Papatyam Forum - Tekil Mesaj gösterimi - Yardım ve Dayanışma Ahlâkımız
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 18 October 2013, 10:57   Mesaj No:2

umut

Papatyam Editörü
Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:umut isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1242
Üyelik T.: 19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:61
Mesaj: 13.567
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yardım ve Dayanışma Ahlâkımız

Malı korumaya almanın yolu

İnfak etmekle mal elimizden çıkmış olur, ancak gerçekte ahiret hesabımıza sevap ve rahmet olarak kaydedilir. Hem de bir iyiliğe karşılık en az on sevap işlenerek. Bunun bire yüz, bire yedi yüz ve daha fazlasının olması da söz konusudur. O hep derdine düştüğümüz malın ve canın sahibi yüce Rabbimiz buyuruyor ki:

“Ey iman edenler! Size, sizleri elim bir azaptan kurtaracak ticareti göstereyim mi? Allah’a ve Rasulüne iman eder, mallarınız ve canınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Böyle yaparsanız Allah sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere, Adn Cenneti’ndeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.” (Saff, 11-12)

Zeyd b. Eslem r.a. anlatıyor:

“Malını güzel bir borç olarak Allah’a verecek kimse yok mu?” ayeti nazil olunca, Ebu’d-Dahdah, Rasulullah s.a.v.’e gelerek,

– Anam babam sana feda ey Allah’ın Rasulü, Allah’ın kimseden ödünç almaya ihtiyacı olmadığı halde bizden ödünç mü istiyor, diye sordu.

Hz. Peygamber s.a.v.,

– Evet, O, vereceğiniz bu ödünç şey ile sizi cennete koymak istiyor, buyurdu. Ebu’d-Dahdah,

– Ben Rabbime bir ödünç verecek olsam, o da bana ve çocuklarıma cenneti garanti ediyor mu, diye sordu.

Rasulullah s.a.v.;

– Evet, buyurdu. Ebu’d-Dahdah;

– Bana elini uzat, dedi. Rasulullah s.a.v. elini uzattı. Ebu’d-Dahdah da Efendimiz’in elini tutarak:

– Benim iki tane hurma bahçem var. Birisi Medine’nin üst bölgesinde, diğeri de alt mevkiinde. Vallahi bunlardan başka bir malım da yok. Bu iki bahçeyi Allah için veriyorum, dedi. Rasulullah s.a.v.:

– Onlardan birisini Allah için sadaka olarak ver, diğerini de kendinin ve çocuklarının geçimi için ayır, buyurdu. Ebu’d-Dahdah:

– Ya Rasulallah! Seni şahit tutuyorum: Ben içinde altı yüz tane hurma ağacı bulunan bahçelerimin en iyisini Allah için ayırdım, dedi. Rasulullah s.a.v.:

– Allah da buna karşılık olarak sana cenneti verecek, buyurdu.

Ebu’d-Dahdah bunun üzerine kalkıp hurma bahçesine gitti. Hanımı ise çocuklarıyla birlikte bahçede dolaşıyordu.

Ebu’d-Dahdah hanımına şu manada bir şiir okudu:

– Rabbim seni hayır ve doğru yola ulaştırsın. O bahçeden sevgiyle ayrıl. Ben onu kıyamet günü karşılığını vermesi için gönül hoşluğu ile Rabbime verdim. Kendin ve çocukların iyiliği için oradan ayrıl. Hiç şüphesiz insanın en hayırlı azığı ahirete gönderdikleridir.

Bu sözler üzerine hanımı:

– Alışverişin hayırlı olsun. Allah satın aldığın şeyi sana mübarek kılsın, dedi.

Sonra o da şiir şeklinde kocasını övücü sözler söyledi. Mallarının Allah Tealâ’ya verilmesine son derece sevindi. Hemen çocuklarını bahçeden çıkardı. Hatta o esnada çocukların aldığı hurmaları da attırdı. Ebu’d-Dahdah’ın bu yaptığına karşılık olarak Rasulullah s.a.v.;

– Ebu’d-Dahdah için cennette nice meyve dolu ağaçlar ve genişçe yerler ayrıldı, buyurdu.” (Kurtubî)

İyilik ve hizmette sıra

Önce kendimizden sorumluyuz. Nefsin, yeme içme gibi maddi ihtiyaçlarını görmek vazifemiz olduğu gibi, onu terbiye edip manevi kirlerden temizlemek de ihmal edilmeyecek bir görevdir. Sonra, sırasıyla ailemiz, çocuklarımız, yakın akraba ve kapı komşularımız gelmektedir.

Ailemizden sonra ilgi, iyilik ve hizmet sırası akrabalık bağımız bulunan fakirlerdedir. Yardım ve iyilik yapılacak fakir akraba olunca iki yönlü sevap vardır: Birisi sadaka sevabı, diğeri de akrabayı gözetme sevabıdır.

Akrabadan sonra kapı komşularımız hak sahibidir. Maalesef günümüzde bu konu çok ihmal edilmektedir. Kendisiyle aynı binada oturduğu fakire ilgisiz kalıp, mahalle veya şehir dışındaki fakirlerin derdine düşen zengin hata etmektedir. Yine elinin altında çalıştırdığı işçileri zekâta muhtaç iken, onların ücretlerini düşük tutup haklarından kesen, bu parayla her sene nafile hacca veya umreye giden, dışarıdaki hayır kurumlarına bağışlarda bulunan, adını duyurmak için bir sürü israf ve masraf yapan işveren de hata içinde olup, sorumludur.

Hz. Aişe validemiz Rasulullah s.a.v. Efedimiz’e iyilik ve ikrama hangi komşudan başlayacağını sorunca, Efendimiz s.a.v. ona şu cevabı verdi:

– Kapısı sana en yakın olan komşudan başla.” (Buharî)

Kapı komşu demek, yüz yüze geldiğin ve sürekli halini gördüğün kimse demektir. Bunun içine her gün beraber olunan iş, yol, ders ve sohbet arkadaşları da girer.

Hz. Rasulullah s.a.v.’in şu uyarıları çok dikkat çekicidir:

“Komşusu aç iken kendisi tok olan kimse, kâmil (olgun) mümin değildir.” (Buharî, Hâkim)

“Cibril bana komşu hakkında o kadar tavsiyelerde bulundu ki, komşuyu komşuya mirasçı yapacağını zannettim.” (Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî,)

Allah’ın özel himayesine girmenin yolu

Bir kimse dünya ve ahirette işlerinin güzel olmasını, kazancının artmasını, dağınık işlerinin toplanmasını, gönlünün rahatlamasını, akıbetinin hayırla sonuçlanmasını istiyorsa, muhtaç bir müminin yardımına koşsun ve onun işlerine yardımcı olsun. Çünkü o mümin kardeşinin işleriyle uğraşırken, Allah Tealâ da onun işlerini üstlenir ve ona özel olarak yardımda bulunur.

Nitekim şu hadis-i şerif, bu meyanda söylenmiştir:

“Kim bir müminin dünya sıkıntılarından birisini giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birisini giderir. Kim mümin kardeşinin ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve ahirette ayıplarını örter. Bir kul din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece Allah da onun yardımında olur.” (Ebu Davud, Tirmizî)

Bir insanın işlerini Allah Tealâ üstlenirse, onun dünya ve ahirette yüzü güler. ‘Bana ne başkalarının işinden!’ demek, müminlerin ahlâkı değildir. Güzel ahlâk, Allah için başkalarının yükünü çekmek, derdiyle dertlenmek ve onları sevindirmektir. Bu öyle bir faziletli iştir ki, Efendimiz s.a.v. onun kıymetini şöyle belirtmiştir:

“Bir mümin kardeşimin ihtiyacını görmek için yürümem bana şu mescitte (Mescid-i Nebevî) oturup bir ay itikâfa girmekten daha sevimlidir.” (Taberanî, İbn Ebi’d-Dünya)

İyilik mala bağlı değildir

İyilik çeşitlerinden biri de, insanın kendisine karşı kusur işleyeni affetmesidir. Bir mümin kardeşini Allah için sevindirmek isteyen kimse, onun elinden ve dilinden gördüğü haksızlıkları affederek ahirete kalmış alacaklarından vazgeçip kendisine bir ikramda bulunabilir. Bu da bir infak ve hayır çeşididir. İşte bir örnek:

Rasulullah s.a.v.;

– Sizden birisi, Ebu Damdam gibi olamıyor mu, diye sordu. Sahabiler;

– Ebu Damdam ne yapardı, diye sorduklarında Efendimiz s.a.v.:

– O her sabah şöyle derdi: Bugün bana zulmedene (gıybetimi yapıp haksızlık edene) hakkımı bağışladım. Bana vurana vurmayacağım, sövene sövmeyeceğim, zulmedene zulüm etmeyeceğim.” (Ebu Davud)

Dünyadaki alacağından vazgeçmek de bir iyilik çeşididir. Bu konuda hadiste şu güzel örnek anlatılır:

“Sizden öncekiler içinde yaşamış bir adam hesap için ilahî huzurda durduruldu. Kendisinin (imandan başka) hayır sayılacak hiçbir ameli yoktu. Ancak o zengin birisiydi, insanların arasına karışır onlara borç para verirdi. Hizmetçilerine de:

– Borcu almak için gittiğiniz kimseyi zengin bulursanız verdiğimizi alın. Eğer eli darda ise almaktan vazgeçin. Belki bu sebeple Allah Tealâ da bizim kusurlarımızdan vazgeçer, diye talimat verirdi. Onun bu ameline karşılık olarak Allah Tealâ meleklerine:

‘Biz bağışlama konusunda ondan daha fazla hak sahibiyiz; onun kusurlarından vazgeçin!’ buyurdu.” (Müslim, Tirmizî, Hâkim)

En küçük bahanelerle kullarının en büyük kusurlarını affeden Rabbimize sonsuz hamd ve sena olsun.

Asıl yardımlaşma

Cenab-ı Hak, “İyilik ve takvada birbirinizle yardımlaşın; günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” buyurmaktadır. (Maide 5/2). İnsana yapılacak en büyük iyilik, onun kalbini iman, ihlâs ve güzel ahlâkla süslemek, ruhunu huzura ulaştırmak, nefsini manevi kirlerden temizlemek ve onu edeple zengin yapmaktır. Bu hizmet, insanın hem dünyasına hem ahiretine ait bir iyiliktir. Bu onu dünyalık bağından, nefsin esaretinden, şehvet ve şöhretin zilletinden kurtararak gerçek hürriyetine kavuşturmaktır. Yüce Allah’ı seven ve insanın kıymetini bilen gerçek dostların ve babaların yaptığı budur. Başta peygamberler olmak üzere bütün kâmil insanlar, insanlık ailesine bu hizmeti sunmak için mallarını ve canlarını ortaya koymuşlardır.

Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur:

“Bir baba çocuklarına, güzel terbiyeden daha değerli bir hediye vermemiştir.” (Tirmizî, Ahmed, Hâkim).

Bir diğer hadiste şöyle buyrulur:

“Sadakanın en faziletlisi, müslüman bir kimsenin hayırlı bir ilmi öğrenip onu müslüman bir kardeşine öğretmesidir.” (İbn Mâce)

Tabiûn büyüklerinden Hasan el-Basrî rh.a. şöyle der: “İlimden bir bölüm öğrenip onu bir müslümana öğretmem bana bütün dünyanın benim olup, onu Allah Tealâ’nın yolunda harcamamdan daha sevimlidir.” (Nevevî)

İyilik yapana karşı görevimiz

Mümin kardeşleri tarafından ihtiyacı görülen veya kendisine bir iyilik dokunan kimse, önce bu vesileyi yaratan Rabbine şükretmeli, sonra da iyilik sahibine teşekkür ve hayır dua etmelidir. Edep budur.

Efendimiz s.a.v. şöyle uyarmıştır:

“İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allah’a şükretmiş olmaz.” (Ebu Davud, Tirmizî, Ahmed)

Her iyiliğe karşı, mümkün olan bir karşılıkta bulunmalıdır. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bu konudaki edebi şöyle belirtmiştir:

“Kim size bir iyilikte bulunursa, onun iyiliğine karşılık bir ikramda da siz bulunun. Eğer kendisine verecek bir şeyiniz yoksa onun için hayır dua edin ki bir karşılık vermiş olasınız.” (Buharî, Ebu Davud, Nesaî, Hâkim)

Fakir, zengine karşı yapmacık hareketlere ve yağcılık türü sözlere girmemeli, zenginin karşısında başını eğip belini bükmemelidir. Selamla yanına girip hayır dua ile çıkmalıdır. Kibirli, kendini beğenen, ekşi suratlı insanlara ihtiyaç arz etmemelidir. İhtiyacını arz etmek için, güleryüzlü, tevazu sahibi ve mert insanları seçmelidir.

Yüce Allah, adeta bazı insanları hayır yapmak için yaratmıştır. Onların bütün derdi başkasının derdini dindirmektir.

Yüce Mevla’dan bu sıfatı isteyelim. Şu gök kubbenin altında hoş bir seda bırakmak ne kadar güzeldir.
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR **********
KALEGÜNEY
Alıntı ile Cevapla