Papatyam Forum - Tekil Mesaj gösterimi - MÜSLÜMANIN DİKKAT EDECEĞİ NOKTALAR
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 May 2012, 15:23   Mesaj No:1

umut

Papatyam Editörü
Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:umut isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1242
Üyelik T.: 19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:61
Mesaj: 13.567
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart MÜSLÜMANIN DİKKAT EDECEĞİ NOKTALAR

MÜSLÜMANIN DİKKAT EDECEĞİ NOKTALAR

MÜSLÜMANIN DİKKAT EDECEĞİ NOKTALAR



Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Aziz ve sevgili Ak-Televizyon izleyicileri ve Ak-Radyo dinleyenleri! Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun... Cumanız mübarek olsun... Allah iki cihanın hayırlarına cümlenizi erdirsin...

Peygamber SAS Efendimiz'in hadis-i şeriflerinden, kur'a ile çıkmış sayfadan bazı hadisleri size nakledeceğim.


a. Kabir Ehline Yapılan İyilik

Okumak istediğim birinci hadis-i şerif, Câbir RA'dan Deylemî'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerif. Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:


RE. 464/3 (Lâ birre efdale min birri ehlil-kubûr, ve lâ yasilü ehlel-kubûri illâ mü'minün) Sadaka rasûlüllàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.

Hani geçtiğimiz günlerde cennet-mekân, rahmetullàhi aleyh Mehmed Zâhid Kotku Hocamız'ı anma toplantıları oldu. Türkiye'de, İstanbul'da, başka illerde, Amerika'da, Avustralya'da, Avrupa'da... Vefat etmiş bir kimseyi, çok sevdiğimiz bir büyüğümüzü anmak güncel faaliyetlerimiz olduğu için, bu hadis-i şerif de ona denk geldi.

Efendimiz SAS buyuruyor ki:

(Lâ birre efdale min birri ehlil-kubûr) "Kabir ehline karşı yapılan iyilikten daha faziletli bir iyilik yoktur. (Ve lâ yasilü ehlel-kubûri illâ mü'minün) Kabir ahalisine ziyareti, ancak mü'min yapar." Onlara ziyaret, yoklama, dua, hediye göndermeyi ancak mü'min olan insanlar yapar. İmanı kuvvetli olan insan yapar.

Biliyorsunuz, birr kelimesi, iyi olmak, iyilik yapmak mânâsına gelen bir kelime... İyilik yapan kimseye de berrün derler. Umûmî mânâsıyla her şeye, herkese karşı iyi davranan, iyilik yapan, iyi muamele yapan kişi demek. Berran bivâlideyhi; annesine babasına iyi muamele yapan, iyi davranan bir evlat demek oluyor.


Peygamber Efendimizin bu hadis-i şerifinde anlatılan, kabir ahalisine, kabirlerde gömülmüş yatmakta olan insanlara yapılan iyilik. "Bundan daha faziletli iyilik olmaz." buyuruyor Efendimiz. Lâ, nâfiyetül-cins'tir. (Lâ birre) "Hiçbir daha güzel iyilik yoktur; (efdale min birri ehlil-kubûr) kabir ehline yapılan iyilikten başka..."

İnsan kabir ehline ne iyilik yapar?.. Kabir ehline bir kere onun namına yapılan ibadetler, hayırlar, bağışlar ona gider. Meselâ, onun nâmına çeşme yapsa, sevabı ona gider mi?.. Gider. Söylemedi?.. Söylemese bile gider.

Çünkü Peygamber Efendimiz'in zamanında Saad isminde birisi, aynen bu durumda Peygamber SAS Efendimiz'e gelmiş:

"--Yâ Rasûlallah, benim annem vefat etmişti. Bana herhangi bir tavsiyesi, vasiyeti yok ama, ben düşünüyorum, onun nâmına bir çeşme yapmak istiyorum. Yapsam, sevabı anneme gider mi?" diye sormuş.

Peygamber Efendimiz de:

"--Evet, gider, sen o hayrı yap!" diye teşvik eylemiş.

Demek ki söylemese bile kişi, geride kalan sevenlerinin onun namına yaptığı bir hayır, bir iyilik, bir bağış, bir güzel yardım sevabı ona ulaşıyor.


Tabii böyle bir şey yapabilir insan. Başka ne yapabilir?.. Kur'an okur, hatim indirir, sevabını ona bağışlar. Artık Hocamız'a okunan Kur'an-ı kerimlerin sayılarını toplayamıyoruz.

Vefatında da öyle olmuştu. Rıza Çöllü Hoca, Hacıbayram minberinden hayretlerini ifade etmişti. Bir de Allah onun dilini dolaştırdı, bin misli fazla olarak söyledi. Allah rakamı fazla söylettirdi, biz de tebessüm ettik. Zaten rakam çoktu ama, o artık bin misli fazlasıyla, binle çarpılmışıyla söyledi. Herhalde onda da bir hikmet vardır dedik.

Tabii Kur'an okumak, tesbih çekmek, salât ü selâm getirmek, onun namına yemek pişirmek, dağıtmak... vs. Bu bir iyiliktir, iyiliğin çeşididir bunlar.


Peygamber Efendimiz hadis-i şerifin devamında bir de işaret buyuruyor ki: (Ve lâ yasilü ehlel-kubûri illâ mü'minün) "Kabir ahalisini ancak mü'min olan kimse yoklar."

Hani sıla-i rahim nedir?.. Akrabaların ziyareti demek, kollanması demek... Kabir ehlinin sılasını, onu ziyareti, ona ikramı ancak iyi mü'min yapar. Bu da nasıl olur?..

Sıla-i rahim nasıl oluyor?.. Akrabaya gidiyoruz, ziyaret ediyoruz:

"--Selâmün aleyküm!"

"--Hoşgeldiniz..."

"--Hoşbulduk amcacığım, dayıcığım, halacığım, teyzeciğim... Nasılsın, iyi misin? Seni ziyarete geldim, ver elini öpeyim!" diyoruz.

"--Allah senden razı olsun..." diyor.

Sıla-i rahimin bir ziyaret mânâsı var, bir de:

"--Al teyzeciğim, al halacığım sana şunu hediye getirdim. Şu parayı al, ihtiyacına harca!.." diye maddî bir ikram ve bağış da olur. Çünkü sıla, aynı zamanda bağış mânâsına geliyor.


Kabri ziyaret de önemli. Peygamber Efendimiz kabir ziyaretini de hadis-i şeriflerinde tavsiye buyurmuş. Kabir ziyaretinin insanın ruhunu incelttiği, kendisi rikkat sahibi ettiği, yâni hassaslaştırdığı, kalbini incelttiği, duygulandırdığı, faydalı olduğu, ibretli olduğu belirtilmiş oluyor hadis-i şeriflerde...

Demek ki vefat eden bir kimse için yapacağımız şeylerden birisi, onu ziyaret etmektir; mümkünse, aynı şehirde ise, kolaysa... Özellikle cuma günü kabir ziyareti sevap. Onu ziyaret etmek lâzım! Bu sıla-i kabir oluyor.

Allah razı olsun İstanbuldaki kardeşlerimiz Süleymâniye Camii'ne giderler, ziyaret ederler. Hocamız'ın kabri de çok güzel bir yerde... Allah ziyaretlerini kabul etsin...


Düzce'de bir imama uğramıştık. Kendisi Bolulu Muhiddin Efendi'nin mürîdânından idi, bizim Hocamız'ın kendi müridi de değildi. Ama mübarek bir zattır diye ziyaretine gitmiş. Ben de Düzce'den geçerken, o imam efendinin camisinde namaz kılmıştım. "Kimsiniz, hoş geldiniz! Allah kabul etsin..." derken, bizim kim olduğumuzu anladı. O da anlattı:

"Birgün Mehmed Zâhid Efendi Hazretleri'nin kabrini ziyaret ettik bir arkadaşla..." dedi. Akşamleyin rüyasına girmiş Hocamız, ziyaret ettiği için teşekkür etmiş. Ertesi gün arkadaşına demiş ki:

"--Mehmed Zâhid Efendi Hazretleri ziyaretimizden memnun olduğunu işaret buyurdu; rüyama girdi, teşekkür etti." demiş.

Karşısındaki arkadaşın da gözleri açılmış, elini dizine hayretle vurmuş:

"--Vay yâhu; benim de rüyama girdi, bana da teşekkür etti." demiş.

Tabii Hocamız (Rh.A)'in kerametleri vefatından sonra da devam ediyor. Allah razı olsun... Allah iyi kullarının yolundan ayırmasın... Onun anılmasında en önde gelen sebep ne?.. Başka insanlar da iyi insan olsun! Bak, Allah'ın sevgili kulu olmak ne kadar iyi. Aradan ondokuz sene geçti, muhabbet artarak devam ediyor. Anmalar, hatimler, zikirler, tesbihler rakamlara sığmıyor yâni... Dünyanın her yerinden sevgi dalgaları, ırmakları, pınarları akıyor; Hocamız'a sevaplar gidiyor. Bunu da yapmanın iyi bir şey olduğunu bu hadis-i şerif gösteriyor.


Kabir ehlini ziyaret etmek, uzaktan okunmuş hatmi ona göndermek; salât ü selâmlar, zikr ü tesbihat yapıp, yetmişbin kelime-i tevhid, binbir İhlâs-ı Şerif okuyup ona göndermek; onun namına kurban kesmek, hayır yapmak, sadaka dağıtmak... vs. Bunların hepsi onun ruhuna gidiyor. Bunları yapanın da iyi bir iş yaptığını, bu hadis-i şerif gösteriyor.

Aziz ve sevgili kardeşlerim! Allah-u Teàlâ Hazretleri hepinizden razı olsun... Bu sevginizden, bu gayretlerinizden dolayı Cenâb-ı Hak da sizi sevsin, büyük mükâfâtlar ihsân eylesin...


b. Ümmetin Başına Gelecek Belâlar


İkinci hadis-i şerife geçiyorum. Peygamber Efendimiz İbn-i Ömer RA'nın rivayet ettiğine göre buyurmuş ki... Tabii İbn-i Ömer deyince, Abdullah ibn-i Ömer hatırımıza geliyor. Büyük sahabi, hadisleri çok rivayet etmiş bir mübarek kimse... Allah şefaatine erdirsin... İbnin-Neccâr kitabına almış. Onun rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:



RE. 464/10 (Lâ büdde min hasfin, ve meshin, ve recfin. Kàlû: Yâ rasûlallah, fî hâzihil-ümmeh?.. Kàle: Neam; izettehazül-kaynân, vestehallüz-zinâ, ve ekelür-ribâ, vestehallüs-sayde fil-haram, ve lübsel-harîr, vektefer-ricâlü bir-ricâl, ven-nisâü bin-nisâ'.) Sadaka rasûlüllàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.

Bu hadis-i şerif, konusu itibariyle daha önemli olduğu için bunu öne aldım. Sayfanın onuncu hadis-i şerifi. Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:

(Lâ büdde min hasfin, ve meshin, ve recfin.) Lâ büdde demek, muhakkak olacak demek. Çare yok, mutlaka olacak demek. "Hasf olacak, mesh olacak, recf olacak; bunda hiç çare yok, muhakkak bunlar olacak."

Hasf ne demek?.. Arazinin yere batması demek.



(Fehasefnâ bihî ve bidârihil-ard) "Kàrun'un kendisini ve evini yere batırdık." diye Kur'an-ı Kerim bildiriyor. Hasefe fiili, yâni bir şeyi yerin dibine geçirmek, batırmak. Hasf, yere batma olacak.

Başka?.. Mesh olacak. Mesh ne demek?.. Bir varlığın, bir insanın sûretinin başka bir hayvan sûretine dönmesi demek. İnsanken maymun sûretine dönüyor, insanken hınzır, domuz sûretine dönüyor. Buna de mesh derler Arapçada... Bu ümmette yere batma olacak, sûret değiştirilip böyle istenmeyen bir kötü hale gelme olacak.

(Ve recf) Recf ne demek?.. Recf de sarsılmak, sallanmak demek. Bu sarsılmadan zelzele kasdediliyor olabilir.



(Yevme tercüfür-râcifeh. Tetbeuher-râdifeh.) "Kıyamet kopacağı zaman yeri şöyle sarsan bir sarsıntı gelecek, arkasından bir sarsıntı daha gelecek." diye Nâziat Sûresi'nde de bu kelime ism-i fâil halinde geçiyor.

Yâni ceza olarak yere batma olacak, sûretlerin çirkin bir sûrete döndürülmesi olacak ve sarsıntı olacak. Çare yok, olacak. Lâ büdde, muhakkak olacak demek. (Kàlû: Yâ rasûlallah, fî hâzihil-ümmeh?..) Sahabe-i kiram şaşırdılar: "Bu mübarek ümmette, ümmet-i Muhammed'de, bizim ümmette de mi olacak bu?.." dediler.

Eski ümmetlerde olmuş. Çünkü eski ümmetlerde Allah'a asi olanların, Alah'ın emrini dinlemeyenlerin maymunlar ve domuzlar haline getirildiğini bildiren rivayetler, hadis-i şerifler, ayet-i kerimeler var. "Bu ümmette de mi olacak yâ Rasûlallah?" diye sordular.


Bu arada bu sûretin değiştirilmesiyle ilgili aklıma geldi. Peygamber SAS'in ashabından iki kişi karı-koca, Kureyş'in baskısından, zulmünden kurtulmak için Habeşistan'a gidiyorlarmış. Hanım rüyasında, kocasının yüzünün simsiyah olduğunu görüyor. "Allah Allah! Bu rüya neye alâmet?.." diye şaşırıyor.

Ertesi gün uyanıyor ki, kocası kendisine:

"--Bak biz buraya hicret ettik, Mekke'den ayrıldık Habeşistan'a geldik. Ben eskiden beri düşünüyordum zaten hristiyan olmayı... Bak burası da hristiyan bir ülke, hükümdar da hristiyan; gel biz hristiyan olalım, rahat ederiz, bu sıkıntılardan kurtuluruz." diye teklif ediyor.

Hanımı da gördüğü rüyayı anlıyor. Demek ki yüzünün rüyada kara olması, bu irtidadından dolayı, İslâm'dan ayrılmasından dolayı... Hanımı onun teklifini reddediyor, kabul etmiyor. Ondan sonra dönüyor Mekke'ye... Cenâb-ı Hak da onu, Peygamber Efendimiz'in eşlerinden birisi olmaya nasib ediyor; dinine bağlılığından dolayı...

Yâni maddeten, mânen kötü işler yapanların yüzleri değişiyor. Böyle bir rüya da aklıma geldi, bu arada onu da söylemiş oldum.


"Eski ümmetlerde olmuş; okuyoruz, dinliyoruz Bu ümmette de olacak mı bu şeyler?" diye soruyorlar. (Kàle: Neam) Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Evet, olacak!"

Ne zaman?.. (İzettehazül-kaynân) Şarkıcı câriye, köle kadın edindikleri zaman..." Her devirde tabii biliyorsunuz çalgı var, eğlence var, şarkı var, türkü var, kadın oynatmak var... Ama bunlar İslâm'da günah... Hiç şüphesiz böyle ahlâksız şeyleri, ahlâksızca olan işleri yapmak doğru değil... İslâm'da bir kadının sesi de muhteremdir, mahreminden başkasının duymaması lâzımdır.

Eski hoca kardeşlerden birisi anlatıyordu: "Biz küçükken İstanbul'da, mahallemizde, sokakta oynardık. Annemiz bizi çağıracağı zaman, cama çıkıp da bangır bangır bağırmazdı; sesim nâmahrem diye... Kapının arkasında bir halka vardı, 'Tak, tak... Tak,tak..." onu vururdu Biz o sesten annemizin bizi çağırdığını anlardık, eve giderdik." diyordu. Eskiden bunlara çok dikkat edilirdi.

Tabii şimdi, İslâm'a göre hareket azaldığından, batı adetleri geldiğinden her şey var. İslâm dinine göre haram olan, yasak olan, çirkin olan, günah olan şeyler de yapılıyor.


Ama yapılınca ne olur?.. (İzettehazül-kaynân) "Eğlence olsun diye, zevk olsun diye şarkıcılar edindikleri zaman..." Bir.

(Vestehallüz-zinâ) "Zinada mahzur görmedikleri, zinayı yapmayı adetâ câiz gördükleri zaman..." Halbuki zina büyük günahlardan birisidir. İslâm'a kişinin ancak namuslu olarak yaşaması vardır. Ancak namuslu bir şekilde, meşrû bir şekilde, nikâh ve düğünden sonra evlenmek vardır. Evlilik dışı, öncesi ilişkiler İslâm'da yasaklanmıştır. Bir âdâb gelmiştir, ahlâk gelmiştir. Ailenin korunması için, bu hususta şiddetli hükümler vardır.

Bu zinayı helâl saydıkları zaman; iki... (Ve ekelür-ribâ) "Ve faizi yedikleri zaman..."

Biliyorsunuz İslâm'da faiz haram. Şimdi medenî kanunda serbest; bankalar var, para yatırıldığı zaman faiz alınabiliyor, yenilebiliyor. Bazıları sermayelerini alıyorlar, oraya koyuyorlar; bir gelir diye onları yiyorlar. Ama İslâm'da paranın çalıştırılması var, ortaklık var. Paranın faize verilmesi, faizini yenilmesi İslâm'da yasak... İslâm ayrı bir iktisàdî düzen getiriyor, dürüstlük getiriyor. Haksız kazancı kökünden, temel felsefesinden engelliyor. "Faiz, birisinin çalışmadan, sırf parası olduğu için aldığı bir şeydir." diyor.

Tabii buna itiraz etmişlerdir. Peygamber Efendimiz faizin haram olduğunu söylediği zamanda da itiraz edenler olmuş. Hattâ demişler ki, Kur'an-ı Kerim'den öğrendiğimize göre:



(İnnemel-bey'u mislür-ribâ) "Alışveriş de faiz gibi bir şeydir. İkisi de bir muamele..." demişler. Ama aynı olmadığından, Allah-u Teàlâ Hazretleri Kur'an-ı Kerim'inde buyuruyor ki:



(Ve ehallellàhül-bey'a ve harramer-ribâ) "Hayır, aynı değildir. Allah alışverişi, ticareti meşrû kılmıştır, teşvik etmiştir, sevaptır, kâr konulabilir; ama faizi haram kılmışır."

Para öyle zahmetsiz kazanılmayacak, çalıştırılacak, ticaret olacak; o zaman meşrû oluyor. Öteki türlü olmuyor. İslâm'ın görüşü bu... İslâm ayrı bir ahlâk sistemi getiriyor ve böyle buyuruyor.

Tabii faizi yiyeceklerini de Peygamber Efendimiz bildirmiş oluyor. Zinayı da mahzursuz gödeceklerini de anlamış oluyoruz ifadelerden. Çalgıcı kadınlar edinecekler, onları dinlecekler, onların etrafında toplanacaklar. Çağıracaklar, kiralayacaklar... Gördüğümüz şeyler.

Türkiye'de az çok yine örften adetten gelme bir sakınma var. Kanunlarda zina da suç olarak zikrediliyor. Kocasını o halde tesbit ederse bir kadın, mahkemeye müracaat edebiliyor. Adam tesbit ederse karısını, mahkemeye veriyor. Bir suç olarak değerlendiriliyor

Sonra faiz yemek... Faiz yemek şimdi kanunlara göre uygun görülmüş ama, İslâm yemeyi uygun görmüyor.


(Vestehallüs-sayde fil-haram) "Harem-i Şerif'te avlanmayı meşrû, mahzursuz gördükleri zaman..."

Biliyorsunuz Harem-i Şerif, Mekke-i Mükerreme'nin çevresi... Oraya giderken ihrama girecek, saygıyla girecek, ibadet duygusuyla girecek... Hayvanlarını avlamayacak, otlarını bile koparmayacak. Hattâ av hayvanını birisine, meselâ; "Bak şurda tavşan var, şunu avla!" diye göstermesi bile doğru değil.

Bu Allah'ın yasak kıldığı bir şey. Mekke'ye mahsus birtakım hürmet kuralları... Ona da aldırmıyorlar, Harem-i Şerif'te avlanmayı da yapmağa başlıyorlar. Demek ki yapacaklar.


Bun şunu gördüm: Hacılar Arafe günü Arafat'a çıktığı zaman, herkes ihramlı... Adamın birisi, çeşme başına yuvarlak aynayı yerleştirmiş, yüzünü sabunlamış, sırtında ihramı, sakalını traş ediyor. Diyorlar ki:

"--Hacı, sakal traş etmek yok burada, ne yapıyorsun?.."

"--Ben anlamam!" diyor.

Alışmış sinek kaydı traş olmağa, "Ben anlamam, benim aklım ermez!" diyor. İyi ama, sen dinin kurallarını kendin koymuyorsun. Buranın, haccın önemli işlerinden birisi bu ihram... İhramın da yasakları var, herkes riayet ediyor; sen ise mahzur görmüyorsun... Mahzur görmediğini görüyoruz.

Demek ki dinin kuralları unutulacak unutulacak, ihramlı iken traş olmayı mahzurlu saymayan acaib hacılar çıktığı gibi, Harem-i Şerif'te avlanmayı da mahzurlu görmeyen insanlar çıkacak.


(Ve lübsel-harîr) "Ve ipekli giyilme olduğu zaman..."

İslâm'da erkeğin ipekli giyinmesi haram... Şimdi serbest, herkes giyiyor hattâ ipekli çok pahalı olduğu için, ipekli gömlek damat gömleği oluyor. Çok pahalı oluyor, çünkü serin tutuyor, çünkü tiril tiril, çünkü güzel... Ama İslâm gösterişi sevmediğinden, tevâzuu teşvik ettiğinden, ayrı bir dünya görüşü olduğundan, erkeğin altın takmasını uygun görmüyor, altın yüzük takmayı uygun görmüyor, ipek giymeyi uygun görmüyor.

Buna da aldırmıyorlar. Bu da artık dinin gevşediğinin bir alâmeti...


(Vektefer-ricâlü bir-ricâl) "Erkekler erkeklerle iktifâ ediyor; (ven-nisâü bin-nisâ') kadınlar kadınlarla iktifa ediyor olduğu zaman..."

Bu da ileride homoseksüellik ahlâksızlığının olacağını bildiriyor. O zaman, Allah bu belâları, cezaları verecek demek.

Peygamber Efendimiz'in şunlar şunlar şunlar olduğu zaman, bunlar olacak dediği şeyler ne?.. Yerin dibine batmak, sûretlerin insan suretinden başka korkunç hayvan şekillerine, çirkin hayvan şekillerine maddeten ve mânen döndürülmesi ve sarsıntı... Demek ki, böyle bu gibi musibetler ileride olacak diye bildiriyor Peygamber Efendimiz.

Sahabe-i kiram şaşırıyorlar: "Bu ümmette de olacak mı?" diye soruyorlar. Eski ümmetlerde olmuş, kural değişmiyor. Yâni Cenâb-ı Hakk'a âsî olunduğu zaman, emirleri çiğnendiği zaman, insanlar günahlara daldıkları zaman, toplumu mahveden kötü huylar yaygınlaştığı zaman oluyor. Kural umûmî... Yhani yahudilerde olmuş, hristiyanlarda olmuş, daha eski ümmetlerde olmuş; şimdi de olabilir.


O halde ne yapması lâzım müslümanların?.. Allah'ın emirlerine riayet etmesi, yasaklarından kaçınması, Allah'ın rızasını kazanmağa çalışması lâzım!

Allah razı olsun, Hocamız'ın bize öğrettiği nedir:



(İlâhî ente maksdî ve rıdàke matlûbî) "Yâ Rabbi, ben senin beni sevmeni, benden razı olmanı istiyorum!"

İskenderpaşalıların, bizlerin temel zihniyetimiz ne, bizim yolumuzun ana esası ne: Cenâb-ı Hakk'ın sevgisini, rızasını kazanmağa çalışmak... Yunus gibi, Mevlânâ gibi, her işi onun için yapmak.

Birisinin iltifatına, alkışına ihtiyacımız yok... İnsanların bizi beğenmesi veya bize kızmasından korkumuz veya isteğimiz yok... İsterse cümle cihan halkı bizi beğensin, biz onların beğeneceği iş günahsa, yapmayız. Alkışlayacaklarsa bile, veyahut maddî menfaat sağlayacaklarsa bile yapmayız. Neden?.. Allah'ın yasak kıldığı günah...

--İç şu içkiyi!..

--İçmem...

--Yap şu kötülüğü!..

--Yapmam...

--Çok para vereceğiz, şöyle olacak, böyle olacak... Boşver!

--Hayır!


(İlâhî ente maksdî ve rıdàke matlûbî) "Yâ Rabbi, ben senin beni sevmeni, benden razı olmanı istiyorum; halk ister memnun olsun, ister olmasın!"

--Ama bak böyle yapmazsan asarız, keseriz, vururuz, kırarız, hapse tıkarız... vs. vs.

Ondan da korkumuz yok. Neden?.. Çünkü biz Allah'ın rızasını kazanmak istiyoruz. Çünkü mahkeme-i kübrâda herkes Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna çıkacak ve yaptığının hesabını verecek.

"--Ey kulum ben sana şu, şu kötülükleri yasakladım; niye yaptın?.. Şu, şu iyi işleri emrettim; niye yapmadın?" diye, Allah soracak.

Yapılmayan iyiliklerden de, yapılan kötülüklerden de bir bir hesap verecek. Nasıl bir bir hesap verecek?.. Zerre ağırlığı kadar, havada uçan toz ağırlığı kadar günah işlemişse, onun cezasını görecek; o kadarcık bir hayırlı iş yaptı, sevap işlediyse, onun mükâfâtını görecek.

--Efendim ben bir şey yapmadım, zulme katılmadım?..

Tamam... Zulme katılmayan bir insan, bir zalimin yaptığı öldürmeye, asmaya, kesmeye, günaha yarım kelimeyle bile destek olsa, yardımcı olsa; onun da cezasını çekecek.


İslâm böyle, hesap böyle... Müslümanın en çok düşündüğü şey, mahkeme-i kübrâda beraat etmektir. Dünyada kanundan, mahkemeden insanlar kaçabilir, kurtulabilir. Veya kanunlar da evrensel insan haklarına da uygun olmayabilir.

Kanunlar, Firavun'un ülkesinde de vardı. Neydi kanun: Erkek çocukların öldürülmesi, kız çocukların öldürülmemesi, sağ bırakılması... Bu da bir kanun, Firavun'un kanunu... Kanun olması, saygın olmasını gerektirmiyor. Kanunun insafa, adalete uygun olması gerekiyor.

O bakımdan, asıl mühim olan Cenâb-ı Hakk'ın sevgisini, rızasını kazanmaktır. Sevgisine, rızasına aykırı hareket ederse ne olacak?.. Ahirette cezasını çekecek, cehenneme girecek.

Ama bir de bu hadis-i şeriften öğreniyoruz ki, hasf olacak, nesh olacak, recf olacak... Yâni yerin dibine geçme, batma olacak; suretlerin hayvan sûretine dönmesi olacak; sarsıntılar olacak, yerin sarsılması, titremesi olayları olacak
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR **********
KALEGÜNEY
Alıntı ile Cevapla