Papatyam Forum - Tekil Mesaj gösterimi - MEDRESELER
Konu Başlıkları: MEDRESELER
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25 February 2008, 12:02   Mesaj No:11

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart MEDRESELER

SEYHÜLISLÂMLIK

H. IV. (M. X.) asrin ikinci yarisinda ortaya çikan "Seyhülislâm" tabiri, fukaha arasindaki ihtilafli meseleleri halledebilen âlimler için, bir seref ünvani olarak kullanilmistir. "Fukaha-yi izâm ve füdelâ-yi fehâmdan sol sahib-i sadr-i iftâya istilâhat-i örfiyyede seyhülislâm denilirdi ki, aralarinda tahaddüs eden münazaa ve mühâsemeden dolayi hall-i müskilât-i enâm eyleye." ifadesi, yukarida temas edilen görüsün dogrulugunu ortaya koymaktadir.

Bu asirdan itibaren, "Islâm" kelimesi, pek çok kelimeye izafe edilerek kullanilmaya baslanmistir. Fakat bütün bu tabirler arasinda sadece "seyhülislâm" terkibi devamliligini muhafaza edebildi, digerleri ise unutulup gitti.

Seyhülislâm tabiri ile birlikte kullanilan öbür deyimlerden bir kismi, dünyevî iktidar sahipleri (bilhassa Fâtimî vezirleri) tarafindan da kullaniliyordu. Ama "seyhülislâm" ünvani, daima ulemâ ve sûfilere has olarak istimal ediliyordu.

Hicrî IV. asrin ikinci yarisindan itibaren, ortaya çiktigini belirttigimiz bu seref ünvanini almaya hak kazananlari üç kategoride toplamak mümkündür. Bunlar:

1. Sadece, kendi zamanlarindaki bir sehir halki tarafindan kendisine bu ünvan verilenler,

2. "Seyhülislâm" ünvani ile her tarafta söhret bulmus olanlar,

3. Fetva ile icazetnâmeyi birlikte verebilen ve bu isimle söhret bulmus olanlar.

Görüldügü üzere, Osmanlilardan önce de varligindan haberdar oldugumuz bu makam ve müessese, Osmanlilarda oldugu gibi resmî degildi. Keza bu müessese, "ilmiye sinifi"nin en üst makami olma gibi bir hüviyet de tasimiyordu.

Osmanlilarin, alti sari askin hükümranlik döneminde "seyhülislâm" ünvaninin ne zaman kullanilmaya baslandigi kesin olarak bilinemedigi gibi, ilk defa bu ünvani alan zâtin kimligi dahi kesin ve net olarak tesbit edilememektedir. Bununla beraber, Fâtih kanunnâmesinde seyhülislâmin ulemanin reisi oldugu açikca belirtilmektedir. Fâtih Sultan Mehmed'in (1451-1481) tedvin ettirdigi kanunnâmede seyhülislâm tabiri, açik ve sarih bir sekilde zikredilmektedir ki, bu da Fâtih ve babasi II. Murad (1421-1451) devirlerinde mezkur ünvanla adlandirilan kimselerin varligini ortaya koymaktadir.

Osmanli Devleti'nde, kendisine sorulan dinî ve ser'î meseleleri cevaplandiran kimseye "müftî", verilen karara da "fetva" dendigini biliyoruz. Nitekim mesihat makami, ilk önce, "mesned-i fetva" veya "mansib-i ifta" gibi isimlerle basmüftilik tarzinda tesekkül etmisti. Bu durumu ile o, bir müddet "kadiasker" ve "muallim-i sultanî" vazifelerine nisbetle ikinci derecede kalmisti. Bunun için müftilik makami, Divan-i hümayun âzaligina dahil bulunan kadiaskerlik makamina göre daha hususî bir vaziyet arzediyordu. Ancak fetva vermek yetkisi Ibn Kemal (1525-1533) ile Ebu's-Suûd (1545-1574) Efendi gibi zevata havale edilince, bu makam daha çok ehemmiyet kazanmaya basladi. Çünkü bu iki kisi, kadiaskerlikte bulunduktan sonra bu vazifeye getirilmislerdi. Bundan böyle "seyhülislâmlik makami", "sadreyn efendiler"in üstünde tutularak "ilmiyye tarikinin reisi ve ser'î mahkemelerin nâziri olmustur. Yukarida adi geçen kudretli zevatin yetismesi,bütün ilmî tevcihatin seyhülislâmlara verilmesine sebep olmustur. Muhtemelen bunun da tesiriyle olsa gerek ki, makam ve mevki itibariyle seyhülislâmlar sadrazamla denk bir seviyede tutulur olmuslardir.

Osmanlilarda, ileri gelen zevat için kullanilan ünvanlarin bir çogu, daha önceki müslüman devletlerde de kullanilmistir. Nitekim, takva sahibi olarak kemal mertebesine ulasan sahsiyeti ve müellefâtinin çoklugu sebebiyle büyük bir ün kazanmis olan Ibn-i Kemal'e, bu özelliklerinden dolayi, Necmeddin Ebu Hafs Ömer en-Nesefî'nin ünvani olan "müfti's-sakaleyn..." lakabi verilmistir. Osmanli döneminde bu tabir, sadece adi geçen seyhülislâm için kullanilmistir.

Ilmiyye sinifinin en yüksek mevkii olan ve "Mesihat-i Islâmiyye" diye adlandirilan bu makamin Osmanlilarda ortaya çikis gayesine yönelik degisik bazi görüsler bulunmaktadir. Bu mevzuda farkli görüslerin ortaya atilmasina sebep ve bu görüslere kaynaklik eden kimsenin J.H. Kramers oldugu ileri sürülmektedir. Filhakika Islâm Ansiklopedisindeki makalesinde bu mevzua temas eden Kramers, Gaudefroy-Demombyn'e dayanarak bazi fikirler ileri sürmektedir. Bunlari, su sekilde siralayabiliriz:

a) Osmanli padisahlari, Misir'da Memlûk sultanlari yaninda bulunan Abbasî halifesinin hâiz oldugu mevkii taklid etmek suretiyle böyle bir müesseseyi kurmus olabilirler.

b) Osmanli ulemâsinin bir dinî reisin baskanliginda teskilâtlanmasi, devletin tebeasi olan gayr-i müslimlerin basinda bulunan patrikligi taklit etmek suretiyle olmustur.

c) Bu müessese, devlette mevcut dünyevî iktidar yaninda, kazaî selâhiyetlerle teçhiz edilmis sûfî-dinî bir an'anenin neticesi olarak da dogmus olabilir.

Zuhurunu, tek ve belli bir sebebe baglama imkâni bulunmayan bu müessesenin kurulusunu, baska dinlerdeki ruhanî riyasetin taklid edilmesi ile izâha kalkismak, tamamen indî bir mütalâa olur. Çünkü Islâmin din ve devlet anlayisi ile Hiristiyanligin din ve devlet anlayisi arasinda büyük farklar vardir. Biri, müntesiblerinden hem dünyevî, hem de uhrevî vazifeler beklerken, digeri sadece uhrevî hizmetler beklemektedir. Bunun için, bu iki müesseseyi birbiri ile mukayese etmek ve hele, seyhülislâmligin, patrikligin bir taklidi olarak ortaya çiktigini söylemek, dogru olmasa gerektir. Nitekim, I. Hâmi Danismend de, bu meseleye temasla söyle der: "Dikkat edilecek noktalardan biri de mesihat makaminin baska dinlerdeki ruhanî reisliklerle mukayesesinin dogru olmadigidir."

__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla