Papatyam Forum - Tekil Mesaj gösterimi - Hz.Muhammed'in(S.A.V.) Hayatı
Konu Başlıkları: Hz.Muhammed'in(S.A.V.) Hayatı
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 February 2008, 10:58   Mesaj No:13

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Hz.Muhammed'in(S.A.V.) Hayatı

3- HÂNE-İ SAÂDET'İN İNŞÂSI ve RASÛLÜLLAH (S.A.S.)'İN HZ. ÂİŞE İLE EVLENMESİ

İnşâsı 7 ay süren Mescid'in bir tarafına Rasûlullah (s.a.s.) ve âilesinin ikameti için odalar (hücreler) yapıldı. Bu odaların sayısı daha sonra dokuza çıkmıştır. Odalardan her birinin genişliği 3-3,5 arşın, uzunluğu 5 arşın, yüksekliği ise bir adam boyu kadardı. Hz. Aişe, Safiyye ve Sevde'nin odaları Mescid'in güneyinde; Ümmü Seleme, Ümmü Habibe, Meymûne, Cüveyriye, Zeyneb bt. Cahş ve Zeyneb bt. Huzeyme'nin odaları ise Mescidin kuzeyinde bulunuyordu. Rasûlullah (s.a.s.)'in hâlen "Kabr-i Saâdet"inin bulunduğu yer, Hz. Âişe'ye tahsis edilen oda idi.

Mescid ve hücrelerin yapımı tamamlanınca, Hz. Peygamber (s.a.s.) misâfir kaldığı Halid b. Zeyd'in evinden buraya taşındı. Evlâtlığı Zeyd b. Hârise ve Ebû Râfi'i Mekke'ye gönderip kendi âilesi ile Ebû Bekir'in âilesini de Medine'ye getirtti. Kendi âilesi, Hz. Hatice'nin vefâtından sonra evlendiği Zem'a kızı Hz. Sevde ile kızları Ümmü Gülsüm ve Fâtıma idi. Kızlarından Rukiyye daha önce eşi Hz. Osman'la birlikte hicret etmişti. Diğer kızı Zeyneb, kocası henüz müşrik olduğu için gelemedi.(145/2) (Zeyneb, Bedir savaşından sonra hicret edebildi)

Ebû Bekir'in âilesi ise, karısı Ümmü Rumân ile çocukları Abdullah, Esmâ ve Âişe'den ibâretti. Bunlarla berâber Zeyd b. Hârise'nin eşi Ümmü Eymen ile oğlu Üsâme de Medine'ye geldiler.

Hz. Ebû Bekir'in kızı Âişe ile Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) hicretten önce Mekke'de iken nişanlanmışlardı. Hicretten 8 ay sonra, Şevval ayında Medine'de evlendiler. Böylece, Rasûlullah (s.a.s.) ile Hz. Ebû Bekir arasındaki mânevi bağ, akrabalık bağı ile daha da kuvvetlenmiş oldu.

Hz. Âişe son derece zeki, bilgili ve kültürlü bir hanımdı. Dinî hükümlerin, Müslüman kadınlara öğretilmesinde büyük gayreti yanında, özellikle Rasûlullah (s.a.s.)'in ev ve âile hayatıyla ilgili bilgileri Müslümanlar O'ndan öğrenmişlerdir. Kendisinden 2210 hadis rivâyet edilmiştir.


4- SUFFE ASHÂBI (ASHÂB-I SUFFE)

Mescid'in bir tarafına da, etrâfı açık, üstü hurma dallarıyla örtülü bir gölgelik, (çardak, suffe) yapıldı. Evi ve âilesi olmayan fakir Müslümanlar burada kaldıkları için onlara "Ashâb-ı Suffe" denilmiştir.

Suffe ashâbı son derece fakirdi. İş buldukları zaman çalışırlar, diğer zamanlarda Mescidde ilim ve ibâdetle meşgul olurlardı. Burası İslâm Târihinde ilk yatılı öğretmen okulu durumundaydı. Bu okulun dershanesi mescid, yatakhanesi suffe, öğrencileri suffe ashâbı, öğretmenleri de bizzat Rasûlullah (s.a.s.) idi. Medine'nin dışında yeni Müslüman olan topluluklara İslâm'ı öğretmek üzere bir öğretmen göndermek gerektiğinde, bunlar arasından gönderiliyordu. Sayıları 70 ile 400 arasında değişen Suffe ashâbının ihtiyaçları, ashâbın zenginleri tarafından karşılanıyordu. Rasûlullah (s.a.s.) her akşam bunlardan bir kısmını kendi sofrasına alır, bir kısmını da ashâb arasına dağıtırdı. Getirilen sadakaları tamamen bunlara gönderir, kendisine gelen hediyelerden de suffe ashâbı için hisse ayırırdı.(146/1) Rasûlullah (s.a.s.)'den en çok hadis rivâyet etmiş olan Ebû Hüreyre de suffe ashâbındandı.


5- FARZ NAMAZLARIN DÖRT REKAT OLMASI

Mirâctan önce Müslümanlar akşam ve sabah olmak üzere iki vakit namaz kılıyorlardı. Beş vakit namaz mirâcta farz kılındı. Ancak, Hicretten önce, akşam namazının farzı üç rekât, diğer vakitlerin hepsi de ikişer rekâttı, Hicretten sonra, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları dört rekâta çıkarıldı. Sefer zamanlarında ise ilk farz kılındığı sayıda bırakıldı.(146/2)


6- EZÂN'IN MEŞRÛİYETİ

Mescid-i Nebi'nin inşâsı bittikten sonra, namaz vakitlerinin Müslümanlara duyurulmasına ihtiyaç duyuldu. Çünkü, namaza erken gelenler vaktin girmesini bekleyip işlerinden kalıyorlar; geç gelenler ise cemâate yetişemedikleri için üzülüyorlardı.

Rasûlullah (s.a.s.) vahiy gelmeyen konularda ashâbı ile istişâre ederdi.(147) Bu konuda yapılan istişâre esnâsında, namaz vakitlerinin "çan veya boru çalınarak, ateş yakılarak, yüksek bir yere bayrak çekilerek duyurulması" teklifleri yapıldı. Rasûlullah (s.a.s.), "çan çalmak Hristiyanların, boru çalmak Yahûdîlerin, ateş yakmak Mecûsîlerin âdetidir." diyerek kabûl etmedi. Bayrak çekme teklifi de beğenilmedi. İstişâre sonunda hiç bir şeye karar verilemedi.

Ensârdan Zeyd oğlu Abdullah, rüyâsında elinde nâkûs (çan) bulunan birini görmüş, namaz vakitlerini duyurmak için bu nâkûsu satın almak istemiş, Rüyâsında gördüğü bu zât ona:

-"Ben sana daha güzelini öğreteyim" diyerek ezân lafızlarını söylemiş. Abdullah uyanınca, Rasûlullah (s.a.s.)'e gelerek rüyasında gördüklerini haber verdi. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

-"İnşâllah hak rüyâdır. Bilâl'in sesi seninkinden gür. Gördüğünü ona öğret. Namaz vaktinde ezânı o okusun", buyurdu. Bilâlin okuduğu ezân, Medine'nin her tarafından duyuldu. Aynı rüyâyı Hz. Ömer de görmüş, fakat Abdullah daha önce haber vermişti.(148) Daha sonra Bilâl, sabah ezânlarına "es-salâtü hayrun minen-nevm" (namaz uykudan hayırlıdır.) cümlesini de eklemiştir.

Ezân, şeâir-i İslâmiye'dendir. Vâcib derecesinde kuvvetli bir sünnetdir. Yalnız rüyâ ile değil, Rasûlullah (s.a.s.)'in sünneti ve daha sonra inen âyetlerle de sâbittir.(149)


7- ENSÂR İLE MUHÂCİRLER ARASINDA KARDEŞLİK

Mekke'li Müslümanlar, dinleri uğrunda bütün servet ve varlıklarını Mekke'de bırakmışlar, Medine'ye hicret ederek muhâcir olmuşlardı. Medineli Müslümanlar, onları kendi nefislerine bile tercih ederek, her türlü yardımı yapmışlar, onların bütün ihtiyâçlarını karşılamışlardı.(150) Fakat muhâcirler, ensâr'a yük oluyoruz, kendi kazancımız yok, diye üzülüyorlardı.

Rasûlullah (s.a.s.) muhâcirlerin bu üzüntüsünü gidermek, aradaki sevgi ve samimiyeti güçlendirmek, herhangi ayrılık belirtisini önlemek için Hicretin 7'inci ayında muhâcirlerle ensârı, Mâlik oğlu Enes'in evinde topladı.(151) Burada, bir muhâciri, bir ensârla kardeş yaparak 90 (veya 360 kişi asarında kardeşlik bağı kurdu.(152) Ensâr, muhâcir kardeşlerini alıp evlerine götürdüler Mallarına ortak ettiler. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'e başvurarak:

-Ya Rasûlallah, hurmalıklarımızı, muhâcir kardeşlerimizle aramızda paylaştır... dediler. Rasûlullah (s.a.s.):

-Hayır, mülkiyet size âit. Muhâcir kardeşlerinizle birlikte çalışacak, mahsûlü paylaşacaksınız... buyurdu.(153/1) İki taraf buna râzı oldular. Kardeşler birbirlerine o derece bağlandılar ki, başlangıçta, zev'il-erhâmdan önce birbirlerine mirâsçı bile oldular.(153/2)

Ensâr'dan Reb'i oğlu Sa'd, muhâcir Avf oğlu Abdurrahman'a:

-Ben malca ensârın en zenginiyim. Rasûlullah (s.a.s.) ikimizi kardeş yaptı. Malımın yarısı senindir. İki zevcem var, dilediğini boşayacağım. Onu da nikâhlarsın... dedi. Abdurrahman:

-Allah malını da, zevceni de sana mübârek kılsın. Benim bunlara ihtiyâcım yok. Sen bana çarşıyı göster... dedi.(154)

Abdurrahman ticârete başladı, kısa zamanda zengin oldu. Muhâcirlerin büyük kısmı ticâretle hayatlarını kazandılar.

Ensâr ve muhâcirlerden belirli kimseler arasında Hz. Peygamber tarafından yapılan kardeşlik, daha sonra "Mü'minler ancak kardeştirler"(el-Hucurât Sûresi, 10) âyet-i celîlesiyle genişledi. Fakat bu kardeşliğin, mirâsla ilgili hükmü, Bedir Savaşı'ndan sonra "...Akraba olanlar (mîrâs hususunda) Allah'ın Kitabında mü'minlerden ve muhâcirlerden daha yakındır.." (el-Ahzâb Sûresi, 6) ve "Allah'ın Kitâbında (mirâs hususunda) hısımlar birbirlerine daha yakındır." (el-Enfâl Sûresi, 75) ayet-i kerimeleri ile kaldırıldı.(155/1) Çünkü muhâcirler, çalışıp ticâret yaparak ilk sıkıntılı günlerinden kurtuldular. Bedir Savaşı ganimetlerinden de yararlandıktan sonra, artık ensârın yardımına ihtiyaçları kalmadı.


8- MÜSLÜMANLARLA YAHÛDÎLER ARASINDA VATANDAŞLIK ANLAŞMASI

Rasûlullah (s.a.s.) Mekkeli muhâcirlerle, Medineli ensârı kardeş yaparak birbirlerine bağladıktan sonra, Medine'yi dış düşmanlara karşı müştereken savunmak üzere muhâcirler, ensâr ve Medine'deki Yahûdîler arasında yazılı bir "vatandaşlık anlaşması" yaptı. Bu anlaşmaya göre:

a) Diyet ve fidyelere ait kurallar, eskiden olduğu şekilde devam edecek:

b) Yahûdîler kendi dinlerinde serbest olacaklar;

c) Müslümanlarla Yahûdîler, barış içinde yaşayacaklar,

d) İki taraftan biri, üçünçü bir tarafla savaşırsa, diğer taraf yardımcı olacak,

e) Taraflardan biri Kureyşle dostluk kurmayacak ve onları himâyesine almayacak,

f) Dışardan bir tecâvüz olursa, Medine müştereken savunulacak,

g) İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla sulh yaparsa, diğer taraf bu sulhü tanıyacak,

h) Müslümanlarla Yahûdîler arasında çıkacak her türlü anlaşmazlıkta Hz. Peygamber (s.a.s.) hakem kabûl edilecekti. (155/2)


__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla