Papatyam Forum - Tekil Mesaj gösterimi - XV ve XVI. ASIRLARDA OSMANLILARDA ILMI HAYAT
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25 February 2008, 12:09   Mesaj No:7

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart XV ve XVI. ASIRLARDA OSMANLILARDA ILMI HAYAT

Tip:

Osmanli ülkesinde gerek sivil, gerekse askerî hayatta büyük ragbet görerek gelisen ilim subelerinden biri de tiptir. Osmanli padisah ve idarecilerinin baska ülkelerden gelen hekimlere olan iltifatlari ile onlara sagladiklari imkhanlar ve Müslüman hekimlerin yetisip çogalmasina hasredilmis hastahânelerin kurulmasi (vakfiye sartlarina göre gayr-i müslim hekim tayin edilemez) tabâbetin inkisafina sebep olmustur. Osmanli tabâbetine hem hastahâne, hem de tip medresesi olarak hizmet eden Bursa Dâru't-Tibbi, Osmanli Devleti'nin ilk saglik tesisidir. Uludag eteklerinde, havadar ve genis bir arazide iki katli olarak insa edilen hastahânenin genis bir bahçesi vardi. Hücre ve salonlarin kapilari bu bahçeye açilirdi. Bu ilk Türk tip müessesesi, kisa zamanda öyle bir söhret kazandi ki, meshur tabiblerden bir çogu buranin kadrosuna dahil olabilmek için gayret sarf ediyordu.

Bilinen kadari ile Anadolu'da Türkçe yazilmis en eski tip kitaplari ancak XIV. yüzyila kadar çikabilmektedir. Eski Anadolu türkçesi döneminde XIII. yüzyildan baslayarak dinî ve edebî ürünlerin yazilmis oldugu gözönüne alindiginda tipla ilgili eserlerin oldukça geç bir tarihte yazilmaya baslandigi görülür. Bunun en önemli sebebi Anadolu Selçuklu Devleti zamaninda bilim dilinin Arapça olmasidir. Anadolu Beylikleri döneminde Türkçe'ye verilen önem artinca dinî ve edebî sahalarda oldugu gibi tip konusunda da Türkçe eserlerin yazildigi görülür. Bu bakimdan burada Aydinoglu Beyligi'nin adini zikretmek gerekir.

Osmanli döneminin ilk Türkçe telif tib kitabi olarak kabul edilen "Havâsu'l-Edviye"yi te'lif eden Ishak b. Murad ile Amasya Hastahânesi bashekimi Sabuncuoglu Serafeddin ve Sultan II. Murad adina 841 (m. 1437)'de "Zahire-i Muradiye" adli büyük tip kitabini yazan Sinoplu Mü'min b. Mukbil, sonradan Osmanli Devleti'ne gelip hizmet eden tabiblerdir.

Fâtih Sultan Mehmed devri, tibbî faaliyet ve gelismeler bakimindan önemli bir devirdir. Fâtih, saglik islerini organize eden ve o günün sartlarina göre çok ileri bir zihniyetin anlayisi oldugu anlasilan Hekimbasilik (Reisu'l-Etibba) müessesesini kurarak, basina Kutbeddin Ahmed'i getirmisti.

Musikî, su sesi ve çiçeklerle de tedavi sistemini gelistiren Osmanli tip dünyasinda yeni metodlarla bazi hastaliklara tedavi uygulandigi görülmektedir. Arastirma alanimizin disinda kalan bu konuda daha fazla teferruata girmeden sadece bazi tabiblerimizin hangi eserleri nasil meydana getirdikleri ve hangi hastaliklara çare bulduklarina kisaca temas edecegiz.

873 (m. 1468)'de Amasya'li Sabuncu oglu Serafeddin b. Haci Ilyas'in, okudugu kitaplarla tecrübelerine dayanarak onyedi bâb üzerine te'lif ettigi tib kitabi dahilî ve haricî tedavi yollarini göstermektedir. Ahmedî'nin "Tervihu'l-Ervah" adli manzum tib kitabi XV. yüzyilin ortalarina dogru yazilmistir. Bu eserde, anatomiye ait kisa bilgiler verildikten sonra birer birer hastaliklarin tedavisinden bahsedilmektedir. XV. asir sonlari ve XVI. asir baslarinda yazildigi tahmin edilen "Yadigâr-i Ibn Serif" adli tibbî eser, havadan, sudan, yiyecek, içecek, spor ve hastaliklarin arâzindan bahseder. Halka göre yazildigi için pek çok nüshasi bulunan bu eserde, özellikle Gelibolu'dan bahsedilmektedir. Bu da müellifin Gelibolu'lu veya oraya yerlesmis bir kimse oldugunu göstermektedir. Eserde, hastaliklarin belirti ve ilaçlarindan bahsedilmektedir. Eser, Ibn Sina'nin Kanunu ile Ibn Baytar'in Müfredat'indan da istifade edilerek kaleme alinmistir.

Daha önce kisaca temas edildigi gibi Osmanli Devleti, dis ülkelerden kendisine iltica eden veya herhangi bir sekilde gelen tabiblere fazlasiyla ragbet gösteriyordu. Nitekim Timurlulardan, Ebu Said'in tabibi Kutbeddin Ahmed (öl. 903 H. = 1497 M.), efendisinin, Uzun Hasan'a esir düsüp öldürülmesinden sonra Osmanlilara iltica etmisti. Osmanlilar, kendisine büyük bir ilgi göstererek yevmî (günlük) besyüz akça üzerinden maas baglamislardi. Bunun disinda ayrica her ayda 20 bin akça gibi gayet yüksek bir meblag vermislerdi. Böyle bir ragbet, disaridan bir hayli tabibin gelmesine vesile olmustu. Nitekim, Sirvan'li Hekim Sükrullah, Hoca Ataullah, Hekim Lâri, Hekim Arap, Tebriz'li Kemal gibi isimler, burada ilk akla gelenler olarak zikredilebilir. Böylece Osmanli bir mânâda disardaki beyin göçünü ülkesine dogru hizlandirmak suretiyle bu bransin kendi topraklarinda inkisaf edip gelismesini sagliyordu.

Bu tabiblerden baska, nebatî tipla mesgul olan Altunîzâde (öl. XV. yüzyil sonlari) ayni zamanda operatörlük yapabilecek bilgi ve beceriye sahipti. Bunun, idrar darligi çekenlere sonda ameliyati yaparak muvaffak oldugunu Sakaik-i Numaniye'den ögrenmekteyiz. Bu arada, XVI. asir baslarinda Necmeddin Mahmud'un "el-Hâdî fî ilmi'z-Zâdî"adli eseri, "Mecmau'l-Mücerrebât" adiyla ve ilavelerle Türkçe'ye çevrilmistir.

Izmitli Muhyiddin Mehmed (öl. 910 H. = 1504 M.), Amasya'li Tabib Mehmed b. Lütfullah ile Haci Hekim (öl. 913 H. = 1507 M.), lugat ilminde Bahru'l,Garaib ve tiptan Kasimiyye müellifi Amasya'li Halimî (öl. 882 H. = 1478 M.'den sonra), tip, matematik ve edebiyatta söhret sahibi olup teshil adli eserini yazan Perviz b. Abdullah (öl. 978 H. = 1570 M.) ve Tabib Tebriz'li Kemal'in oglu olup mesanedeki taslara dair Türkçe bir eser yazmis olan Ahi Ahmed Çelebi (öl. 930 H. = 1523 M.) bu tarihlerde yetismis olan belli basli tabiblerdendi. Bunlardan Muhyiddin Mehmed, Haci Hekim, Kaysunîzâde, Sinaneddin Yusuf ve Ahi Çelebi hekimbasilikta da bulunmuslardi.

Ibn Kemal'in, "Rücûu's-Seyh ile's-Sabâ fi'l-Kuvveti ale'l-Bâ" isimli eseri, Arapça olup Yavuz Sultan Selim'in emri ile kaleme alinmistir. Ihtiyarlarin kuvve-i bahiyyesinin artirilmasina dairdir. Âli Çelebi tarafindan tercüme edilmistir. yukarida adi geçen Mehmed b. Lütfullah'in, II. Bâyezid'in oglu ve Amasya Valisi Sehzâde Ahmed adina "Müfredât-i Tip" tarzinda Arapça bir eseriyle, kendisini himaye eden Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi nâmina yine Arapça onyedi fasil üzerine mafsal hastaliklarina dair diger bir eseri vardir. 911 H. (1505 M.)'de Cerrah Ibrahim b. Abdullah tarafindan Yunanca aslindan tercüme edilmis olan "Alaim-i Cerrahîn" ve 967 H. (1559 M.)'de vefat eden Ilyas b. Isa'nin "Müfredât" isimli eserleri de XVI. yüzyilin ilk yarisina aittirler. Bu arada Atûfî Hayreddin'in (öl. 948 H. = 1541 M.)de "Hifzu'l-Ebdân" isimli bir eseri oldugunu belirtmek gerekir. Bu dönemin tibbî eserlerinden birisi de Yahudi Dotor adinda bir tabibin olup takriben 951 H. (1544 M.)'de ve Hekimbasi Kaysunîzâde zamaninda Kitab-i Asây-i Pirân isimli eseridir. Hekim Dotor'un dede ve babasinin Ispanya'da doktor olduklari belirtilmektedir.

Ele aldigimiz asirlarda, Osmanli dünyasinda tip, eczacilik ve hastahânelerle ilgili büyük bir gelisme görülmektedir. Ser'iyye Sicili kayitlarinda da mesane ve ameliyatlarla ilgili bilgiler bulunmakla beraber biz, konuyu daha fazla uzatmamak için üzerinde fazla durmadik. Bununla beraber Osmanli dönemi Dâru's-Sifalari ve buralarda çalisanlar hakkinda kisaca bilgi vermek ihtiyacini duydugumuzu belirtmek isteriz. Böylece, nazarî tibbin yaninda amelî tibbin gerçeklestirildigi hastahaneler hakkinda da bilgi sahibi olmus olacagiz.

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla