki imtiyazli konumlarindan istifade ile Asya, Afrika ve Orta Dogu'daki etkinliklerini artirma politikasi takip etmislerdir. Hariç ülkelere yapilan bu yardimlarin yaninda kendi ülkesi içinde uçlarda bulunan beylerbeylerine de gerektiginde savas malzemesi veya toptüfek yapicisi ustalar yine Istanbul'dan gönderilmekteydi. Osmanlilarin verdigi atesli silahlarin, özellikle Orta Asya'da Türk Devletleri'nin iç savaslarinda Osmanlilarin destekledigi taraf açisindan çok önemli rol oynadigi,Habesistan ve Açe'de de Portekiz ve Hollanda gibi gayri müslim sömürgeci devletlerle savasan Islam devletlerinin muvaffakiyetinde ciddî ölçüde tesirli oldugu görülmüstür. Tabiatiyla bütün bu yardimlar hilafet merkezini elinde tutan Osmanlilarin, söz konusu devletler nezdindeki itibarini artirmis ve sayginlik kazandirmistir. Memlüklara silah yardimi yapilmasi da henüz bozulmamis olan iliskiler öncesinde onlari Hristiyan Portekizlilere karsi savaslarinda destekleme gayesi gütmekteydi.
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
12 February 2008, 14:23 | Mesaj No:104 |
Durumu:
Papatyam No :
145
Üyelik T.:
16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
Yükselme Devri
Diger Milletlerin Durumu
Islam dünyasinda atesli silahlarin kullaniminda özel bir yeri olan Memlüklar ile iranlilar, Avrupa devletlerinden silah almakta ve her ikisi de Osmanlilar gibi bu silahlarin yapimi için Avrupali usta, teknisyen ve mühendisler kullanmaktaydilar. Ancak, bu silahlari kendi milletlerinden teknisyen ve mühendislere de ögreterek gelistirmeyi saglamada Osmanlilar kadar basarili olamadiklarindan, mücadelelerde Osmanlilara karsi kaybettiler. Osmanli Devleti ise, atesli silahlarin ilk olarak gelistigi Orta Avrupa ve Balkanlara yakin olmanin ve hatta buralari oldukça erken zamanlarda fethetmenin ve diger yandan bölgedeki madenlere sahip olmanin avantajini çok iyi bir sekilde degerlendirmis ve neticesini almistir. 1509'da Memlük Sultani Kansu Gavri, Portekizliler ile Kizildeniz'de savasmak için gerekli donanma malzemesini ve atesli silahi Osmanli Devleti'nden istemistir. Osmanli Devleti de, 1511 yilinda, 400 top, 40 kantar barut ve bir miktar bakirdan olusan bir yardim yaparak Memlüklari Hiristiyan Portekizlilere karsi desteklemistir. Bu yardimlar arasinda gemi yapim malzemesi yaninda asker ve arkebüzler de bulunmaktaydi. Diger taraftan Islam dünyasinda atesli silahlarin kullaniminda önemli bir yeri olan Memlüklar, Kansu Gavri devrinde bir reform tesebbüsünde bulunmuslarsa da Ridaniye'de, Osmanlilar karsisinda maglup olmaktan kurtulamamislardir. Osmanlilar, Habesistan'daki Müslüman lider Sultan Ahmed Gran'a 1527 ve 1542 yillarinda bölgedeki Hiristiyan lider ve onun destekçisi Portekizlilerle savasmak üzere birçok atesli silah ve top yardimi yapmistir. Sumatra'da Osmanli sultani adina hutbe okuyan Açe Sultani'na da, Hollandalilar ve Portekizlilerle savasmasi için gönderilen yardim gemileri Istanbul'dan yola çikmis, ancak Yemen isyani sebebiyle bu yardim yerine ulasamamistir. Bunun yerine Osmanlilar, bir grup top yapicisini Açe'ye göndermislerdir. Bu top ustalari, burada 200 kadar bronz top dökerek Mallaka'da Açe Sultani'nin Portekizlilerle savasinda muvaffakiyetini saglamislardir. Hindistan'da Osmanli topçularinin ayri bir yeri ve önemi vardi. Sultan Bahadur Sah'in emrinde çalisan Selman Bey'in yegeni Mustafa Bayram, Rumî Han ve kölesi Hoca Sefer Selman da Hüdavend Han ünvanlarini almislar ve bu bölgede oldukça büyük bir üne kavusmuslardir. Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) tarafindan Hind Sahi'nin istegi üzerine oraya giden Istanbullu Hüseyin Han'in dökmüs oldugu Maliki Maidan adli 42 ton agirligindaki bronz top 1685 yilina kadar kullanilmistir. Iran Safevileri ise Osmanli akinlarina karsi koyabilmek için 1548 yilinda Portekizlilerle bir antlasma yaparak onlardan atesli silahlar satin aldi. Daha önce de Akkoyunlu Hükümdari Uzun Hasan, Venediklilerden top ve atesli silah ile birlikte bunlari kullanacak kisileri kendi ordusuna dahil ettiyse de, 1473 yilinda Fatih ile yaptigi Tercan Savasi'ni, Osmanli silahlarinin üstünlügü sebebiyle kaybeIti. Yine 1514'teki Çaldiran Savasi'nda her iki tarafin güçleri esit olmasina ragmen, üstün silah gücü sayesinde Osmanli ordusu galip gelen taraf oldu. Bu neticelerden sonra 1528 yilinda Safevi Sultani Sah Tahmasib, ingiltere'den silah ve malzeme getirmeye baslarken, bir taraftan da Rumlu Tüfenkçiler denilen, tamami Osmanli Türkleri'nden olusan ve tüfenk kullanan bir grup kurdu. Osmanlilarin askerî yardim gönderdigi diger bir Müslüman devlet Afrika ülkesi olan Bornu Devleti'dir. En parlak dönemini May idris Elevma (1571-1603) döneminde yasayan ve gücünü Islam'in çevreye yayilmasi için kullanan bu devlet lideri, 1576 yilinda III. Murad'a bir elçi göndererek itaat bildirdi ve Osmanli Devleti'nden askerî ve teknik yardim istedi. Trablusgarb Beylerbeyligi vasitasiyla yapilan yardimda birçok tüfek ve tüfekçi gönderilmistir. Elevma, bu yardim sayesinde, çakmakli tüfeklerle donatilmis bir ordu kurmustur. Bastan beri verdigimiz örneklerde görüldügü gibi Osmanlilar, Istanbul'un fethini müteakip çok sayida atesli silahlarla mücehhez bir ordu kurarak dünya devletleri arasinda ciddi ve caydirici bir güç halini almaya baslamislardir. Bu gücü onlara saglayan faktörlerden birisi olan atesli silahlardaki üstünlükleri sayesinde batidaki ve dogudaki düsmanlarina karsi pek çok mücadelede muvaffak oldular. Onyedinci asrin ortalarina kadar hiçbir Islam ülkesi atesli silah teknolojisinde Osmanlilarin gücüne erisememisti. Avrupa devletlerinin ise Osmanlilari yakalamalari ancak bu asrin baslarinda gerçeklesebilmistir. Çagin savas teknolojisini çok iyi takip eden ve bunu en iyi sekilde kullanan Osmanlilar, bu teknolojinin Müslümanlarin dünyanin dört bir yaninda muvaffak olmalari adina kullanilmasinda elinden gelen yardimi esirgememistir. Bir taraftan kendisi Avrupali düsmanlari ile çarpisirken, bir taraftan da, Afrika'dan Sumatra'ya, oradan Asya'nin ve Hindistan'in ortalarina kadar hakimiyetleri disindaki çok büyük bir cografyaya atesli silah ve asker yardimi yaparak Müslüman devletleri gayri müslim düsmanlari karsisinda desteklemistir. Dünya'nin üçte birine fiilen hakim olan Osmanlilar diger üçte birinde de, kendilerine sevgi ile baglanan ülkeler sayesinde söz sahibi olmuslardir.
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları |
Cevaplar | Son Mesajlar |
Lale Devri 1718-1730 | PESTEMAL | Osmanlı Tarihi | 0 | 08 February 2009 13:32 |
Gerileme devri ve son | PESTEMAL | Osmanlı Tarihi | 22 | 12 February 2008 16:33 |
Duraklama Devri | PESTEMAL | Osmanlı Tarihi | 4 | 12 February 2008 16:09 |
Fetret Devri | PESTEMAL | Osmanlı Tarihi | 11 | 12 February 2008 13:38 |
Lale Devri... | Papatyam | Şiir Bahçesi | 4 | 20 April 2006 17:26 |
Tefekküre Davet Köşesi |
|
Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın |