Papatyam Forum - Tekil Mesaj gösterimi - Şahika
Konu Başlıkları: Şahika
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26 June 2006, 21:04   Mesaj No:1

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Şahika

Şahika

Şahika

Gönlüme gömülü durana.........

Neye uyanıyorsun Şahika? Özlediğin sabahlara mı? Kirpiklerinde takılı kalan ıssız gecelerde sana temas edemeyen perileri arıyorsun mahmurluğunla? Neye uyanıyorsun Şahika? Her sabah erkenden, biraz acele eder gibi kalkışın niye? Acelen neye senin? Bırak güneş senden önce uyansın bir gün de açma gözleri hemen. Uyu. Ne olursun, uyu. Kuşluk vakti olsun hele Senin doğduğun vakitlere gelsin dünya. Uyu Şahika. Azıcık daha uyu.

Uyandı. Gözlerinin billur siyahlığıyla sabahın alaca siyahı buluştu ilk önce. Tavandaki otuz senelik tahtaların rengine karıştı siyahlık; sonra perdenin içine doluverdi. Mavi yorganın üstünde dolaşan sabahın en sevdiği yanına değdi. Saçları tel kel, yastığının üzerinde, kırlarda açılmış çiçekler gibiydi. Simsiyah renkli saçlarının en ince teli bile yeterdi bu kısır yüreğini sabahlara bağlamaya. Geceler onun yüzüne alaf alaf vuramazdı. Erkenden yatardı, böyle her sabah geceler terk ettiğinde uyanırdı. Ne o gecelere görünürdü, ne geceler ona. Fakat saçları gecenin çağrıştırdığı renkteydi işte; hele gözleri tamamıyla o renkteydi. Elleriyle, iki gül gibi duran elleriyle, gözleriyle ovuşturdu. Rüya görüp görmediğini hatırlamaya çalıştı. Yetişemedi rüyalarına. Horozla son defa ötüyordu belki. Seslerini dinledi yattığı yerden. Dudaklarının kenarında bir şehrayin dönüp dolaşıyordu daha günün ilk anlarında. Kimbilir akşama kadar ne şölenler olacaktı. Dua etti yine her sabahki gibi, içinden. Uyandığı için ve uyandırıldığı için. Gözlerini bir defa daha ovuşturdu. Alacası gidiyordu sabahın. Gece kendini affettirmek için kendini aklıyordu ve emanet aldığı renkleri tek tek geri veriyordu. Perde yavaş yavaş renklendi, duvar beyazlandı, yorgan maviye dönmeye çalıştı ve Şahikanın yüzü parlamaya başladı.

Kalktı. Perdeyi azıcık açıp köye baktı. Koskoca bir sessizlik, alabildiğine bir yalnızlık. Her günkü kederimsi havayı kokladı. Muhakkak ki, bu onun değil çevresinin kederiydi. O çok güzeldi de, çevresindeki çirkinliklere üzülüyordu bilmeden. Aslında o nüzhetin sultanıydı bunu herkes böyle bilir ve onun sultan olduğunu kabullenirdi. Ta karşı tepelerden bir hayat koşa koşa geldi ve Şahikaya sığındı. Bu köyü bugün bir daha sevdi. Her gün yeni yeni sevgi kaynakları bulurdu bu kız. Her gün yeni yeni doğuverirdi.

Şahika, senin makamından bakınca güzeldir belki her şey. Senin gönlün değildir bütün gönüller. Bizim makamımızdan bakınca güzel değildir çoğu şey. Senin gönlün yadigarsa Leyladan, bizim gönlümüz de yadigardır Leylaya çirkin diyenlerden.

Dede, dede; diye seslenirken kapıya yavaş yavaş vurdu. Hiçbir şeyi incitmek istemiyor bu kız. Kalkıyorum kızım dedi az sonra dedesi. Mutfağa gidip ıbrıkla geldiğinde, Salih dede de çıkmıştı odasından. Torununun alnından öptü ilk önce.. şahika doğduğu günden bu yana, tam onyedi yıldır her sabah anlından öperdi. Şahika ısıttığı suyu dedesinin ellerine dökerken, yaşlı adama büsbüyük bahtiyarlıklar veriyordu. Dualar okuya okuya abdest aldı Salih dede. Namazını kılmak için odasına gitti sonra. Şahika da odasına gidip yorganını ve yatağını toplayıp yüklüğe yerleştirdi. Gözlerinin siyahlığı geçmişti neredeyse. Pencerenin önündeki divana oturdu tekrar. İki gelincik kuşu bahçedeki erik ağacının dallarında birbirlerini divtiyordu. Seviverdi onları. Yavaş yavaş uyanan evlere baktı. Kış olsa şimdiye bütün bacalardan dumanlar fışkırır, havada duman deryası peydah olurdu. Yazın ortasında kışı hayal etti bir an. Kışı da severdi o. Bütün mevsimleri, bütün güzellikleri severdi. Belki bunun içindir, herkeste onu severdi. Herkesin kızı gibiydi o ve her gencin gönlünden geçen yardı Şahika. Köyü seyrederken bütün bunlardan habersizdi belki, ama insanların kendisine bakarken gözlerindeki ışığı yakalardı mutlaka. Tam bu ara bir isim takıldı aklına. Üç gündür her sabah köyü seyrederken bu ismi hatırlayışını garipsedi. Yanaklarının yandığını hissetti. Bir de yüreğinin gizlice canlanışını. O ismin uyuduğu yöne doğru baktı. Utandı hemencecik. Teyzesinin oğlu Halil, ;İsmet abim bir tanedir, eşi benzeri yoktu; der dururdu yanında. Bir daha baktı o yöne doğru. Daha çok utandı. Üç gündür neden utanıp durduğunu düşündü; üç gündür neden heyecanlandığını. Güneş şen şakraktı artık. Sıcaklığını çoktan yaymaya başlamıştı. Şahika utana utana güneşe baktı.

[size=18px]Sevmek utanmaktır Şahika. Utandığın zaman ne güzel oluyor şenliklerin. Sevmek şenliktir Şahika. Başının üzerinde her an yıldızların uçtuğuna inanmaktır sevmek. Bazen de mağmaların içinde kalmaktır bunu da biz biliriz ancak Şahika. [/size]
Annesiyle birlikte kahvaltıyı hazırladılar. Kardeşi Şuayip onu görür görmez;günaydın, çağın güzeli; dedi. Lisede okuyordu Şuayip; deli dolu bir çocuktu. Bütün aile ferleri gibi en çok sevdiği varlık Şahikaydı. Bir gün dahi kıskanmadı ona gösterilen sevgiyi; aksine ona gereken değer verilmez diye korkar dururdu o gencecik yüreğiyle. Babası odaya girdiğinde baba bak, senin kızın yine ışık gibi; dedi, gülüştüler hep beraber. Salih dede kızın doğumunu hatırlamış ve iç çekmişti derinden. Kahvaltı bitince baba oğul tarlaya gitmeye hazırlandılar. Salih dede minderin düştüğünü belli edercesine oturuyordu. Anne damda bağlı duran ineği sağmaya gitti. Şahika da bulaşıkları yıkamak için davrandı.

Göğü de yıka Şahika. Hatta gördüğün bütün yüzleri de yıka. Elin yedi beyza gibidir senin. Dokun şaibeli varlığımıza da nurlandır bizi.

Öğlene doğru güneş dünyaya daha fazla yaklaşmış, o günlere kadar görülmemiş bir sıcak başlamıştı. Yaşlılar yağmur sıcağı bu dediler. Şahika anasıyla birlikte sıcağa rağmen, eyvandaki taş fırını yakmışlar, ekmek yapacaklardı. Şahika için bambaşka alemin zamanı gibi gelirdi ekmek yaptıkları gün. Komşularla birleşirler, hep birlikte hamur yoğururlar; hamur kabarıncaya kadar erik ve zerdali ağacının gölgesinde otururlar; çay içerler, muhabbet ederlerdi. Şahika için ekmek bayramıydı bu günler. Fakat bugün komşuları çağırmak istemedi herhalde. Yalnızdı ve bütün her şey gibi yalnızlığı da sevecekti bugün.

Şahika elindeki sopayla fırının közlerini karıştırdı. Yüzü fırının alafından kıpkırmızı olmuş, cennet güneşlerinden ısınmış gibi bir ilahiliğe ulaşmıştı. Anasının getirdiği, dışları simsiyah olmuş hamurlarla dolu kapları önce fırının ağzına koyuyor, elindeki sopayla fırının içine itiyordu. Kapları yerleştirip fırının ağzını bir tenekeyle kapattığı sıra da üstteki yoldan geçenler olduğunu fark etti.

Bakmadan utandı zaten, baksa kimbilir ne kadar utanacaktı. Utana sıkıla kaldırdı o güzel başını. Teyzesini oğlu Halil ile İsmet idi geçenler; kahveye gidiyorlardı. Bir an İsmetin gözlerine değdi ruhu; İsmetin ruhu zaten onun gözlerindeydi. Alnından, o al al olmuş yanaklarından terler daha hızlı akaya başladı. Şaşırdı ilin, elindeki sopayı koyayım derken fırının ağzına kapalı duran tenekeyi düşürdü. Kimbilir, yardım bekliyordu melekliğinden. Halil kolay gelsin abla; dedi yüzüne İsmetten aldığı tebessümlerle. Şahika zar zor sağol; diyebildi. Başka zaman olsa konuşurdu Halil ile, bir tek kelimeyle kalmazdı. Ama şu an zamanın mahşeri onun dünyası kadardı ve o mahşer o kadar tenhaydı ki başka kelime edilemezdi; edilse dahi kıymeti olmazdı. İsmetin gönlünden de geçti bir kelimelik ferman. Ferman eyledi sevda temmuz sıcağında.

Güneştir misalin Şahika. Sevdadır değdiğin. Yanmak çağrısıyla girilir o kapıdan, kül olmak şartıyla da çıkılır. Sen ki yüreği gül dolu olansın. Sevda sende gül kokar Şahika.

Annesi eve girmişti, Şahika ise zerdali ağacının gölgesine çömelmiş, fırının ağzından çıkan alafa dalıp gitmişti. Yüreğinin, dünyanın canı olan yüreğinin, hızlı hızlı çarpışı anca durmuştu. Dakikalarca ayırmadı gözünü ateşin alafından. Ruhunun alafına baktığı zannettiği İsmeti düşündü önceden hiç unutmamış gibi, önceden hiç yaşamamış gibi.

Şahikaydı işte, gölgede oturuşu, gözlerinin içindeki Leylalardan kalma parıltı, yüzünün allığı, çemberindeki oyasının saçlarını ilkbaharlar gibi süsleyişi, utandığı düşleriyle Şahikaydı. Neydi içinde kaynamaya başlayan? Neydi yüzüne yansıyan bu eşsiz güzellik?

Bekle Şahika; gölgesinde bekle aşkın.

O orda, zerdali ağacının gölgesinde çömelmiş beklerken, babasıyla kardeşi bahçeden döndüler. Babası eve girdikten sonra kardeşi abla, bugün çiçek bulamadım dedi. Şahika kalkıp kardeşinin elini tutup, sadece gülüverdi. Her bahçeye gittiğinde ablasına çiçek getirmeyi adet edinmiş Şuayip için ve nedense ilk defa bugün çiçek bulamamış Şuayip için, bu gülüş yetiverdi bütün üzüntüsünü gidermeye. O da içeri girince , Şahika tekrar çöktü gölgeye ve içinde bir saattir çağlayıp duran ırmağı boşaltmak için baktı ocağın alafına. Sessiz sessiz ağlamaya başladı; hiç kimselere duyurmadı, ve kimseler görmedi gözyaşlarını. Sadece ağaçtaki bir çift gelincik kuşu şahit oldu. Şahit oldular toprağa düşen ve düşer düşmezde toprağın şanı olan gözyaşlarına.

Ağla Şahika, sevda için ağladığın gibi insanlar için de ağla. Çünkü daha görmedin günahkar yanlarımızı. Hep günahsız yanlarımızla yaklaştık sana. Günahlarımıza ağla Şahika. Belki de hiç göremeyeceğin günahlarımız ağla.

İkindiye doğru, tamamen güneşin hüküm sürdüğü gök, yavaş yavaş, koskoca ve siyah bulutlarla doldu. İlk önce yüksekten yüksekten geçtiler; bir saat sonra yerle musaflaşmak ister gibi alçalıverdiler. Bulutların alçalması müjdesiydi yağmurun. İhtiyarların yüzünde yağmurun yağacağını tahmin emenin huzuru vardı. Yaz yağmuru yağacaktı işte, çok kısa sürecek ve bulutlar gideceklerdi usul usul. Yaşlı bir kadın pencereden başını çıkarıp göğe baktı ve bu bulutlar başka dedi.

Yağmur öyle bir şiddetle bastırdı ki zemherilerdekinden bile hırslıydı. Gök ya kahrını boşaltıyordu, ya da yer bu sefer daha başka bir şey istiyordu gökten. Köyün ortasından akan dere de su bir saate kadar yükseldi ve bulanık akmaya başladı. Her şeyi temizlemek için yağıyordu yağmur. Şahikanın gözyaşlarının devamıydı bunlar. Şahikanın yüreğin9den akan günahkar insanlara, bizlere, ağıtlıydı bunlar.

Şahika ise yine penceresine oturmuş, yaz gününde bu kadar hırslı yağan yağmuru seyrediyordu. Bir ara elini dışarı uzatıp yağmura değdi, yüzüne ve saçlarına sürdü yağmuru. Güzelleşiyordu Şahika, yağmurun kokusuyla birlikte göklerin kokusunu duydu. İçinden ömür ömür bulutlar geçti, içinde Kaf Dağına yağar gibi yağdı yağmur. Yağmur olsa bu kız, yani damla damla bölünebilse, yeterdi herhalde bütün kuraklıklara ve bereketlerin kaynağı olurdu.

Yağmura aşıladım sevdamı be Halim Şahika tıpatıp öğlenkine benzeyen bir heyecanla baktı dışarı. İsmet idi Halime seslenen ve duymuştu yağmura aşılanan sevdayı ve görmüştü yağmura sevda aşılayan adamı. Düşünmedi hiç, yağmura sevda aşılanır mı, aşılansa bile yeşerir mi diye. Yağmurdu çünkü, akıp giderdi, kururdu en sonunda. O iki adam yoldan, ıslana ıslana ve hiç acele etmeden, ruhlarını bile yıkamak istercesine geçip gittiler. İkisinin de başları öne eğikti; Sevap alır gibi yürüyorlardı. Onlar görünmez olduktan sonra Şahika yağmura baktı yüzündeki ve bağrındaki sevinçlerle. Hayat bir sözle başka bir hayat olabiliyordu demek?.... Yağmur sevda için bulunmaz bir nimetti demek?....

bir bilsen Şahika, bizlerin üzerine ne çeşit yağmurlar yağıyor Bir bilsen Şahika, senin üzerine yağan yağmurlara ne kadar muhtacız. Bırak yıkasın o iki adamı, kimbilir, sırf senin için yağan bu yağmur.

Akşam yemeğini yiyorlarken yağmurun şiddetinden dolayı elektrikler kesildi. Gaz fenerinin loş aydınlığı bürüdü aydınlığı. Gece; Salih dedenin gecelerine benzedi birdenbire. Şuayip ve Şahika alışık değillerdi böyle gecelere, onlar için zaman değişti. Salih dede eski hasretlerin heyecanıyla konuşmaya başladı. Evin babası hanımından çay istedi; bir de kış gecelerine özgü mısır patlaması. Çay ve mısır eşliğinde eskilerden bahsetti Salih dede. Çok heyecanlı olduğu anlarda Şahika’nın doğduğu günün anlatırda. Yine başlardı keyifle anlatmaya.

Muhtardı o zamanlar. Şahika ha doğdu ha doğacak diye bekleniyordu. Kaymakam haber salmıştı yarın gelsin diye; Salih dede de akşamdan ilçeye inmişti. Meğer köye elektrik gelecekmiş de onun için çağırmıştı kaymakam. Öyle sevinmişti ki Çünkü köye elektriği getirip bırakacaktı muhtarlığı sevinçle köye dönerken, Aklaya tepesinde müjdelemişlerdi torunu olduğunu. Koşa koşa girmişti eve. İlk torunuydu Şahika, ilk göz ağrısıydı. Onu kucaklamış, pencereye götürmüş, Rabbim bir günde iki ışık verdin bana, lakin bu bambaşka bir ışıktır. Şahika olsun adı, ömrü boyunca ışık saçsın demişti. Alnından öpmüştü ve ışıklı kızım; demişti. O günden beri her gün alnından öper ve her gün birkaç kez ışıklı kızım derdi.

Salih dede neşeyle başladığı gibi neşeyle bitirdi. Şuayip ablasının gözlerinin içine baktı. Şahika fıtratına yerleşmiş ve hiçbir insana yakışmayacak kadar güzel olan utanma duygusuyla başını öne eğdi.

Şahika bardakları mutfağa götürüp geri dönerken kardeşi sesine ışıklar doldurarak can güzeli dedi ablasını daha çok utandırmak için. Bütün aile karanlığın içine mevsimler bulmak gayretiyle bakıyordu yağmurun sesini dinleye dinleye. Yaz yağmuru bu kadar uzun sürer miydi diye geçirdi aklından. İsmeti düşündü ister istemez yağmura sevda aşılayan adamı hayal etmek istedi. Sadece bir cümlelik ses doldurdu hayalini; hiçbir suret bulamadı. Gözlerine uyku girmeyecek miydi yoksa ilk olarak? Geceyle mi tanışacaktı? Fakat geceler bulaşamazdı ona. Geceler dokunamazdı. Öyle bir kapadı ki gözlerini, hayat şaşkına dönüyordu nerdeyse.

Sabah olacaktı, oldu. Gece bitecekti, bitti. İsmet rüyasında Şahikayı görecekti, gördü. Şahika rüyasında günahsız yanlarımızı görecekti, tertemiz maviler gördü. Gelincik kuşları uyanacaktı, uyandılar. Hüzün her zamanki gibi olacaktı, oldu. Ve hayat şaşkına dönecekti bir gün, zaman geldi.

Salih dede gözlerini açmadan yarım saat kadar kapının çalınmasını bekledi. Öyle ya, yıllardır böyle uyanır, uyanık dahi olsa yataktan kalkmak gözlerini açmak için, Şahikasının esiri olan her şey gibi, bu kapıdan emredilmesini beklerdi. Namaz vakti geçiyordu ve kapı bu sabah sessizliğin kapısı olmuştu, her sabah ona vuran ellere muhtaç kalmıştı ve bundan sonra hiçbir muradı içeri almayacaktı belki de ve sükutu, bütün mahremiyeti dahil, kabul etmiş gibi duruyordu. Salih dede yetim kalmış hissiyle baktı kapıya. Tereddütlerle kalktı yatağından ve kapıya doğru yöneldi. Kapıya ilk kez bu sabah başka bir el değecekti. Kapı bunu kabullenmemişti; bu yüzden her günkünden daha garip gıcırtılar çıkararak açıldı. Bu sefer evin bütün odalarını birleştiren, güneye bakan tarafı açık olan araya baktı yetimce ve Şahikanın kapısına değince gözleri, kapı matemi homurdanıyordu Salih dedeye. Fesübhanallah deyip yavaş yavaş yürüdü. İlk kez eşyaların kendisiyle münasebete girdikleri düşündü. Ayağının altındaki selvi ağacından yapılmış ince tahtalar, kireçle boyanmış taş duvar ve hele Şahikanın kapısı garip garip, acı dolu sesler çıkarıyordu sanki. Tuhaflıklar ne kadar çoktu bu sabah. Salih dede, Şahikanın kapısının önünde durduğunda, hangi isimle hitap edeyim diye ilk defa düşündü. Önünde durmuştu çünkü yetimliğin, farkındaydı bunun ve o an, yetimliğine en güzel ismi vermeliydi, ki allı yanlı bir yetim olsun. Şahika; diyebildi yetimliğinin adını koymuş gibi kısık bir sesle. Az daha güçlendirip sesini, bir kez daha seslendi. Hiçbir cevap yok Sonunda anladı uyanmayacağını ve kapıyı açıp içeri girdi. Kader onu orda, kapının hemen arkasında, yaşanmış ve yaşanacak bütün anların hesabını soracak, cevabını almadan hemen gidivermek için bekliyordu. Kapı tekrar homurdandı Salih dedenin kulağına ve onu içeri aldıktan sonra tekrar kapandı kapanmasına da, artık sevmeyecekti kendisine dokunan hiçbir eli; sevemeyecekti. Salih dedenin içi ferahlayıverdi, ışıklı kızı yatıyordu işte, ama nedense ilk defa bugün uyanamamıştı Şahika. Uyuyup kalmıştı nedense.

Niye uyanmıyorsun Şahika? Sabahı özlemedin mi bugün? Dedenin dualarını da özlemedin? Neye uyanmıyorsun Şahika? Ne olur uyan Acele et biraz; bak güneş senden önce uyanacak Şahika. Tebessümünden yoksun kalacak bahçedeki gelincik kuşları; İsmet seni göremeyecek şafak sevinçleriyle; deden abdest almayı unutacak belki ve gözlerin olmadan nasıl yetecek umut bizim gibi insanlara bu vakitte. Uyan Şahika; arala kirpiklerini aşkı aralar gibi. Ne olursun uyan Yoksa davetini kabul edeceğiz ömür boyu yalnızlığın. Neye uyanmıyorsun Şahika?

Şahikanın annesi ve babası aynı anda uyandılar. Kalplerinde yıllar yılı bağlı duran kurdelenin kopuverdiğini sezdiler hemencecik. Baba hazır ürpertiler bulmuştu sabah sabah, akşamdan yastığının altına saklamış ve rüyalarıyla beslemişti ürpertilerini. Ana rüyasında korkular görmüştü eke kemiğe bürünen inadına yüzüne kahkahalarla gülen. İki de birbirlerine aynı Salih dedenin duyduğu yetimlik içgüdüsüyle baktılar ve aynı tür garipliklerle çıktılar odadan. Şuayip kapının önüne oturmuş Şahikanın odasından gelen sesi dinliyordu, bakışları anlamsızlığın en kuytu yerine demirlenmişti ve aslında arşın en yüksek katmanından dinliyordu o sesi. Üçü bir an gözgöze geldiler. Ürperti, korku ve anlamsızlık. Üçü birden aynı sebebin imal ettiği ve aynı kuşkunun ürettiği şeyi düşündüler. Anaya Şahika dese biri şu an koparıp atacaktı yüreğini yerinden. Baba daha fazla dayanamadı ve erkenden bitirmek için içindeki acılı ürpertiyi, öle öle Şahikanın kapısına doğru yöneldi ve açıverdi kapıyı.

Salih dede ışıklı kızının başucuna oturmuş Kuran okuyordu, hıçkırıklarını kelimeleriyle denkleştirerek. Şahika yatıyordu yatağında ve gözleri akşamki karanlığın içinde aradığı mevsimleri bulmuştu ve bugüne kadar rastlanmamış parıltılarla doluydu. Şahikanın sevdasında değil de gözlerinde şenlik vardı bugün. Yüzünde hala aydınlık hüküm sürüyordu ve yüzü vatanıydı aydınlığın; ebediyete kadar da vatanı olarak kalacaktı belki de. Dudaklarının tebessümü silinmemişti, dedesine mutluluklar bahşediyordu. Ve saçları İsmetin gecelerine kadar dalgalanabilen saçları Bundan gayri toprağı süsleyecek olan saçları. Anasının hergün dualar ede ede taradığı saçları Onlar Şahikanın cennet rüzgarıyla dalgalanacak saçlarıdır artık.

Şahika ölmüştü. Nedeni, niçini yoktu ölümün. Artık yoktu Şahika. Her şeyini, aydınlığını, yağmurlarını, gülüşlerini, utanmalarını ve gönlünü alıp gitmişti insanların arasından. Hiç kimseye göstermeyecekti gelin olduğu günü. Şahikam, gözlerinin karası kadar yoktur şu dünya dendiğini duymayacaktı ve İsmetin dünyası durmadan küçülecekti. Şahika ölmüştü işte.Artık ne ekmek bayramları vardı, ne de üç gündür başka bir heyecanla çarpan yüreği. Sevdayı bile en lekesiz ve en değerli yerinde bırakarak gitmişti. Çeyizini götürmemişti ama, götüremeyecekti. Belki çeyizi olacaktı imanı, saflığı ve sevdası. Çeyizi olacaktı ardından akıtılan onca gözyaşı.

Öldün mü Şahika? Ölürken de utandın mı? Utancından bakamadın mı Azrailin yüzüne? Ölürken de utandırdın mı zamanını sana adayanları ve sana sığınan yürekleri? Ölüm bile ne güzel duruyor adının yanında; ölüm bile yakıştı sana.

İmsek sela biterken anca uyandı. Doğruldu yatağında ve bekleri ismin söylenmesini. Bekledi o da yetimliğinin ilan edilmesini. Bekledi yağmura aşıladığı sevdasının ölümle nasıl tanış çıktığını öğrenmek için. Ölümün bütün hayatı boyunca sevdasında konaklayacağını bilmek için bekledi. ;Bana telli duvaklı gelin olur musun; diyeceği günün hayallerini yıkmak için de bekledi ve en çok ölümün sevdaya hiçbir zaman galip gelemeyeceğini anlamak için bekledi.

Artık Salih dede hiçbir sabah abdestini sıcak su ile alamayacaktı. Bir daha ışık yakmayacaktı odasında. Şuayip bir daha dağdaki çiçeklerin yüzüne bakmayacaktı. Baba kış gecelerinde mısır patlatması istemeyecekti keyiflene keyiflene, ana hayatı boyunca hergün Şahikanın siyah saçlarını düşleyecekti taramak için. Hayat tıkanıp kalacaktı bir yerde. Kırlangıçlar uçmak için daha çok çırpınacak, kapılar açılmamak için inat edeceklerdi. İmsek bir ömür boyu Şahikam gözlerinin karası kadar yoktur şu dünya” diye diye yaşayacak ve bir adım dahi atıvereyim dese uçsuz bucaksız boşluklara düşecekti.

Yağmur toprağı Şahikaya hazırlar gibi sabana dek yağmıştı. Bu yüzden mezarı çabuk kazıldı Şahika’nın. Cenazeyi büyük bir topluluk alıp götürdü. Cenaze namazı kılınırken Halil, İsmetin koluna girmiş, kimselere belli etmeden dayanak olmaya çalışıyordu. Bilinmesindi İsmetin neden halsiz düştüğü. İsmet zor da olsa, yüreğiyle birlikte, üç avuç toprakla yamadı geride bıraktıklarının acılarını. İsmetin sevdasına toprak iliştiriverdi ve toprak aldı Şahikanın özlemlerini. Salih dede akşama kadar ayrılmadı ışıklı kızının başından. Yakın olduğunu anladı Şahikasına.

Toprak da sevda kadar ağır mı Şahika? Kaç mevsimle daha tanış çıktın orda? İnsanların gözyaşları akıyor mu oraya kadar? Gözlerinin siyahlığı geçti mi? Sevdan toprağa aşılandı mı Şahika? Çünkü yağmurda aşılı bir sevda düşecek bundan gayri üzerine. Ve sensizlik bir namlu gibi duracak ensemizde.


Tuncay Günaydın

22.11.2003
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla