|
Cuma Sohbeti Hayırlı Cumalar, Bütün Cuma Mesajlarınıza Bu Bölümde Yer Verebilirsiniz... |
|
Seçenekler |
11 May 2007, 11:12 | Mesaj No:1 |
Durumu:
Papatyam No :
164
Üyelik T.:
01 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Afyon/Bolu
|
CUMA HUTBELERİ
CUMA HUTBELERİ Muhterem Mü’minler! Hutbemiz, Cum’a Günü Ve Namazının Fazîlet ve Ehemmiyeti hakkındadır. Mevlâmız, bütün zaman dilimleri içerisinde bazılarını yekdiğerlerine nazaran üstün kılmış, bunu da lütf ve keremiyle biz kullarına haber vermiş ve mü’minler için afv ve mağfiret vesîlesi yapmıştır. Hutbemin başında okuduğum âyet-i kerîmesinde Cenâb-ı Hakk: “Ey îman edenler! Cum’a günü namaz için çağırıldığı(nız) zaman hemen Allah’ı zikretmeye gidin. Alışverişi bırakın. Bu, bilirseniz, sizin için çok hayırlıdır. Artık o namaz kılınınca yeryüzüne dağılın, Allâh’ın fazlından (nasîb) arayın. Allâh’ı çok zikredin. Tâ ki umduğunuza (yani Cennet ve Cemâl-i ilâhîye) kavuşasınız” buyurmaktadır. Rasûlüllah (sav) Efendimiz de Hadîs-i Şeriflerinde: “İçinde güneşin doğduğu en hayırlı gün” buyurmuşlardır. Cum’a gününün bu derece kıymetli olmasının bir sebebi de, yine Mevlâmızın takdîri ile zuhûra gelmiş ve gelecek olan birçok mühim, ulvî hadîse bu günde meydana gelmiş ve gelecektir. Bunlardan bazıları şöyle rivâyet edilmektedir. Hz. Adem(as)’ın halkedilmesi, Cennet’ten yeryüzüne indirilmesi, tevbesinin kabul edilmesi ve rûhunun kabzedilmesi Cum’a günü olmuştur. Kıyâmetin kopması da yine o gün olacaktır. Ayrıca Cum’a gününün, mü’minler için bayram günü olduğu da beyan edilmektedir. Bu hususla alâkalı bir hadîs-i şerifte: “Hakîkat, Cum’a günü hem bayram hem zikr günüdür” buyrulmaktadır. Diğer bir Hadîs-i Şerifte de Fahr-i Kâinât Efendimiz: “Allâh-ü Teâlâ’nın her Cum’a günü altıyüzbin âzadlısı vardır ki hepside Cehennem’e girmeyi haketmiş oldukları halde (Allah cc.) onları cehennem’den âzâd eder” buyurmaktadırlar. İşte bu derece fazîleti büyük olan, insanlar için bayram, afv ve mağfiret günü olarak ilan edilen bu Cum’a gününde şuurlu bir mü’mine düşen maddî ve manevî vazîfeler nelerdir? Bu husûsu yine yüce dînimizin koyduğu ölçüler müvâcehesinde îzah etmeye çalışacağım. Muhterem Mü’minler! Her şeyden evvel yukarıda okuduğum âyet-i kerîme mucibince, Cum’a ezânı okunduğu zaman alışveriş ve ticâretin bırakılması îcâbeder. O gün herkes mümkün olduğu nisbette dünyevî işlerini, vaziyetini önceden ona göre ayarlamalıdır. Cum’a günü olunca tertemiz yıkanmalı, en temiz ve en yeni elbiseler giyilmeli, başkalarını rahatsız etmeyecek tarzda güzel ve hafif kokular sürünmeli ve vakitli olarak camiye gitmelidir. Yine ağız, diş ve tırnak temizliği yapılmalıdır. Gidilen cami veya mescidde okunan veya konuşulan şeyler varsa huşû ile dinlemeli, değilse kendisi Kur’ân-ı Kerîm okumalı, evrad ve ezkâr ile meşgul olmalı, çokca salevât-ı şerîfe ve istiğfâr-ı şerîf okumalıdır. Bu hususla alâkalı olarak Rasûlüllah (sav) Efendimiz: “Hakîkaten günlerinizin en fazîletlisi, Cum’a günüdür. O günde bana salâtı çok getirin. Zîrâ sizin salâtınız bana muhakkak arz olunur” buyurmaktadırlar. Câmiye giderken başkalarına rahatsızlık verecek sarımsak, soğan ve benzerî şeyleri yememelidir. Câmiye giren kimse, herhangi bir zarûret olmadıkça, başkalarını rahatsız edecek tarzda ön taraflara geçmeye çalışmamalı, boş bulduğu münâsib bir yere oturmalıdır. Aksi halde huşû ile oturmakta olan din kardeşini rahatsız etmiş olur. Câmiye mümkün olduğu nisbette erken gitmeye gayret edilmelidir. Çünkü, Hadîs-i Şerifte de beyan edildiği üzere: “(vazîfeli) melekler Cum’a günü mescidin kapısı başına oturur da birinci (falan kişi), ikinci (filan kişi), üçüncü (şu kişi) diye yazarlar. (İmam hutbeye çıkana kadar bu hal devam eder) İmam hutbeye çıktığı vakit sahifeler kaldırılır” buyrulmaktadır. Cum’a günü yapılan vaaz, okunan hutbe dikkatli ve sessizce dinlenmelidir. Bilhâssa hatıb hutbeyi okurken değil dünyevî konuşmalar, selâm alıp vermek dahî münâsib görülmemiş men edilmiştir. Peygamber (sav) Efendimiz Hz. Hadîs-i Şerîflerinde buyuruyorlar ki: “Bir kimse Cum’a günü gusleder ve gücünün yettiği kadar temizlenir, yağlanır veya evindeki kokulardan sürünürse, sonra (mescide) çıkarda iki kişiyi aralamaz (boş bulduğu yere oturur), sonra kendisine farz olanı edâ eder, imam hutbe irad ederken konuşmayı bırakırsa bunun ile gelecek Cum’a arasındaki hataları bağışlanır.” Tüm islam aleminin cumasını can-ı gönülden kutlarım,
__________________
img]http://img321.imageshack.us/img321/8944/alaksresi7dg1fk7ca8xj1zm.gif[/img] |
18 May 2007, 12:03 | Mesaj No:2 |
Durumu:
Papatyam No :
164
Üyelik T.:
01 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Afyon/Bolu
|
CUMA HUTBELERİ
TAHARET VE ABDESTE UYULMASI ICAP EDEN SEYLER
Muhterem Mü’minler! Hutbemiz, TAHÂRET, ABDEST VE BU HUSUSLARDA SÜNNET-İ SENİYYE YE UYMANIN LÜZÛM VE EHEMMİYETİ hakkındadır. Cenâb-ı Hakk âyet-i kerîmesinde meâlen: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım.” buyurmaktadır. Yüce Rabbimiz böyle buyurduğuna göre, Allah-ü Teâlâ’ya îmanı olan her mü’min yaradılış gayesine uygun olarak hareket etmeye gayret etmek mecburiyetindedir. Binâenaleyh yüce dînimizin hükümlerine göre, üzerine terettüb eden vazîfeleri, her türlü ibâdât-ü tâatı elinden geldiği, gücünün yettiği nisbette ve hassasiyetle yerine getirmeye çalışmalıdır. Bütün bunları yerine getirirken de evvelâ ibâdete bilhassa namaz ibâdetine hazırlık yapması lâzımdır. İşte tahâret ve abdest, hem ibadete hazırlık hem de ibadetlerin makbûliyetine sebep olan hususlardandır. Fakat maalesef zamanımızda birçok insan değil birçok müslüman bu hususlara riâyette gâfil olduğu dolayısıyla kıldıkları namazlarında makbûliyyetinin şübheli olduğu bir hakîkattir. Nitekim Peygamber Efendimiz(sav) Hadîs-i Şeriflerinde: “Bevilden sakınınız. Çünkü kabir azâbının ekserîsi bevildendir.” buyurmaktadırlar. Şimdi fıkıh kitablarında uzun uzadıya bahsedilen bu hususları mümkün olduğu nisbette kısa ve anlaşılır olarak îzah etmeye çalışacağım. Tahâret; necâsetten veya abdestsizlikten temizlenmektir. Taharetin kısımları olan İstincâ; ön veya arkadan çıkan necâseti temizlemektir. İstibrâ;Erkeklerin idrarlarını akıttıktan sonraki yaptıkları temizliktir. İstinkâ; Ön ve arka temizliğinde hassas olmak mübalağa yapmaktır. Taharet için önce çoraplar çıkarılıp, pantolonun paçaları yukarı sıvanır ve tuvalete sol ayakla girilir. Girerken şu duâ okunur: اعوذ بالله من الخبث والخباءث Manâsı: “Maddî ve mânevî pisliklerden sana sığınırım Allah’ım.” demektir. Büyük hacet mümkünse sola meyilli oturularak giderilir. Necâsetin gelmesi kesildikten sonra tahârete başlanır. Evvelâ sol ele tuvalet kağıdı alınarak necasetin çıktığı yer kuru olarak silinir. Bu esnada evlâ olan elin arkadan dolaştırılmasıdır. Önden uzatmakta da beis yoktur. Sonra sol ele su dökülerek necâsetin çıktığı mahal bilhassa orta parmak kullanılarak iyice yıkanır. Sonra idrar temizliğine başlanır. Erkeklere mahsus olarak önce idrarın çıktığı yer öne doğru birkaç defa sıvazlanır. Böylece kalan idrar tamamen boşaltılır. Sonra su ile yıkanır ve tuvalet kağıdı veya temiz bir bezle kurulanılır. Sonra çamaşıra değdirmeden idrar yolunda kalan son damlanın da temizlenmesi yapılır. Buna istinkâ denir ki buda yürümek, koşmak, öksürmek, sallanmak, yatmak ve fitil kullanmak suretiyle muhtelif şekillerde yapılabilir. Nitekim Tıbbı Nebevî isimli eserde Hz.Ali(kv) Efendimiz’in pamukdan fitil yaparak bu hususta çok hassas davrandığı beyan edilmektedir. Daha sonra tuvaletinde temizliği yapılarak sağ ayakla çıkılır ve çıkarken de şu duâ okunur: “الحمد لله الذي اذهب عنى الاذى وعفان من ذالك . Manâsı: “Bana ezâdan âfiyet veren ve benden ezâyı gideren Allâh(cc)’a hamd olsun.” demektir. Tahâret adâbıyla alâkalı olarak şu hususlarda çok mühimdir. Hacet giderirken ön veya arka tarafın kıbleye doğru gelmesi ve özürsüz olarak ayakta su dökmek mekruhtur. Erkeklerin idrarın tam kesildiğine kalbi mutmein olmadıkça abdeste başlaması câiz değildir. Helâda konuşulmaz, selâm alınmaz. Mazeretsiz olarak avret mahalline ve necâsete bakılmaz. Helâya tükürülmez ve sümkürülmez. Helâda vücut ile oynanılmaz. İhtiyaç giderilip işi bitince mümkün olduğu nisbette çabuk çıkılır. Hasta erkek ve kadına ancak nikahlısı tahâret yaptırabilir. Nikahlısı bulunmayan hastalardan taharet sâkıt olur(yani düşer). Böyle bir kimse abdest veya teyemmüm aldıktan sonra tahâretsiz olarak namazını kılabilir. Abdest husûsuna gelince; önce besmele çekilip niyyet edilerek abdeste başlanır. Her birerimizin malûmu olan, küçüklüğümüzden beri ilmihal kitaplarından da öğrendiğimiz şekli ile abdest alınır. Abdest esnâsında da şu hususlara riâyet edilmesi îcab eder. Eller yıkanırken parmak araları hilâllenir. Ağıza su verilirken misvakla veya sağ elin baş ve şehâdet parmakları ile dişler temizlenir. Burna su verirken sümkürme ihtiyacı varsa bu sol elle yapılır. Yüz yıkanırken alından aşağı doğru su dökülür ve iyice ovalanır. Kollar yıkanırken su dirseklerden aşağı dökülerek ve ovalanarak yıkanır. Başa mesh yaparken bilenler için kaplama mesh yapmak efdaldir. Ayaklar yıkanırken de parmaklar arası hilâllenir ve her iki ayak sol elle yıkanır. Abdestte her azâyı yıkarken besmele çekmek kelime-i şehâdet okumak ve her azâyı üç avuç su ile yıkamak sünnettir. Gereğinden fazla su kullanmak israftır. İsraf ise haramdır. Bilhâssa vakıf sularını kullanırken bu husûsa daha da dikkat edilmelidir. Abdest alan kişi abdest almakla, günahlarının temizleneceğine inanarak abdest almalıdır. Çünkü Peygamber Efendimiz(sav) Hadîs-i Şeriflerinde abdest alan mü’minin eli, gözü ve ayakları ile işlediği günahlarından temizleneceğini beyan ediyorlar. Muhterem Mü’minler! Yukarıda adâbını îzah etmeye çalıştığımız tahâret ve abdest, namaza ve sair ibâdetlere hazırlık olmakla berâber, gerek dînî ve manevî noktadan, gerekse maddî noktadan bizim bildiğimiz bilmediğimiz daha nîce hikmet ve fâideleri ihtivâ etmektedir. Bu sebepledir ki bu hususta şuurlu mü’mine düşen vazîfe, azâmî derecede hassâsiyet göstermektir. Nitekim asr-ı saâdette bir kabîle muallimleriyle beraber Peygamberimize ziyarete gelirler. Fahr-i Kâinât Efendimiz muallim sahâbiye sorar: “Bu kavim ne gibi güzel bir amel işliyor ki yüzleri çok güzel?” Muallim sahâbî: “Yâ Resûlellah! Bu kavim tahârete çok riâyet ediyorlar.” diye cevap verir. İmâm-ı Rabbânî(ks) Hazretleride Mektûbât-ı Kudsîsinde: “Biz bu dereceyi Resûlüllah Efendimizin sünnetine tam riâyetle elde ettik. Bir gün tuvalete (sol ayak yerine) sağ ayakla girdik de o gün çok büyük kayıplara uğradık.” buyuruyor. CUMANIZ MÜBAREK DUALARINIZ MAKBUL OLSUN
__________________
img]http://img321.imageshack.us/img321/8944/alaksresi7dg1fk7ca8xj1zm.gif[/img] |
25 May 2007, 12:52 | Mesaj No:3 |
Durumu:
Papatyam No :
164
Üyelik T.:
01 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Afyon/Bolu
|
HUTBE SABIR
HUTBE SABIR
HUTBE SABIR SABIR قال رسول الله صلى الله عليه وسلم.اذا جمع الخلاء الفضل؟ قال فيقوم ناس وهم يسيرون سرلعا الي الجنة فتلقاهم الملاءكة فيقولون انا نراكم سراعا الي الجنة فمن انتم قالوا نحن اهل الفضل فيقولون ماكان فضلكم قالوا كنا اذا ظلمنا صبرنا واذا أسيء الينا عفونا فيقال لهم ادخل الجنة فنعم اجر العاملين. ثم يادي مناد اين اهل الصبرفيقوم ناس يسيرون سراعا الي الجنة فتلقاهم الملاءكة فيقولون انا نراكم سراعا الي الجنة فمن انتم فيقولون نحن اهل الصبر فيقولون ماكان صبركم قالوا كنا نصبر علي طاعة الله ونصبر عن معاص الله فيقال لهم ادخل الجنة . ثم ينادي مناد أين المتحابون في الله فيقوم ناس يسيرون سراعا الي الجنة فتلقاهم الملاءكة فيقولون من انتم فيقولون نحن المتحابون في الله فيقولون وما كان تحابكم في الله قالوا كنا نتحاب في الله فيقال ادخل الجنة روح البيان جلد 1 صحف 278 Günlerimiz, ya sabır ya da şükür imtihanları ile geçiyor. Büyüklerin sohbetlerini dinlerken ya da kitaplarını okurken sabretmenin güzel bir erdem olduğunu ve her kul için gerektiğini kabul ediyoruz fakat, sıra sabretmeye gelince her nedense her türden sabırsız davranışları göstermekten kaçınmıyoruz. Bu durum, bu yollarda yeni yeni yürümeye başlayan bazen de yıllardır bir adım dahi atamayanlar için geçerli olsa gerek... Gerçekten insanlar farkında olsalar da olmasalar da bir şekilde bu yollarda yolculuk edip kimi zaman pişiyor, kimi zaman da başkaları tarafından pişiriliyorlar. Tabii, bazıları pişerken fokurduyor, bazıları ise sesini bile çıkarmıyor. Hakk’ın dergahına usulca baş koyup “Ne gelirse gelsin” diyor. Tasavvufta “teslimiyet” dediğimiz kavram... Burada akıl süzgeci değil gönül safiyeti geçerli. Herşeyi akla vurmaya kalkarsak zaten tasavvufun özünü anlayamamış oluruz. Seyr–i Sülük bir gönül yolculuğudur ki, karanlık ve ucu görünmeyen tüneller, bunun yanında bazen çiçeklenmiş ağaçlar ve göl manzaraları, kimi zamansa biteviye uzayan çöller, seyr halindeki kişinin içinde bulunduğu hali anlatır. Bazen öyle olur ki, hep karanlıkta gidersiniz, kendi duygularınızı tanımlayamaz, sorunlar içinde kavrulup durursunuz. Merak etmeyin, bu da iyidir pişirilebilmek için. Biraz sıkıntıya katlanmamız gerekebilir. Hiç bir şey, olduğu gibi durmuyor ki, sürekli bir çaba, sürekli bir devinme içindeyiz. Ve olgun insanlar olabilmek için katlandığımız sıkıntılardan olumlu sonuçlar çıkarmak durumundayız. Artık sabrı, kelime olmaktan çıkarıp bir eylem haline getirmenin zamanı geldi de geçiyor... Meğer her işin başı sabır imiş. Sabredenler acı da olsa bir ilacı içer gibiymiş. Sabredemeyenler ise, kaybettiklerinin farkına varamaz imiş. Kur’an–ı Kerim’de sabır hakkındaki ayetlerden bir kaçını burada zikredelim: “Muhakkak biz sabredenlerin mükafatını yapmakta oldukları şeylerin daha güzeli ile vereceğiz” (Nahl 96) ve; “Sabredin: zira Allah sabredenlerle beraberdir” (Enfal 46). İnsanın sabredemeyeceği şeyler öyle çok ki, musibetlere karşı sabır, nimetlere şükrünü eda etmede sabır, kullukta sabır, günahlara karşı durmada sabır... her gücümüz sabırla başlıyor ve sabırla bitiyor... Allah (cc) hepimize yardım etsin. CUMANIZ MÜBAREK OLSUN
__________________
img]http://img321.imageshack.us/img321/8944/alaksresi7dg1fk7ca8xj1zm.gif[/img] |
25 May 2007, 12:56 | Mesaj No:4 |
Durumu:
Papatyam No :
164
Üyelik T.:
01 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Afyon/Bolu
|
HUTBE SABIR
HUTBE SABIR
HUTBE SABIR SABIR قال رسول الله صلى الله عليه وسلم.اذا جمع الخلاء الفضل؟ قال فيقوم ناس وهم يسيرون سرلعا الي الجنة فتلقاهم الملاءكة فيقولون انا نراكم سراعا الي الجنة فمن انتم قالوا نحن اهل الفضل فيقولون ماكان فضلكم قالوا كنا اذا ظلمنا صبرنا واذا أسيء الينا عفونا فيقال لهم ادخل الجنة فنعم اجر العاملين. ثم يادي مناد اين اهل الصبرفيقوم ناس يسيرون سراعا الي الجنة فتلقاهم الملاءكة فيقولون انا نراكم سراعا الي الجنة فمن انتم فيقولون نحن اهل الصبر فيقولون ماكان صبركم قالوا كنا نصبر علي طاعة الله ونصبر عن معاص الله فيقال لهم ادخل الجنة . ثم ينادي مناد أين المتحابون في الله فيقوم ناس يسيرون سراعا الي الجنة فتلقاهم الملاءكة فيقولون من انتم فيقولون نحن المتحابون في الله فيقولون وما كان تحابكم في الله قالوا كنا نتحاب في الله فيقال ادخل الجنة روح البيان جلد 1 صحف 278 Günlerimiz, ya sabır ya da şükür imtihanları ile geçiyor. Büyüklerin sohbetlerini dinlerken ya da kitaplarını okurken sabretmenin güzel bir erdem olduğunu ve her kul için gerektiğini kabul ediyoruz fakat, sıra sabretmeye gelince her nedense her türden sabırsız davranışları göstermekten kaçınmıyoruz. Bu durum, bu yollarda yeni yeni yürümeye başlayan bazen de yıllardır bir adım dahi atamayanlar için geçerli olsa gerek... Gerçekten insanlar farkında olsalar da olmasalar da bir şekilde bu yollarda yolculuk edip kimi zaman pişiyor, kimi zaman da başkaları tarafından pişiriliyorlar. Tabii, bazıları pişerken fokurduyor, bazıları ise sesini bile çıkarmıyor. Hakk’ın dergahına usulca baş koyup “Ne gelirse gelsin” diyor. Tasavvufta “teslimiyet” dediğimiz kavram... Burada akıl süzgeci değil gönül safiyeti geçerli. Herşeyi akla vurmaya kalkarsak zaten tasavvufun özünü anlayamamış oluruz. Seyr–i Sülük bir gönül yolculuğudur ki, karanlık ve ucu görünmeyen tüneller, bunun yanında bazen çiçeklenmiş ağaçlar ve göl manzaraları, kimi zamansa biteviye uzayan çöller, seyr halindeki kişinin içinde bulunduğu hali anlatır. Bazen öyle olur ki, hep karanlıkta gidersiniz, kendi duygularınızı tanımlayamaz, sorunlar içinde kavrulup durursunuz. Merak etmeyin, bu da iyidir pişirilebilmek için. Biraz sıkıntıya katlanmamız gerekebilir. Hiç bir şey, olduğu gibi durmuyor ki, sürekli bir çaba, sürekli bir devinme içindeyiz. Ve olgun insanlar olabilmek için katlandığımız sıkıntılardan olumlu sonuçlar çıkarmak durumundayız. Artık sabrı, kelime olmaktan çıkarıp bir eylem haline getirmenin zamanı geldi de geçiyor... Meğer her işin başı sabır imiş. Sabredenler acı da olsa bir ilacı içer gibiymiş. Sabredemeyenler ise, kaybettiklerinin farkına varamaz imiş. Kur’an–ı Kerim’de sabır hakkındaki ayetlerden bir kaçını burada zikredelim: “Muhakkak biz sabredenlerin mükafatını yapmakta oldukları şeylerin daha güzeli ile vereceğiz” (Nahl 96) ve; “Sabredin: zira Allah sabredenlerle beraberdir” (Enfal 46). İnsanın sabredemeyeceği şeyler öyle çok ki, musibetlere karşı sabır, nimetlere şükrünü eda etmede sabır, kullukta sabır, günahlara karşı durmada sabır... her gücümüz sabırla başlıyor ve sabırla bitiyor... Allah (cc) hepimize yardım etsin. CUMANIZ MÜBAREK OLSUN
__________________
img]http://img321.imageshack.us/img321/8944/alaksresi7dg1fk7ca8xj1zm.gif[/img] |
03 August 2007, 11:22 | Mesaj No:5 |
Durumu:
Papatyam No :
164
Üyelik T.:
01 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Afyon/Bolu
|
CUMA HUTBELERİ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ{1} İNSAN HAKLARINA SAYGI Değerli Müminler! İslâm dini, insana büyük değer vermiş, hayatını kendine yaraşır bir şekilde sürdürebilmesi için ona vazgeçilmez haklar tanımış ve bu hakları dokunulmaz kabul etmiştir. Günümüzde temel insan hakları olarak nitelendirilen bu haklar, dinî kaynaklarımızda hem “insan hakları” hem de “kul hakları” olarak anılır. Çünkü bütün insanlar Allah’ın kullarıdır ve kullarına bu hakları Allah vermiştir. Dolayısıyla insanların haklarına zarar vermek hem suç hem günahtır. Kur’ân-ı Kerîm’de; “Ey iman edenler! Allah ve Resûlü, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, o çağrıya uyun…”[2] buyurularak, ilahî mesajların insanlar için “hayat” yüklü olduğu dile getirilmiştir. Gerçekten vaktiyle cehalet, zulüm, vahşet ve hayatı anlamsız kılan nice olumsuzluklar içerisinde yüzen insanlık, İslâm’ın gelişiyle adeta yeniden hayat bulmuştur. Aziz Müminler! İnsanın hayatını onurlu bir şekilde sürdürebilmesi öncelikle din, can, mal, akıl ve namus güvenliğinin sağlanmasıyla mümkündür. Kaynaklarımızda “zarûrât-ı diniye” adı verilen bu değerler aynı zamanda insanın temel haklarıdır ve dokunulmazdır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, Vedâ hutbesinde; “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Araba üstünlüğü olmadığı gibi; beyazın siyaha, siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâdadır, Allah’â derin saygı ve itaattedir” sözleriyle insan haklarının önemini, doğuştan gelen bu haklar konusunda insanların eşitliğini ifade etmiştir. Temel haklar, insanı insan yapan, hayatımıza ayrı bir anlam katan değerler bütünüdür. Bu yüzden insanlık âlemi, tarih boyunca bu değerleri muhafaza etmek için gözlerini kırpmadan canlarını dahi feda edebilmiş nice kahramanlarla doludur. Onurlu bir hayat için insanlık hakikaten ağır bedeller ödemiştir, ödemeye de devam etmektedir. Muhterem Müslümanlar! Kur’an’a ve Sevgili Peygamberimize (s.a.v) gönül vermiş kimseler olarak hiçbir ayırım gözetmeksizin, insanların haklarına saygı gösterelim. Kime ait olursa olsun, ihlâl ettiğimiz her haktan Allah katında mutlaka hesaba çekileceğimizi unutmayalım. Allah’ın Peygamberi; “Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir hak varsa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde, yaptığı haksızlık ölçüsünde, iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir.”[3] buyurmuş ve bunu “gerçek bir iflas olarak” nitelemiştir. Allah cümlemizi ebedî âlemde böyle bir iflastan muhafaza eylesin! Hutbemi konuyla ilgili bir âyet meâliyle bitirmek istiyorum; “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma duyduğunuz kızgınlık sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.[1] __________________ [1] Mâide, 5/8. [2] Enfâl, 8/24 [3] Buhârî, “Mezâlim”, 10, “Rikak” 48; Tirmizî, Kıyâmet 2. CUMANIZ MÜBAREK OLSUN TÜM SİTE AHALİSİ KARDEŞLERİM
__________________
img]http://img321.imageshack.us/img321/8944/alaksresi7dg1fk7ca8xj1zm.gif[/img] |
13 April 2008, 11:40 | Mesaj No:6 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: CUMA HUTBELERİ
İSRAF
İsrafın iki temel anlamı vardır: a) Her konuda aşırı gitmek,ölçüyü kaçırmak ve dengeyi bozmak anlamlarına gelir. İsrafçıya müsrif denir. Kur’an da inkarcılara ve tabii düzeni bozanlara da müsrif denilmiştir: “(Salih (a.s) onlara dedi ki)Allah’tan korkun ve bana itaat edin. O müsriflerin emrine uymayın. Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar ve ıslah etmezler.” (26/Şuara,149-151) b) İsrafın bir anlamı da gereksiz harcama ve savurganlıktır. Türkçe’de daha çok bu anlamda kullanılır. Burada hem savurganlık, hem de meşru ölçüleri ihlal men edilmiştir. · İsraf bir tür nankörlüktür. Şükür nimeti artırır, nankörlük azaltır. · Yiyiniz,içiniz fakat israf etmeyiniz,Zira Allah israf edenleri sevmez. Bu ayette hem savurganlık hem de meşru ölçüleri ihlal men ediliyor. كلواوشربو ولا تسرفو ان الله لا يحب المحسنين 31/7 والذين اذا انفقوا لم يسرفواولم يقترووكان بين ذالك قواما 67/25 “Onlar harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik yaparlar. İkisi arasında bir yol tutarlar.” “Sıkı elli olma saçıp savuranlardan da olma.Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çekersin.”(İsra,29) Buradaki israf, yiyecek ve eşya kullanımındaki aşırılıklardır. Savurganlık ise israfın ileri bir boyutudur. · İsrafın sebebi,fıtrattaki mala düşkünlük. · Peygamberimiz (s.a.) de şöyle buyuruyor: “Yiyiniz,içiniz,sadaka veriniz ve giyininiz.Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz Allah, nimetinin eserini kulu üzerinde görmek ister.” Buhari,Libas,1;İnb Mace, Libas,23) Kur’an da israf kelimesinden başka bezr kelimesi de kullanılıyor bu da israf gibi malı saçıp savurmak anlamındadır. İslam, insan hayatının dengede olmasını istiyor. İnançta,amelde,ahlakta,mal kazanmada ve harcamada, sevmede nefret etmede. Ne aşırılık ne tembellik ve gevşeklik. Ne ifrat ne tefrit. · Sabit geliri olan bir ailede bir kişi hakkından fazlasını yer ve tüketirse aile bireylerinden biri aç kalır. Toplumda böyledir. Hakkından,kazandığından fazlasını tüketen biri mutlaka bir başkasını aç bırakmaktadır. Bazı zengin çocuklarının İstanbul’daki eğlence merkezlerinde bir gecede harcadıkları paranın, asgari ücretle çalışan işçilerin 6 aylık hatta bir yıllık kazancına eşit olduğu söyleniyor. “Biri yer bir bakar kıyamet ondan kopar” diye boşuna söylenmemiş. · İnsanlar,üretmeden tüketmek istiyorlar. Türkiye’nin geri kalmasının önemli bir sebebi de budur. Çılgınca bir tüketim, tüketilen nesnenin yeri doldurulmuyor. İnsanlar,çocuklarının hatta torunlarının kaynaklarını tüketiyorlar. · Bir yerde arz çok talep azsa bolluk olur ama talep çok arz azsa enflasyon olur. İnsanlar repoya para yatırıyor, faizini yiyor. Üretim yoksa ne yiyeceğiz? · Reklamlar, vadeli satışlar,tüketici kredisi tüketimi kolaylaştırıyor ama bir çok ailenin bütçesini hatta yuvasını bozuyor. · Ucuzluk kampanyalarına da kanmamak gerekir. Kampanyalar hiç bitmez. Yaz kampanyası,güz kampanyası, kış kampanyası, bahar kampanyası. Bazen ucuz diye çok da gerekli olmayan bir şeyi de alabiliyoruz. Eğer bir şey gerekli değilse %90 indirimli de verse israftır ve pahalıdır. · Peygamberimiz(s.a.s) şöyle buyuruyor. ”Sizden birinin lokması düşerse,alıp üzerindeki tozu toprağı gidersin ve onu yesin. Onu şeytana bırakmasın.” (Müslim,Eşribe,134) · Fazla bayatlamamış ekmeği atmak, ekmek kırıntılarına basmak, ekmekle ağız silmek, hem israf hem de nimete saygısızlık olması dolayısı ile günahtır. · Sigara da bir tür israftır. Sigara hem bedeni israf ediyor hem malı · Modayı takip etme adına giyimde de büyük israflar yapılmaktadır. Modası geçti denilerek kullanıma elverişli olan eşyalar eskimeden atlıyor. Eski siyasetçilerden Osman Bölükbaşı der ki: “Memuru süslü avrat,zengini hayırsız evlat, politikacıyı da kuru inat batırır.” t · Zamanın faydasız işlerde geçirmek zaman israfı, zaman israfı aynı zamanda ömür israfıdır. · Bedeni lüzumsuz işlerde yormak enerji israfıdır. · “Harcamalarda tutumluluk geçimin yarısıdır.”H.Ş · Alış verişte dikkat edilecek hususlar: a) İhtiyaçlarınızı önceden belirleyin b) İhtiyaçsa ve yararlıysa alın, c) Yeteri kadar alın ve son kullanma tarihine bakın, d) Karnınız açken, zamanınız darken, yorgun ve uykusuzken ve arkadaş grubuyla giderken alış veriş yapmayınoz. Zira en çok bu gibi durumlarda para harcanıyor. · İnsana israf olarak canının her çektiğini yemesi yeter. · Sanki Yedim Camiinin hikayesi. Keçeci Hayreddin Efendi’nin İstanbul Fatih’teki 18 yy. da İstanbul’da Keçeci Hayreddin Efendi canının istediği aperatif türü yiyecekleri sanki yedim diyerek bir kumbaraya atıyor. Yıllarca böyle para biriktiriyor. Sonunda kumbarayı açtığında çok parasının olduğunu görüyor ve bununla bir cami yaptırmaya karar veriyor. Bu cami halen İstanbul Fatih’te Sanki Yedim Camii adıyla ibadete açık. Hayreddin Efendinin amel defteri de açık. · Abdest alan bir adamı Peygamberimiz “Suyu israf etme diye uyarıyor. Adam “Abdestte de israf olur mu ya Resulallah?” deyince “Evet nehirde abdest alırken bile suyu israf etme.” Diyor. ربنااغفرلناذنوبنا اسرافنا في امرناوثبت اقدامنا وانصرناعل القوم الكافرين 147/3 “Allah’ın günahlarımızı ve işlerimizdeki israfı affeyle. Bizi yolunda kaim kıl ve kafirlere karşı bize yardım eyle." Mukaddes değerlerimizi koruma hususunda duyarlı olmalıyız, saygısızlık yapanlara da gereken tepkiyi göstermeliyiz ancak kırıp dökmeden. Danimarka’da densizin biri Peygamberimiz (s.a.s)’i uygunsuz bir şekilde karikatürize etmiş. Haklı olarak bütün Müslümanlar ayaklandı. Suriye ve Lübnan’da ise Konsolosluklar yakıldı. Adamlar zaten, Müslümanları terörist göstermek için malzeme arıyorlar, malzeme arayanlara da en güzel malzeme veriliyor. Yine meydanlarda Danimarka’nın haçlı bayrağı yakılıyor ve çiğneniyor. Onlar da tepki olarak bizim ay yıldızlı bayrağımızı yakabilirler, hatta üzerinde “lailahe illallah Muhammederresulüllah” yazılı bayrağı yakmaya kalksalar ne diyeceğiz? İstanbul’daki gösteride birisi “İsa sizden utanıyor” yazmış Ne kadar anlamlı bir tepki. Kafirler, zalimler buldukları her fırsatta içlerindeki kini ortaya korlar. Biz, millet ve ümmet olarak güçlü olsaydık, kimse bunları yapmaya cesaret edemezdi. Neden kimse Yahudi aleyhtarı bir şey yazamıyor. Adamlar dünya ticaretinde çok etkililer çünkü. Allah, müsriflerin her türlü zararından milletimizi ve ümmeti Muhammedi muhafaza buyursun. Divriği-10.02.2006 Cuma -Mukadder Arif YÜKSEL
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
13 April 2008, 11:59 | Mesaj No:7 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: CUMA HUTBELERİ
YALAN VE ZARARLARI
Yalan, kişinin gerçeği gizleyip, bildiğinin aksini söylemesidir. Yalan, hakkında bilgi sahibi olmadığı bir konuda kesin biliyormuş gibi konuşmaktır. Yalan, kişinin her duyduğunu söylemesidir. Yalan, çirkin bir davranış ve büyük bir günahtır. Yalancının kendisine ve kendisini dinleyenlere saygısı yoktur. Yalancılık, bir kişilik bozukluğudur. Aşağılık kompleksinin bir ürünüdür. İmandan sonra en büyük erdem, doğruluktur, bunun aksi yalancılık ise en aşağılık huylardan biridir. Yalan söyleyenden her türlü kötülük beklenir ve kendisine asla güvenilmez. Mahkemede şahitliği kabul edilmez. Müslüman, elinden ve dilinden her kesin emin olduğu kimsedir ve mü’min asla yalan konuşmaz, belki yanılarak konuşabilir. Konu İle İlgili Ayetler: يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدً يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا “Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve doğru söz söyleyin. Böyle davranırsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş olur.”[1] وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا “Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.” [2] Konu ile İlgili Hadis-i Şerifler: عن صفوان بن سلَيْمٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قُلْنَا يَا رَسُولَ اللّهِ: أيَكُونُ الْمُؤْمِنُ جَباناً. قَالَ: نَعَمْ. قُلْنَا: أفَيَكُونُ بَخِيً؟ قَالَ: نَعَمْ. قُلْنَا: أفَيَكُونُ كَذّاباً؟ قَال: َ Safvan İbnu Süleym (r.a.) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! dedik, mü'min korkak olur mu?" "Evet!" buyurdular. "Pekiyi cimri olur mu?" dedik, yine: "Evet!" buyurdular. Biz yine: "Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer: "Hayır! buyurdular."[3] قَالَ رَسُولُ اللّهِ : وَيْلٌ لِلّذِي يُحَدِّثُ بِالْحَدِىثِ لِيَضْحَكَ مِنْهُ الْقَوْمُ، فَيَكْذِبُ. وَيْلٌ لَهُ، وَيْلٌ لَهُ. "Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söylerler! Yazık ona, yazık ona!" [4] عن اِبْنِ مسعد رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ الصِّدْقَ يَهْدِي إِلَى الْبِرِّ، وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إِلَى الْجَنَّةِ، وَإِنَّ الرَّجُلُ لَيَصْدُقُ، وَيَتَحَرَّى الصِّدْقَ حَتَّى يِكْتَبَ عِنْدَ اللّهِ صِدِّيقَا، وَإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إِلَى الْفُجُورِ، وَإِنَّ الْفُجُورِ يَهْدِي إِلَى النَّارِ، وَإِنَّ الرَّجُلُ لَيَكْذِبَ وَيَتَحَرَّى الْكَذِبَ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللّهِ كَذَّابَا. İbnu Mes'ud (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Sıdk insanı birr'e (Allah'ı razı, edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah'ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah'ın indinde yalancı diye kaydedilir."[5] عن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ : أرْبَعٌ مَنْ كُنَّ فيهِ كَانَ مُنَافِقاً خَالِصاً. وَمَنْ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنَ النِّفَاقِ حَتّى يَدَعَهَا: إذَا أُؤْتِمِنَ خَانَ، وَإذَا حَدّثَ كَذَبَ، وإذَا عَاهَدَ غَدَرَ، وَإذَا خَاصَمَ فَجَرَ. أخرجه الخمسة.»الُجُورُ« الكذب والفسق، والمراد به هنا الفحش . İbnu Amr İbni'l-As (r.a.) anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:"Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar." [6] عن أبي هريرة، عن النبي صلى الله عليه وسلم قال:آية المنافق ثلاث: إذا حدث كذب، وإذا وعد أخلف، وإذا اؤتمن خان. Ebu Hüreyre r.a. den rivayete göre Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:“Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder” [7] Abdullah b. Amr (r.a.) diyor ki; Peygamberimizin evimizde bulunduğu bir günde, annem, “yavrum gel, sana bir şey vereceğim” diye beni çağırdı. Peygamberimiz anneme: “Çocuğa ne vermek istedin” diye sordu. Annem: Hurma vermek istedim, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Eğer bir şey vermeseydin sana bir yalan günah yazılırdı” buyurdu.[8] Çocuklar yalanı, kendilerine verilen sözün tutulmamasından öğrenirler. Yalan söylemenin caiz olduğu yerler de vardır: Ümmü Külsüm Bintu Ukbe (r.a.) anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.)'ı işittim, diyordu ki:"İki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip, hayır tebliğ eden kimse yalancı değildir."[9] Yalanın Zararları · Yalan öncelikle söyleyenini şahsiyetini tahrip eder, yalan, sahibini mahcup ve rezil eder. · İnsanlar arasında güveni sarsar. · İnsanlar arasında anlaşmazlıklara, kavga ve huzursuzluklara yol açar. · Eğer yalan söz başkaları hakkında ise onların da günahını almış olur. · Yalancı bir yalanını gizleyebilmek için en az beş altı yalan daha söyler. · Yalanı uzun süre gizlemek de mümkün olmaz. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” denilmiştir. Bu atasözü iki şekilde yorumlanır. Söylenenin yalan olduğu uzun süre gizli kalmaz. Eskiden binamazlar, akşamdan yatar, fakat komşular yatsıyı kılmadan yattı demesinler diye mumunu söndürmezmiş. Söndürülmeden bırakılan mum, bir iki saat yandıktan sonra tükenerek kendiliğinden tükenen türden olurmuş. Bu hile fark edilince, böyle bir söz atasözü haline gelmiş. Yalancı çoban hikayesini bir çoğunuz bilirsiniz. Peygamberimiz, şaka da olsa yalan söylemeyin buyurmuştur. Su-i zan da yalandır. Kişinin her duyduğunu söylemesi de Allah, sehven de olsa yalan söylemekten ve yalancının şerrinden muhafaza buyursun. (Mukadder Arif YÜKSEL, Divriği Müftüsü, (Divriği Merkez Kültür Camii, 30.11.2007)
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
24 April 2008, 17:46 | Mesaj No:8 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: CUMA HUTBELERİ
SİGARA VE İÇKİ BAĞIMLILIĞI
“Ey iman edenler! Şarap kumar,dikili taşlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık sokmak,sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?” (Maide,90-91) İçkinin tedrici yasaklanması: 2/219; 4/43 · Dinin temel gayelerinden biri de aklı korumak. Bu sebeple bir süreliğine de olsa aklı devre dışı bırakan içki ve uyuşturucu yasaklanmıştır. Hadis-i Şerifler: “İçki bütün kötülüklerin anasıdır.” “Sarhoş edici her şey haramdır.” “Çoğu haram olanın azı da haramdır.” “İçki ilaç değil bilakis hastalık vericidir.” ”Şu üç grup Cennete giremez: Yaptığı iyiliği başa kakan, Ebeveyne isyan eden, İçkiye devam eden. “Allah içkiyi içene,dağıtana,satana,alana, saklanmasını isteyene, yüklenip götürene, parasını yiyene lanet ediyor. “ İçki ile iman bir arada bulunmaz.” İçkinin Toplumsal Tahribatı: · Türkiye’nin ¼ ü alkol alıyor. · % 8 i uyuşturucuyu denemiş · Uyuşturucuyu deneme yaşı 14 · Sigarayı deneme yaşı 12 · Trafik kazalarının % 14’ü, cinayetlerin %40’ı, tecavüz olaylarının % 50’si, boşanmaların %30’i alkol etkisiyle olduğu tespit edilmiş. · Alkol bağımlılarının çocuklarında zeka geriliği ve kalp rahatsızlıkları görülmüştür. · İçkide gizli reklama ve hoş görüye dikkat · Bağımlılığın sebepleri: a) TV dizilerinde su gibi içki tüketiliyor. Sürekli bunu izleyen çocuk içkiyi kanıksıyor. b) Gençler arkadaş grubuyla özenti ile deneme amacıyla alkole başlıyor c) Yılbaşı geceleri, doğum günü partileri, düğünler ve okullarda mezuniyet töreni vesilesiyle içkili eğlenceler, d) Ailede içen varsa çocuklar da bunu kolaylıkla benimsiyor. Tedbirler: a) İyi bir dini terbiye, b) Ailenin yakın ilgi ve alakası, c) Ortamından uzak durmak Gazete haberleri: Sarhoş şoför dehşet saçtı, Alkollü şoför uçuruma yuvarlandı,İçki aleminde silahlar konuştu üç ölü, 8 yaralı, İçkiyi fazla kaçırınca balkondan düştü, Sarhoş kocasını eşarbıyla boğdu. İçkinin Zararları: 1-Aklı ve bedeni ifsat eder. 2-Aile,çevre ve toplumun huzurunu kaçırır. 3-Kişiyi toplumda küçük düşürür. 4-Kişiyi dinden uzaklaştırır ve şeytana dost yapar. 5-Belki bir süre eğlendirir ama dünya ve ahiretini perişan eder. · İçki içenler hor görülmemeli onlara bu bağımlılıktan kurtulmaları için yardımcı olunmalıdır. · “Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa içkili bir sofraya oturmasın” (Tirmizi,Edep,43) Sigaranın Zararları: Bedenimiz, Allah’ın bize hem büyük bir lütfu hem de emanetidir. Aynı şekilde sağlığımız da en önemli nimetlerin başında gelmektedir. Allah’ın eseri olması dolayısı ile insanın şahsiyeti kadar bedeni de saygıdeğerdir ve her türlü zararlı etkiden korunmalıdır. Herkesin üzerinde ittifak ettiği bir gerçek vardır ki sigara, insan sağlığını tehdit eden zararlı unsurların başında gelmektedir. Bu güne kadar sigaranın zararına dair çok şey söylenmiştir ama faydasından bahseden biri çıkmamıştır. Buna rağmen sigaranın dünya çapında niçin büyük bir kabul gördüğü araştırmaya değer bir konudur. Gerek puro,enfiye ve pipo ve gerekse düşük nikotinli sigara, ister ağızlıklı isterse ağızlıksız kullanılsın sonuç değişmez. Sigaranın zararsız olanı içilmeyenidir. Sigara ve türlerinin uzmanlarca tespit edilen bazı zararları şöyledir: Sigara insanın iştahını keser, sindirimini zorlaştırır, diş sağlığını bozar, ülser, dudak, dil ve yemek borusu kanserine yol açar. Kol ve bacaklarda damar tıkanıklığı sebebiyle el ve ayakların kesilmesine yol açar. Kalp krizinin sebeplerindendir. Akciğer ve gırtlak kanserinin %85 sebebi sigaradır. Kapalı alanlarda sigara içenlerin içmeyenlere de belli oranlarda zararı dokunur. Kendisi içmediği halde yanında üç dal sigara içilen biri, bir dal içmiş kadar etkilenir. Sigara içenler, bir dal sigara ile bir tür zehir olan nikotinin % 30 unu, sigara içenlerin yanında bulunanlar da pasif içici olarak % 7 sini almaktadır. Sigara kadının hamileliğinde de zararlıdır. Bebeğin hastalıklı, problemli hatta ölü doğmasına yol açar. Günümüz modern tıp ilminin verilerine göre sigarada, insan sağlığına zararlı 4.000 tane medde vardır. Buna karşılık hiçbir faydası tespit edilmemiştir. Dünya sağlık örgütü istatistiklerine göre dünya ülkelerinin bir çoğunda en çok rastlanan ve en çok ölümlere yol açan nedenler arasında ilk sırayı akciğer kanseri alıyor. Son 40 yılda % 250 oranında artış gösteren akciğer kanserine sadece ABD de her yıl 160 bin kişi yakalanıyor. Türkiye’de ise her yıl 30-40 kişide akciğer kanseri görülüyor. Yüksek tansiyon,şeker,kalp, psikolojik sorunlar,felç gırtlak ve akciğer kanseri vd hastalıkların ortaya çıkmasında sigara da önemli bir paya sahiptir. Bir araştırmaya göre akciğer kanserinin %85’i,kronik bronşitin %75’i, kalp hastalıklarının % 25’i sigaradan kaynaklanıyor. Uzmanlar, 100 kişilik nüfusta hiç sigara içmeyenlerin akciğer kanserine yakalanma oranının % 0.1-0.2, günde bir paket içenlerde %44, 1-2 paket içenlerde %58, 2 yada daha fazla içenlerde %72 olduğuna dikkat çekiyorlar. Sigaranın kişi ve topluma büyük bir mali külfeti de vardır ve maliyeti sadece sigaraya ödenen para ile sınırlı değildir. Yol açtığı onlarca hastalık için kullanılan ilaç ve ameliyat masrafları topluma da ek bir yük getirmektedir. Ayrıca iş gücüne başlı maddi kayıplar da söz konusudur. Sigara içenin maruz kaldığı hastalıklar, iş temposunu ve verimliliği ya düşürmekte yada tamamen devre dışı bırakmaktadır. Ayrıca hasta yakınları da, işinden izin alarak yada bizzat hasta ile ilgilenerek işlerini yavaşlatmakta ve böylece bir çok yerde iş gücü kaybı söz konusu olmaktadır. Dünyada yılda üç milyon, günde on bin insan sigaraya bağlı bir hastalık sebebiyle ölmektedir. Türkiye’de ise günde 340, yılda 124.000 kişi sigaranın yol açtığı hastalıklar sebebiyle ölmektedir. Bu, günde bir uçağın düşmesi, her yıl 100.000 nüfuslu bir şehrin yok olması anlamına geliyor. Dünya tarihinde hiçbir savaş ve soy kırım, böyle bir tahribata yol açmamıştır.Şimdi soruyorum: Böylesine büyük bir düşmanla hala barışık yaşamayı kabul edenleriniz var mı? Kuş gribi diye adlandırılan bir hastalıkla tanıştık son birkaç yılda. Ülkemizde de birkaç kişi öldü. Önlem olarak ne kadar tavuk varsa itlaf ettik. Bir süre tavuk ve yumurta yemedik. Oysa içki ve sigaranın tahribatı diğer salgın hastalık ve alışkanlıklardan kat kat fazla. Buna niçin önlem almıyoruz? Sigara içenler hemen söyle bir savunma yapıyor: Efendim, içki ve sigara içenler ölüyor da içmeyenler ölmüyor mu? Benim bir tanıdığım vardı, tiryaki idi, 75 yaşında öldü, deniliyor. Bazı zararlı maddeler herkeste aynı etkiye yol açmaz. Bazılarının vucut direnci o tür zararlı etkilere karşı güçlü olabilir, yada o kişi zararlı etkiyi telefi edecek ek önlemler almıştır. Öte yandan bir çok kişi için içki ve sigara öldürücü olmasa da çeşitli hastalıklarla süründürmekte ve yaşam kalitesini düşürmektedir. İlginç bir paradoks ile karşı karşıyayız: Sigara en çok sevilen bir düşmandır. İnsan düşmanını sever mi? Bu düşman sigara ise seviliyor maalesef.
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları |
Cevaplar | Son Mesajlar |
CUMA GÜNÜ | umut | Cuma Sohbeti | 0 | 31 October 2014 21:46 |
CUMA NAMAZI | umut | Namaz | 0 | 01 June 2008 14:59 |
CUMA NAMAZI | REHA | Cuma Sohbeti | 3 | 04 May 2007 09:45 |
CUMA NOTLARI | Papatyam | Cuma Sohbeti | 2 | 06 October 2006 10:12 |
Kadınların Cuma | REHA | Cuma Sohbeti | 2 | 21 April 2006 12:12 |
Tefekküre Davet Köşesi |
|
Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın |