FESLEĞEN
FESLEĞEN
Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte...
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesidir hüzün!...
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine...
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken duvarlara dalıp dalıp gitmesi... Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmaması hüzün...
Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek...
Birdenbire büyümesi, gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan çocuğun...
İnsanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi... Saçına rüzgar, sesine ışık düşürmemek kimsenin...
Dudaklarını sözüne pınar edememek...
Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan...
Çiçeklerden uzağa düşmesi insan yolunun...
Caddelerle sokaklar arasında ayrım kalmaması...
Hüzün; yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme, yalnızca gölge vermesi ağaçların...
İyiliğin küfre dönmesi ...
Hüzün; soğuk kasvetli bir öğle vakti çocuksuz bir parkı seyretmek pencereden,
Düşen damlaların pencerede bıraktığı çizgileri seyretmek yok oluncaya dek...
Hüzünlendiğimde; fesleğen gelir aklıma...
Kokusu hüznün kokusudur,
Dokunduğumda parmaklarımdan yüreğime akan...
Fesleğenleri sevin,
Onlara döküp, onlarda biriktirin hüznünüzü..
Ben!
İçimi dökmek, hüznümü paylaşmak için,
Fesleğenimi istiyorum......