Durumu:
Papatyam No :
778
Üyelik T.:
16 March 2006
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Kastamonu
Mesaj:
505 Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir!
|
NAZLIM
NAZLIM
NAZLIM
1
Öyle nazlım öyle,
Gün devrilir aylara,
Aylar yıllara,
Devrilen yılların,
Karı zararı insanlara.
Zamanla anlıyor insan,
Gülün açıp solduğunu,
Her anın bizleri,
Sığırtmaç gibi,
Ölüme doğru kovduğunu
Zamanla anlıyor insan.
Daha dündü,
Saçlarından yakalardık,
Mevsim rüzgarlarını
Kılıcına binerdik,
Omzuna yaşamın.
İğde çiçekleri takardık,
Sevgilimiz kızların saçına.
Ama şimdi,
Dönüp bakıyorum ardıma.
Şeritleniyor her kesitiyle,
Yaşadığım anılar.
Erik dalında kalmış,
Çakıt çayında kalmış,
Medetsiz Toroslar payını almış.
Kiraz dalında gönlümü,
Hatice diye biri çalmış.
İlk şarabı,
Efendilerden Hasan emminin anılarıyla içmişim.
Bilmemezlik’ten değil yasası yaşamın,
Sonuma doğru akmışım,
Yaşamın sıcaklığıyla,
Sevinin coşkusuyla.
Koşmuşum düşmüşüm üşümüşüm yanmışım.
Her sabah her sabah nazlım,
Yeni bir sevdayla uyanmışım.
Zamanla anlıyor İnsan zamanla,
Nazlım zamanla.
Her anı her soluğun,
Olaylar içinde boşalıp dolduğunu,
Yaşam’ın bir coğrafyada sürdüğünü,
Düşlerin bir petek gibi örüldüğünü,
Bir şeyler kaznırken bir şeylerin kaybolduğunu,
Zamanla anlıyor İnsan.
İlk korkuyu ilk korkusuzluğu,
Aynı anda duymuşum.
Kula Tahsin dayının,
Eriklerin çaldığımda.
İlk sigarayı, bulduğum kayıp parayla almışım.
Öyle nazlım öyle,
Doğmuşum duldasında kerpiç evin,
Çok sevmişim Dedemin,
Pepe Mustafa Çavuş emminin,
Kürt Yusuf Eminin yaşamını,
Sonra düşlemişim,
Dünyanı bizim köy olmadığını.
2
Bazen dağda kahırlanmışım,
Bazen bağda kahırlanmışım hayata,
Ama yılmamışım ,
Umutla bakmışım Önümdeki yaşama.
Her taşın kırabileceğini,
İnsanın zoru da sevebileceğini,
Burnalı Osman Emmi’den öğrenmişim,
İnsan yaşarken tanışıyor hayatla.
Gelirken giderken ,
Sonra bilince taşıyor,
Nazlım bilince.
Ufacıktı düşlerim ve yüreğim,
Yavaş, yavaş dolmaya başladı,
Birer, birer,
Onar, onar,
Yüzer, yüzer insanlar.
Adanalılar, Ankaralılar,
Asyalılar, Afrikalılar,
Sonra kitaplar tutuştu elime,
İlk dövüşmeyi Spartaküs’ten öğrendim.
Sevgi dolu ölebilmeyide.
Bıyığıma ilk defa Deniz Gezmiş’e benzeyeyim diye, koydum.
Saçım da ilk ak teli O’nun idam edildiği sabahı gördüm.
Sonra yolumu gurbeti vurdum,
Nazlım gurbete,
Sorunlar üşüştü başıma.
Geçim Sürmene bıçağı oldu saplandı döşüme .
Un ufak olduk nazlım un ufak,
Güvensiz Harami kapılarında.
Sanki benim geçmişim,
İçmemiş ecel şerbetini,
Bu ülke için.
On üç yıl sürünmemiş,
Birinci savaşın dağlarında.
Balık olmuşuz ağlarında.
Nazlım balık...
İster kızartıp,
İster ızgara,
Yiyip harcamışlar,
Nazlılarımızla beraber bizleri.
Pazarlarında sofralarında.
Görmüşüm yaşamda bunları,
Görüp de düşlemişim olanları.
Düşleyip de anlamışım nazlım;
Haksızlığa karşı dövüşenleri,
Dövüşüp de
Su içer gibi Ölenleri
Ve insanlığı un ufak edip bölenleri.
Anlamışım nazlım;
İlk defa dokuz yüz yetmiş dörtte
Yürümüşüm on binlerle,
Beyazıt’tan Sirkeci’ye.
Akmışım nazlım akmışım;
O günden bu yana
Deli Çaylar gibi yaşama,
Bazen fabrikada işçilerle,
Sarı sıcağın tarlasında,
Köylülerle ırgatlarla
Akmışım.
Şaraba yatmışım,
Üzümcü kızların
El emeği göz nuruyla mahzende.
Kaç kez kesmişler
Özgürlüğe yürümüşlüğümün,
Alay alay gidenlerinin yollarını.
Nazlım kaç kez
Ulul Emir Amerika’dan
Alınan emirlerle.
Tutuşmuşum sevdam yanıyor;
Sanki onlar değilmiş
Yemen ‘de Kafkaslarda, Balkanlarda
Geçmişim yağızlığını gençliğini harcayanlar,
Sanki onlar değilmiş Anadolu’mu işgal edip
Talana koyanlar.
Afrika’yı Asya’yı,
Yoksul Amerika’yı soyanlar,
Sanki onlar değilmiş nazlım.
Zamanla anlıyor insan,
Bunları zamanla nazlım.
Anlayınca düşlerime isyan damlıyor
Nazlım isyan.
Uçmuşum nazlım uçmuşum,
Dünyaya,
Orta Torosların en yüksek zirvesinde,
Ur kekliklerinin yanından,
Kartal kayanlarından,
Kekik korularıyla,
Ovasına uçmuşum,
Ceylan sürülerinin.
Yedi iklim dört köşe,
Dalmışım çıkmışım,
Bal olmuşum acılara,
Aç üryan kalmışım,
Bereketli topraklar üstünde.
Düşlerimi nazlım düşlerimi,
Cılız bir filizle,
Yeniden sevdaya salmışım.,
İlk deniz suyuna Akdeniz’de girmişim,
Portakal çiçeği kokulu,
Kolonya çiçeği kokulu,
Ful kokulu nemli gecelerle,
İskenderun’da tanışmışım.
Bir sevdadır yaşamak İskenderun’ca
Kürdü, Arap’ı, Türkmen’i,
Birbirine aşılamış gönlünce.
Divriği dağları katar, katar olmuş,
Akıyor İskenderun’a,
İşçi oluyor bizim köylüler,
Divriği dağlarını fabrikada çeliğe çevirince.,
Şaşıyorum nazlım şaşıyorum;
Sel, sel olmuş taşıyorum,
Niye anmıyoruz;
Öküz başlı İskender’i,
Benden evvel Toroslar ı,
Aşmışta gelmiş.
Kördüğümü Asya’nın bağrında,
Gülek Boğazında attığı kılıçla çözmüş.
Körfezin sularına askerleri dalmış,,
Kimi ölmüş,
Kimi buralı kalmış,
Kimisi uzanmış yollarına talanın.
Ama bu şehrin nazlım bu şehrin,
İstesek de istemesek de
İskender isim babası olmuş.
4
Öyle nazlım öyle;
Kimler gelmiş
Kimler geçmiş
Sanki hiç yaşamamış,,
Sanki gülmemiş,
Lidya’ca Likidya’ca ,
Mızrak bakışlı kızlar.
Sanki ıslık çalmamış,
Yeşil gözlü gençler Antikusça.
Düşmanca yaşanmamış değil,
Ama çoğunluğu dostça yaşanmış dostça
Yani İskenderun’ca.
Zamanla anlıyor insan,
Bunları nazlım zamanla.
Hiçbir an,
Hiçbir olay,,
Hiçbir mekan,
Anlaşılmaz yaşandığı zaman.
İs bırakmaz odun yanmadığında
Hırsız denmez insana bir şey çalmadığında.
Sevdam nazlım sevdam
Durulmaz yanıma,
Ölümüne uzanmadığında.
Öyle nazlım öyle
Bir kez düşmüşüm sevdanın yollarına.
Ne etsem
Ne eylesem
Durulmaz çalkanır,
Her seher her akşam,
Azgın sularda yıkanır,
Nazlım azgın sularda
Düşlerim.
Yol olmuşum yunusça,
Yürümüşüm dirlik düzene,
Bu topraklar üstünde.
Baş vermişim Bedreddin’ce, Pir sultanca.
Çıkmışım dağlarına,
İsyan etmişim İshakca.
Arkalanmışım,
Kör oğlunca haksızlığa karşı.
Sevmişim nazlım sevmişim;
Obalarında konaklarında,
Su yolların da elindeki testi,
Kuğu süzülmüş keklik sekişli,
Ceren bakışlı kızları,
Karaca oğlanca.,
Ben bu toprakta nazlım;
Yıllardır dal vermişim,
Kök salmışım,
Ulu çınarlar gibi yeşermişim
Boylu boyunca.
Akmışım nazlım akmışım,
Kızılırmak‘ça,
Porsuk çayınca akmışım,
Dicle, Fırat’ça akmışım.
Babil’in asma bahçelerinde
Üzüm olmuşum Asurî’ce,
Hurma olmuşum Basra’da
Arapça.
5
Bilgelenmişim;
Akdeniz kıyılarında
Aristo’ca, Sokrat’ca.
Yemişliğin içmişliğin nazlım
Bu dünyada Abdal Musa’ca.
Ezgilenmişim türkü, türkü
Ayvaya turunca nara.
Su getirmişim aşınmaz dağlardan
Ferhat’ça.
Aşk sözcükten evvel nazlım,
Usanmamışım,
Bakmışım gözlerinin bebeğine,
Ay parçası yüzüne,
Avuçlamışım bereketli göğüslerini,
Saçlarını destelemişim,
Ekin tarlalarında.
Cennete rağmen yemişim
Sunduğun elmayı.
Ateşlerin ortasından yürüyerek
Seni tanrılardan koparıp almışım
Nazlım tanrılardan.
Dilim lal olmuş
Düşmüşüm yollara
Arzuyu sevmişim K
amberce.
Zamanla anlıyor insan
Olanları nazlım zamanla.
Haraçlanmışım Osmanlıca.
Talanlanmışım Moğolca.
Yedi kule zindanlarında,
Mamak mahpuslarında yatmışım.
İtilip kakılmışım,
Sürgün yemişim,
Kıyılmışım vurulmuşum,
Belge, belge yazılmışım tarihe,
Yok olmamışım,
Boy vermemişim,
Boylu boyunca.
Öyle nazlım öyle
Amanos’un başı dumandır.
Dört bir yanı lale sümbül çimendir.
Sunduğun kahvenin yurdu yemindir.
Ben sevmişim,
Sen neylersin bilemem.
Benim sevdam
Yamandır nazlım yamandır.
Asıl olan kurallar değil,
Düşlerle olandır,
Nazlım düşlerle olandır.
Hüseyin GÖKALP
|