Papatyam Forum - Tekil Mesaj gösterimi - İçin İçin Yanmak...
Konu Başlıkları: İçin İçin Yanmak...
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04 October 2012, 15:48   Mesaj No:1

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart İçin İçin Yanmak...

İçin İçin Yanmak...

Hayatta en çok hissedilmek istenen latifedir sevgi. Eğer bu duygu, hissin etkisi altında
kalırsa mecazi aşka dönüşür, inancın yörüngesine girerse hakikî aşka ulaşır. Sevgi,
his, inanç, aşk arasında ahenkli bir denge vardır. Bu denge kurulamadığı takdirde
beğenme hissi ile sevgi duygusu birbirine karıştırılır. Biri menfaat gözetip ilgi
beklerken, diğeri sadece karşılığın olmasını ister.

Ancak İlâhî aşk farklıdır. O, için için yanmakla başlar. Zararsızdır, çıkarsızdır. Eğer ki
aşk gerçek yönüyle biliniyorsa ateşinde yanmak haz verir. Neticede kül olmak bile
göze alınır.

Aynı pervanelerin yaptığı gibi...

Ateşe biraz fazla yaklaşırlarsa yanarlar. Ama onlar bunu bile bile ateşe koşarlar. Onun
narını hiçe sayarak nuruna atılırlar. Çünkü o ışığa meftundurlar. Bu durum insan
hayatında da değişmez. Tarihte pek çok örnekleri yaşanmıştır. Her ne kadar
günümüzde masalımsı bir etki verse de gönlün, yaşandığı zamanki durumu hissetmesi
gerekir.

En çok bilinenlerden ve anılanlardandır Kays. Yüreğindeki sevda ateşi o kadar
şiddetlidir ki artık Mecnun olarak anılmaya başlanmıştır. O sıfatı kazanabilmek kolay
değildir.

Kays’ı Mecnun yapan yemeden içmeden kesilip, uyku nedir bilmeden dağları,
bayırları aşarak gün boyu Leyla, Leyla diye inlemesi, yer yer haykırması, gözlerinden
yaş yerine kan gelene kadar ağlaması değildir.

Leyla yoluyla Mevlâ’ya ulaşmasıdır.

Mecnun olmak yürek ister, cesaret gerektirir. Kalbin batınındaki diğer duyguları
unutarak hakikî aşkı kazanmaya gayret etmek şarttır. O zaman elem ve teessür veren
mecazi aşk, huzur ve saadet aşılayan hakiki aşka inkılap eder.

Bu sahada kendinden söz ettirenlerden bir diğeri de Hilleli Mehmet’tir. Aşkın tellalı
olmuş, beyitlerinde yüreğini ortaya koyarak asıl sevginin nasıl olması gerektiğine
örnek teşkil etmiştir. İçinde taşıdığı korun bedenini yakmasından zevk duyarcasına
yaşamıştır. Gönlünün cayır cayır yanmasından adeta mest olmuştur.

Çünkü ona göre aşkın azabı lezzet verir. Hatta daha da ileriye giderek hissettiği hazzın
artması için duaya başvurur.

Mecnun’da aynı hali yaşamıştır. Kabe’nin duvarına yüzünü gözünü sürerek, kalbinde
taşıdığı aşkın bedenini, ruhunu aşması göz pınarlarını çağlatmıştır. Yakarışına bu
etkileyici halle devam etmiştir ki duâlarının kabule karin olması için bu hali sebep
ittihaz edilsin diye.

Fuzuli de kendine yakışanı yapmıştır.

“Ya Rab bela-yı aşk ile kıl aşina beni,

Bir dem bela-yı aşkda etme cüda beni.”

İşte bu yakarışlar neticesinde aşk hakikî muhatabını bulmuştur. Çünkü besledikleri o
yanıcı ve yakıcı duygunun fâni biri için olması gereksizdir. Bu sebeple mecazi aşk,
İlâhi aşkla bakileşir. Maşuk-u Ezeliye yöneldiklerinde kalplerinin huzur bulduğunu
anlarlar ve sevgiyi yücelten sırrı hakiki aşkla birleştirirler.

Hayatın bu ince noktasına Bediüzzaman Said Nursi de dikkat çekmiştir. Kalbin
ayine-i Samed olduğunu, oraya sadece İlâhî aşkın girmesi gerektiğini, ancak o vakit
kalpteki ıztırabın biteceğini söyler. Çünkü mecazi aşklar kalbe acı verir. Kalbi kalp
yapan içinde ism-i Samed’in ışıklarını taşıyor olmasıdır. Oranın değeri, kıymeti layık
olduğu verildiği zaman ortaya çıkar. Aksi takdirde basite indirgenmiş olur.

Hayatta en olunmazı yaptıran sevgi dolu bir kalptir. Onun varlığı güç verir cesede,
hazza sokar ruhu. İnsan sevdiği nispette güçlüdür. Taşıdığı sevgiyi hakiki olana
ulaştırma emelindeyse azimlidir. Bu sağlanırsa işte o zaman gerçek mutluluğa erişir.
Mecazi aşklar gün gelip biteceğine, insana elem verip teessürata sürükleyeceğine, en
önemlisi bedeni ve ruhu ızdıraba sokacağına göre ebedi olana yönelmek gerekir. Geç
olmadan gönle giren sevgiler ince bir elekten geçirilmelidir. Kalbin hiç düşünülmeden
yitirilen değeri gerçeği bularak yükseltilmelidir. Buna da ancak O’nun esmasının
cilveleri, ayineleri, mühürleri görülerek, bilhassa Cemal ve Vedud isimlerinin
tecellilerine aşina olunarak ulaşılır.

İşte o zaman hayattaki her hal mutluluk verir insana. Müzeyyen, Cemal, Hayy
mührünü taşıyan çiçeğin solması, Bedi, Münşi, Mülevvin imzasına haiz olan kuşun
ölmesi, eşrefi mahlukat mertebesindeki insanın vefat etmesi... yaşanan hiçbir olay
elem vermez, ümitsizliğe düşüremez. Çünkü fanilikte meftun olunan, hakikiye
ulaştırıldığı için bakiye tebdil etmiştir.

Bu durumda firaklar yakmaz insanı. Bilir ki ebedi bir diyarda saadet içinde buluşmak,
hiç yitmeden birlikte olmak mümkündür. Çünkü gönüllere hitap eden biri vardır.
O’nun istemesi yeterlidir. O vakit ne aşılamaz denilen engellere maruz kalır insan, ne
de acılardan yıpranır. Çünkü tek gereken O’nun istemesidir. Önemli olan O’nun
rızasını kazanabilmektir.

Bu bilindiği ve uygulandığı takdirde mecazi sevgi aşka, üstelik hakiki olana
yükselmeye yol bulur. Orada firaklar yerini vuslata bırakır. Beşer kemale erer. Ruh
mutmain olur. Hilkatin manasını insan asıl o zaman anlar.

Böyle bir kişi İlâhî aşka meyledince kainatın kilidini açacak tılsımlı bir anahtar olur.
Çünkü gizli olan Esma-i İlâhi’nin cilveleri ancak hakiki nazarla bakan göze görünür.
Onlardaki harika sanatları ise taşıdığı muhabbeti ebedî olana yönelten anlayabilir.
Zaten insan da bunun için yaratılmıştır.

O vakit her gönül baharı yaşar ve baharı yaşatmaya meyyal olur.
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla