Papatyam Forum - Tekil Mesaj gösterimi - Mecburmuyuz sahiden
Konu Başlıkları: Mecburmuyuz sahiden
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 May 2007, 23:00   Mesaj No:1

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Mecburmuyuz sahiden

Mecburmuyuz sahiden


[size=18px]“…Bunca hayhuyun, bunca koşuşturmacanın içinde “varoluş” umuzu azıcık olsun sorgulamadan yılları geçirmek garip bir şey!
Bunu hiç sorgulamadan birbirimizi ve ortalığı kırıp dökmek iyice garip!
Arkadaşıma günümüz insanının akıntıya kapılıp gitmeyi normal bulmasını ve günümüzde hayat denen şeyin işi merkeze alarak örgütlendiğini, iş dışındaki her şeyin “işsizler” için bile teferruat sayıldığını anlatmaya çalışıyorum.
Bunun bir tür “uyku” olduğunu; her sabah yeni bir “uyku”ya uyandığımızı da dile getiriyorum.
“Anlıyorum” diyor arkadaşım ama anladığından emin olamıyorum.
“Hayatımız” diye ne varsa sanki hepsi mecburen, mecburiyetten…
Peki kim mecbur ediyor?
Tanrı mı? Hayır.
Hiçbir dinde ve insanlığın binlerce yıllık hiçbir kutsal geleneğinde insanın “ne için döndüğü belli olmayan bir çarkın esiri olarak” yaşamasını onaylayan bir söze rastlayamayız.
Öyleyse neden? Neden böyle yaşıyoruz?
Gençlik gelip geçtikten sonra işin bu yanını uzun uzadıya soran, sorgulayan kalmıyor!
Okullara gidiyoruz.
Çok şeyi ezberliyor, okul bitince hepsini yarım yamalak hatırlıyoruz.
Yine de eğer talihliysek eskilerin deyimiyle bir “baltaya sap” da oluyoruz.
Çalışıyoruz, çoluğa çocuğa karışıyoruz…
Bu serüvene hep dert, hep sıkıntı, hep patırtı gürültü egemen oluyor.
Allahtan birileri bize mutluluğun “an”lardan ibaret olduğunu söylemiş de (yoksa yutturmuş mu demeli?) o sayede ara ara “mutlu” olduğumuza inanıyor, bunu büyük marifet sayıyoruz.
Çevre tarafından başarılı biri sayılıyorsak gururlanıyoruz, değilsek ezikliğimizi ya içimize atıyor ya da ezikliğin zehirli iğnelerini yakınımızdakilere batırıp rahatlıyoruz.
Para, hem sevgili hem de düşman…
İşimiz gücümüz, aklımız fikrimiz hep parada…
Çocuklar iyi yetişsin diye bin deveye hendek atlatıyoruz.
Herkesin gittiği yerlere biz de gidelim, herkesin tattıklarını biz de tadalım diye çırpınıyoruz.
Seviyoruz ama sevmediklerimizin altını çize çize…
Neşeleniyoruz ama üzüntüden koşarak kaçar gibi…
Depresyona giriyoruz; “yetti artık!” der gibi; “yetti bu anlamsız hayat!”
Depresyondan çıkıyoruz; “aman o yalan bu yalan, al biraz da sen oyalan!” çağrısına uyar gibi…
Zaman geçiyor.
Yaşlanıyoruz.
Yaşlanmamıza rağmen bu hayhuyu ciddiye almayı sürdürüyoruz. Hatta daha da ciddiye alıyoruz.
Sanki ne kadar ciddiye alırsak o kadar daha uzun süre yaşayacakmışız gibi!
Ama…
Yine de…
Sonunda…
Mutlaka ölüyoruz.
“Başka türlü ve yepyeni bir hayat mümkün mü?” diye sormadan…
“Nereden geldik, nereye gidiyoruz?” sorusunu en derinlerimize bastırarak…
“İçine kıstırıldığımız ve sürekli işleyip duran şu çarkın dışına çıkmak imkânsız mı?” diye bir kez bile aklımıza getirmeden…
Akıp giden takvim zamanına kayıtsız koşulsuz teslim olarak yaşayıp ölüyoruz.
Ben işte bu teslimiyete şaşırıyorum.
Yeryüzünde dönüp duran ve adına insan ömrü denen milyarca çarkın dönerken çıkardığı uğultu kulaklarımı sağır ediyor.
[/size]
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla