Papatyam Site Yöneticisi
Durumu:
Papatyam No :
1546
Üyelik T.:
11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Mesaj:
1.864 Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir!
|
Yaşam Bu Mudur?
Yaşam Bu Mudur?
Yaşam Bu Mudur?
Yaşadığımız şu hayat ne kadar bizim hayatımız? Hiç düşündünüz mü? Günlük yaşamımız çok mekanik, çok yüzeysel. Hergün ofislerine, işyerlerine giden, çoğu istemedikleri halde sevmedikleri İşlerde çalışan insanlar bu mekanik, yüzeysel yaşamın dişlileri gibi. Onların iş dışında yaptıkları da kendilerinden kaçmanın bir yolu veya kendi kendilerine kalabilmenin sıkıntılarından uzaklaşma çabası.
Acılarını unutmak, korkularını hatırlamamak için alkole, uyuşturucuya, cinsel coşkuya, ritüellere, futbol maçına, ihtiyaç duyuyor ama bu etkinlikler bitince korkuları da, acıları da bıraktığı yerde onu bekliyor. İnsan herşey için vakit bulabiliyor fakat kendini bilmek yönünde ne bir çabası ne de zamanı var.
Birçoğumuz bağımlıyız. Bu bağımlılıklarımız bizi mekanik kölelere dönüştürmüş. Kimimiz işimizin, kimimiz servetimizin, paramızın, kimimiz karımızın, kocamızın, çocuklarımızın kölesiyiz. Hep birşeylere, birilerine, bir yerlere bağımlı olmak istiyoruz. Bağımlılıkta güven arıyoruz. Bazen malda, mülkde, bazen bilgide güvenlik arıyoruz.
Bilgi sahibi olarak güç ve konum elde etmek dolayısıyla bilgiyi bile kendi kişisel çıkarlarımız için kullanmak istiyoruz. Bütün hareketlerimiz, bütün yaptıklarımız, bütün düşüncelerimiz BEN MERKEZLİ. Yarattığımız dünyaya önyargısız bakamıyoruz. Çirkin, gürültülü, açgözlü şehirler gün geçtikçe daha da büyüyor ve biz yarattığımız şeyin en doğrusu olduğunu düşünüyoruz.
Doğanın sunduklarını hiç bitmeyecek, hiç tükenmeyecek gibi bir zorbalıkla kendi aç gözlülüğümüz için sonuna kadar kullanıyoruz. Yolda yürürken, bir yerde oturup dinlenirken kafamızı kaldırıp gökyüzüne bakmıyoruz, ağaçları, bitkileri, çiçekleri görmüyoruz.
Kaldı ki bakarsak bile önyargılıyız, ondan nasıl yararlanacağımızı, kendi çıkarımız için nasıl kullanacağımızı düşünerek bakıyoruz. Biz özgürlüğü sadece her istediğimizi yapabilmek olarak algılıyoruz. Yapmak istediklerimiz ise sıradan, sığ ve son derece yüzeysel şeyler. Kendimizden, çatışmalarımızdan, korkularımızdan kaçış. Oysa insan, bütün bu koşullanmalarından, bağımlılıklarından, biriktirdiklerinden, geçmişin bilgisinden (psişe anlamında) kurtulmadıkça gerçek özgürlüğü bilebilir mi?
Biz dışsal özgürlüğü düşüncelerimizde yüceltirken, onu zor bulunan birşeymiş gibi kıymetlendirirken içsel özgürlüğümüzü hiç önemsemedik. İçsel özğürlüğü tanımadan, içimizdeki çatışmalardan kurtulmadan ve bu çatışmalarımızı şiddet olarak dışa yansıtırken nasıl sağlılklı ilişkiler kurabilir ve nasıl elbirliğiyle kirlettiğimiz şu dünyayı yaşanılası biryer yapabiliriz.
Küçük yaşlardan başlayarak çocuklarımıza bilginin bir insan için ne kadar değerli olduğunu anlatır dururuz. Bu çocuklar birgün bize : Siz bu bilgilerinizle dünyayı bu hale getirdiyseniz pek o kadar da matah birşey olmasa gerek derlerse ne cavap vereceğiz?
Sahip olduğumuz bilgi : dünyada açlığı, susuzluğu giderebilir, sefaleti azaltabilir, doğayı koruyabilir, hayvan ve bitkilerin sürgit yaşamasına yarayabilir. Peki biz bilgiyi bunlar için mi kullanıyoruz yoksa kıyım için mi?
Biz sahip olduğumuz bilgiyi bile kendi hırslarımız, kendi açgözlülüğümüz için kullanıyoruz. İnsan kendini bilmeden, içindeki şiddetin, açözlülüğünün, kıskançlığının farkında olmadan bu dünyada hiç bir köklü dönüşüm gerçekleşmez.
Şimdiye kadar hiçbir ideoloji, hiçbir din, hiçbir felsefe, hiçbir fikir insanı içsel olarak değiştirmedi. Şiddet eğiliminden kurtaramadı. İnsan bütün fikirleri, bütün ideolojileri kendi aklına uydurarak yine kendi çıkarı için kullandı. Rejimler değişti, ideolojier değişti ama insan (psişesi) hep aynı kaldı. Değişim gibi görünen herşey, suyun yüzeyini yalayıp, dalgalandıran rüzgardan öteye gidemedi. Suyun derinliklerinde hiç bir değişim olmadan rüzgarın etkisi kayboldu.
Bizim yaşamımız çoğunlukla mekanik, sıkıcı, kederli, acılı. Arada bir kısa, kısa sevinçler mutluluklar, hazlar da var. Sos misali. Bu yaşamda ben merkezli düşünmek ve davranmak, kendimizi hep başka birşey olmaya koşullandırarak sınırlarımızı zorlamak içimizdeki çatışmayı ve şiddeti körüklüyor.
Biz binlerce yıllık insanlık serüvenin sonucuyuz. KORKUYORUZ. Korkularımızın kölesiyiz. Güvenlik arıyoruz. Korkularımızdan özgür olduğumuzda dünya bizim için daha güzel bir yer olacak.
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır"
|