Papatyam Forum - Tekil Mesaj gösterimi - Boşa Yaşamak
Konu Başlıkları: Boşa Yaşamak
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27 March 2007, 11:25   Mesaj No:1

mavera

Guest
Avatar Otomotik
Durumu:
Papatyam No :
Arkadaşları:
Cinsiyet:
Mesaj: n/a
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:
Takdir Et:
Standart Boşa Yaşamak

Boşa Yaşamak


ESAT GÜRBÜZ
Hedefsiz olmak, heyecansız olmak, dertsiz olmak bir çeşididir boşa yaşamanın. Derdi bildiği, hedefi belirlediği ve zaman zaman heyecan da duyulduğu halde boşa zamanı harcamak ise fark edilemeyen bir yönüdür boşa yaşamanın...
İnsan bilir dünya ve içindekilerin boşluğunu. İnsan bilir gençliğin gideceğini, hayatın biteceğini. Ve insan bilebilir kendisine izin verilen sınırların dışında işler yapmanın ne kötü bir şey olduğunu. Bilmek, sadece ilim olarak bilmek, eskilerin ifadesi ile ‘ilmel yakin’ bilmek nasıl bir tesir bırakır bir insan üzerinde, bilinmez. Bir imtihan olmamışsa, bir teste tabi tutulmamışsa aklı, duyguları, varlığı; anlayamazsınız ne ölçüde sağlam durabileceğini. İlmel yakin mertebesinden ‘aynel yakin’e geçildiğinde ise tesir artar. Yani bilmeyi görerek, hissederek, anlayarak bilmeye çevirmek. Ve gün gelir tesir, azami dereceye ulaşır. Çünkü artık bilinen tam olarak yaşanmakta, bir anlamda hakkel yakin bilmeye ulaşılmış olmaktadır.

Bilmek ve anlamak birbirine ne kadar yakın ve o ölçüde ne kadar uzak. Bir yakınınızı kaybettiğinizde anlarsınız bunu. Kaybedilen çok yakın bir akrabadır, candan bir dosttur, ülkü ve idealde birlikte olunmuş bir dava arkadaşıdır, herşeyden önemlisi kardeştir, abidir, abladır. Hiç beklemediğiniz bir vakitte, hiç beklemediğiniz bir yerde, hiç beklemediğiniz o kişi bir anda uçar, gider. Ve siz haklarındaki hüküm belli olup gideceği beklenenler varmış gibi düşündüğünüzü anlar, bu yakınınızın başına gelenin her an kendiniz için de vaki olabileceğinin farkına varırsınız. Ve dersiniz “dünya boş”!

Hayatınızı öğrendiğiniz ve inandığınız değerlerin belirlediği sınırlar içerisinde götürüyorsunuzdur. Çevreniz sizi öyle bilmekte, dostlarınız ne kadar doğru, ne kadar dürüst ve hatta ne kadar mübarek olduğunuzdan bahsetmektedir. Bu güzellikler içerisinde hayat sürerken ayağı çalıya çırpıya takılanlara üzülmekte, belki de kızmaktasınızdır. Ama hep düz koşu yaptığınızdan, kendinizi engelli koşuya hazırlamadığınızdan, ilk önemli tümseği aşamadığınızda anlarsınız günahın, sınırdan çıkmanın ne demek olduğunu. Ve kendinizi sıyırıp da nefes aldığınızda, alabildiğinizde bir kez daha hissedersiniz “dünya hem boş, hem aldatıcı...”


Kardeşim demiş el atmışsınızdır, talebem deyip sahip çıkmışsınızdır. Görmüşsündür nelere takılabileceğini, anlamışsınızdır etrafında dolaşan tehlikeleri. O, görememiştir diye üzülünce ve bazen usulsüzce ikaz etmiş, yol göstermişsinizdir. İlk anda şaşırmış, ama anlamıştır sizi. Durmuştur ‘dur!’ dediğiniz noktada. Ama kol gezmektedir tehlike daha farklı yüzleriyle, yeni kıyafeti ile. İşte o anda anlarsınız, anladığını zannettiğinizin bu yeni durumu fark edemediğini, fark edeceği noktada farklı yüze nasıl aldanıp meylettiğini. Ve bir gün “yeter bu kadar karışmayın”ı işitirsiniz. Gidene mi, kendinize mi, hepsine mi ağlayacağınızı bilemezsiniz.

Yaşadıkça bu hayatı, tecrübe ettikçe dünyayı anlarsınız daha birçok şeyi bilmenin de ötesinde. Varsa sende, senin aklında, kalbinde bu sayılanlardan bir parçası bile ey okuyucu; git yapmaman gereken şeyleri gerçekten yapmamak için söz ver, sağlam durabilmen için enerji kaynaklarına bir kez daha sarıl. İster gece kalk yalnız başına, ister yatma dertli başınla, ıslansın gözlerin, titresin yüreğin. Ve hiç durmadan koştur hedefine. Koştur ki koşana sahip çıkacak olan, bekliyor bizi her an!

Alıntı ile Cevapla